Suriye Arap Cumhuriyeti, İttihad-ı İslam'a giden bir yol olabilir mi?Yarım asırdır, yüzde iki gibi küçük bir azınlık olan Nusayriler Suriye'yi yönettiler. Baba ve oğul, kanla, baskıyla ve hem de çok gaddarca yönettiler. Suriye adeta bir Polis, Muhaberat ve hapishaneler devletiydi. İşte böyle geçmişe sahip olan bu ülkede, kurulacak Suriye Devletinin Yönetim biçimi, ülkede birlik, barış, huzur, özgürlük ve güveni sağlayacak nitelikte, katılımcı ve kucaklayıcı bir Cumhuriyet olabilmelidir. Suriye; Araplar, Kürtler, Türkmenler, Süryani, gibi çeşitli etnik ve Müslüman, Hıristiyan, Sunni, Şii-Alevi, Süryaniler, Dürziler, gibi dinî gruplara ev sahipliği yapan bir bölgedir. Suriye nüfusunun %80'e yakını Sünni Müslüman, %10'u Alevi-Şii, %5'i Hristiyan, %3'ü Dürzi, % 2 Nusayri; % 80-85 Arap, % 9-10 Kürt, % 4-5 Türkmen ve % 3 oranında da Süryani bulunmaktadır. Tüm etnik ve dini gurupları kucaklayan, kapsayıcı bir hükümet kurulması ve ülkenin toprak bütünlüğünün, siyasi egemenliğinin tam olarak sağlanması önem arz etmektedir. Türkiye'nin en uzun (911 km) sınır komşusu olan Suriye'de istikrar öncelikli bizim ve tüm bölge ülkeleri için çok değerlidir. Suriye'de yönetim elinde tutan geçiş hükümeti, anayasanın askıya alındığını, parlamento, ordu, güvenlik kurumları ve silahlı grupların feshedildiğini duyurdu. Ancak, bu anda Suriye'de oluşan güç boşluğunun, ‘meşru ve hukuki' biçimde doldurulmasının önemi ile birlikte; gelinen bu aşamadan sonra Suriye'de kalıcı güvenliği, birliği, iç barışı ve huzuru sağlamanın yolu, oluşturulacak iyi bir anayasa ve buna dayalı kurulacak devlet yönetim modeline bağlıdır. Suriye çok renkli bir toplumdur yani farklı mezhep, inanç ve etnik gruplar vardır. Öncelikler tüm bu grupların haklarını ve kimliklerini kabul eden bir anayasa gereklidir Suriye lideri Eş-Şera'nın, Suriye'nin siyasi geleceğinin masaya yatırılacağı "ulusal diyalog konferansı" için çalışma yürütecek bir komisyonun ilerleyen günlerde kurulacağını söylemesi sevindirici olmuştur. Suriye basınına yansıyan haberlere göre konferansta, Suriye'nin farklı dini, etnik, coğrafi ve siyasi kesimlerinden en az 1200 delegenin bir araya gelmesi hedefleniyor. Bu konferanstan ortak bir karar çıkması dileğimizdir. HTŞ lideri bunların ardından yeni bir anayasa hazırlanması sürecinin başlayacağı mesajını da verdi. Geçiş hükümetinin ülkede güvenliğin tesisi için başta askeri, güvenlik ve asayiş alanlarında yeni devlet kurumlarının oluşturulması gerektiğinin, Suriye'nin erkekleri, kadınları ve gençlerinin çeşitliliğini yansıtan, özgür ve adil seçim aşamasına gelene kadar yeni Suriye'nin kurumlarını inşa etme çalışmalarına başladığını, ekonomik kalkınma ve "insan kaynaklarının ve tarım, sanayi ve hizmet sektörlerinin" yeniden inşası için adımlar atılacağını, Suriye'nin "ulusal ve bölgesel statüsünü geri kazanmayı" hedeflediğini vurgulayan Eş-Şara, "kardeşlik, saygı, egemenlik ve ortak çıkarlar temelinde" dış ilişkiler tesis edeceklerini duyurması gerçekten sevindirici bir başlangıç olarak görülmelidir. Suriye'deki rejimin nasıllığıyla ilgili, bölgede yaşayan her kesimin beklentileri var. Geçici yönetimin lideri olan Colani'nin bu konuda tek başına karar verecek bir güçte olmadığı açıktır. Suriye üzerinde beklentileri olan güçler ve dengeler masada Suriye siyasal geleceğini belirlemeye çalışacaklardır. Öncelikle Türkiye ve ABD bu konuda pazarlık masasına oturacaklardır. Sonuç bu masada belirlenecektir kanaatindeyim. Buradaki yeni oluşacak durumda ABD denklemini göz ardı etmek mümkün değildir. Kurulacak Suriye rejimin kapsamı, biçimi, özellikle Kuzey Suriye'de bulunan SDG ve Kürtlerin konumu önemli. Bildiğiniz gibi İsrail, Arap ve Türkler ile problem yaşayan YPG/PYD'yi ve Kürt bölgelerini bir güvence olarak görmektedir. Türkiye ve Suriye geçici yönetimi; Suriye'de federasyon modeliyle yönetime karşılar. Federalizm'in, Suriye toplum yapısına uygun olmadığı, çok parçalı federatif yapının ülkeyi kaosa götürebileceği temel yaklaşım çerçevesinde çözüm arayışı içerisinde olacakları anlaşılıyor. Suriye'deki etnik, dini ve mezhebi kaynaklı yapıya dayalı muhaliflerin ve özellikle SDG'nin bu aşamada silahı bırakmalarının mümkün olmadığı görülüyor. Ancak, ortaya katılımcı ve çoğulcu anlayışa dayalı, her kesimin varlığını garanti altına alan, insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü önceleyen, kuvvetler ayrılığına dayalı bir Anayasa oluşturulur; Kürt bölgelerinde güçlendirilmiş yerel yönetimler kabul edilir ve tüm ülkeyi kapsayacak katılımcı, kucaklayıcı bir demokratik yönetimin esasları belirlenirse, durum değişebilir. Suriye geçici yönetimi HTŞ tek başına Suriye'de Üniter bir devlet kurma gücüne sahip değildir. Suriye Milli Ordusunun da tutumu önemlidir. Bu konuda da Türkiye ön plana çıkmaktadır. Burada, barışçı, katılımcı, kucaklayıcı, eşitlikçi ve adalete dayalı bir devlet yönetimi kurulması, Suriye açısından önemli olduğu kadar Türkiye açısından, Ortadoğu barışı ve Müslüman dünya adına da çok önemlidir. Ankara'nın İmralı'da başlattığı görüşmelerin Suriye'ye nasıl yansıyacağını da merak ediliyor. Öcalan'ın vereceği mesajla sorunların çatışmasız çözülebileceği beklentisi de var. Suriye'nin toprak bütünlüğünün "tek bir makam altında" toplanması, tüm silahlı grupların dağıtılması, özellikle ülkenin kuzeydoğusunu kontrol eden fiili özerklik kuran, 80 bin kişilik Suriye Demokratik Güçlerinin (SDG) Özerklik ve kaynakların paylaşımı konusu, oluşturulacak Yeni Suriye Rejiminin en önemli ve sorunlu konusu olarak durmaktadır. Ayrıca, SDG'nin içerisinde dışardan gelen paralı binlerce silahlı var. Bunlar Suriye vatandaşı da değiller. Bunlar dışarı çıkarılması da önemlidir. Suriye'deki tüm silahlı güçlerin kurulacak yeni devletin kurumlarına entegre edilmesi barışın ve birliğin sağlanmasında en önemli husus olduğu açıktır. SDG Lideri Mazlum Abdi, Suriye ordusunun bir parçası olarak, Suriye ordusunun çatısı altında ama paralel bir güç şekilde konuşlanmak istiyor. Geleceğin belirsizliği karşısında silahlı gücün Kürt bölgesi için bir güvence olduğunu, söylüyor. Sınırlar ve gümrük kapılarının merkezi yönetime bırakılmasını istiyor. Ancak, ülkedeki silahlı grupların artık