Lüks mezar alırız ama battaniyeye sarılıp gömülürüz!‘Bunları konuşmak için daha erken' diyenler çıkacaktır belki de ama önümüzü göremediğimiz için bu sözleri sarf etme lüksümüz pek de yok diyerek başlamak istiyorum. Türkiye, Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremle sarsıldı ve 10 il, neredeyse yerle bir oldu. On binlerce insanımız hayat veda etti, yüz bine yakın insanımız yaralandı. Halen enkaz altında binlerce vatandaşımızın cenazesi var, hayata tutunanlar ise kurtarılmayı bekliyor. Arama kurtarma çalışmaları sürüyor, herkes bir şekilde ya enkaz başında çabalıyor ya da yardım seferberliğinin bir parçası olmaya gayret gösteriyor. Toplumun her kesimi bu afette önemli bir dayanışma içerisinde. Kayıplarımıza Allah'tan rahmet, yaralılarımıza şifa, milletimize başsağlığı diliyorum. Tabi ülkenin siyaset mekanizması da boş durmuyor. ‘Üzgünüz' diye başlayan ve ‘ama' ile devam her cümlenin sonunda bir siyasi çıkar elde etme arzusunu inceden inceye işleyen güruh var. Sosyal medyada yalan bilgilerle toplumu galeyana getirmeye çalışanlar da var, korku pompalayıp ‘biz ne olacağız' feryadıyla panik havası estirmenin yanı sıra ‘devlet yok' algısını hafızalara işlemeye çalışanlar da.. Devleti küçük düşürmek için politik düşmanlarımızı parlatıp cilalayan da var, devlet olanaklarını bilinçli şekilde yok sayıp bundan siyaset devşirmeye çalışan da… Tabi, gördüğü sosyal medya paylaşımını sorgulamadan, gerçekliğini bilmeden paylaşan bilinçsiz kesimin yarattığı tahribat da cabası… Siyasi düşüncesini kenara bırakıp tek derdi yaraları sarmaya çalışmak ve elinden gayreti göstererek faydalı olmak adına çırpınan kişileri de takdir etmek gerek. On ilimizi yerle bir eden depremin yaraları makul zamanda elbet sarılacak. Ancak bunun yanında deprem uzmanlarının uyarıları da sürüyor. Bu uyarılardan biri de Bingöl için. Panik yapmadan, korku havası estirmeden, çözüm odaklı yaklaşmamız gerekecek… Ama yanlışları, eksikleri ve kusurları da ortaya koyup çözüm yollarına odaklanarak… ANAHTAR TESLİMİ HİZMET BEKLEYİŞİMİZ...! Uyarı yapıldıktan hemen sonra sosyal medyada bir yayılım başladı ve herkes çeşitli adresler verip bu evlerin incelenmesi gerektiğini söyledi. Taleplerin ifade biçimlerine bakılırsa herkes, devletin bir şekilde gelip evlerini incelemesini istiyor. Bu kadar büyük bir kadro olmadığı aşikâr. Hadi incelendi ve ağır hasarlı dendi. O zaman da mülk sahiplerinin o evleri 60 gün içerisinde yıkması gerekecek. Bu durumda da muhtemelen “orta hasara çevirin” diyerek türlü yollara başvuracağız. Neden? Çünkü cebimizden en küçük bir miktarın dahi çıkmasını istemeyiz. Eğer devlet hem yıkıp hem de yeniden inşa edecekse, orta hasar dahi olsa ‘ağır hasarlı' gösterilip yıkılması için çırpınırız. Ama devlet yapmıyorsa, ağır hasarlıyı orta hasar çevirmenin yollarına bakarız. Genel yaklaşım şu; “Devlet, her konutu ya da barınağı mülk sahibinin isteği olsun olmasın incelemeli, risk analizini çıkarmalı, gerektiğinde bahse konu yapıyı yıkıp yerine yenisini yaparak anahtarını teslim etmeli.” Keşke böyle bir olanak olsa.. Ama yok! O halde görev, mülk sahiplerinin kendisine düşüyor. Devlet, risk analizini yaptırdı diyelim, yıkıp yapmak yine mülk sahibinin sorumluluğunda. DENETİM MEKANİZMASI YOKSA NE OLUR? Adana'da hayatını kaybeden Bayındır ailesinin enkaz altında kaldığı 14 katlı bina, aynı şekilde inşa edilmiş 5 bloklu bir sitede yer alıyordu ve bir tek o bina yıkıldı? Neden? Sorunca verilen yanıt şöyleydi; “Binanın altında açılan eczane tadilat sırasında kolon kesmiş” Kim gördü ya da müdahale etti? Hiç kimse… İşte sorunlardan biri de bu! Herkes tadilat yaptığı binada devlet kurumlarından habersiz kafasına göre kolon da kesebiliyor, binanın kodlarıyla da oynayabiliyor! İzin alan var mı? Yok.. Peki böyle bir mekanizma işliyor mu ya da devlet kurumlarının bu anlamda bir denetimi söz konusu mu? O da yok! Almanya'dan bir arkadaşım işyeri açacaktı, bunun üzerine konuşuyorduk. Şöyle diyordu; “Doğalgaz bağlantısını, işyerinin bacasını, tuvaletlerin musluğunu, kapısını ve engelli lavabosunu inceliyorlar, varsa eksikleri belirtip doğru şekilde inşa etmemizi istiyorlar. Öyle kafamıza göre yaptık açtık olmuyor buralarda…” Aramızdaki fark bu! Çünkü bizde devletin kuralı ve denetimi hissedilmeyince, bireyin kuralı işliyor! OLASI DEPREMDE NEREYE KAÇACAĞIZ? Bingöl, son 10 yılda kat karşılığı orta düzeyde zenginleşti. 1 dönüm arsamız var diye hayatımızı burayla kurtarmaya çalıştık. İki kuruş parası olan birilerinden arsa alıp kat karşılığı müteahhitliğe soyundu. Ticari Alan diyerek Düzağaç'ı boğduk, yeşil alan yerine 5'er metre arayla binaları diktik! Deprem olsa nerede toplanacağız? Binaların yıkılma riskine karşı hangi boş alanda bekleyeceğiz? Çadır kuracak alanımız var mı mahallemizde? Yıllardır işleyen süreç bu! Şu yaptı, bu etti demekle suçlu aramaya lüzum yok! Sorun, sistemin işleyişiyle alakalı..! Varsa taviz, o zaman hesap sorulmalı elbette! EV ALIRKEN SÜSÜNE BAKARIZ...! Bizler de vatandaş olarak sorumluluk sahibi değiliz! Örneğin, bir ev alırken hangimiz taşıyıcı kolonların sağlamlığını soruyoruz? Ama mermerini, kapısını, parkesini, ters tavanını didik didik inceleyip sorguluyoruz...! Neden? Çünkü müteahhit “sağlamdır” dedi mi inanıyoruz? Var mı binanın bir kimliği? Nasıl yapılmış? Kaç ton demir kullanılmış, kaç şiddetindeki bir depreme dayanır, zemin etüdü buna uygun mu? Yapı denetim firmaları bunu bilebilir de vatandaş olarak biz biliyor muyuz? Konut alırken bize bunları gösteren bir evrak sunuluyor mu? Hayır! Tamamen duygusal ve ticari bir bakışımız var. Bingöl'de bildiğimiz birçok yapı denetim firmasının işini layıkıyla yaptığını bilsek de, ülke genelinde bu böyle mi? Hatay'da 2011'den sonra yeni yapı denetim mekanizması işlediği tarihten sonra yapılan sayısız bina çöktü. Neden? Burada bir rüşvet çarkının işlemediğine bizi nasıl inandırabilecekler? Hadi işlemedi diyelim, o halde ayakta kalan konutlar neden yıkılmadı? TOKİ KONUTLARI NEDEN AYAKTA? Depremin yaşandığı illerde TOKİ konutlarından hangisi yıkıldı? Hiçbiri...! Neden? Çünkü altyapısı sağlam. TOKİ'den ev alan hemen herkes kapısını, mutfak dolabını değiştirmiş, estetik dokunuşlar yapmıştır. Çünkü TOKİ, müteahhidin ümüğünü sıkar, onlar da ince işçilikten kısıp kaybını az da olsa telafi etmeye çalışır. Bunu, yönetim kademesi de biliyor. Ama temel sağlam...! Binanın yıkılma ihtimali yok denecek kadar az... Kutu gibi devrilebilir ama yıkılması çok zor...! Peki, Bingöl'de onlarca site yapıldı… Hiç şahit oldunuz mu, bu binalarda tünel kalıp sistemi kullanıldığını? Hiç gördünüz mü, duvarlarının hazır kalıp şeklinde inşa edildiğini? KENDİMİZ DE YAPSAK ÇALIYORUZ! Müteahhidi ya da devlet kurumlarını suçlayarak kendimizi aklayamayız! Bugün ev yapacak olsak, hangimiz birinci önceliği depreme dayanıklılığa veriyoruz? Önceliğimiz ticaridir. Ne kadar az masrafla ne kadar sağlam yaparız mantığı işliyor. Malzemeden kısarak ne kadar sağlam yapabiliriz? Kendi yaptığımız ve içinde yaşayacağımız evi sağlam yapmıyorken ve maliyetten biraz daha kısmanın hesabı içerisindeyken, başkalarının yaptığı binanın sağlamlığını nasıl tartışabiliriz ki? “EVİMDE SOĞAN YER AMA DIŞARIDA SÜSÜMDEN TAVİZ VERMEM” Bu söz bir hikâyeden alıntı değil. Bizzat yaşadığım bir hadisedir. Yıl, 2007. Bir sosyal etkinlik için toplandığımız Belediye Eski Kültür Merkezi'nde faaliyete katılan Batı illerinden bir bayan öğretmen arkadaşımız, sohbet esnasında şaşkınlıkla yaşadığı şu hadiseyi anlattı; “Bingöllü bayanlar çok süslü, şatafatlı ve markalı giyiniyorlar. Biz ise üzerimizi örtsün ve uygun olsun da gerisi önemli değil diyoruz. Biraz önce Bingöllü bir bayana sordum, çok bakımlı ve şık giyimlisiniz. Kim bilir evleriniz nasıldır. Bana verdiği yanıt şöyleydi; ‘Hocam maddi durumum çok iyi değil. Evimde kuru soğan da yesem kimse görmüyor ama dışarıda süsümden taviz vermem' şeklindeydi. Şok oldum.. Gerçekten Bingöl insanı böyle mi?” İşte bu yaşanmışlık, sadece bedensel giyim kuşamımızla sınırlı değil. Evimiz lüks olsun, eşyalarımız şatafatlı olsun, başkasında bir güzellik varsa bizde de olsun, arabamız en üst model olsun…. Ev mi alacağız, sağlam olup olmamasından ziyade binanın dış kaplaması lüks olsun, asansörü 4 kişi değil de 8 kişilik olsun, en önemlisi pahalı olsun ve herkes burada oturmasın. Burada oturmanın şehirde bir ayrıcalığı olsun. Kafa buna odaklı… İşte bu kafa yapısıyla sağlamlık yerine konforu ve şatafatı önceliyoruz. Ve gidip çoğunlukla lüks mezarlar alıyoruz… Dedim ya, çalmak ruhumuzda var. Demirden çalarız, betondan çalarız, her türlü malzemeden çalarız.! Yahu mezar satılıyor resmen. Ve adamlar, mezar satarak lüks arabalara biniyor, toplumu kıskandırıyorlar, onların bu yaşamını örnek alıp birileri de aynısını yapmaya çalışıyor. Neden? Seviyoruz forslu olmayı..! Paraya aşığız...! Arz bu yönde şekillenince talepler de buna göre işliyor ve sağlamlıktan ziyade şatafat kısımları önceleniyor. Biz ne isek, ürettiğimiz de odur. Biz ne istiyorsak, bize sunulan da odur. Ya doğru bakış açısıyla alımlarımızı yapıp hayatımızı sağlam temeller üzerine inşa edeceğiz, ya da lüks mezarlardan çıkarılıp battaniyeye sarılarak gömülmeye devam edeceğiz. KADERDİR AMA ÇALANIN HİÇ Mİ SUÇU YOK? Çalmaktan vazgeçmedikçe, çalanın burnundan getirecek yasal düzenlemeleri hayata geçirmedikçe, çalmanın bir insanlık suçu olduğunu çocuklarımıza aşılamadıkça, eğitim ve bilimi öteleyip yaşananları “kader”, olmayanı “keder” terimleriyle geçiştirip kabahatlerimizi örtmekten vazgeçmedikçe bir arpa boyu yol alamayız. Enkaz altında kaybettiğimiz canlar Allah'ın izniyle cennetliktir. Buna iman etmişiz. Ama bu insanların yaşam haklarını elinden alanlar da cezasız kalmamalı. Bir de ‘demek ki günahlarımız artmış ki Allah bize bir tokat vurdu' diyenler…! İşi zina, alkol ya da benzeri günahlarla sınırlandıracak mıyız? İyi bir Müslüman mı olacağız? O zaman kul hakkı yemeyeceğiz, yedirmeyeceğiz. Dürüst olacağız, çalmayacağız, kamunun dahi olsa malını zimmetinize geçirmeyeceğiz, kanunları kendimize göre esnetmeyeceğiz, daha iyi arabalara binmek ya da daha lüks bir yaşam sürebilmek için rüşvet yemeyeceğiz ve yedirmeyeceğiz. İnsan canını korumayı esas alacağız, insanlara daha güzel bir yaşam için olanak yaratacağız ve insanlığa doğru adımlarla hizmet edeceğiz. Aksi halde her haltı yer, cehaletimizle vaaz vermeye devam eder ve yaşananları “dua” ile bertaraf edip teselli olmaya çalışırız. Allah akıl fikir versin… Kalın sağlıcakla…
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 08 Kasım 2024 Algılar ve olgular!14 Eylül 2024 Bingöl'e uzay üssü ve gözlemevi yapılsın!04 Eylül 2024 Bingöl için 'ben varım' diyecek babayiğitler aranıyor!01 Ağustos 2024 İhmal edilen neslin şehri yıkımı nasıl durdurulacak?
|