Gazze'den YankılananlarUyuyan bir coğrafyayı en derin uykusundan uyandıran feryatlar yükseliyor Gazze'den. Böyle bir zamanda yalnızlığa, yokluğa ve açlığa terkedilmiş, adeta kör kuyuların derinliklerinde unutulmuş bir millet. Tarih aynı coğrafyada tekerrür ediyor, Yusuf'un kardeşleri onu kör kuyuya atarak ölüme terk ediyor. Koca bir coğrafyada yığınla Müslüman ülke, bir avuç kardeşini yeryüzünün en vahşi, en haysiyetsiz sırtlanlarının önüne terk ediyor. Kuyudan bahsetmiştik… Ve biliyoruz ki; çukurları zirve, zirveleri çukur yapan O'dur. Kuyudakini Sultan yapan, Kralları çukura gömen O'dur. O, kimin yanında ise galip ve aziz odur. O, kimin karşısında ise mağlup ve zelil odur Gazze tepeden tırnağa, büyükten küçüğe bunun bilincinde, bu şuurla ve inançla yaşıyor. Gazze'nin çocuklarında bile hayretlere düşüren bir inanmışlık, bir sebat, bir şuur var. Onlar İzzeddin El Kassam'ın, Şeyh Ahmet Yasin'in çocukları. Onlar, sırtlanların önüne atılan aslan yavruları. Belki yaralanacaklar, belki ölecekler ama büyücekler ve zamanı geldiğinde sırtlanları pençeleri ile parçalayacaklar. O kadar onurlu, o kadar haysiyetli, o kadar imanlı, o kadar vakarlar ki; en zor ve çaresiz anlarında onlara acımaya dahi utanıyor insan. Zaten acınacak durumda olan onlar değil, bizleriz. Aç kalırken, yaralanırken, kan toz içinde kalırken, ailelerinin parçalanmış bedenlerini toplarken dahi coğrafyamızın körlerine ve sağırlarına ders veriyorlar adeta. Yokluk içinde varlığı, varlık içinde yokluk yaşayanlara gösteriyorlar. Der ya bizim Yunus;
İşte, yaşayan ölüler gibi değiller onlar. Ölürken doğanlar onlar. Seküler insanlığa, kendilerini kuyuda bırakan çukurlaşmış kardeşlerine aşk dersi veriyorlar. Meseleye Filistin dışından başka bir açıdan da bakalım... Filistin meselesi sadece Filistinlilerin değil, tüm Müslümanların meselesidir. Bu bağlamda Kudüs'ün ve dolayısı ile Mescid-i Aksa'nın ümmetin varoluşsal bir davası olduğu hakikati karşımızda duruyor. Kudüs davasının sorumluluğunu ve yükünü sadece Filistinlere yüklemek, meseleye Filistin'in bir iç meselesi olarak bakmak ve bu noktada kendisini sorumlu görmemek en hafif tabiri ile cahillik ve şuursuzlukla izah edilebilir. Filistin bizim bir sınır garnizonumuz, bir uç beyliğimizdir. Oraya vahşilerce yapılan her taarruz, kendi ülkemize yapılmış hükmündedir. Filistinliler şu an tüm Müslümanları temsilen Kudüs davasını savunuyor, tüm Müslümanların onurunu, şerefini ve İzzetini korumaya çalışıyor. Yine açıkça malumdur ki; İsrail terör devleti bu işgal ve katliamlarda yalnız değildir. Doymak bilmeyen küresel hırsızlar, emperyalist vampirler, yekpare ve cüretkâr bir şekilde akla gelebilecek her türlü desteği sunmaktalar. Bu cesareti, Müslümanların cesaretsizliğinden alıyorlar. Bu rahatlığı, Müslümanların rahatlığından buluyorlar. Siyonizm'in, Türkiye topraklarının bir kısmını da içine alacak şekilde kuzeye doğru bir işgal planının olduğunu izaha gerek yok. O halde meselenin ne derece ciddi ve varoluşsal olduğunu da izaha gerek yok. Filistin davasını sahiplenmek, mazlum ve onurlu Filistin halkına her konuda her nevi yardımı desteği sunmak devlet, millet ve birey olarak herkesin tarihi bir vazifesidir. Unutmayalım, Gazze'de katliamlar hız kesmeden devam ediyor. Hızla değişen gündemler, yazılı görsel ve sosyal medya zamanla katliamların bizim nazarımızda normalleşmesine ve sıradanlaşmasına mahal verebilir. İlk gün öfkemiz nasıl yeni ve diri ise, bugün de aynı dirilikte, hatta daha da diri olmalıdır. Unutmayalım ki; Filistin davası ile özdeşleşen Sultan Selahaddin'in, Sultan Abdülhamit'in gözleri, köklü bir medeniyet birikimine ve tecrübesine sahip Osmanlının varisi olan bu milletin üzerindedir. Bir şeyler yeşerecekse yine bu topraklardan yeşerecektir. Filistin'in şuurlu çocuklarına, fedakâr annelerine, cefakâr babalarına, vefakâr yaşlılarına, tüm mazlumlarına, Kassam Tugaylarının aslan neferlerine, Ebu Ubeyde'ye selamlar olsun…
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 18 Eylül 2022 Fay Hatları Arasında Yürüyüş!14 Mayıs 2022 Kimlik Sorunumuz18 Mart 2022 O Kuşak Kim?22 Ekim 2020 Görülenler Ve Görünmeyenler
|