Kemalizm'in Doğuşundan Erdoğan Dönemine (3)Kemalizm, menşei itibariyle batı olduğu için Kemalist fikir sahibi insanlar da batıyı kopya ederler. Kendileri gibi düşünmeyen, yaşamayan, inanmayan insanların ırkına, inancına, mezhebine, diline, kültürüne bakılmaksızın zorla yeni ulusalcı hayat düzeni dayatırlar. Tek amaç, bir ırkın her türlü üstünlüğüdür, gerisi ise teferruat... Kurtuluş Savaşı'nı tüm ırklara mensup Anadolu insanları kardeşçe vermişlerdi ama yönetim, silah ve gücün elinde olduğu zihniyetin sahipleri ırkçı, mensup oldukları ırk ta Türk ırkı olduğu için üstün tutulacak yegâne üstünlük Türkçülük olacaktı elbette.! Sadece saf Anadolu insanlarını inandırabildikleri bir de kılıf bulurlar; ‘Türk derken tüm Müslümanları, Türkçü derken de ülkede yaşayan tüm ırkları kast ediyoruz” diyerek, ırkçılığı gizlemeye çabaladılar/çabalıyorlar. Yani Ulusalcılık ve Kemalizm, Ulusçuluk akımındaki ırka dayalı milliyetçilik zihniyetinde olduğu için, İttihatçı Jön Türklerin hayali olan Türk Milliyetçiliğine dayalı bir sistem gömleğini millete giydirdiler. Artık şanlı ecdadımız, tek bir ırkın üstünlüğüne ve savaşıp şehid düştükleri batılıların kültür ve kanunlarına dayalı bir yaşam ve devlet sistemine zorlanıyorlardı. Çok tuhaf şeyler oluyordu kısa zaman içerisinde; İngilizlerle savaşıp, İngilizlerin dili olan İngilizceyi zorunlu dil yapmak, Fransızlarla savaşıp şapkayı zorunlu kılmak gibi.! İkinci Meclis ile birlikte saf dışı bırakılan maneviyatçı muhafazakâr muhalefetin artık yeni ve batısal kanunlara karşı bir müdahili olamıyordu. Ulusalcı ittihatçı kadrolar tarafından peş peşe getirilen batı inkılaplarının birçoğu zaten sorunlu iken, bunların getirilme şekli ise çok daha büyük yanlışlarla doluydu. Her bir inkılap ya da yasa, millete hiç sorulmadan kanunlaştırılıyordu. İkinci büyük hata, düşünülen yenilikler için bağımsız meclis ya da şuraların oluşturulmayışı, üçüncü büyük yanlış, getirilen hiçbir yenilikte muhalif seslere aldırış edilmeyişiydi. Hatta muhalif birçok Kurtuluş Savaşı kahramanı, bedelini canı ile ödeyebiliyordu. Bir başka ciddi yanlış ta, batısal kanun ve uygulamaların Osmanlı torunları ve tebaasının milli, manevi, dini ya da kültürel süzgeçlerinden geçirilmeyişi ile oluşturulmasıydı. Böyle olunca da tepkiler, başkaldırılar, isyanlar, ayaklanmalar kaçınılmaz oluyordu. Ve hâlen de resmi tarih kitaplarında olduğu gibi, o başkaldırılar ya ajanlık faaliyeti, ya teröristlik, ya da vatana ihanet olarak öğretilmektedir. Oysaki Allah ve kul biliyor ki, amaç terörizm ya da ajanlık değil, akıllarına gelmeyenlerin başlarına gelmesine karşılık gösterilen tepkiler, ya da inançlarına karşı yapılan saldırılara karşı gösterilen başkaldırışlardı. Öyle aceleci, öyle saçma yenilikler yapılır ki kısa zaman içerisinde, o şanlı ecdadın köylü çocukları, ‘Köylü Milletin Efendisidir' konumundan, ikinci sınıf insan konumuna geriletilir. Bir düşünün, asırlardır İslam'ın sembolü olarak görülen fes ve sarık birden bire yasaklanıp, savaştığımız düşmanın baş süsü olan şapka zorla kafalara giydirilir. Giymeyenlere cezalar verilir, karşı çıkanlar idam bile edilir. Evet, evet idam… Erzurumlu Şalcı Bacı'yı hatırlamanız yetecektir. Düşünün, o bir bayan… Kadıncağız idam sehpasına sürüklenerek götürülürken; “kadın şapka giye ki asıla...” diye iç çeker ki, asılma anı ise yüreklerin dayanamayacağı cinsten bir zalimliktir. Şapka için kadın asanların, takmak istemeyenlerin kafasına çivi ile şapka çakanların, Âşık Veysel'i üzerinde yamalı elbise olduğu için Ulus'tan kovanların neler yapabileceği artık herkesçe malum olur. Kemalizm'in arkasına saklanan zihniyetin ezanı Türkçeleştirmek, Kürtlerin, Zazaların dillerini/kültürlerini yasaklamak, inanç ve mezhebine göre yaşamak isteyenleri aşağılamak gibi türlü haksızlıkları devam eder gider. Anadolu topraklarındaki baskılara uğrayanlar sadece Kürtler ve Zazalar değildir elbet. Türkmen, Çerkez, Laz, Pomak, Ermeni kökenli milletler de hemen hemen aynı sıkıntıları çekerler. Ne farklı bir ırk, ne farklı bir dil, ne de farklı bir rejim talebine yönelik yükselen muhalif sesler artık hapisler, sürgünler, işkenceler, hatta ölümlere gebe sonuçlar doğurmaya başlar. İstiklal mahkemeleri sürecinde olanları, faili meçhulleri, Adnan Menderes'in, İskilipli Atıf Hoca'nın Erbakan'ın, Ahmet Kaya'nın, en son da Erdoğan'ın başına (yasal bir şiir yüzünden) gelenleri biliyorsunuz. Anlayacağınız, Kemalist zihniyetin elinde güç oldukça, sopaları ellerinden eksik olmamış, mazlumların feryatları dinmemiştir. (Devamı bir dahaki yazımızda inşallah) Saygılar…
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 15 Ekim 2020 YENİDEN REFAH NEDEN BU KADAR PASİF!27 Eylül 2020 BÜROKRASİDE KARADENİZLİ İMPARATORLUĞU07 Eylül 2020 TÜRK KARDEŞLERİMİZ BİRAZ EMPATİ YAPABİLİRLER Mİ?14 Ağustos 2020 Ak Parti Kadın Kollarından Büyük Hata!
|