Kimlik SorunumuzHer insanın sosyal yaşamda kendine has, onunla bütünleşen ve onu başkalarından farklı kılan karakteristik özellikleri vardır. Düşünce, davranış, inanç, yaşam tarzı, dil, üslup ve buna benzer birçok özellik kişiden kişiye değişkenlik arz eder. Bu özellikler aynı zamanda kişiyi toplum içinde ayrıt edilebilir ve tanınabilir kılar. Kişiler, baskın olan özelliklerini ön plana çıkararak sosyal hayatta bu özellikleriyle bir şahsiyet kazanırlar. Kişiye özgü olan ve dış çevre nazarında kendisi ile özdeşleşen bu özellikler bütününü “kimlik” sıfatıyla vasıflandırmak mümkündür. Kısacası kişilerin olumlu veya olumsuz, doğru veya yanlış, kendilerine özgü bir kimlikleri vardır. Kendi kimliğiyle var olamayan, yani başkasının elleriyle alkış çalan, başkasının beyniyle düşünen, başkasının diliyle konuşan, başkasının kalbiyle seven bir insan, kimliğini ve bunun yanında kişiliğini kaybetmiş demektir. Bu durumdaki bir insanın hiçbir zaman toplumda var olma iddiası olamaz. Ne kendisi kalabilir, ne de başkası olabilir. Başkalarının oyuncağı ve maskotu olmaktan kurtulamaz. Kimlik kavramı sadece bireysel bazda ve kişiye özgü bir kavram değildir. Bir köyün, kasabanın, şehrin, bölgenin, ülkenin, hatta bir medeniyetin dahi kimliği bir vardır. Bu anlamda doğru inşa edilmiş bir kimlik, sahibini dış dünya nazarında kişilikli, itibarlı, güvenilir ve güçlü kılar. Hali hazırda gerek ülke olarak, gerek medeniyet olarak doğru inşa edilmiş bir kimliğe tarihin hiçbir döneminde bu kadar ihtiyaç duymamıştık. Bu noktada, kimlik kavramının içini de doldurmak durumundayız. Zira heybemizin varlığından ziyade, heybemizin içinde ne olduğu önemlidir. İnanç dünyamıza ait kavram ve öğretilere mümkün olan en iyi şekilde hâkim olarak bunları aklen ve kalben içselleştirerek hayatın her alanına tatbik etme gayreti, kimlik inşasının en başında gelir. Zaten akla, mantığa, vicdana, ahlak duygusuna ve insani değerlere uygun olan şeyler inanç öğretilerimize de uygundur. Yeniden kök salarak kendi köklerimizle buluşmak, aklın, bilginin, tefekkürün, okumanın, çalışmanın, azmin, kalbin, gönlün, merhametin, tahammülün, saygının dünyamıza nakış nakış işlendiği bir kişilik inşası bizler için artık varoluş meselesidir. Bir ayağı köklerde, bir ayağı göklerde bir kuşak, başka bir deyimle geleceğe gelenekle yürüyen bir kuşak artık elzemdir. Bir mahalleye, köye, beldeye, ilçeye, şehre, devlete dışarıdan bakan bir göz, “bunların düşünce yapıları, değerleri, kutsalları, ruh halleri, karakteristik özellikleri şöyledir” diyebilmeli, bunu zihin dünyasında yer edinebilmelidir. Bu sözlerden, herkesin tek tip insan olması şeklinde bir anlam çıkarılmamalı, herkesin kendi medeniyetimizin bir temsilcisi olması gerektiği anlaşılmalıdır. Ülkemizde devlet kurumu, kişilikli ve kimlikli bir toplum inşası ve medeniyet şuuru kaygısı taşımak, her alanda adımlarını buna göre atmak zorundadır. Böyle bir derdimiz olmazsa, bu durum bize dert olarak yeter. Batılı devletlerin toplumsal yapısı ve yaşam tarzı bu anlamda asla bize referans olarak gösterilemez. Bizim yükselmemiz onlara benzemekle değil, bilakis benzememekle mümkündür. Batılı düşünce tarzının çağdaşlık ve modernlik kavramlarını ifade edecek şekilde ürettiği birçok kavram ve bu kavramlara yüklenen anlamlar ile sahadaki uygulamaları, esasen bizim öğretilerimizde hiçbir karşılık bulmamaktadır. Örneğin, yüklenen anlam itibarı ile “özgürlük” dedikleri kavramın bizdeki karşılığı modern köleliktir. Bu anlamda örnekleri çoğaltırsak; yerine göre eşitlik bir zulüm, profesyonellik bir ahlaksızlık, özgüven bir kibir, çağdaşlık bir ruhsuzluk olabilir. Bu anlamda karşılaştığımız her kavram ve tarzı kendi hakikat süzgecimizden geçirmek, kendi mihengimize vurmak ve ona göre hayatımızda yer vermek durumundayız. Bugün sokaklarımızda, mahallelerimizde, şehirlerimizde, sosyal yaşam ve kişisel ilişkiler bazında çoğu kişinin sertçe eleştirdiği hal ve davranışlar, bilhassa gençliğin pençesinde düştüğü bazı inançsız ve akide dışı fikirler, ticari hayattaki birçok gayrı ahlaki davranışlar toplumsal kimliksizliğin bir eseridir. Bu topluma dışarıdan gelen bir insan, kişilik ve kimlik inşası derdini taşıyan bir toplumla karşılaşmalı, o kimlik mührünü insanlarda, ticarette, sanatta, edebiyatta, bilimde, teknolojide kısacası hayatın her alanında görmeli ve hissetmelidir. Yeniden bir ihya ve inşa hareketi, irfan, bilgi ve hikmet arayışı yolculuğuna başlamanın ve bu yola revan olmanın tam zamanıdır. Zira yola kimliksiz çıkılmaz, yola kimliksiz çıkanlar kaybolmaya mahkûmdur. Kalbin ve aklın zirvesine çıkmak ve bu zirveler arasında bir irtibat kurarak yol yürümek, milletimiz ve medeniyetimiz açısından bu zamanın bir kurtuluş reçetesidir.
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 02 Ocak 2024 Gazze'den Yankılananlar18 Eylül 2022 Fay Hatları Arasında Yürüyüş!18 Mart 2022 O Kuşak Kim?22 Ekim 2020 Görülenler Ve Görünmeyenler
|