Kurtarılmayı bekleyen şehir! BİNGÖLUzun zaman sonra yazıyorum. Ne yazacağım konusunda da epey kafa yordum diyebilirim. Bu şehir atalarımın yüz yıllardır yaşadığı şehir. Daha iyisini hak ettiğine her zaman şüphe duymadan inandım. Öncelikle şehrin son zamanlarda yükselen trendi olan tekstil atölyelerini yazmak istedim. Yüzlerce kişiye istihdam sağladım diye gerine gerine dolananların o yüzlerce kişinin alın terini hiç utanmadan nasıl sömürdüğünü, kadın işçilerin asgari ücretten az parayla çalıştırıldığı, sigorta yaptırılmadığı, günde 10 saati geçen sürelerle çalıştırıldığı ama şehrin gururu olan tekstil atölyelerini... Sonra dedim ki, zaten bunu herkes biliyor. Sayıştay raporlarına bakınayım dedim. Belediyemizin 2019-2020 Sayıştay raporlarında hangi konularda eksiklikleri varmış diye bir göz atayım dedim. Orada da bilmediğimiz pek bir şey yok. 2014 yılında doğalgaz şirketine sermayesiz yüzde 10 ortaklık davetine hala cevap verilmemiş. Halk otobüsü, taksi ve servis plakalarının satışının yasalara göre mümkün olmadığı, bu yüzden tekrardan ihale edilip hepsinin ancak kiraya verilebileceğini gördüm. 1 milyondan TL'den fazla bir paranın derneklere bağış olarak aktarıldığını gördüm. Tabi hangi derneklere aktarıldı, bu derneklerin şehre ne gibi katkıları oldu onu da sizler muhtemelen biliyorsunuzdur. Ben pek anlamam ama doğrudan temin yöntemi ile verilmesi gereken sınırın çok ötesinde bu yöntemle işler yaptırılmış. Bu konuda da Sayıştay'ın uyarısı bulunuyordu. Muhtemelen muhalif partilerin meclis üyeleri bu konuları sıklıkla gündeme getirmişlerdir. Raporlara bakarken Özel İdare'nin de 2017 yılı hesapları incelenmişti. Çok tuhaf şeylerle karşılaştım ya da ‘bana tuhaf geldi' demeliyim çünkü muhasebeci değilim neticede. Örneğin 11 milyon TL personel gideri tahmini yapılmış. Ama 46 milyon TL personel gideri oluşmuş. 0 TL bağış ve diğer gelirler beklentisi var iken 117 milyon TL bağış ve diğer gelirler bütçeye gelmiş. Özel İdare'ye kim neden bu kadar bağış yapar onu da ben anlamam ama işin ehilleri anlar elbette. Tabi geniş kapsamlı raporların hepsini burada açıklamak uzun sürer. Ben bunu açıklasam bile sizler zaten bildiğiniz şeyleri tekrar okumayı ne kadar istersiniz, orası tartışılır. Şehirdeki özel iştiraklerin bilhassa elektrik dağıtım şirketlerinin son zamanlarda çıkardığı yüksek faturalara da değinmek isterdim lakin, zaten elektrik sürekli zamlanan bir şey olduğu için ve bu zammı da yapan firma olmadığı için ben o konuyu da ele almayı uygun görmedim (!) Üniversiteden bahsetmeliyim belki de. Şehrimizin medar-ı iftarı. Kısa sürede büyüyen ve gelişen üniversitemizden. Her sene hemen iş bulabilen mühendisler yetiştiren, hemen atanan öğretmenler yetiştiren üniversitemizden. Fiziksel olarak gelişimi gerçekten de takdire şayan olsa da bilimsel olarak bilim dünyasına ne gibi katkıları olduğundan pek emin olamadığımız üniversitemiz. Çocuklara gelin diye çağrı yapıp geldiklerinde yatacak yer bulamadığımız üniversitemizden. Öğrencileri yolunacak kaz olarak gören ev sahiplerinden habersiz Bingöl Üniversitesine gelen öğrencilerden özür dilemek istiyorum. Biz aslında eskiden böyle değildik. Annem karşı binada oturan öğrencilere yemek yapıp yollardı. Şimdi 2+1 ev tutan öğrencilerden kişi başı 500 TL kira isteyen ev sahiplerine evrildik. Tabii ki, üniversitemizde bilim adına çalışmalarda bulunan, projelerden para kazanmak yerine projelerle ilime katkı sağlamak isteyen akademisyenlerimiz var. Zaten söylediklerimi onlar üzerlerine alınmazlar. Peki ben ne yazmalıyım? En temele inmeye karar verdim. Geçen gün bir lisenin kapısından geçerken çocukların kapıda sigara içtiğini gördüm. Şaşırdım doğal olarak. Eskiden okulda sigara içenler uzaklara gider, değil öğretmenin fark etmesini, yoldan