KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
24 Nisan 2025 Perşembe
°C
Bünyamin Bayram
binbay12@hotmail.com

Bilimin kutsaldan kopuşu ve bilimsel yanılgı…

14 NİSAN 2025 PAZARTESİ 18:39
9
864
2
AA aa

Düşünce ve felsefe tarihinin her dönemde din ve inanç konularına karşı duruşlar, ön yargılı ve şüpheci yaklaşımlar olmuştur. Ancak, modern dönemle birlikte özellikle son yüz yılda bilim ve felsefe çevrelerinde inanç karşıtlığı, vahye kapalılık yüksek boyutlara ulaşmış, insanlığın bir ürünü olan bilimi, kutsaldan koparma çabalarına dönüşmüştür.

Evrendeki tüm olay, olgu, nesne ve kanunların kendiliğinden ve tesadüfen oluşan salt bir düzenekler bütünü olduğu; evrendeki olay, olgu, nesne ve yasalarının bir amaçlılığa yönelmediği ve bir anlam içermediği; dinlerin iddia ettiği gibi içermediği, dinlerin ve canlıların ilahi bir varlığa işaret etmediği ve kanıt olmadığı yaklaşımını, bilimin kutsaldan kopuşu olarak görüyorum. Maalesef bu yaklaşım da bilimsellik adı altında bilim çevrelerine ve insanlara dayatılmaktadır.

Bilimsellik adı altında geliştirilen sözde bu bilimsel felsefik yaklaşım; bu muhteşem harika varlığın ve olguların kendiliğinden oluşan sıradan ve anlam içermeyen düzenekler bütünü olduğunu söyleyerek, dinin evrene birer ilahi ayet ve delil olarak bakma önerisinin önünü kesmeyi amaçlamaktadır.

DİN, KUR'AN NE SÖYLER?

Dinler ve özellikle de bu konuyu en detaylı ve geniş bir biçimde ele alan Kur'an; evrenin düzenliliği ve ölçülülüğünden, her şeyin ilmi tasarıma dayalı bir plan dahilinde, ilahi bir kudret ile var olduğu; dünya üzerindeki tüm olay, olgular ve canlıların Allah'ın varlığını gösteren somut birer ayet/kanıt içerdiğini, bunların ilahi birer mesaj ve mektup olduğunu, hiçbir şeyin tesadüfi ve başı boş olmadığını ve ilahi amaca yönelik işlediğini, tüm bunların sonucunda varlık ağacının meyvesinin insanı netice verdiğini söyleyerek; Allah'ın varlığının kanıtlarını içeren bir evren ve dünya hayatı ile iç içe yaşadığımızı hatırlatır.

Allah, alemde her şeye bir tevhit mührünü koymuş. Biz bu mührün ön yüzünü gözle görüyoruz, o mührü koyanı da akıl gözüyle görüyoruz. Kur'an, onlarca ayette, görmez misiniz, düşünmez misiniz, akletmez misiniz? Der. ve “etrafına bak bir kusur görecek misin? Gökten yağmuru yağdırıp yer yüzünü canlandırana, bir damla sudan şu harika insana geçişe, bakmaz mısınız? Diyerek, evrene ilahi boyutuyla da bakmamızı ister…

Baksana, bahar bir gelin gibi tüm canlıları ve bizi karşılamaya hazırlanıyor. Bunlar başıboş olamazlar.

Gönül sultanı, hikmet adamı Mevlâna, “Yazan eli görmeyen kişi yazıyı kalem yazdı sanır. Allah'ın kudretini görmeyen kişi, meyveyi ağaç yaptı sanır!..” ve

İnanç ve fikir adamı Said Nursi, “Göz sanatı görüp de, basiretimiz (anlayış ve aklımız) sanatkarı görmez ise, çok acayip ve garip düşer!..” diyerek varlık alemine ilahi bakışımıza açılım sağlamışlarıdır.

Zihnimizin ve aklımızın gereği olan bu yaklaşımı bilimsellik adı altında yok saymak bilimin özüne aykırı bir tutum olduğu bilinmelidir.

Bilimsel bilgiye ilahi boyut katmak BİLİM DIŞI MI?

Bilimin temel konusu olay ve olguları açıklamak ve nasıllığını ortaya koymaktır. Elde edilen bu bilgilerden sosyal, siyasal ve ekonomik konularda çıkarımlar yapılarak önerilerde bulunma faaliyetlerini “bilim felsefesi” dediğimiz akıl yürütmeler de söz konusu olabilmektedir. Bilim felsefesinin yaptığı gibi, inançlı çevrelerin bilimsel bilgilerden hareketle, inanç konularında akıl yürütmeleri neden bilim dışı olsun ki?

Örneğin, güzel bir gömlek giyen arkadaşınıza, gömleğin ham maddelerinin verilerini, örgü sistemini, vb. anlattığınızda bu bilgiler somut gözleme dayandığı için bilimsel bir bilgi olabilmektedir. Ancak, bu gömleğinizin desen örgüsünü çizen ve onu tezgâhta güzelce ören sanatkâr ustaya dikkat çektiğinizde neden bilim dışı olsun ki?

Veya saatin mekanik yapısını, estetiğini ve düzenliliğini anlatmak bilimsel, ama o saati yapan ustadan bahsetmek neden bilim dışı olsun ki? Çünkü bu bilgi de reel karşılığı olan bir bilgidir. Elde edilen bilimsel bilgilere dayanarak Kâinatı ilahi bir kitap gibi değerlendiren, öğrendiği her bilimsel bilgiyi, Allah'ın yaratılış dilini anlamayı sağladığını söyleyen, “Sanat varsa sanatkarı da vardır, bir inne ustasız, bir harf katipsiz olamaz; bir iş varsa o işi yapan biri de vardır” diyen bir teolojik yaklaşım, bilimle neden çelişsin ki?

Bu tür inanç konularında ortaya konan yaklaşımlar aklınıza yatmaz ve inanmayabilirsiniz. Ama böyle din ve inanç konularında ortaya konan teolojik düşünce dünyasını bilimin dışı görmek, insanın özgür düşünce alanındaki çabalarına engel olmanın bir yolu olduğu gibi bilimsel bir yanılmadır da…

Bilim çevrelerinden beklediğimiz, evrendeki bu muhteşem sanat örgüsünü tasarlayan ilahi bir güç olduğu yaklaşımına, bilimsel felsefeye duyulan saygıyı göstermeleridir.

ÖRNEK-1: İLAHİ AMAÇ

Evrende tesadüfe yer yok, her şeyi tasarlayıp planlayan bir yaratıcı var.

Evrenin 13,7 milyar yıl önce, dünyanın da 5-6 milyar yıl önce, yeryüzündeki canlıların da 4-5 milyon yıl önce oluşmaya başladığı söylenmektedir. Şimdi hayalen 5 milyar yıl öncesine gidelim, dünya kızgın alevlerden ve yoğun elementlerle karanlık ve korkunç haliyle karşımızda duruyor olsun. İki kişi bu durumu seyrederken dünyalı olan kişi, uzaydan gelen diğer akıllı varlığa, “sen bu korkunç duruma bakma, bu dünya öyle güzel bir yere dönüşecek ki, bağlar, bahçeler, sular oluşacak, tüm yeryüzü canlı varlıklarla şenlenecek, akıllı ve şuurlu insanlar, yeryüzünde medeniyetler kuracaklar” dediğinde, karşısındaki insan bu sözü söyleyenin hezeyan içerisinde olduğunu düşünür.

Veya uzaydan akıllı varlıklar gelseler, bunlar bir bebeğin oluşum süreçlerini hiç bilmemiş olsunlar. Onlara bir damla su gösterip, “insan, bu bir damla sudan, anne karnında dokuz ayda oluşmuştur” deseniz. Kesinlikle bizim aklımızdan şüphe ederler, bunlar delidir derler.

İşte evren ve canlılar böyle basit, karmaşık ve korkunç bir halden böyle muhteşem bir düzeye çıkan bir yolculuktan geçmiştir. Canlıları ve İnsanı netice verecek dönüşümler yaşamıştır. Çünkü insan yer yüzünün halifesi ve en son o geliyor. Bu dönüşümü ve oluşumu cansız ve şuursuz elementlere ve tesadüflere vererek kendiliğinden oluştu demek bilime, akla ve vicdana uygun düşer mi?

Bakın evrene, her şey bir yöne bir hedefe ve gayeye doğru akıyor. Bir sonuca doğru adım adım gidiyor. Tıpkı anne karnında döllenmeyle başlayan embriyonun süreci gibi, biliyoruz ki o zigot hücre, adım adım et ve kemiğe ve sonrasında harika bir sanat eseri olan insana dönüşüyor.

