Herkesin bir Suriye hayali var! Ya Türkiye'nin?Başta ABD ve İsrail olmak üzere, bütün dünyanın gözü Suriye'de ve Suriye'de yer kapma arayışında. Türkiye'nin de “Suriye'yi güzel günler bekliyor!” hedefi var... Yarım asırlık hanedan zorbalığı ve 13 yıllık Başer tiranlığı son buldu. Ancak, tüm askeri tesisleri ve havaalanları İsrail tarafından bombalanıp yok edilen; İsrail'in işgallerle Şam'a bir top güllesi mesafesi yaklaştığı; ABD ve İsrail'in desteklediği ve koruduğu, donanımlı yüz bin askeriyle YPG/SDG'nin; İsrail'in teşvik ettiği Dürziler'in; İran'ın kışkırttığı Nusayriler'in ve mezheplerin ayrıcalıklı özerklik/federatif talepleri; Avrupa ve birçok devletin siyasal beklentileri Suriye ve bölge açısından bir belirsizlik ve ürkütücü durum olarak görülmelidir. İsrail ve ABD adım adım planlarını hayata geçirmenin peşindeler. Suriye'yi federal veya kantonlara ve etnik temelli gruplara ayırarak parçalamanın hesabındalar. Türkiye ve desteklediği Suriye Milli Ordusu olmazsa; HTŞ milisleriyle iç güvenliği bile sağlamada yetersiz kalabilecek olan mevcut yönetimin işinin çok zor olduğu açık. Ancak, Suriye'nin özgürleşmesinde büyük emeği olan ve Suriye sahasında fiilen aktif olan ve buralarda istikrar olsun, barış olsun ve sınırları Türkiye'ye en uzun komşu ülke olarak Suriye'nin güvenli bir bölge olsun diyen Türkiye'nin; bu vizyonunu paylaşan ülkelerin bulunmaması hatta bunun karşısında duran güçlerin varlığı, Türkiye'nin işini daha bir güçleştirmektedir. Suriye'de hayali olan ülkelerin beklentileri var. Rusya'nın üstleri var, korumaya çalışıyor, ABD'nin üstleri ve askeri var artırmaya çalışıyor, Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin hesabı var. Avrupa, Suriye'nin stabil ve istikrarlı olmasını istiyor, göç dalgasına maruz kalmak istemiyor. ABD, bölgeye Rusya ve İran'ın girmemesini istiyor. Özellikle İşid ve el-kaide benzeri cihatçı örgütlerin buralarda bulunmalarına fırsat verilmemesini; Fırat'ın doğusunda bulunan SDG/PYD kontrolünde özerk bir bölge olarak kalmasını istiyor. ABD, Kobani bölgesinde yeni bir üst kurduğu ve iki bine yakın askeri olduğu haberlere yansıdı. Çok sayıda kamyon ve tır taşıyıcıları, üzerlerinde yakıt tankları, gözetmen ekipmanları, iş makinaları, prefabrik malzemeler taşıyan elli tırlık bir konvoyun YPG eşliğinde ilerlediği haberi var. ABD'nin, Suriye'nin kuzeyinde konumunu güçlendirdiği çok açık. İsrail, geçenlerde sınır komşumuz olan Halep yakınında, araştırma ve savuna merkezi vurdu. Suriye'nin alt yapısı yerle bir ediliyor. Suriye'ye elini kaldıramayacak darbeler vuruyor. Hermon dağı ve Golon tepesi etrafını da genişletiyor. Şam'da kurulacak her hükümet, İsrail'in nefesini ensesinde hissedecek. Türkiye'nin hedefleriyle Suriye üzerinde planları olan İran, Rusya, İsrail, ABD ve SDG/YPG'nin hedefleri çatışmaktadır. Burada çok güçlü aktörler söz konusu. Türkiye, tüm bu denklemleri dikkate alarak politika üretmek zorundadır. Ne kadar güçlü olursanız olun, uluslararası ilişkilerde denklemi çok iyi kurmanız, karşı tarafı ikna etmeniz veya gerektiğinde güç kullanarak bu işi götürebilmeniz gerekecektir. Adım adım Suriye içlerine doğru ilerleyen İsrail, bölgenin huzur ve güvenini bozan, eli kanlı, eşkıya bir devlet olarak, Türkiye'nin bölgedeki gücünden büyük tedirginlik duymaktadır. İsrail'e dur diyebilecek tek ülkenin Türkiye olduğunu iyi bilmektedir. İsrail tutuşmuştur. Türkiye ile karşı karşıya gelme/savaşma korkusuyla savunma bütçesini artırmanın telaşına düşmüştür. Çünkü, Türkiye, ilmek ilmek ördüğü hedefine çok yaklaşmış durumda. Fırat'ın doğusunda kümelenen çoğunlukla dışarıdan getirilen ve kırk yıldır bu ülkede kan akıtan terör örgütlerine, ABD ye rağmen taviz veremeyeceğini başlattığı operasyonlarla göstermeye başlamıştır. Devlet yetkililerinin bu konudaki tavizsiz açıklamaları; Öcalan ve DEM üzerinden başlattığı barış girişimleri; Türkiye'nin haklı hedeflerine ulaşmasındaki kararlılığını göstermektedir. Türkiye geri dönüşü olmayan bir yola girmiş durumda. Bundan başarıyla çıkması, ülkemizin güvenliği ve bölgemizin barışı adına önem arz etmektedir. Uluslararası uzmanlar, Suriye'de yaşanacak gelişmelerin Türkiye'nin geleceğini doğrudan etkileyecek bir durum olduğunu itiraf etmek zorunda kalmışlardır. Türkiye, bu aşamadan sonra Avrupa devletlerine, İsrail ve ABD'ye rağmen, hedeflerine ulaşma adına bundan sonra nasıl bir yol izlemelidir? Türkiye, Selçuklu, Osmanlı'dan ve yüz yıllık Cumhuriyet geleneğinden gelen bin yıllık birikimini burada devreye koymanın zamanı gelmiştir… Türkiye'yi başarıya götürecek önemli iki adım: Birinci Adım: Türkiye, Suriye ile gönül ve inanç bağını ve ortak tarihsel mirasını canlı tutarak toplumsal meşruiyet zeminini elde tutmalıdır. Suriye, stratejik olduğu kadar hem inancımız açısında özel bir yer, hem tarihimiz hem de insanlık adına çok özel ve önemli bir yer. Suriye'de en sevilen ve güvenilen ülke Türkiye'dir. Orta doğuda bize en yakın toplum Suriye'deki toplumdur diyebiliriz. Benzer kültür ve Sünni Müslümanlar olarak kader birliği yaptığımız çok noktalar var. Eğer bir toplumla birliktelik kurulacaksa en yakın olanlar Suriye halkıdır. 14 Yıldır 4 milyon Suriyeliye ev sahipliği yaptık. Aramızda çok önemli bağlar oluştu. O yüksek tepelerden Yüzü kapalı Şam'ı izleyip hain plan yapan Lawrens'lere bedel, bugün bu tepelerde Türkiye'li Müslümanların Şam'ı izlemesini neden çok görüyoruz ki… İkinci Adım: Suriye'de dünyanın kabul edeceği bir yönetimin oluşmasında öncü bir rol üstlenmelidir. Bir gerçek var ki, Türkiye sahada ve Esed'in devrilmesinde çok aktif bir rol aldı. Suriye'nin geleceğinde belirleyici role sahip en etkili ülke Türkiye olacaktır. Türkiye'nin izlediği politikalar da çok ölçülü ve dengeli. Özellikle el-kaide geleneğinden gelmiş, radikal İslamcı Golani'nin, ılımlı, barışçı, sivil ve dengeli politik tutumunda, Türkiye'nin etkisinin olduğu çok açık. Bu ülkede yerel güçleri ve hayali olan ülkeleri de ikna ederek herkesin çıkarına olacak şekilde, Suriye'nin toparlanıp güçlenmesini, birliğini iç barışı sağlayacak yönetimin oluşturulmasının yolunu bulmalıdır. Türkiye burada, katılımcı, eşitlikçi, demokratik, özgürlükler ile hak ve hukuku üstün tutan bir devlet yönetimin kurulmasını sağlamaya çalışmalıdır. Türkiye, Suriye'de iyi bir yönetim kurulmasını başaramadığı takdirde, kaos ve iç çatışmanın kaçınılmaz olacağı ve en büyük zararın da ülkemizin göreceği bilinmelidir. Suriye Müslümanlar tarafından fetih edildikten sonra yüzyıllarca Emevî'ler, Abbasi'ler, Selçuklular, Zengi'ler, Eyyubi'ler ve Osmanlı'lar tarafından barış ve huzur içinde gayet güzel yönetilmiş. Bu mirasın bıraktığı değerleri ve bakış açısını mevcut Suriye yönetimine yansıtabilmeliyiz. Tarihsel ortak mirasımız, inanç ve gönül bağımız olan birinci adımı açalım: “Ne Şam'ın şekeri ne Arap'ın yüzü?” atasözüyle, tarihsel ve kültürel güçlü bağlarımızı koparmak için ne varsa yapılmış. Bundan kurtulmalıyız. Şam-ı Şerif diye anılan ve İslam devletlerine başkentlik yapan ve Halep, Humus gibi, tarihsel, kültürel ve sosyal anlamda bize çok yakın olan bölgelerdir. Türkler ve Kürtler, Suriye Halep ve Humus üzerinden Anadolu'ya gelmişler. Burada bir İslam ve İnsanlık kültürü yatmaktadır. Adem'in oğlu Kabil'in öldürdüğü kardeşi Habil'in mezarı Şam Kasiyun Dağı tepesindedir. Yani ilk kanın döküldüğü yer. Bu türbenin yanında Nakşilerin çok önemli büyüklerinden olan Kürt kökenli Mevlâna Halid-i Bağdadi hazretleri yatıyor. Diğer yanda meşhur İbn-i Arabi'nin türbesi vardır. Nurettin Zengi denince Akla Şam gelir. Türk Zengi Mimarisi gelir. Zengi'den kalma mimari yapılar Suriye'nin her yerindedir. Konya Ulu Cami'nin o muhteşem ana kapısı da Zengi mimarisidir. Selahattin Eyyubi'yi herkes bilir ama Nurettin Zengi az bilinir. Halbuki Selahattin onun yanında yetişmiştir. N. Zengi Büyük Selçuklu Atabeyi İmadudin'in oğludur. Alparslan, Melikşah neyse o da odur. Selahattin'in babası Nurettin Zenginin valisidir. Halep'i yapan mimarlar, Konya Alaattin Cami'yi yapan mimarlardır. Kutalmışoğlu Süleyman Şah Türkiye Selçuklu Devletinin Kurucusu, Selçuk beyin torunudur. İzni'ği fetheder, Halep'i fetheder ve o surların dibinde ölür. 1.Kılıçarslan Hükümdar olur ama gider Halep kalesinin dibinde ölür. 1914'de üç pilotumuz “teyyare uçuşu” denemesi yapıyorlar, Şam'a varıyor ve orada düşüyor şehit oluyorlar. Bugün düştükleri yerde anıtlarının üzerinde Türk bayrağı dalgalanıyor. Cenazeleri Selahattin-i Eyyubi'nin mezarları yanında duruyor. İstanbul'da da Şehitlerin anıtları var. Mevlâna Halep Ulu Cami'nde iki yıl eğitim alıyor. Hemen yanında Sultan 2.Abdulhamitin medresesi var. Şam'ın göbeğinde koskoca bir Sultan Süleyman Külliyesi var. Avlusunda Sultan Vahdettin'in kabri var. Sinan Paşa Külliyesi, Hamidiye Çarşısı, Mithatpaşa Çarşısı var. Cemal Paşa kışlası duruyor. Adeta Osmanlı orada hala yaşıyor. Emevi Cami: İstanbul'daki Sultan Ahmet ne ise Şam'da Emevî Cami odur. Said Nursi hazretleri 1911 yılında, yüzden fazla ulemanın bulunduğu on bin kişilik cemaate; İslam dünyasının, özellikle Osmanlının, Arap, Türk ve Kürt halklarının yaşadığı problemler ve çözüm önerileri içeren kendisinin siyasi ve sosyal içerikli bir manifestosu niteliğindeki Hube-i Şamiye'sini Cami-i Emevî'de okumuştur. Hz. Ömer Şam'ı fetih ettiğinde bu Caminin sağ tarafında bir kilise varmış oraya bir mescit yapılıyor. Emevîler bu mescidi büyüterek bugünkü haline getiriyorlar. Hristiyanlardan da Kiliseyi satın alıyorlar. Kiliseye doğru Camiyi enine doğru büyütüyorlar. Kilisenin içerisinde bulunan Yahya peygamberin mezarı Emevî Camii'nin içerisinde kalıyor. Bugüne değin korunuyor. Emevî Cami içerisinde Hud ve Hızır peygamberlerinin makamı olduğu da söyleniyor. Şam'da Emevî Cami yakınlarında Muaviye'nin Kabri var. Caminin tepesindeki kubbeyi Sultan Alparslan'ın oğlu Melik Şah yaptırıyor. Hemen yanında ak minare vardır. Hz. İsa'nın bir gün Ak Minare yakınına ineceğine inanılır. Zeytin dağına ineceğine inanan bir grup da var. 1950'lere kadar Ak minarenin dibinde beyaz bir katırı bağlayıp beklettiler. Emevî'lerin baskıları nedeniyle Medine ve Mekke'de bulunan birçok sahabe, Orta Asya'ya göç etmiştir. İslam'ı orada yaymışlardır. Humus'ta Halid Bin Velid Camisi var. Hz. Vahşinin mezarı bulunuyor. Meşhur adil ve beşinci halife olarak kabul edilen İdlib yakınlarında kendisine yakışan mütevazi türbesinde yatmaktadır. Kanuni İstanbul'dan sonra en çok Halep'i seviyormuş. İki kışı orada geçirmiş. Şam'da Esatpaşa, Davutpaşa külliyesi, Cemalpaşa Kışlası sapasağlam duruyor. Her köşesinde Osmanlı eserleri olan buralar, tarih ve geçmişimiz içi içe, kanı canı bir olan bir Osmanlı şehirleriydi. Mutfaklarımız, tarihimiz, hatıralarımız iç içe olan bu coğrafya Osmanlı'nın bir parçasıydı. Yani Suriye İslam ülkeleri ve özellikle Türkiye için bu anlamda ayrı bir yeri var, Türkiye ve Suriye iki ülke olarak bu ortak değerleri, mirası okullarında ve toplumlarında dile getirerek iki toplum arasında bağları güçlendirmelidirler. İki ülke tarihte olduğu gibi bir ülke gibi ilişkileri sürdürebilirler. Bu ortak bağı kurduğumuzda, Türkiye'yi başarıya götürecek önemli birinci adımı atmış olacağız. Bir sonraki yazımda, Türkiye'yi başarıya götüreceğine inandığım, “Suriye Arap İslam Cumhuriyeti Devlet Rejimi ve Yönetimi Nasıl olmalıdır? Konulu ikinci adımı ele alacağım inşallah. Sevgi ve saygılarımla…
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 14 Aralık 2024 Suriye nereye gidiyor?06 Kasım 2024 İlahiyatçıları/din adamlarını dinlerken ölçüleriniz olmalı07 Ekim 2024 Kur'an'ın, Tevrat, İncil ve Avesta'dan farkı02 Eylül 2024 Üç kutsal din Sümer efsanelerinden mi alındı?
|