KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
21 Kasım 2024 Perşembe
°C
Savaş Sekin
savassekin@gmail.com

Geliyorum diyen tehlike!

16 MART 2017 PERŞEMBE 10:37
55
10709
0
AA aa

Yaşadığımız zaman itibarı ile geçmişten beri köklerimize sıkı sıkı tutunmaya, ahlaki birikime, güce, merhamete ve birliğe bu kadar ihtiyaç duyduğumuz dönemler çok az olmuştur.

Askeri, fiziki, ekonomik, maddi ve manevi olarak tam bir kuşatılmışlık ve taarruz kalkışması ile karşı karşıyayız.

İştahla çökertilmek ya da yok edilmek istenen bir millet olarak ihtiyacımız olan ilk şey, yere sağlam basan sarsılmaz bir inanç ve engin bir ahlak birikimidir.

Tehlikeyi sadece zahirde aramak, körlük ve ufuk darlığıdır. Sadece gözün önündekini gören göz, kör bir gözdür. Doğru olan ise, gözün gördüğü ile yetinmeyen ve gözün göremediğini görebilen bir göze sahip olmaktır.

Tehlikenin büyüğü, varlığını fark ettirmeden ve alıştıra alıştıra en ince kılcallara kadar girerek hiç beklenmedik bir anda dişlerini gösteren tehlikedir. Saman altından ilerleyen bu tehlike, yarattığı ve yaratacağı tahribattan emin olup kendini size gösterdiğinde, artık sizin için yapılabilecek bir şey yoktur.

Sizi bekleyen bir tehlikeye gereken anlamı yükleyemezseniz, size doğru savrulan bir kılıcı, size doğru uzatılmış bir el sanabilirsiniz. Eğer tehlikeyi görür ve buna rağmen neticeye razı olur ya da geri çekilirseniz, sonunuz yine hüsrandır.

Bu ülke tarihi misyonuna uygun davranmayı, belirleyici, dik ve güçlü olmayı hedefliyor ise, toplumun ekseriyeti de bu hedefin gereklerine uygun bir birikime ve ruha sahip olmak zorundadır.

Şeyh Edebali'nin “Milleti yaşat ki; devlet yaşasın” sözünden hareket edersek, “millet bozuk olursa devlet de bozuk olur” neticesine ulaşırız.

Aklı, fikri, ruhu sağlıklı bir toplum, varoluş şartı olacak düzeyde mühim olduğuna göre, bu toprakları doğrudan veya dolaylı olarak hedef alan güç merkezlerinin de bu gerçeğin farkında olmadıklarını iddia etmek en hafif tabiri ile hamlıktır..

Bu noktada basit bir gözlem ve geçmişe doğru kısa bir yolculuk yapıldığında bilhassa Osmanlı'nın son zamanlarından bu yana bu milletin ahlakının, kültürünün, değerlerinin hedef tahtasına oturtulduğu ve sürekli her neviden taarruza maruz kaldığını net olarak görebiliyoruz.

Günümüzde ise bu yöndeki faaliyetler gerek dışardan, gerekse yerli görünümlü yabancı akıllılarca teknolojinin de katkısı ile son derece basit, profesyonel ve çok daha etkili bir şekilde icra ediliyor.

Somutlaştırmak gerekirse; en büyük kalemiz olan aile kurumu tehdit alında, gençler tehdit altında, kadınlar tehdit altında, çocuklar tehdit altında..

Hülasa; toplum tehdit altında..

Bir virüs gibi yayılan kimliksizleşme hastalığına karşı aşı geliştirmek, devletin en büyük vazifesidir.

Birkaç ana başlıkla;

* Aile kurumu muhafaza altına alınmalıdır.

* Annelik kavramı merkeze alınmalı ve teşvik edilmelidir.

* Çocukların zihin dünyalarında yerli, manevi, bize dair kavram ve öğretiler en başta yer almalıdır.

* Yamalı bohçaya ve yazboz tahtasına dönen eğitim sistemi tepeden tırnağa yenilenmeli, kalıplaşmış ve ezberlenmiş kavram ve tabulardan vazgeçilerek ahlakın ve ilmin öncülüğünde yepyeni ve kalıcı bir sistem oluşturulmalıdır.

* Teknolojiye esir olan değil, teknolojiyi esir alan bir gençlik hedeflenmelidir.

* Televizyon Ekranların dizler ve ne idüğü belirsiz programlarla sinsice ahlak erozyonuna sebebiyet vermesine müsaade edilmemelidir.

* Kamu kurumlarında liyakatsiz, yeteneksiz ve iş bilmez kişilerin haksız yere makam ve mevkileri işgal etmelerine asla müsamaha gösterilmemeli ve her iş, ehline teslim edilmelidir.

Örnekleri çoğaltmak mümkün..

Ruhu çalınmış, iradesi elinden alınmış, kendinde kendine dair bir şeyi kalmamış, kalbi kurumuş, hafızasını yitirmiş, bir efkarı ve mefkuresi kalmamış ve kısacası ömrünü malayaniye adamış ve içi boşaltılmış bir neslin var oluşu, bir medeniyetin yok oluşu demektir.

Fiziki taarruzlar bize zarar verse de, bunun üstesinden rahatlıkla gelebiliriz. Kaldı ki; bu taarruzlar milletin dayanışma gücünü artırır, şuurunu güçlendirir ve birbirine kenetleyerek daha güçlü kılar.

Lakin manevi olarak çökerseniz, maddi olarak da zaten çökmüş ve teslim bayrağını çekmişsiniz demektir. Manen çöken bir toplum, rüzgârın önünde savrulan kuru bir yapraktan farksızdır.

Kısacası bizim için esas ölüm, maneviyatımızın ölmesidir.

“Geliyorum” diyen tehlikeye, “gelemezsin” deme zamanıdır.

 

YORUM YAZIN
Profiliniz ziyaretci statüsünde görünüyor. Yorumlarınız aşağıdaki isimle yayınlanacaktır
Değiştir
Dilerseniz web sitemize üye olarak daha özgün bir profil oluşturabilir ve yorumlarınızı hesabınızdan takip edebilirsiniz
Kodu Girin
Yapacağınız yorumların şiddet ve hakaret içermemesine lütfen dikkat edin. Aksi taktirde yorumlarınız onaylanmayacaktır. Gönder
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın