Müslüman Evrim Teorisine Nasıl BakmalıYüzyılı aşkın bir süredir evrim teorisi, bilim ve dini çevrelerin tartışmalarının ana temasını oluşturmaktadır. Özellikle evrim konusunun, ideolojik ve din karşıtılığı üzerine kurgulanma gayretleri, teorinin rastlantısal ve tesadüflerle açıklanan evrim mekanizmalarına dayandırılarak, Allah inancına mesafeli davranmaları, tartışmaların ana temasını oluşturmaktadır. Ayrıca İslam, insanın kökenini bir peygamber olan, insanların ilk babası Hz. Adem ile ilişkilendirerek, insana yer yüzünün kıymetli bir halifesi olduğu ayrıcalıklarla konumlandırmasına karşın, evrim teorisiyle, bir anda insan sıradanlaşarak, maymun veya ortak ata pirimatlar gibi hayvanlar aleminin düşük ve ahlaksız özelliklerine sahip bir varlıkla ilişkilendirilmesi bu tartışmayı daha da keskinleştirmiştir. Hiristiyanlık ve Yahudilikte olduğu gibi İslam'da da Hz.Adem'in topraktan annesiz ve babasız bir anda tam bir insan olarak yaratıldığı inancı vardır., Aslında Kur'an'da böyle olmadığı halde, diğer dinlerin hikayelerinin etkisiyle Müslümanlar da öyle düşünmeye başlamışlardır. Hz. Ademin topraktan yaratılması konusu tamamen bir İlahi kudret meteforudur. Toprak ile veya basit bir sudan yaratma ile Allah'ın kudretine dikkat çeker ve insanın gurura kapılmamasını önerir. Buradan bilimsel çıkarımlar yapmak veya evrim teorisiyle bir çatışma üretmek doğru değildir. Ancak Kur'an'ın insanın yaratılmasından bahsederken “çamurdan, sudan, bitki gibi yerden bitirmekten” bahsedilir. Bunlar aynı zamanda modern biyolojinin de kabul ettiği gibi canlıların hammaddesidir. Toprak ve su demesi bir nedeni gösteriyor, sünettullah bir nedenseller zincirinde kendini gösteriyor. Yani Allah kendi koyduğu yasalara ve hikmetine uygun olarak bir nedensellik, zaman ve süreç zincirinde yarattığı anlaşılmalı. Sonuçta tüm canlıların kaynağı toprak ve topraktan elde edilen besinlerdir. Belki de Allah bu ilişkiye dikkat çekmek için Adem'in topraktan yaratıldığını söylemiş olabilir. Bu konular tevil gerektirir kesin bir hüküm çıkarmak doğru değildir. Bediüzzaman İşaratü-l İcaz eserinde, Adem'den önce idrakli-şuurlu bazı canlıların olduğu, bunların yeryüzünde çok fesat çıkardıkları, Adem'in oluşumunu yaratılma, ruh üfleme, terbiye gibi sıralamalar izlediğini söyler. Adem'den önce bir çok Adem'in gelip geçtiğini söyleyen müslüman düşünürler de olmuştur. Adem'in yer yüzünde halife olarak yaratılması, ondan önce yeryüzünde bulunan varlıklar yerine geçeceği anlamı da var. Hz. Adem'e dillerin öğretilmesi modern insanın diğer tüm canlılara üstün olduğnun bir göstergesi olmalı. Bu konular yorum gerektirdiği için kesin yargılardan kaçınmak gerekir. Dolayısıyla, dini yorumlama biçiminizin, özellikle Adem peygaberin topraktan bir anda tam bir insan olarak yaratılması (Allah öyle de yaratabilir veya yaratmış olabilir ama kesinlik yoktur) anlayışımızın evrimle uyuşmadığı iddiasıyla Kur'an ile evrim teorisini karşı karşıya getirmek doğru değildir. Dini çevrelerin, Yunan-Grek mitolojisi veya Yahudi Hikayeleriyle dini konularda yaptıkları yorumlarla evrim teorisine bütünüyle karşı çıkmaları, bilim çevrelerinin dine mesafeli yaklaşmalarına neden olabilmiştir. Maalesef R.Dawkins gibi ateistler durumu görüşleri için kullanmışlardır. Öncelikle, Evrim, yani canlıların