Ayasofya Ve Tepkide SeçicilikMüze olarak tanımlamak istemediğim Ayasofya Camiinde, bir bayanın bale hareketi yaparken fotoğraflanarak bu fotoğrafların sosyal medyaya servis edilmesinin hemen akabinde bir kesimin bu tablo üzerinden ciddi eleştiriler ortaya koymasına şahitlik ettik. Eleştirilerin özeti, Ayasofya'nın Fatih'in mirası olduğu, böyle bir kepazeliğe alet edilmemesi söyleminden ibaret. Tabi bu eleştirilerin bilinçaltında da, bu büyük mirasın Cami olarak ibadete açılması gerektiği düşüncesi de hakim. Peki bu eleştiriler doğru mudur? Şahsi kanaatim; el-Hak doğrudur… Lakin gelen eleştirilere dair doğru olmayan bir şeyler burada. O da, vakıaya yönelik eleştirilen kendisi değil, Ayasofya sıfatında ortaya çıkan tutarsızlıklar ve samimiyetsizliklerdir. Bu noktada konuyu biraz daha açmakta yarar görüyorum. Bu ve benzeri sair meselelerde önemli bir kitlenin değişik kanallardan ve benzer söylemlerle tepki gösterdiklerini görüyoruz. Ancak Türkiye'de, İslami hassasiyeti olduğu iddiasında olan kesimin bu noktada eleştiriye açık olan her vakıaya, her eksikliğe, her tepkisizliğe tepki göstermediğini, adeta tepkide seçici davrandığını acı şekilde müşahede ediyoruz. İnanç eksenli bir hassasiyet iddiasında olan insan, inancını ilgilendiren ve inancı gereği seyirci kalmaması icab eden her türlü sözü, eylemi, tepkiyi, tepkisizliği, haksızlığı, adaletsizliği, en gür sada ile haykırmak zorundadır. Haksızlığın kimden geldiğinin, kime yöneldiğinin hiçbir ehemmiyeti yoktur. Bizde bu yönde çok tehlikeli ve gelecek açısından kaygı verici bir ruh hali söz konusu. Varlığın, rahatlığın, korkuların, efkârsızlığın ve birikimsizliğin vermiş olduğu anlamsız bir umursamazlığın girdabında kıvranan bir güruh türemiş durumda. Esas gayeleri hakkı haykırmak değil, haktan yana görünerek bu durumdan nemalanmak ve bir nevi de, egolarını tatmin etmeye yönelik tavırlar ortaya koyan bir güruh. Klavye mücahidi, sosyal medya kahramanı olan bu güruh, sadece pirim yapan konularda öne atılarak sloganlar atmakta, sert eleştiriler yapmakta, işine gelmeyen ve pirim yapmayacağını düşündüğü konularda ise sessiz kalmayı tercih etmektedir. Ayasofya sloganları atarak pirim yapan, ancak Ayasofya'nın yanı başındaki Sultan Ahmet'e gidip namaz dahi kılmayan, “Müslüman yılbaşı kutlamaz” sloganları atıp yalandan, iftiradan, faizden, rüşvetten hiç de geri durmayan postmodern vitrin mücahitleri türedi. Bunlar, aç bir kurdun koyun sürüsüne verdiği zarardan çok daha fazlasını bu dine vermekteler. Dilinden bal, kalbinden kir akan insan, dilinden de kalbinden de kir akan insandan çok daha büyük bir tehlike arz eder. Gençleri, kadınları, çocukları, aileleri ekran başına kilitleyen, daha doğrusu esir alan ve her biri birbirinden daha çok toplumu ifsad eden ahlaksız televizyon dizilerine karşı bu kadar sessiz kalan ve hatta onların en büyük müşterisi olan bir kitle neyin davasını güttüğünü iddia edebilir! Toplumun inancına, aidiyetlerine, kültürüne apaçık aykırı uygulamalarla ve kadın haklarını koruma adı altında kadınları sokağa çıkarmak için her türlü gayretin gösterildiği, boşanmayı adeta teşvik edici uygulamalarla evliliklerin birer birer sonlanmasına ve aile yapısının parçalanmasına sebebiyet veren çabalara karşı sessiz kalan bir kitle neyin davasını güttüğünü iddia edebilir! 28 Şubat döneminde sırf başını açmamak için Tıp fakültesini 6. Sınıfta terk eden ve erkekten daha erkek bayanlar varken, şimdi de envai çeşit süsler içerisinde adeta başını açmak için türlü hallere girip çırpınan, gecenin geç saatlerine kadar kahkahalar eşliğinde cafelerde okey oynayan, yediği her yemeği, yaşadığı her hali internetten paylaşarak beğenilme ihtiyacını tatmin etmeye çalışan başörtülü değil, başı örtülü bir nesil için üzülmeyen bir kitle neyin davasını güttüğünü iddia edebilir! Gençliğin içinde bulunduğu köksüzlüğü, sığlığı ve ahlaki çöküntüyü dert edinmeyen ve buna dair söyleyecek bir sözü dahi olmayan bir kitle neyin davasını güttüğünü iddia edebilir! Yanı başında cereyan eden birçok ahlaksızlığa, adaletsizliğe, rüşvet çarkına karşı söyleyecek bir sözü olmayan bir kitle neyin davasını güttüğünü iddia edebilir! Hakikati konuşanın arkasında Hak vardır. Hakikat zaman, mekana, kişiye, rüzgara, çıkarlara göre savunulması gereken bir kavram değildir. Bu yüzdendir ki; sadece pirim yapan konularda göstermelik ve vitrinlik sloganlar atarak sonra rutin işlerine devam eden güruh, asla inancı temsil kabiliyetini haiz değildir. Bu noktada, gerçekten de her zaman ve her ortamda hakkı haykıran insanları tenzih ediyor, o değerli ve gerçek dost olan insanları ayrı bir yere koyuyoruz. Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç'in, “Ve her şey bittiğinde hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır” şeklindeki sözü bize acı bir gerçeği hatırlatmaktadır. Biz gerek kendimizi, gerekse birbirimizi düzeltmezsek, kendi hatalarımıza sessiz kalırsak, gerçekleri acı bir şekilde hatırlamak zorunda kalırız ki; bu da asla arzu edilecek bir durum değildir. Hala çok geç değilken, bu ruh boşalması haline biz çözüm bulunmalıdır. Kitleler kendine yönelik, devlet erki de kitlelere ve kendi kurumlarına yönelik bir ihya çalışması yapmak durumundadır. Çok geç olmadan, çok güç olmadan… YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 02 Ocak 2024 Gazze'den Yankılananlar18 Eylül 2022 Fay Hatları Arasında Yürüyüş!14 Mayıs 2022 Kimlik Sorunumuz18 Mart 2022 O Kuşak Kim?
|