Elde edilen bilimsel bilgiler, evrenin İlahi bir plan dahilinde canlılık alemini ve insanlığı sonuç verecek amaca yönelik geliştiğini, bu durumun bir mimarı, bir planı, bir irade ve kudreti gösterdiğin görmekteyiz. Bu durum, Allah'ın evrene koyduğu en büyük ayeti/kanıtı olarak tesadüfün ve şirkin elini bu harika eserlerden uzak tutmuştur.

ÖRNEK-2: SEBEPLERİN SONUÇLARA BENZEMEZLİĞİ

Tüm canlıların temel yapısı olan atomlar ve elementler ile canlılar arasında görünürde benzerlik yoktur. Dünya üzerine bakınız, bitki ve canlıların yapısını oluşturan temel maddeler, su, hava, toprak gibi unsurlardan ve oksijen, hidrojen, karbon, azot gibi elementlerden oluşan kimyasal yapılardır. Bu kimyasal yapılar ile canlılardaki akıl, şuur, vicdan ve duyguları karşılaştırdığınızda, canlıların bu özellikleri ile bunlara kaynaklık eden elementler ve maddelerle benzerlik ve kaynaklık ilişkisi kurmak çok zordur. En basitinden akıl ve gönül bu şuursuz ve cansız elementlerden nasıl meydana gelebilir?

ÖRNEK-3: SEBEPLER VE SONUÇLAR ÇELİŞKİSİ

Dünyamızdaki eserler ile o eserlerin kaynağı ve yapısını oluşturan maddeler arasındaki ilişkinin zıtlığına bakıldığında, sebeplerin bu sonuçları doğurmasının mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü canlılığı oluşturan sebepler ve etmenler basit, şuursuz ve acizler. Ama bu sebepler sonucu oluşan sonuçlar, örneğin dünya ve canlılar harika!.. Demek bu güzel eserler, böyle basit ve şuursuz maddelerin eseri olamazlar, bu nedenler bu sonuçları yapamazlar. İnsana bakıldığında yeryüzünde hiçbir madde ile ilişkilendirilmediği için birçok düşünür insanın başka alemden bu dünyaya gönderildiğine inanmıştır.

ÖRNEK-4: ŞUURSUZ EVRİM MEKANİZMALARI

Şuursuz evrim mekanizmaları (tabi selleksiyon/doğal seçilim, adaptasyon, tür izolasyonu, seksüel seçilim-eşey üreme ve mutasyon, vb.) bu muhteşem canlı türlerinin oluşumunu anlatmak için yeterli olur mu? Gözü hangi mekanizma, cinsiyeti hangi mekanizma, tavus kuşunun tüyünü, deveyi, erkek ve kadının bütünlüğünü hangi şuursuz mekanizma izah edebilir? Dünya evrenin, insan da canlıların incisidir. Şuursuz elementler ve nedenler bu kadar muhteşemlik adına bu dönüşümü yapabilirler mi?

Demek maddeler birer saray malzemesi gibi işe koşuluyor. Bu eserlerin bir kudret ve ilim eliyle bu hali aldıklarını söylemek aklın zaruri bir sonucudur…

ÖRNEK-4 ÖLÇÜLÜLÜK HİKMETİ:

Evrenin İlk oluşumda Hidrojen tamamen Helyuma dönüşseydi yaşam olmazdı, enerji sıfırlardı, evren tam bu kadar olmalı ne fazla ve ne eksik… Dünya Güneşe biraz daha uzak olsa, örneğin 149, 6 milyon km değil de 151 milyon km olsa yaşam olmayacaktır.

Atmosferin yüzde 78 azot, 21 oksijen, Oksijen fazla olsa kibrit yakamayız, az olsa nefes alamayız, binde bir oranında kripton gazı evrende olduğu için yağmur oluşumu gerçekleşiyor. Aksi durumda yağmur, nitrik asite (kezzaba) dönecekti.

Dünyanın oluşumu esnasında dünya gibi yüzlerce gezegen vardı bunların çoğu gezegen olamadı. İşte bu gezegen adaylarından Mars ebadında biri dünyaya çarptı, dünyadan kopan büyük bir parça ay oldu. Hem de eksen eğikliği (23 derece). O çarpışma olmasaydı aylar, 23 derece eğik olmasaydı mevsimler, yani hayat olmayacaktı veya Ay daha büyük veya küçük olsa yaşam yine olmayacaktı.

