KEMALİZMİN DOĞUŞUNDAN ERDOĞAN DÖNEMİNE (son)Hakaret etmeden, kimsenin hakkına girmeden, fikir özgürlüğü içerisinde, Kemalizm'in doğuşunu ve bazı icraatlarını hatırlatıp gerekli eleştirilerde bulunduk önceki yazılarımızda. ‘Erdoğan dönemi ile birlikte verilen türlü demokratik mücadeleler neticesinde, Kemalizm'in gücü bir nebze olsun kırılmış, daha güzel günlerin temel taşları atılmıştır' ana fikrine getirmek istedik mevzuyu. Tabi Kemalizm'e oranla daha güzel günler dediğimiz bu dönemin kalıcı olup/olmadığı, daha önemli hal aldı. Benim gibi düşünüp, zamanında aynı şekilde eleştirenlerden, ‘bizim mahalleli' dediğimiz insanların bazıları, dava diyerek siyasette yükseldikçe, mütevaziliklerine birikim katacaklarına, kibirlerine birikim kattıkları görüldü. Gücün verdiği imkânları adil şekilde uygulamadıklarından, Kemalistlere mazlumu oynama fırsatı doğdu. Böylece, kazanımların kalıcılığının tehlikeye girdiğini gördük. Özellikle üç konuda çok büyük hatalar yapıldı. Biri mülakatlar, biri yargı yolu ile türetilen mağduriyetler, bir diğeri de, parti ve makamlara yanlış isimlerin getirilmesi. Özellikle oluşan mağduriyetlerin arş-ı alayı titretecek boyuta geldiği bir türlü dikkate alınmadı. Defalarca duyduğumuz bir feryat vardı; “Ya hiç mi etrafındakiler Erdoğan'a bu olan-bitenleri anlatmaz, hiç mi kimse onu uyarmaz, danışmanları ne işe yarar, hiç mi dostu yok” deniyordu. Çünkü kimse Erdoğan'ın bile bile bir haksızlık ve zulme rıza göstereceğine ihtimal vermezdi. Erdoğan'a olan hüsn-ü zannımız halen devam etmektedir ancak eğer durum iyi niyetimiz gibi değilse, mahşer günü hepimizin önünde her şey ortaya çıkacaktır. Onun gibi ahiret bilinci olan birinin dünya iktidarı için ahiret saadetini tehlikeye atacağına ihtimal vermedik/vermek istemiyoruz… Bu ayrı bir konu tabi... Neticede muhalefet, toplumda biriken mağdurların feryatlarını ve iktidar kaymağını yiyenlerin hatalarını sosyal âleme taşımasını bildi. Bir doğrunun yanına 40 yalanı da usta bir şekilde ekleyen sosyal medya trolleri sayesinde, istedikleri algı yönetiminde kısmen başarılı da oldular. Böylece Erdoğan'ca yapılan muazzam hizmetler ve Kemalizm'in kaymağını yiyenlerin geçmişte vurduğu acı darbeler ikinci plana inmiştir. 20-30 senedir peyderpey zayıflayan Kemalizm, yerel seçimlerdeki birçok büyük ilin Kemalistlerin başını çektiği ittifak blokunun eline geçmesi ile tekrar ivme kazanmıştır. Bu dönemde Erdoğan'ın zayıflaması, Kemalizm'in güçlenmesi ile ters orantılı olmuştur, diyebiliriz. Bu durum, ülke ve ümmetin hayrına mı, aleyhine midir? Mesele de burada.! Peki, Kemalizm'in başını çektiği blok, yerelde kazandı da ne oldu… Verdikleri namus sözlerine bakıldığında, kimseyi işten çıkarmayacaklardı, özgürlükçüydüler, kimsenin örtüsüne, inancına karışmayacaklardı, adil olacaklardı ve her şey çok güze olacaktı. “Bu gün meyhanelerde rahatça içebiliyorsanız, bizim sayemizdedir” sözleri, Bel. Başkan Yardımcısının başı örtülü çalışanlar için, “başınız kaşınmıyor mu, kokmuyor musunuz o örtülerle” gibi hakaretleri, birçok belediyeden zavallı işçilerin bir SMS ile işlerinden kovulmaları gibi bazı gelişmelerle ne olduğu, kısmen ortaya çıktı aslında. Bu zihniyetin, adalet, eşitlik, özgürlük, sosyal devlet, hoşgörü gibi alımlı cümleleri kurup/kullanıp, eline yönetme gücünü aldığında ise özüne rücu edeceğinden zerre şüphemiz yoktu, öyle de oldu. Erdoğan ile Kemalizm bir büyük savaş vermiştir. İşte tam da o kendilerini ülkenin gerçek sahipleri, kendileri gibi düşünmeyenleri de ‘göbeğini kaşıyan adamlar' olarak gören zihniyet biraz körelmişken, CHP, İP ve HDP'NİN güç birliği ile Kemalizm nevş-u nema buldu. Fakat hâlâ tam istedikleri olmamıştır. İstediklerinin olması için, Ak Parti içerisinden azıcık daha destek almaları, Erdoğan'ın etrafından bazı isimleri ikna etmeleri son hamleleri olacaktır. Önlerindeki bu son hamleyi, Davutoğlu, Gül, Babacan cephesi ile oynayacakları görülüyor. Bu cephe ilginç bir şekilde; Zulüm 1453'te başladı diye pankart asanlarla, Ezanı Türkçeye çevirenlerle, Kahrolsun Şeriat naraları atanlarla, Hamas Terör Örgütüdür, Türkiye ile İran savaşırsa İran'ın yanında saf tutarım, türbanı eskiden fahişeler takardı, ezandan tiksiniyorum, zulüm 1453'te başladı, Osmanlı Ermenilere soykırım yapmıştır diyenlerle kader birliği yapmaya razı olabildiler. İçimizi acıtan, bu alnı seccadede olanların, Kemalizm'in geçmişteki zulümlerini ve hiçbir zaman inançlı insanlara olan bakış açılarının değişmeyeceğini adları gibi bilmelerine rağmen, nasıl olur da bir Erdoğan düşmanlığı uğruna, Batıcı, İttihatçı, Kemalist zihniyete bu kadar rahat basamak olduklarıdır. Tarih bunları kalın harflerle yazacak, buna bilerek alet olanlar ise hayırla yâd edilmeyeceklerdir. Çünkü Erdoğan, Kemalizm sopasını kullanan ve kendilerini ülkenin ilelebet sahibi gören o ceberut zihniyete karşı zafer kazanmış, Osmanlı maneviyatının kapıları yavaş yavaş aralanmıştı. İş, “söz konusu vatansa, gerisi teferruattır” sloganından; “söz konusu Erdoğan'ın indirilmesi ise, vatan teferruattır” zihniyetine geldi maalesef. “Erdoğan gitsin, gerisi teferruattır” diyen bazı iyi niyetlilerimizin ısrarla unuttukları bir realite var; Kemalizm, eline gücü aldığında, onların iyi niyetlerine de, gözlerinin yaşlarına da, kutsallarına da asla acımayacaklardır. Elde edilen sürü ile kazanımlar, ‘kuzuyu kurda teslim' misali, heba olacak. Özetle; Demokrasi ve millet adına atılan her adım, aslında Kemalizm ve Irkçı Ulusalcılığı zayıflatmıştır. Bu zayıflamayı da şahsen, bu topraklarda yaşayan farklı ırk, inanç, mezhep ve kültürlerin lehine olan önemli bir gelişme olarak gördüğümüzün bilinmesini isteriz. Bu lehte olan durumun ayrımcılığa değil, kardeşliğin perçinleşmesine, bir genel helalleşmeye doğru kapıların aralanmasına sebep olacağına olan inancımız halen mevcuttur. Ve Erdoğan'ı bunun için bir fırsat olarak görüyorduk. Bu ismin yeterince kıymetinin bilinmediğini düşünmeye devam edeceğim. Yüce Kitabımız der ki; “O gün bazı yüzler ak, bazı yüzler ise kapkara'dır.” ve Resul bu konuda bir yol gösterici ışık yakar; “kişi sevdiği ile beraberdir.” Sevdiklerimiz ve kader birliği yaptıklarımız, yüzlerimizin rengini de belirleyebilir yani o gün. O yüzden ilahi ikaz iyi düşünülmeli. Osmanlı'nın yıkılışından, İttihat Terakki zihniyetinden, Kemalizm'den, kazanımlardan, halkın çektiklerinden ve içeride/dışarıda kimin elinin kimin cebinde olduğundan ve büyük bedeller ödenerek edinilen kazanımlardan yola çıkarak, olan bitenlerden ibret almayıp ta, kuzuyu kurda teslim etmek üzere olan Davutoğlu ve Babacan gibi iyi niyetlilerimize, Yüce Allah hayırlı bir feraset versin, ne diyelim. Çok yanlış bir zamanda, çok yanlış bir ata bindiler. Rabbim sonlarımızı hayreylesin… Netice her ne olursa olsun, “kader” der geçeriz ve biliriz ki; “Allah nurunu tamamlayacaktır.” Ümmet ve ülke için hayırlısı ne ise o olsun…! Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler... Saygılarımla… YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 15 Ekim 2020 YENİDEN REFAH NEDEN BU KADAR PASİF!27 Eylül 2020 BÜROKRASİDE KARADENİZLİ İMPARATORLUĞU07 Eylül 2020 TÜRK KARDEŞLERİMİZ BİRAZ EMPATİ YAPABİLİRLER Mİ?14 Ağustos 2020 Ak Parti Kadın Kollarından Büyük Hata!
|