Şiddet, kadın ve aileKadın ve şiddet konusu, Türkiye'de yakın zamanda en çok işlenen temaların başında yer alıyor. Özellikle basında bu konunun çok yoğun ve ısrarcı bir şekilde işlenmesi, konunun basın boyutunu aşarak ülke gündeminin önemli ve özel bir maddesi haline gelmesi meseleye daha farklı bir boyut kazandırmış durumda. Basın, sosyal medya, sivil toplum örgütleri, muhtelif kamu kurumlarının bu konuya farklı bir önem atfederek konuyu mütemadiyen işlemeleri, aynı zamanda bu konuda bir kamuoyu kabulünün de yerleşmesini sağladı. O kadar ki; kadına şiddet hakkında kadını korumaya yönelik var olan mevcut yasal düzenlemelere ek olarak yeni düzenlemeler yürürlüğe girdi. Öncelikle şiddetin kendisi zaten başlı başına bir sorundur. Bu şiddetin zaten erkeğe karşı kendini müdafaa etmekten aciz kadına yönelmesi ise daha büyük bir sorundur. Erkek olmanın, insan olmanın alametlerinden biri, kendisinden daha zayıf olana karşı merhametli olmaktır. Gücü yettiği halde güç kullanmamaktır. Gücü korku vermek yerine güven veren kişi, emin kişidir, ahlaklı kişidir, insan kişidir. Erkeğin iri ve güçlü olması, kadının narin ve zayıf olması doğanın muazzam dengesinin insanda bir tezahürüdür. Biri korumaya değer, biri de korunmaya değer. Küçük bir bebek son derece aciz ve muhtaç olur. Ancak ona bakan annesindeki merhamet ise onun en büyük koruyucusudur. O halde bebeğin zayıflığı annenin merhameti ve gücüyle dengelenmiştir. Kısacası bir canlının eksik bir yönü, mutlaka başka şekil yetenek veya korumayla kapatılmıştır. Tamamlayan ve tamamlanan bir araya gelince her şey tamam hale gelir. Şimdi konuyu daha farklı mecralara yönlendirmeden tekrar başa dönelim. Kadına karşı şiddet konusunu ısrarla işleyerek bu hususta kamuoyu oluşturmayı gaye edinen her fikrin yegâne amacının gerçekten de zayıf olan kadını korumaya yönelik masum ve makul eylemler olduğu iddia edilemez. Üzerinde kamuoyu hassasiyeti oluşan ve korunmaya değer bir durumun, korumaya değer olmayan durumları korumaya yönelik algı oluşturmada kullanılması, kurnazca bir toplum mühendisliğinin mahsulüdür. Bu noktada, kadını koruma iddiasında olan hangi eylemin maksatlı olduğunun nasıl anlaşıldığı sorusu sorulabilir. Cevaben şöyle deriz; Son yıllarda gerek bir kısım medya, gerekse bir takım sivil toplum kuruluşları, kadın ve erkek arasında mutlak bir eşitlik olması gerektiği, kadınların erkeklerin girdiği her ortama girebilmesi, erkeklerin yaptığı işi yapabilmesi gerektiği yönünde doğrudan veya dolaylı yollardan yoğun bir propaganda yaparak kamuoyunda bu yönde bir kabul oluşturma gayretindeler. Onlara göre kadın ile erkek arasındaki tek fark ekonomik özgürlüktür. Ekonomik özgürlüğünü kazanan bir kadın artık her konuda erkeğe meydan okumalı. Onlar kadının ev hanımlığı yapmasını son derece demode ve aşağılayıcı bulur. Kadının eşinin biraz daha gerisinde ve himayesinde durmasını onur kırıcı ve kadınlık gururuna aykırı bulur. Onlara göre kadın asker de olmalı, futbolcu da olmalı, güreş de yapmalı. Kadın evinde olmamalı ve mutlaka iş hayatında ve her ortamda olmalıdır. Onlara göre kadın para kazanmaya başladıktan sonra artık eşini de ciddiye almamalı, en ufak bir anlaşmazlıkta fedakârlık şöyle dursun, derhal eşinden