Sahteyi görüp hakikati inkâr etme hastalığı!Her alanda olduğu gibi dini müesseselerde de lider olarak kabul edilen kişilere atfedilen bir takım unvanlar bulunuyor. İmam, hoca, şeyh vb. gibi… Bu kişiler, dini öğretileri talebelerine veya cemaatine bir şekilde aktarıyor. Kimi doğru, kimi yanlış… Neden doğru veya yanlış diyoruz? Çünkü İslam'a dair iki yanlışımız var. Birincisi; çeşitli örgütlenmelerin kendi çıkar ve amaçlarına göre bir din yaratma çabasının varlığı, İkincisi; dini doğru öğrenmeyip yaşadığını din zannedenlerin iman hakikatlerine aykırı yaşantısı… Hoca veya şeyh diye tanımlanan kişi vaaz eder, ayet ve hadis okur ama karşısındaki topluluk dini doğru bilmiyorsa, ayet veya hadisin doğru veya yanlış okunduğunu da anlamıyor. Zaten araştıran bir toplum da değiliz. Öyle ki, başkalarından öğrendiklerimizi kendi fikir ve düşüncelerimiz olarak pazarlamakta oldukça mahiriz. Başına her sarık saranın hoca veya şeyh olmadığını idrak edemediğimiz için bu kimselerin her aktardığını İslami bir gerçeklik olarak kabul ediyoruz haliyle… Kendini İslami cemaat, tarikat veya topluluk olarak tanımlayan her zümre elbette İslami açıdan doğru adres kabul edilemez. Dini doğru öğrenmediğimiz sürece bu tür zümrelerde yer bulmaya devam edeceğiz. Kendine hacı, hoca veya şeyh diyen ancak sonradan foyası ortaya çıkan sahtekarlar yüzünden İslam'a küsemeyiz, İslami gereklilikleri yerine getirenleri de bu kılıfa koyup duvardan duvara çarpamayız..! Ancak görünen bir gerçek de var ki, FETÖ'nün geride bıraktığı enkaz tüm İslami cemaatleri zorda bıraktı. İslam'la sorunu olan ya da İslami yapılanmaların varlığından rahatsız olan zihniyetler saldırıya geçmeye başladı. “Bunlar da devleti ele geçirmeye çalışıyor” diyerek İslami cemaatlerin kapısına toptan kilit vurmaya çalışanlar, aslında kendi emel ve hayallerinin sonuç yorumunu yapıyorlar. Bugün yaşadığımız tartışmalar tarihten günümüze varolagelen ve Anadolu'da ehlisünnet inancını ayakta tutan yapıları toptan yok etmek için yapılan ne ilk, ne de son saldırı olacak. İslam'ı ve değerlerimizi kötülemek için daha düne kadar Tarikat lideri diye servis ettikleri kişiyi bugün sapık şeyh diye servis ediyorlar. Bir de “İslamcı” diye bir kavram geliştirerek “Müslümanlar” ayrı, “İslamcılar” ayrı gibi tablo çizmeye çalışıyorlar. Bu tabiri kullananlara bakıldığında da İslamcı denilenler iktidar, Müslüman denilenler de kendileri, yani muhalifler oluyor. Böylesi bir kategorize ile yeni bir ayrışmanın temelleri kazılıyor! Çünkü iktidarın dini kendi çıkarları için kullandığına inanıyorlar! “Dinin siyasete alet edilmesi” argümanına karşılık şöyle sorsak; “Müslüman siyaset yapamaz mı?” Elbette Müslüman siyaset yapmalıdır. Ancak Müslüman siyasetinde bir fark da ortaya koymalıdır. Dürüst olmalı, adil olmalı, harama el uzatmamalı, yalan söylememeli…! Müslümandır ama bu hatalara da düştü diyelim. Bunun üzerinden İslam'ı eleştiremeyiz. Kişilerin hatalarını İslam'a mal edemeyiz. Kişi hata yapabilir ama hak din İslam'da hata yoktur. Bu hatayı yapan iktidar da olsa, muhalefet de olsa sonuç değişmez! Siz, hiç dürüst, adil ve doğru olduğunu iddia eden ama her türlü pisliği yapan bir Hristiyan siyasetçi için benzer bir yakıştırma yapıldığını gördünüz mü? Göremezsiniz, çünkü onlar asla dinleriyle problem yaşamazlar, dinleri üzerinden yapılan eleştiriler de onlar tarafından kabul görmez! Müslümanların problemi sadece İslam'la sorunu olanlarla değil. Müslümanlar kendi içinde de ayrışıyor. Cemaat, mezhep veya farklı kategorize edilmiş tanımlamalarla ayrıştıkları gibi bir birlerini eleştirmekten de geri durmuyorlar. Bir de şu eleştirileri anlamıyorum; “Hocalar, şeyhler kul ile Allah arasına nasıl girer!” Bir evliyanın mezarına gidip dua edilirken o zatın hatırına Allah'tan bir şey isteniyorken, bir imamın arkasında cemaatle kılınan namazın tek başına kılınan namazdan daha efdâl olduğu belirtilirken, bir cemaat imamının yanında bulunup sohbetine iştirak etmek, dini gereklilikleri öğrenmek neden kusur sayılır ki? O zaman camideki imam da kul ile Allah arasına girmiş olmuyor mu? Temeldeki gerçek; Peygamber'imizin hadislerini ve sünnetini reddederek, geldi görevini yaptı gitti diyerek ‘Peygambersiz bir din' ortaya çıkarmaktır. Allah dileseydi direkt olarak insanların kalbine ilham ederek de dinini öğretebilirdi ama Allah (c.c.) Efendimiz (s.a.v)'e kadar 124 bin peygamber gönderdi. Kul ile Allah arasına neden bir başka kulu öğretici olarak gönderdi, dinini tebliğ ettirdi. Alimler peygamberlerin varisleridir, onlar da tebliğ vazifesini kıyamete kadar devam ettirecekler. Değerli dostlar; hak belli, hakikat belli. Birilerinin kendine göre dizayn etmeye çalıştığı bir İslam olduğu gerçeğini de görerek ifade etmek isterim ki, kişilerin hataları üzerinden İslam'a küsemeyiz, hakikatleri yok sayamayız. Biliriz ki; sarhoşun tavrını delikanlılık, günahkârın hayatını ‘özgür yaşam' olarak empoze ettiren ve Müslüman'ı eleştirirken siyasi ve ideolojik saplantılar üzerinden İslam'ı baltalayanlara göre günahkâr Müslüman olmak, İslam hakikatlerini haykıranlardan daha iyidir! Hata yapanlar, gerçek manada tasavvuf ehli olmayıp şeytani işlere kalkışanlara bakıp ehl-i sünneti hiçe saymak doğru olmayacaktır. ‘Sahte şeyh' diyerek ırz düşmanlarının ortaya çıkışına öfkelenmemeliyiz. Aksine, Allah'ın temiz dinimizi bunun gibi pis insanlara kullandırmadığı ve bu sahtekârları gün yüzüne çıkardığı, daha fazla insan zarar görmediği için şükretmeliyiz. İslam'a küsmeden, Müslümanların hataları üzerinden kendi siyasi değirmenine su taşıyanlara aldırış etmeden doğruluk ve adalet rehberi Hz. Peygamber'in sünnetine sımsıkı sarılarak hayatımıza bakalım..!
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 08 Kasım 2024 Algılar ve olgular!14 Eylül 2024 Bingöl'e uzay üssü ve gözlemevi yapılsın!04 Eylül 2024 Bingöl için 'ben varım' diyecek babayiğitler aranıyor!01 Ağustos 2024 İhmal edilen neslin şehri yıkımı nasıl durdurulacak?
|