varoluşları, çeşitlenip çoğalmasının nasıl bir süreç izlediğini anlatan teori, bilimin çalışma alanındaki bir konudur. Evrimin doğru veya yanlış olduğunu tartışmak bilimsel çalışmalar çerçevesinde olmalı. Bir kısım dini çevrelerin Kur'an ayetlerinin evrim teorisini desteklediğini bir kısmınının da ayetlerin evrim teorisini red ettiğini ileri sürmeleri de doğru değildir. Bugün dinle uyumludur düşüncesiyle kabul edilen bilimsel bir konu, yarın yanlışlandığında bunun üzerinden din de zarar görebilir. Gazali de Tahafütü-l Felasife kitabında, din adına bilimsel bir konuyu dine aykırıdır diye tartışmak, bilimsel konuda değil, belki din konusunda insanı şüpheye iter vedine zarar verir der. Bu nedenle evrimin doğruluğunu veya yanlışlığını dinin bir konusuyla ilişkilendirerek karşı çıkmak veya tartışmak doğru değildir. Bilimin alanı ile dinin alanı farklıdır. Bilim bize yaratılış dilini anlatır ve açıklar, din ise tüm bu olaylara anlam vererek marifetullaha (Allah'ı tanıma) ulaştırabilir. İman, canlılara ve evrene Allah'ın birer muhteşem eseri olarak bakmayı önerir. Canlıların hepsi yaratıldı demek bir inancın ifadesidir, ama Allah'ın bunları nasıl yarattığı, yani hangi süreçlerden geçirerek yarattığı, bilimin ve ilmin konusudur. Evrim veya başka bir bilimsel konu olsun, Müslüman olarak, evrenin ve tüm canlıların Allah'ın yaratılış ayetleri ve eserleri olduğu, kainat ve insan kitabının bize Allah'ı tanıttığı, hiçbir şeyin tesadüfen oluşmadığı, Allah'ın bir plan dahilinde tüm evreni koyduğu yasalara dayalı inşaa edip yönettiği inancına dayanır. Evren ve tüm canlıların evrimsel süreçlerle veya başka bir yolla oluşmuş olsun hiç farketmez, tüm bunlara Allah'ın bir yaratma yöntemi olarak bakılmalıdır. Ancak, inançlı insanların, evrim teorisinin dayandığı temellerin, bilimsel ilkelere uygun olmadığını, teorinin eksik ve yetersiz bir açıklama olduğunu, (adaptosyon, ortama uyum, fosiller, morfolojik ve fizyolojik benzerlikler) kendi bilimsel verileri üzerinde sorgulama hakları ve Evrim teorisinin, kocaman ve muhteşem bu canlılar aleminin tesadüflere dayalı mekanizmalarla ve gözlemlenemeyen Mutasyonlarla açıklamaya ve teorinin boşluklarının felsefik yorumla doldurulma çabalarına karşı itirazları olabilir ve olmalıdır da.Eğer bir evrimci veya bir ateist ile tartışılacaksa bu eksen üzerinden tartışmalar yapılmalı. Dini yorumlarla işin içine girilmemelidir diye düşünmekteyim. Doğal seçilim (elenme-koşullara uyum yapamayanın elenmesi, uyum gösterenin kalması) adaptasyon ve Mutasyon (DNA daki genetik değişim) gibi Evrimin temel mekanizmaları doğruysa ki (bu mekanizmaların canlıların oluşum ve çeşitlenmesini yeterince izah edemediğini düşünen bir çok bilim adamı da bulunmaktadır)tam olarak ispatlanmış değildir. Bu mekanizmanın da Allah'ın türlerin oluşumunda kullandığı yasa olabilir. Çünkü sonuçta muhteşem bir canlılık çeşidi oluşmaktadır. Böyle kompleks ve bir sanat eseri niteliğinde olan, muntazam ve harika bir dünyanın bir yaratıcısı ve planlayıcısı vardır. Böyle muhteşem bir dünyanın oluşumunda İlahi iradenin devrede olduğu açıktır. Doğal selleksiyon ve mutasyon gibi evrim mekanizmaları, canlı türlerinin değişimini kısmen izah edebilir, ancak canlıların çok kompleks yapısı bu kör mekanizmalarla izah edilemez. Göz en az kırk parçadan