O Kuşak Kim?Millet olarak popüler söylemlere ve kurgulara bir hayli meraklı, onları içselleştirmeye de bir o kadar meyilliyiz. O kadar ki; bu söylem ve kurguların menşei, zamanlaması ve maksadı ilgimizi çekmez, bizi bir tefekkür ve anlamlandırma gayretine sevk etmez. Bu anlamda popüler bir söylemin sadece var olması ve yeterince dikkat çekici olması, onu sahiplenmemiz için ziyadesiyle yeterli bir sebeptir. O söylemi omuzlarımızda taşır, dilimize tekerleme misali dolar, onu adeta bir alamet-i farika olarak telakki ederiz. Yakın zamanın en popüler kavramlarından biri olan ve yeni nesil genç kesim için kullanılan “Z kuşağı” kavramı bu anlamda millet nazarında kendisine özel bir yer edinmiş, özel bir kabule mazhar olmuştur. “Z kuşağı” kavramı sadece yeni nesil gençliği tanımlamak için değil, aynı zamanda bu gençliğe fikri ve ameli anlamda yüklenen anlamı ifade edecek şekilde kullanılıyor. Zihinlere yerleşen şekli ile Z kuşağı gençler, asi, başına buyruk, muhalif, kolay kolay beğenmeyen, millete üst perdeden bakan, manevi değerlerden uzak bir düşünce ve yaşam tarzına sahiptir. Peki Z kuşağı diye tabir edilen kuşak, var oluşu itibarı ile bir sebep mi, yoksa bir sonuç mudur? Tenkit edilmesi gereken şey sonuçlar mı, yoksa sebepler midir? Her sonuç, tabiatı itibarı ile bir sebebe bağlı olmak zorunda olduğuna göre, farkında olmadan da olsa sonucun tenkidi, aslında dolaylı olarak sebebin de tenkididir. Bilinçli bir insan ise sonucun arkasındaki sebebi görür ve doğrudan sebebi tenkit eder. Tertemiz bir suyu kirli bir borudan akıtırsanız o su, borunun diğer ucundan kirli olarak dışarı akar. Burada suyu değil, boruyu tenkit etmelisiniz. Suçlu kirlenen değil, kirletendir. Hiç şüphesiz ki; çoğu kesimin eleştirileriyle adeta yerden yere vurduğu bu gençlik esasında bu toplumun bir mahsulüdür. Onları bu hale getiren kendileri değil, manevi olarak beslendikleri ve içlerinden çıktıkları mecradır, yani bu toplumdur. O halde gerçek Z kuşağı bu gençler mi, yoksa bizler miyiz? Ağaç çürük elma vermeye başlamışsa suçlu elma mıdır, yoksa elma ağacı mıdır? Hülasa; ortada Z kuşağı gençler değil, Z kuşağı büyükler vardır. İlim, irfan, tefekkür, ahlak, edep, erkan, cehd, samimiyet ve daha birçok kavram, esas itibarı ile bu toprakları çoktan terk etti. Evlerimiz büyüdü, gönlümüz küçüldü. Arabalarımız pahalılaştı, davranışlarımız ucuzlaştı. Ceplerimiz doldu, kalbimiz boşaldı. Konforumuz arttı, vicdanımız harabeye döndü. Bir yanımız zenginleşirken diğer yanımız fakirleşti, bir yanımız büyürken diğer yanımız küçüldü, bir yanımız güçlenirken diğer yanımız zayıfladı. Meramı anlatabilme babında sadece iki örnek vermek gerekirse; bir yandan muhafazakârlık nutukları atarak, diğer yandan her nev'i nahoş ve çirkin işlere imza atmaktan geri durmayanların din ve inanç algısına verdikleri zarar, yüzlerce atom bombasının yaratacağı yıkımından daha fazladır. “Özgürlük” kavramına maksada aykırı anlamlar yükleyerek, canının istediği her şeyi yapmayı, terbiye sınırlarını aşmayı, büyüğünü küçüğünü bilmemeyi, başına buyruk yaşamayı, kutsallara hakareti (v.s) özgürlük sanan bir algı, kamuoyunda oldukça geniş tanıtım ve propaganda alanı buldu, bunda oldukça da başarılı oldu. Oysa böyle bir özgürlük anlayışının esasen özgürlük değil, köleliğin ta kendisi olduğunu ne kavrayabildik, ne de çocuklarımıza öğretebildik. Atasözleri basit sözler değil, yüzyılların verdiği birikim ve tecrübenin süzgecinden geçerek günümüze ışık tutan sözlerdir. Boşuna, “Ne ekersen onu biçersin” dememiş atalarımız. Tarlamıza güzel bir şey ektik mi ki, tarlamıza baktık mı ki, iyi mahsul alamadık! Tenkit ettiğimiz Z kuşağına bakınca kendimizi görürüz sadece. Zira onlar bizim aynamızdır. Onları tenkit ederken zahiren onları, esasen kendimizi tenkit ediyoruz. Bu gerçekleri görmezsek, bizim göremediğimiz gerçekleri gören başkaları bu durumdan menfaat devşirmeye çalışır, Z kuşağı diye bir popülarite üretir, bunu bize kabullendirir, yeni nesil gençler ile toplum arasında bir uçurum oluşturarak toplumun gençlerden umudunu kaybetmesini, gençlerinde toplumdan beklentilerini kaybetmesini sağlar, ötelenmiş ve başka mecralara devşirilmiş bir gençlik, dolayısıyla bizim için kaybolan bir gelecek inşa ederler. O başkalarının bize dair inşa ettikleri her şey, bizim için bir imhadır. Bu devasa yıkımı durdurmanın tek yolu, bir an önce kendi dünyamızdaki yıkıma son vermekten geçer. Önce kendimizi inşa ve ihya edeceğiz ki, sonra kendi nesillerimizi, dolayısıyla geleceğimizi inşa ve ihya edebilelim.
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 02 Ocak 2024 Gazze'den Yankılananlar18 Eylül 2022 Fay Hatları Arasında Yürüyüş!14 Mayıs 2022 Kimlik Sorunumuz22 Ekim 2020 Görülenler Ve Görünmeyenler
|