boşanmalıdır. Ne diye adamın kahrını çeksin ki! Çünkü artık parası var. O artık özgür ve her türlü kararını tek başına vermeli. Bazı haber bültenlerinde, eşine şiddet uygulayan bir erkek haberi bulup, olayı “erkek terörü” tabiriyle formülize ederek bilinçaltlarına kurnazca vuruşlar yapılıyor. “Erkek terörü” tabiriyle erkeklerin ekseriyetine ithamda bulunan zihniyetin, sadece kadını şiddetten koruma refleksiyle hareket ettiği düşünülemez. “Koca terörü” tabiri dururken, “erkek terörü” tabiri ne kadar masumdur? Zamanın popüler akımlarından feminizmin, kadının kendi genetik kodlarında olmayan ve kadının zarafeti, estetiği ve ruhuyla bağdaşmayan fikir ve eylemleri kadınlara empoze etmeye çalışması, kadınla erkek arasında bir sosyal çatışmayı, rol ve uyum çatışmasını körüklüyor. Kadını şiddet ve şiddete karşı korumaya çalışırken, reel ve makul dengelerin ötesine geçerek kadınla erkek arasında ciddi çatışmalar doğurabilecek, geriye dönük telafisi olmayacak tahribatlar yaratacak düzenlemelerden kaçınılması önem arz ediyor. Örneğin; evli bir kadının, eşinin kendisine fiziki veya psikolojik şiddet uyguladığından bahisle adli mercilere başvurması üzerine mahkemece, şikâyet edilen eş hakkında 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun uyarınca yasa tabiriyle “önleyici koruma tedbiri” kararı, uygulamadaki tabiriyle “uzaklaştırma kararı” verilebiliyor. Böylece şikâyet edilen erkek, mahkemenin kararında belirtilen süre boyunca evine gidemiyor ve bir otelde, arabada, yakının evinde v.s kalmak zorunda kalıyor. Toplumumuzun sosyokültürel ve psikolojik yapısını da nazara aldığımızda, bu muameleye maruz kalan bir erkeğin artık evlilik birlikteliğini devam ettirmesi ihtimalinin oldukça zayıfladığını söyleyebiliriz. Bu uygulama tamamen hatalıdır demiyorum. Gerçekten de bazı hallerde kadının böyle veya benzeri bir tedbire ihtiyacı hâsıl olabiliyor. Ancak sosyal hayatta kadınların sürekli bu yola başvurma noktasında teşvik ve tahrik edilmeleri, adli makamlarca koruma tedbiri kararının kadının alınması için kadının şikâyetinin tek başına yeterli görülmesi ve yasal düzenlemenin istismarlara açık olması gibi sebepleri nazara aldığımızda bu yasal düzenlemenin aile yapısına önemli zararlar verdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu ve benzeri örnekleri çoğaltmak mümkün. Kadına karşı şiddet kullanılması elbette kabul edilemez. Bu hususta makul ve gerçekçi bir takım yasal düzenlemelerin olması da gerekli ve olağandır. Olağan olmayan şey ise, kadına karşı şiddeti kalkan olarak kullanıp, kadını kadın dışı alanlara itme, kadının ve erkek arasında çatışma ve husumet ortamı tesis etme, bilhassa en önemli değerlerimizden olan aile kurumunu yerle yeksan etme noktasında gayret sarf eden kibar ve modern görünümlü! Zihniyetin varlığıdır. Kadın ve erkek kendi rolünün farkında olarak birbiriyle mücadele etmek yerine, birbirini tamamlama ve birlikte bir bütün olma yönünde gayret sarf ettikçe bu denli yakıcı ve yıkıcı sorunlarla karşılaşma ihtimalimiz ortadan kalkacaktır. YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 02 Ocak 2024 Gazze'den Yankılananlar18 Eylül 2022 Fay Hatları Arasında Yürüyüş!14 Mayıs 2022 Kimlik Sorunumuz18 Mart 2022 O Kuşak Kim?
|