geçen bir büyüğünün bile görmemesi için cebelleşirdi. Ona rağmen nöbetçi diker ve öğretmenlerimiz taa oralara kadar gelir kontrol ederdi. Şimdiki çocuklar sanırım pek umursamıyor bu durumu. Şimdiki çocuklar aslında birçok şeyi umursamıyor. Ama burada suç şimdiki çocuklarda değil. Kesinlikle en büyük suç yine bizlerde. Biz şehir olarak bu çocuklara ne vaat ediyoruz? Lise diploması alıp yurt dışına gitmeyi. Lise diploması alıp özel üniversiteye gitmeyi! Lise diploması alıp müteahhitlik yapmayı! Lise diploması alıp galeri açmayı! Bizler bu çocuklara karşı yetersiz bir toplum olduğumuz için bu çocuklar vizyonlarını geliştiremiyor. Bizler vizyon sahibi olamadığımız için bu çocuklar hayal kuramıyor. Bizler bir elin parmağını geçmeyecek kadar şehir görmüşken bu çocuklar lise çağlarına geldiklerinde dünyanın birçok ülkesindeki birçok şehri çoktan tanımış oluyor. Sosyal medyalarından, bilgisayar oyunlarından, dizilerden. Ellerinde dünyaya açılan pencere var bu çocukların. Ve biz onlardan okula gidip eve gelip memur olacak kadar çalışıp bu şehirde evlenip ölmelerini bekliyoruz. Çocuklara temel ihtiyaçlarını sağlayıp artık bir şey talep etmemelerini istiyoruz. Bu çocukların temel ihtiyaçları yeme içme ve barınma değil sadece. İletişim de temel ihtiyaçları. Onlarla daha fazla vakit geçirip onları anlamaya çalışmalıyız. Eskiden her şeyi büyüklerimizden öğrenirdik. Şimdi bir çocuk da büyüğüne birçok şey öğretebilecek donanıma sahip. Eskiden büyüklerin ulaştığı her şeye çocuklar ulaşamazdı. Şimdi çocukların ulaştığı her şeye büyükler ulaşamıyor. Çocuklara öğretmenin yanı sıra çocuklardan öğrenmeye de açık olmalıyız. Biz büyüklerimizle mesafeli olmak zorundaydık. Ama şimdi büyüklerin gençlerle aralarındaki mesafeleri kaldırmaları gerekiyor. Tabii ki hepimiz eskiden daha iyiydi diyebiliriz. Ama iletişim çağına karşı duramayacağız. O yüzden uyum sağlamak, çocuklara yeni alanlar açmak zorundayız. Onları sanal bir dünyaya terk edip oradan çıkmadıkları için suçlamak yerine onlara elimizi uzatmalıyız. Biraz biz onların dünyasına girmeliyiz. Biraz da onları kendi dünyamıza çekmeliyiz. Eskiden bu şehirde kim alkol alır parmakla gösterilirken şimdi çocukların ulaşıp kullandığı kimyasalların adını bile telaffuz edemiyoruz. Çocukları kötü alışkanlıklardan uzak tutmak için onlara sosyal alanlar açmalıyız. Kendilerini ifade edebilecekleri olanakları sunmalıyız. Bu şehirde en son ne zaman bir tiyatro oyunu oynandı? Bu şehirde en son ne zaman bir konser düzenlendi. Her sene organizasyon yapmak için Hesarek'e kar yağmasını mı bekleyelim? Ya da birileri birkaç yılda bir inisiyatif alsın da Bingölspor 3. lige çıksın haftasonları gençler maç izlesin diye mi bekleyelim? Bir şehir sadece binalardan, müteahhitlerden, kafelerden, galericilerden oluşmaz. Şehrimizin bir ruhu vardı eskiden. Her mahallenin kendine has özellikleri ve bunların birleşiminden oluşan bir Bingöl ruhu vardı. Şimdi ihtiyacımız olan tek şey şehrimize bir ruh kazandırmak. Ve sizi temin ediyorum ki, bu ruh ihaleye çıkarılıp satın alınamaz! Sadece kendi çocuklarınız özelinde olaya bakarak da bir gelişme kat edemezsiniz. Şehirdeki tüm çocukları kendi çocuğunuz gibi görüp ona göre hareket etmek zorundasınız, zorundayız. Ben basitçe konuya giriş yaptım. Bu şehirdeki STK'lar, kuruluşlar, eğitim kurumları, gençlik oluşumları hepsi ama hepsi bu konuda 10 dakika ayırıp bir düşünmeli. Gerekirse ortak bir platformda bir araya gelmeli ve bu şehri tüm ideolojilerden bağımsız olarak kendimiz için kurtarmak için mücadele etmeliyiz.
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 15 Kasım 2021 Sanat Toplum İçindir(!)08 Aralık 2020 En azından bakış açını değiştir!19 Ekim 2020 Madalyonun Öteki Yüzü24 Eylül 2020 Önceliğimiz ne?
|