Çürüyen sistemle nereye kadarOsmanlı İmparatorluğu, onlarca milletin bir araya gelip, İslam adaleti ile yönetildiği, dil, din, ırk ayrımı yapılmadan, yedi düvele mührünü vurduğu bir topluluktu... “Her ümmetin bir sonu vardır” hakikatinin de işaret ettiği gibi, gün gelecek, Osmanlı İmparatorluğunun da sonu gelecekti. Elde kalan Anadolu topraklarında, milli şuuru zirve yapmış o eli öpülesi atalarımız, büyük mücadele verip, taptaze bir devlet kuracaktı… Evet, bizler tarih kitaplarında Osmanlılar, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş aşamaları, Kurtuluş Savaşı gibi mevzuları çok daha değişik şekilde öğrenmiştik. Resmi tarih ile sonradan okuyup duyduklarımız arasında büyük bir çelişki görünüyordu... Sonradan öğrendiklerimize göre; Meğer bazı paşalar ile İttihat ve Terakki zihniyeti, İslam'a karşı haçlı ordusu kurup savaş açan, yüz binlerce Müslüman'ın kanın döken, Osmanlıyı parçalayan düşman ülkelerin, devlet ve yaşam sitemine hayranlık duyuyorlarmış… Meğer “Allah Allah Allah” diyerek, bedenlerini “şehadet ve gazilik” uğruna feda eden o eli öpülesi mücahidlerin, vatanseverlerin, gönlü iman dolu yiğit dedelerimizin değerleri hiçe sayılmış, düşman ülkelerden alınan kanun ve yasalar, milletimize zorla kabul ettirilmiş. Osmanlı torunlarının ne gelenekleri, ne dini hassasiyetleri, ne ahlaki değerleri önemsenmeden, Anadolu'da yaşayan onlarca halkın fikirleri de alınmadan, Osmanlı'ya ve İslam'a ters bir devlet sistemi getirilecekti... Yaşımız ilerledikçe de öğreniyoruz ki; Anadolu'nun tüm bölgelerinde bu sisteme itirazlar yükselir. Böylece sistem tarafından, katliamlar, idamlar, sürgünler furyası başlatılır, savaş ve fakirlikten bitkin olan halk, zulümlere boyun eğip, kaderlerine razı ettirilir... Düşünebiliyor musunuz, bu sistem eli ile; şapka takmadı diye insanlar asılacaktı. Bu sitem eli ile; gençlerin yaşı büyütülüp bir sağdan bir soldan asılacaktı. Bu sistem eli ile; on bilerce Dersim Alevisi katledilecekti. Bu sistem eli ile; ezan Türkçeleştirilecekti. Bir düşünsenize, dünyada ezanın başka dile çevrildiği tek ülke Türkiye... Düşünebiliyor musunuz, bu sistem eli ile; senle omuz omuza savaşan Kürtlerin, kendi ana dilleri bile yasaklanacaktı. İnsanın annesinden öğrendiği dil yasaklanır mı? Ya böyle bir rezalet, böyle bir haksızlık, böyle bir zülüm olur mu? Bu sistem eli ile; yüzde elli oy almış efendi, mülayim, nazenin bir başbakan asılacaktı !!! Ne büyük çelişkidir ki; bazı idamlara kılıf uydurmak için, “Avrupa devletlerine ajanlık” suçlaması ile infazlar gerçekleştirilmiş. Hem Avrupa'ya hayranlık duy, hem Avrupa'nın kanun ve yasalarını alıp uygula, hem de bunlara karşı çıkanları, Avrupa'ya ajanlıkla suçlayıp idam et... İnsanların gözünün içine baka baka “ben yaparım, sen de boyun eğeceksin” diyen bir sistem… Batıdan alınan kanun ve yasaların, Osmanlı torunları ve Anadolu halklarına, ahlaki, medeni, sosyal ve dini yönden faydasından çok zararı olacaktı… Temeli çürük olan bu sistem, her on senede bir, seçkinci azınlığın darbe sopası ile ayakta tutulmaya çalışılacaktı. Bu sebeple de Türkiye Cumhuriyeti hep yerinde sayacak, ne demokrasisi, ne laikliği, ne insan hakları, hiçbir zaman tam manası ile uygulanamayacaktı... Bu sistemle nereye kadar gideceğiz..? Yüz yıla yakındır, halkın gözünün içine baka baka dayatılan bu sistemin değişmesi için, milletin eline hiç olmadığı kadar, önemli bir fırsat geçmiş durumda… İlk kez bu sistemi değiştirmeye çalışan, bu sistemin köşe başlarını tutmuş seçkinci azınlığa bu kadar ciddi şekilde savaş açan bir lider çıktı. Ona destek vermek yerine, çelme takmaya çalışan, bel altı vuran, hatta zindanlara atmaya çalışanlarımız var... Yüz yıla yakındır inkâr edilen, asimile edilen, dilleri, kültürleri, müzikleri yasaklanan, işkenceler gören Kürt halkı için de, bu büyük bir fırsat iken, Kürtleri temsil ettiğini söyleyen HDP liderleri, bu sistemin değiştirilmesi için destek olacaklarına, canlarını dişlerine takmış savaş veriyorlar... Aynı durum MHP üst kesimi için de geçerli. Ebedi başbuğ ilan ettikleri rahmetli Alparslan Türkeş'in tırnaklarını çekecek kadar işkence yapan bu sisteme dur diyeceklerine, bakıyorsunuz onlar da anlamsız bir karşı duruş sergiliyorlar... Gerçek Ülkücülüğün Osmanlı ruhu ile tamamlanacağını, Ülkücülük ve Ümmetçiliğin kaynağının İslam kardeşliği ruhunda gizli olduğunu, Üç Hilalin başlı başına Osmanlının tuğrası olduğunu bilmelerine rağmen, onlarda bu sistemin değişmesine, bir anlamda Osmanlı'ya dönüş olacak yeni bir sisteme karşı çıkıyorlar… Böyle yaparak, davalarını, halkın iyiliğini, ülkenin geleceğini, Erdoğan karşıtlığına feda ederek, yüz yıl sonra ayaklarına gelen bu fırsatı tepiyor, “Erdoğan'a inat, çürüyen sistemle devam” demiş olmuyorlar mı?.. Amaçları üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi…? Amaçları, toplumun huzur ve geleceği mi, yoksa kendi küçük dünyalarındaki kesimi mutlu etmek, ya da egolarını tatmin etmek mi…? İşin ilginç tarafı, böyle davranarak, sırtları yere gelmek üzere olan İttihat ve Terakki zihniyetine güç verdiklerinin de farkındalar. Bu tutumlarını kendi tabanları da anlamakta güçlük çekiyor… Sadece ülkemiz halklarının değil, tüm dünyadaki –özellikle- mazlum Müslümanların güçlü Türkiye'ye ihtiyacı var. Bunun içinde öncelikle Türkiye Cumhuriyetinin bu köhne, çürümüş sistemden kurtulup, güçlü bir sistemi oluşturması lazım... Osmanlı ve Selahaddin Eyyubi torunlarına yakışan bir sistem ile; kendi güçlü, lideri güçlü, sistemi güçlü bir Türkiye'yi Osmanlı ruhu ile bütünleştirmek mümkün hale gelecektir… Böylece Osmanlı'da olduğu gibi, Türkler, Kürtler, Aleviler, Ermeniler, Gayrı Müslimler, Şeriatçılar, hatta dinsizler, değerlerine müdahale edilmeden, huzurlu bir şekilde yaşayabilirler. Çünkü Osmanlı ruhunda demokrasi yerine “Kul Hakkı” ölçü alınacak ve kul hakkının olduğu yerde kolay kolay zulüm bir sistem haline dönüşemeyecektir. Bunun neticesinde, iç barış ve gücünü sağlamlaştıran Türkiye Cumhuriyeti, yumruğunu en az bir Rusya kadar, bir İngiltere kadar masaya vurabilir..? Bunlar bir hayal dahi olsa, hayali bile güzel bizim için..?
Şöyle bir etrafımıza bakalım; dünyada haksızlıklara sesini yükselten kaç ülke, kaç lider var..? Dünya ve Orta Asya'da dönen film ve fırıldaklara bakınca, dünya liderlerinin gözünün içine baka baka, “dünya beşten büyüktür” diyebilen bir Cumhurbaşkanımız varsa ve o, bu çürümüş sistemin değiştirilmesi için bir fırsat ise, ve bu yolda samimi bir şekilde yürüyor ise, günlük kısır tartışmaları bir tarafa bırakıp, en azından sistem değişikliği konusunda bir olmak, memleketimiz için daha iyi, halklarımız ve çocuklarımız için daha hayırlı olmaz mı..? Gücü ve başarısı rakiplerince de dile getirilen Erdoğan'a; “siyaseten rakibiz ama, bu çürüyen sistemin değiştirilmesi için yanındayız” demek yerine, “sırf senin inadına bu çürüyen sisteme razıyız” dediklerinin farkındalar mı acaba..? Onlar belki farkında değiller ancak, millet yine olan bitenin farkında, keşke sadece bunun farkında olabilseler..? Acaba 8 Haziran sabahı mı farkına varacaklar, yoksa bizim hayallerimiz bir başka bahara mı kalacak, ne dersiniz..?
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 15 Ekim 2020 YENİDEN REFAH NEDEN BU KADAR PASİF!27 Eylül 2020 BÜROKRASİDE KARADENİZLİ İMPARATORLUĞU07 Eylül 2020 TÜRK KARDEŞLERİMİZ BİRAZ EMPATİ YAPABİLİRLER Mİ?14 Ağustos 2020 Ak Parti Kadın Kollarından Büyük Hata!
|