Kürdistan endişesiSene 1991… Ankara Solfasol İmam Hatip Lisesindeki ilk dersim. Doğu Anadolu'dan şehre yeni gelmişim… Üstüm başım dağınık, şivem bozuk… Bir arkadaşın yanına oturdum... İlk üç soru… - Adın ne… Nerelisin… Bingöllü olduğumu söylediğimde, aynı anda sorulan son soru şuydu; Türk müsün, Kürt müsün? - Kürt'üm… Etrafındakilere, ‘Kürt'müş, Kürt'müş, Kürt'müş' diye fısıldadı. Duyanda bir diğerine... Amaç dersi kaynatmak… Neyse, mevzu bu tatlı ders kaynatma mevzusu değil tabi. Mevzu, ‘Kürt müsün Türk müsün' diye sorulan soru ile alakalı. Kürt'üm, dediğim o andan itibaren, arkadaşlar -hatta bazı hocalarımız- bana hep Kürt diye hitap etti. Başlarda hoşuma gitse de Kürt diye çağrılmam, sonraları anlayacaktım ki, bazıları iyi niyetli değilmiş! İmam hatip nesliyiz ya, elbet hakkımızı helal ettik hepsine. Ancak benim asıl zoruma giden bu da değildi… Zoruma giden, bazı öğretmenlerin, ‘kürdüm demeeee, kürdüm demeeeee' diye attıkları naralaraydı. Evet, sınıfta bazen Kürt meselesi açılırdı ve ben o temiz duygularımla; - Hocam, mesela ben bir Müslümanım, bayrağımı seviyorum, terör örgütlerine de karşıyım, ailece sağcıyız ve Kürt'üm… diye söze başlayıp da, ‘Kürt'üm' dediğim an, arkadaşlar yuhalamaya başlarlardı. ‘Hocam bakın bölücülük yapıyor, ben Kürt'üm diyor' dediklerinde, o çok sevdiğimiz meslek dersleri hocalarımız, ‘hele bir sözünü bitirsin' demeleri gerekirken, ‘Kürt'üm demeeee, Kürt'üm demeeee' diyorlardı ve ardından ekliyorlardı; Kürt'üm dediğinde bölücülük yapmış oluyorsun! - Hocam neden Kürt'üm demeyeyim, Kürt yok mudur, biz kimiz, neyiz? - Siz aslında Türk'sünüz, siz Türk ırkına mensup insanlarsınız. Kürt diye bir şey yoktur. Bu gün Kürdistan diye bir devlet kurulursa, Amerika, İsrail, Ermenistan ülkemizi Kürdistan bahanesi ile parçalar. Sizler cahilsiniz, sizleri kandırırlar, zaten Şeyh Said'i de İngilizler kandırdı, kullandı ve devlete isyan ettirdi, Kürdistan falan olmaz koçum… der dururdu öğretmenler. Aynı safta namaza durup, aynı Kuran'ı ezberleyip, aynı ilahileri söyleyip, aynı şehit haberleri için gözyaşı dökerdik ama bir türlü Kürt olmanın farklı, terörist olmanın farklı olduğunu anlatamadım gitti lise boyunca. Disipline bile verilmiştim. Mahmut Yazıcı vardı müdür yardımcımız. Sert mi sert, kodu mu oturtan cinstendi. Bir gün beni odasına çağırdı. ‘Oğlum ben de Kürdüm, ama bu zamanda kimseye bir şey anlatamazsın. Başını derde sokma. Senin hakkında şikâyet var ama korkma ben buradayım' demişti. Mahmut hocamın bu şefkatine sevinemedim bile! Oturduğum Keçiören'de ise daha fazlasını yaşadık. Bir sürü tartışmalar, olaylar… Sayısız kavgalar ettik, gâh vurduk, gâh vurulduk. Ama asla Türk kardeşlerime olan sevdam değişmedi. Bunun nedeni din kardeşliğiydi elbet. Geçmişteki bu tatsız anıları neden yazdığıma geleyim… 1991-93 yıllarındaki o yaşadıklarımızın bir evveliyatı vardı elbet. 1980 faşist dikta darbesi ile ‘Kürt inkârı' bir devlet politikasına dönüşmüş, daha ilkokul günlerinden itibaren, ‘Kürt yoktur, Kürtler Türk'tür, düşman ülkeler onları kullanıp ülkemizi bölmeye çalışıyorlar, Kürt'üm diyen bölücülük yapmış olur' öğretileri ile Türk kardeşlerimizin zihinleri bulandırılmıştı. Her gün gelen şehit haberleri de, Türk kardeşlerimizin hissiyatını çok kötü etkiliyor ve bir Kürt karşıtlığı bir sürü haksızlıkları beraberinde getiriyordu. Bu zulüm bakış açısı, Erbakan döneminde kısmen, Erdoğan döneminde ise kökten değişti ve 15 senedir Kürt realitesi ve hakları -tam olmasa da- kabul edildi ve birçok haksızlık giderilip, eşit vatandaş pozisyonuna gelindi. Lise yıllarımdan bu güne, onca güzel gelişme olup, aradan tam 27 sene geçmesine rağmen, bu günlerde aynı şeyleri yine duymaya başladım ya, ne kadar da üzüldüm. Şimdi de Türkiye dostu olan Barzani üzerinden masum Kürtlerin hayallerine saldırılar oluyor. Ve yine aynı terane; Kürdistan kurulursa, ülkemizden parça koparırlar, ülkemizi bölerler. Kürtler İsrail, ABD, Ermenistan'ın emrinde olur, falan… Bu noktada derin bir ah çekiyor insan… Bu ahım elbette ki Selahattin Demirtaş'a... Demirtaş ve saz ekibi öyle şeyler yaptı ki, Kürt Açılımı ve Barış Sürecini başlatan Erdoğan'ı Devlet Bahçeli'ye mecbur, Türk milliyetçilerine muhtaç ettiler. Erdoğan'ı öldürmeye çalışanlarla dostluk ettiler. Adamı çaresiz bıraktılar ve Erdoğan'ın politikası yüzde yüz değişti. Şimdi bırakın Kürdistan'a desteği, bir masum referanduma bile karşı Erdoğan. Ne kadar da üzülüyor insan… Bir değil, bin çuval incir berbad edildi! Erdoğan ile birçok konuda hemfikiriz ama referandum konusunda ayrışıyoruz. Ben, ‘referandumdan korkulacak bir şey yok' diyenlerdenim. Kürdistan ise, ‘Türkiye eli ile kurulmalı' derim hep. Ancak Erdoğan ve devlette olan endişeyi de anlıyorum. Barzani Türk dostu olmasına rağmen, nedir peki bu endişe? Endişe şu; ‘Ya PKK yönetimi ele geçirirse..!' Lisede ve mahallede yaşadıklarım, seksen darbesinin bir faşist kalıntısı iken, şimdiki Kürdistan ve referandum karşıtlığının faşizm ve ırkçılıkla bir alakası yok. PKK'nın bölgede PYD gibi güçlenip, yönetimi ele alması ile alakalı. Peki, haksız mı devletin bu endişesi? Gerçek şu ki, bu haklı bir endişe… Çünkü Barzani'nin en ciddi rakibi PKK yanlısı bir parti. Ve Amerika'nın PKK'ya binlerce tır silah verdiği bir süreç yaşıyoruz. PKK oldukça, bu endişe de olacak gibi… Boşuna demiyorlarmış; ‘PKK var olduğu sürece Kürdistan hayal' diye. Ancak, terör endişe ve karşıtlığı, Kürt karşıtlığı gibi algılanmaya başlandı! İşte bu endişe süreci iyi yönetilmiyor. Madem bir endişe realitesi var ve madem Barzani dostumuzdur, bu işin bir orta yolu olmalı; Türkiye referanduma karşı çıkmamalı, Barzani'de Kürdistan'ın kurulmasını ertelemelidir, diye düşünüyorum. Anlayış biraz bizden, biraz da Barzani'den olsa endişe falan kalmaz. Yoksa bu gidişat hayra alamet değil! Erdoğan ve devlet ricali bu süreci iyi yönetmez ise, lise yıllarında yaşadıklarımızı çocuklarımız tekrar yaşamaya başlar ve bu durum en çok ta Türk-Kürt çatışması isteyenlerin ve ırkçıların işine gelir. Bu çatışmayı ne Erdoğan ister, ne de Barzani… Rabbim, Ülkemizi ve Ümmeti korusun! Mevla Görelim Neyler, Neylerse Güzel Eyler… Saygılarımla… YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 15 Ekim 2020 YENİDEN REFAH NEDEN BU KADAR PASİF!27 Eylül 2020 BÜROKRASİDE KARADENİZLİ İMPARATORLUĞU07 Eylül 2020 TÜRK KARDEŞLERİMİZ BİRAZ EMPATİ YAPABİLİRLER Mİ?14 Ağustos 2020 Ak Parti Kadın Kollarından Büyük Hata!
|