tek bir ordu çatısı altında toplanması ve tek bir meşru devlet organının silah taşımaya ve güç kullanmaya yetkili olması. Bütün modern devletlerde olması gereken budur. Farklı otoritelere bağlı birden fazla silahlı grubun, silahlı unsurun olması, iç savaşın zeminini hazırlamak demektir. Suriye'deki yeni yönetimin artık bölge için bir tehdit teşkil edecek yapıda olmaması, terörizme asla yer verilmemesi, DEAŞ ve PKK başta olmak üzere terör örgütlerinin bölgeden temizlenmesi gerekmektedir. Bu anda Türkiye en zor durumda olan ülkedir. Tüm sorumluluk ona yüklenmiş durumda. Bir kaos ve çatışma öncelikle Türkiye'ye olan güveni sarsacaktır. Türkiye tarihi misyonuna ve coğrafi konumu ve güvenliği adına büyük bir atılım içerisinde büyük bir oyunun içerisine atılmış durumda. Türkiye'nin başarısı Suriye'nin yönetiminin uluslararası meşruiyetine de bağlı olacaktır. Ordusu ve askeri tesisleri yıkılmış bir ülke ne yapabilir ki tek başına. Aksi durumda burada en büyük kaybeden Türkiye olacaktır. Şam'da başarısızlık kaos ve çatışma ve dış müdahaleleri doğuracaktır. İsrail ve ABD tetikte bekliyor. Yaklaşık 14 yıldır Türkiye de kalan Suriyelilerin bir kısmının dönmesinin büyük bir kazancı var. Türkiye dostu ve Türkçe bilen bir nüfus. Hayat normale dönerse büyük bir kısmı gidecektir. Bu coğrafya bizim için ayrı bir özelliği vardır. 1936 halk oylamasıyla Antakya Türkiye'ye kalmıştı. Bizim kimselerin toprağında gözümüz olmamalı. Kalpleri bizimle olsun yeter. Balkanlılar niye Osmanlı'dan kopmadı. Çünkü Bizanslılar yağmaladı ama Osmanlı yağmalamadı. Biz Suriye'nin dört yüz yıl hamiliğini yaptık. Kardeşliği iyi yönetirsek kardeş ülke olabiliriz. İsrail'in oradaki idari boşluğu suiistimal etmesine fırsat verilmemeli. Suriye'de boşluk bırakmamalıyız. Bu anda en büyük güç bizim elimizde iyi yönetmeliyiz. Türkiye'nin, söz sahibi olduğu bu coğrafyada; silahı bırakmış, devletin yasal bir organına dönüşmüş bir Kürt topluluğuyla bir sorunu olmayacaktır ve olmamalıdır da.. Türkiye bu konuda açık net konuşabilmelidir. Türkiye, Kürt sorununa hep PKK penceresinden bakarak sorunları bugüne kadar getirmiş durumda. İmralı ne kadar başarır? Türkiye, buralara güvenliğimiz ile birlikte, halkların birlikte eşit yaşama hakkı, İslam kardeşliği, esaslarıyla da yaklaşmalı. Bu konuda gerçekçi çözüm bulmadığı sürece burada aktif ve belirleyici olmakta zorlanacaktır. Suriye'de oluşturulacak Anayasa'da, Kürtlerin ve Türkmenlerin, etnik kimlik ve kültürel haklarının, ana dillerinde eğitim imkanlarını sağlayacak Anayasal statüler verilmesi, bölge barışı ve geleceği adına ayrı bir öneme sahiptir. Birçok Müslüman düşünürün dile getirdiği İttihad-ı İslam (İslam Birliği) mefkuresi, Müslüman toplumların iç dünyalarında kutsal bir ideali, heyecanlı bir retorik olarak hep yaşamıştır. İttihad-ı İslam, birlikler kurarak İslam ülkelerini sömüren, işgal eden emperyalist batı ülkelerine karşı, bir mücadele ve karşı koyma ideali olarak görülmüştür. İttihad-ı İslam'ı sağlamanın birinci ve en önemli yolu şüphesiz İslam ülkeleri yöneticilerinin tutumuna bağlıdır. Maalesef Müslüman ülke yönetimlerin birçoğu halklarına rağmen, darbelerle iktidarını sürdürürken, bir kısmı da emperyal devletlerin güdümünde bağımsız davranamayacak yöneticilerden oluşmaktadır. Mevcut duruma bakıldığında İttihad-ı İslam zor görünmektedir. Ancak, mümkün olmadığı söylenemez. Türkiye'nin öncülük edeceği Suriye modeli bizi birliğe götürebilir. İttihad-ı İslam'ın bir yolu da bu coğrafyada Araplar, Türkler, Farslar ve Kürtlerin barış içerisinde, birbirlerine saygı içerisinde yaşamasına bağlıdır. Bu anlamda Suriye'de oluşturulacak yönetim modelinin biçimi tüm bölge ve İslam ülkelerini olumlu etkileyecektir. Suriye'de oluşturulacak yeni Cumhuriyette, Arap, Kürt ve Türkmenlerin etnik, kimlik ve kültürel haklarının Anayasada güvence altına alınması; bu üç büyük Müslüman toplumun Suriye gibi önemli bir coğrafyada barış ve huzur içerisinde birlikte yaşaması, Türkiye ve İslam Örgütü teşkilatının da garantör olarak yer alması durumunda, örnek bir model olarak bölgede yeni bir açılım getirecek ve İtttihad-ı İslam'ın da yolunu açabilecektir. Çünkü ülkelerin geleceği kuruluş felsefelerine bağlıdır. Türkiye'de atılacak her adımın önüne kuruluş felsefesinin çıkarıldığını unutmayalım. Merkeziyetçi katı bir Suriye yönetimi, çatışmaları doğurabilir. Esad döneminde vatandaşlık hakları bile olmayan Kürtlerin, kimlik ve kültürel hakların Anayasal statü kazanması iç barışı sağlayacak en önemli adım olarak görülmeli. Ayrıca, yüzde doksanı Müslüman olan bu topraklarda, İslam hukuku yürürlüğe konması, farklı inanç gruplarına ve seküler yaşam biçimini benimseyenlere, farklı hukuk sistemlerine uyma hakkı verilerek, bir anlamda ‘çoklu hukuk sistemi' kurmak da Suriye'de iç barışı sağlayacaktır. Suriye'de barışın ve birliğin sağlanmasında, yeni Anayasa oluşturulmasında ve Suriye Yönetim modelinin belirlenmesinde Türkiye çok önemli bir role sahiptir. Türkiye'nin bölgede olması Allah'ın bir lütfudur. Bölge için bir şanstır. Türkiye olmazsa İsrail'i ve eli silahlı grupları durdurmak mümkün olmayacaktı. Önceki döneme baktığımız zaman savaş var, bölünme var, istikrarsızlık var, yerinden edilen milyonlarca insan var. Yaşadığımız coğrafyaların kaderi bu olmamalı. Müslümanların, Arapların, Türklerin, Farsların ve Kürtlerin yaşadığı coğrafyanın kaderi artık değişmeli. Suriye bu anlamda büyük bir fırsat vermektedir. HTŞ ve Türkiye yönetimi birlikte hareket ederek bu fırsatı iyi değerlendirmelidir. Suriye yönetimi bir an önce ülkesinde birliği kurarak Arap Birliği, Körfez ülkeleri, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), Avrupa Birliği (AB), ABD ve diğer bölgesel ve küresel teşkilatlarla Suriye'nin yeniden kalkınması için çabalar içerisine girerek, örnek bir model ülke olabilmelidir. Suriye'de birlik, barış, huzur ve güvenin sağlanması dileğimle…
YORUM YAZIN ![]()
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 20 Şubat 2025 İslamcılık ve Siyasal İslam'ın Doğuşu15 Ocak 2025 Herkesin bir Suriye hayali var! Ya Türkiye'nin?14 Aralık 2024 Suriye nereye gidiyor?06 Kasım 2024 İlahiyatçıları/din adamlarını dinlerken ölçüleriniz olmalı
|