oluşur, bir retina olmazsa göz olmaz, tüm canlılar böyle, dolayısıyla bilim daha çocuk aşamasındadır. Bu nedenle bilimin bazı yaklaşımlarını değişmez tek gerçek gibi algılamak ve bir dünya görüşü geliştirmek doğru olmaz. Tüm canlıların ortak bir canlıdan türeyerek bugünkü düzeye ve çeşitliliğe ulaşması başlı başına bir plan ve iradenin ürünü olduğunu gösteriyor. En başta basit bir canlı ve en sonda muhteşem akıllı ve zengin duygu ve yetenekli insan var. Tıpkı bir damla suyun anne rahminde muhteşem bir insana dönüşmesini Allah evrimsel süreçlerle canlıları yaratacağı gibi farklı süreçlerle de yaratabilir, biz bilimsel çalışmalarla bu yaratma sürecinin nasıl olduğunu anlamaya çalışmalıyız. Tüm canlıları Allah'ın yarattığını söyleyen biri, biyolojik verilere, doğru olmak koşuluyla saygı duymalı, çünkü Allah'ın yaratılış dilini anlatan bir bilgiyle karşı karşıya olduğunu düşünmeli. Müslümanın bilimle bir sorunu olamaz. İnançlı bir insanla, Allah'a inanmayan insanlar arasında bilimsel çalışmayla ortaya konanan verilere bakış açılarında bu anlamda farklılıklar söz konusu. Ateist ve inançsız bilim adamları sadece evrim konusunda değil, evrende her türlü oluşuma bir yaratıcı var olduğu inancıyla yaklaşmadıkları, tüm olay ve olguları tesadüfle izah ettikleri açık. Tüm bu olayları tesadüf ve rastgelelilikle izah etmek, bilimsel bir bakış değil, sübjektif bir diyalektiktir. Ama maalesef bu yaklaşımlarını da bilim kılıfıyla evrimi yer çekim kanunu gibi tümüyle bilimsel bir gerçek olarak sunmaktadırlar. Aslına bakılırsa üzerinde tefekkür ettiğimiz şey, milyarlarca yıl süren ve halen devam eden, eşref-i mahlukata bu alemi hazırlayan ve büyük kısmı gayb perdesi altında gizli kalan bir destan olduğunu unutmamak gerekir. İşte canlıların söz konusu geçmişteki bu değişimi bir defa olmuştur, o anı görmedik ve görmemiz de mümkün değildir. Allah hiç kimseyi buna şahit tutmamıştır. Bu nedenle Bilimsel veriler, bugün elde edilen bilgilerden (Genler, fosiller, DNA lar, genetik akrabalıklar, benzerlikler vb.) geçmişe bir projeksiyon tutulur, bir düşünce geliştirilir, felsefe yapılır, spekülasyonlar ortaya çıkarır. Bizim inançsız bilim adamından farkımız bakış açımızdır, bilimsel çalışmalar bizim için Allah'ı tanımaya ve anlamaya götüren bir yoldur ve aynı zamanda Allah'ın yaratma biçimini yani yaratılışın dilini anlmamıza imkan sunan bir çalışmadır. Müslümanın temel görevlerinden biri Allah'ın evren kitabını bilimsel ve imani bir gözle inceleme olmalıdır. İnanmayan bilim adamları, tüm olay ve olguları kendiliğinden ve tesadüflerle bir yaratıcısız olarak oluştuğunu söylerken, Müslüman ilim adamları ise, Evren'in ve canlıları ilahi kudretin bir kitabı ve eseri olduğunu, tüm canlıların yaratılma süreçlerinin kaderi bir planla ve İlahi yasalar çerçevesinde yürüdüğünü söyleyerek farklarını ortaya koyabilmelidirler. Hangimizin argümanları daha mantıklı ve daha güçlü siz karar verin. Sevgi ve saygılarımla.
Bünyamin BAYRAM Maarif Müfettişi Eğitim ve Denetim Uzmanı YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 14 Aralık 2024 Suriye nereye gidiyor?06 Kasım 2024 İlahiyatçıları/din adamlarını dinlerken ölçüleriniz olmalı07 Ekim 2024 Kur'an'ın, Tevrat, İncil ve Avesta'dan farkı02 Eylül 2024 Üç kutsal din Sümer efsanelerinden mi alındı?
|