Ay biraz büyük olsa dünyamız yavaş dönecek gün 40 saat olacak, o zaman gündüz sıcaklığı 80 dereceye çıkacak gece eksi 20 dereceye çıkacaktı. Ay biraz küçük olsa dünya günü 10 saat olacak, dünya 10 saatte dönecek ve hızla dönecek, o zaman da Atmosfer rüzgarları saatte 600 km hızla esecek, her şeyi fırlatacak ben sen yeryüzünde olmayacaktık.

Bunlar küçük birer örnek, o kadar çok veri var ki… DNA ya girersek kitap yazmamız gerekecek. Hele fizikte kütle çekim kuvveti, elektro manyetik kuvvet, güçlü ve zayıf nükleer kuvvet gibi 4 kuvvet var.

Evrenin var oluşundan (bing-bang) bu yana, evrendeki tüm maddeler ve olaylar bu kuvvetler ve sahip oldukları sabitelerle yürütülür. Bu kuvvetler öyle hassas ölçülere sahip ki, örneğin kütle çekim kuvveti 10 üzeri 60'ta bir kadar, yani sayı denmeyecek küçük bir miktarda azalmış olsa, evrende futbol topundan daha büyük hiçbir gezegen olmazdı. Evren bu kadar hassas ayarlarla işliyor. Yani evren tam bir matematik dilinde yazılmış, çok hassas ölçülerden oluşmuştur. Böyle bir ölçülülüğü tesadüfe vermek bilim ve akıl dışına çıkmak anlamına gelmektedir. Bu konuları başka bir makalede daha genişçe ele alacağım.

ŞİRK BATAKLIĞI

Geçmiş dönemde insanlar, yeryüzünde şahıslara güç istinat ederek ve bir süre sonra da onların heykellerini dikerek ve onlardan medet umarak şirke düşmüşlerdi. Maalesef bugünün modern dünyasında da birçok insan, “bilimin kutsaldan kopuşunun ve evrenin tesadüfen kendiliğinden var olduğu bilimsel yanılgısının kurbanı” olarak modern şirk bataklığına düşmüştür.

BİZ MÜSLÜMANLARA DÜŞEN:

Görev; Peygamberimizin, “ilim Müslümanın yitik malıdır, Çin'de de olsa gidip alınmalıdır” hadisine ve İbn-i Rüşt'ün, “Vahiy dışımızdaki akıl, akıl içimizdeki Vahiydir” hakikatini düstur edinerek, bilimsel çalışmaları daha bir öncelemek ve bilimi kutsaldan koparanlara inat, bilimle inancı birleştirmenin yolunu bulmak ve bilimsel bilgiye İslami boyut kazandırmak olmalıdır.

Sevgi ve saygılarımla…

 

 

 

YORUM YAZIN
Profiliniz ziyaretci statüsünde görünüyor. Yorumlarınız aşağıdaki isimle yayınlanacaktır
Değiştir
Dilerseniz web sitemize üye olarak daha özgün bir profil oluşturabilir ve yorumlarınızı hesabınızdan takip edebilirsiniz
Kodu Girin
Yapacağınız yorumların şiddet ve hakaret içermemesine lütfen dikkat edin. Aksi taktirde yorumlarınız onaylanmayacaktır. Gönder
Misafir Kullanıcı (@Misafir_114102)
14 Nisan 2025 Pazartesi 23:12
Çok mükemmel tespit ve örnekler, bilimi inanç dışı alana kaydıranların bizzat bilime aykırı, inacsızlığın da akıl dışı olduğu çok açık, biz müslümanlara Çok büyük görevler düşüyor. Akıl ve ve dini barışık kılarak yolumuza devam edersek, gelecek müslümanların olacaktır inşallah.
Misafir Kullanıcı (@Misafir_114098)
14 Nisan 2025 Pazartesi 19:54
Muhteşem bir bakış açısı. Özellikle kainattaki görünen nesnelere derinlemesine bakış ve maddi gözle görünmeyenleri manevi gözle görme tespitleriniz mükemmel.her halde Kuran'daki kalpleri muhürlü olanlar gözleri görmeyenler kulakları işitmeyenlere de güzel bir uyarı niteliğinde ders çıkarımı var. Tebrik ederim. Kalemine yüreğine sağlık kıymetli büyüğüm hocam. Hürmetlerimle
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın