Söylemezsem olmaz..!Geçmişte bir köyden ya da haneden birileri farklı bir il ya da ülkeye gitmiş ve orada önemli bir kazanç elde etmişse, o köy ve hane bireyleri de oraya gitmiştir. Ama her gidiş, mutlu bir yarın demek değildi! Kot taşlama işi için Bingöl'ün Karlıova İlçesi Taşlıçay Köyü sakinlerinin İstanbul'a gidiş ve Silikozis hastalığına yakalanıp bir bir yaşamdan kopuş hikâyesi gibi! Henüz ortaokul yıllarında okul arkadaşlarımızın çoğu, Avrupa hayalleriyle doluydu. Çoğunun bir yakını ya da ailesinden biri Avrupa'daydı ve onlar da okumaktan ziyade Avrupa'ya gitmenin hayaliyle yaşıyorlardı. Nitekim bazıları ortaokuldan, bazıları da liseden hemen sonra Avrupa'ya gittiler. Her giden dikiş tutturamadı tabi ki! Helal dairede büyük emekler neticesinde iyi işler yapıp hayatını kurtaran da oldu, ‘kısa yoldan zengin olma' hırsıyla illegal işlere girip hayatını mahvedip cezaevlerinde çürüyenler de… Bir şekilde iyi bir yaşam standardı yakalayıp yaz döneminde lüks araçlarla gelinen memlekette oluşan renkli sahneler ve karşılaşılan birçok olay için sarf edilen “Avrupa'da böyle bir şey yok” diye noktalanan cümleler dizesi… Tıpkı, bu yaz döneminde olduğu gibi! Ama bu yaz, geçmiş senelere göre biraz daha farklıydı. Çünkü toplum psikolojisi “bana toxanma, moralim bozuktur” sözüyle özdeşleşmişti! Gurbetçilerimiz yine lüks araçlarıyla gelmiş, tatillerini yapıp dönmüşlerdi ama geride dengesiyle oynanmış bir toplum bırakmışlardı! Neden mi? Bingöl'e gelen gurbetçilerin gidişinin ardından birçok kişiden “Aslında Avrupa'ya gitmek lazım. Burada olmuyor artık” cümlelerini duydum! Burada bir ömür çalışıp orta segment bir arabaya dahi binemeyeceğinin, 20 yıl banka kredisi ödeyerek anca ev sahibi olabileceğinin farkında olan insanlar, Avrupa'da bir yıl içinde iyi bir arabaya binebileceği gerçeğini, 2-3 yıl çalışıp burada iyi bir ev alabileceğini öğrendikçe bahsettiğim cümleleri sıklıkla sarf etmeye başladı! Üç yıl öncesine kadar Türkiye'de iyi bir mücadele ile evini, arabasını alıp ailesiyle iyi bir yaşam sürdürebilme umudunu koruyan insanlar, maalesef son yıllardaki ekonomik krizler yüzünden bunalımlı bir süreci derinden yaşıyor. Üç yıl önce marketten evin tüm ihtiyaçlarını 500 TL'ye alabiliyorken, şimdi sadece acil ihtiyaçlar alınabiliyor! Diğer bir tarifle, üç yıl önce bahsettiğim rakamla koca market sepeti tıka basa doluyorken, şimdi sadece iki poşet doluyor! Evlenmek isteyen gençler, altın fiyatları yüzünden umutlarını erteliyor ya da borç batağına girip “düğün takısına” umut bağlayarak çırpınıyor! Öyle ki, kamu görevlisi babalar, sırf çocuklarını evlendirebilmek için emekli olmak zorunda kalıyor! Alım gücü düştü, paranın kıymeti kalmadı! Tüm ömrünü bir araba ya da ev alabilmek için harcayan yığınca insanımız var! Ama nafile! Çünkü bir araba değil, üç araba alabilecek paranızın olması lazım! Birini kendinize, ikisini vergi olarak devlete almak zorundasınız! Bunları çok uzatmanın yararı yok! Çünkü hepimiz bunu derinden yaşıyoruz! İşin kötü yanı; devletin imkânıyla sunulan lüks araçlarla dolaşan, harcamalarını devlet kasasından yapıp cebinden tek kuruş çıkarmayan ve aylık 20 asgari ücretlinin maaşını tek kalemde cüzdanına dolduranlar, asgari ücretle geçinenlere ya da kıt kanaat ay sonunu getiren esnafa “tutumlu olma” vaazında bulunuyor! Ama bunlardan bahsetmemeniz lazım! Yoksa hain olursunuz! İktidar gücüne entegre olup bundan nemalanan tipler cebini daha çok doldursun, memur, işçi, esnaf perişan olsun! Bir de eksikleri söyleyince de “daha ne yapsınlar?” savunmasına geçenler var! İyi de, yol, hastane, havalimanı ve benzeri yatırımlar yapıldı diye bu, iktidarın her türlü yanlışı yapma ve vatandaşın geleceğini ipotek altına alma hakkını mı veriyor? İnsan hayatına olumlu dokunuşları olan hangi yatırım eleştirildi? Ama bu yatırımlardan sonra kişisel ihtiraslar ve kişisel menfaatler uğruna bir çuval inciri berbat edip alkış da beklenmemeli! Elektrik faturaları her gün şişiyor, bir harcayıp beş ödüyoruz! Doğalgaz da yine aynı! İlgili kuruma müdahale yerine daha çok destek veriliyor, hatta kurumun kâr payındaki düşüş bile bir şekilde vatandaşın cebinden söke söke alınıyor! Şahsen bende “5 firma devletten daha güçlüdür!” kanaati var! Yapılan otobanlara, köprülere ödenen ve daha uzun yıllar ödemek zorunda kalacağımız paralar da çabası! Alım gücü düşmüş, zamların ardı arkası kesilmiyor, esnaf perişan, çiftçinin yüzü gülmüyor! Ama bunları söylemek olmaz! “Ekonomimiz çok iyi, her şey süper gidiyor, vatandaş altın çağını yaşıyor” dememiz isteniyor! Neden? İktidara haksızlık etmeyelim diye! İyi de, yaşanan ekonomik darboğazda toplum her yönüyle iflas etmişken nasıl bir savunma mekanizması geliştirelim? Toplumu suçlamak yerine kendilerini neden sorgulamıyorlar? İHA, SİHA, TİHA ve diğer birçok savunma sanayi atılımıyla ilgili toplumdan hiç eleştiri duydunuz mu? Hayır! Neden? Çünkü bunun gerekliliği ve kattığı gücün herkes farkında! Üstelik bunların başındaki isim de Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın damadı! Ama hiç kimse o damadına eleştiri yapmıyor, hatta övgüyle bahsediyor! Demek ki, işinin hakkını veren, bu ülkeye değer kazandıran, güç katan kim olursa olsun toplum benimsiyor ve takdir ediyor! Bir yandan takdir edilen bu çalışmalar, diğer yandan birçok kurumdan çeşitli haklar adı altında üç dört maaş alanlar, devletin imkânlarını kendine kullananlar, kamu ihalelerini rant kapısına çevirenler, iktidarı övme karşılığında zenginleşen gazeteciler ve israf zincirinin diğer halkaları! Neresinden tutsak elimizde kalıyor! Ekonomimiz içler acısı halde, hak, hukuk, adalet kişi ve kurumlara göre şekilleniyor! İslam, Vatan, Atatürk, Kadın Hakları ve dahası üzerinden yürütülen siyaset mide bulandırır bir hâl almış vaziyette! Herkes çıkarına göre bir konu buluyor ve bunun üzerinden bir sömürü gerçekleştiriyor! Nasıl olsa buna uygun bir toplumsal zemin var! Nedir bu zemin? Cehaletimiz ve sefaletimizdir! Cehaletin ve sefaletin hakim olduğu toplumlarda çıkarlarınıza uygun her konuyu işleyebilir, bundan rant devşirebilirsiniz! Her söylenene inanıyor, sorgulamıyor, kayıtsız şartsız biat ediyoruz! Adam kiracı, evine götürecek ekmek bulamıyor ama kral hayatı yaşayanları ölümüne savunuyor! Doğruysa, eyvallah! Ama körü körüne de savunma olmaz ki! Hiç mi hata yok, hiç mi kusur yok? Ülkenin hali ortada! İç açıcı bir tablo yok! Buna rağmen bu gidişatı durduracak ismin yine Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğuna da inanılıyor çoğunlukla! Ama bu kadroyla, etrafını saran israf şebekeleriyle, vatandaşın cebine dadanarak ülkeyi düze çıkarmaya çalışan ekonomi kurmaylarıyla değil! Bu düzen bir ömür devam etmez elbette! Sizler vatandaşa iyi bir yaşam sunuyorsanız bunun karşılığını da, sunmuyorsanız bunun da karşılığını alırsınız sandıkta! Kendilerini sorgulayıp “biz hangisiyiz?” demek de siyasetçilere düşüyor!
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 08 Kasım 2024 Algılar ve olgular!14 Eylül 2024 Bingöl'e uzay üssü ve gözlemevi yapılsın!04 Eylül 2024 Bingöl için 'ben varım' diyecek babayiğitler aranıyor!01 Ağustos 2024 İhmal edilen neslin şehri yıkımı nasıl durdurulacak?
|