İBRAHİMVARİ BİR ARAYIŞ VE SORGULAMAYLA ALIŞILMIŞ BAKIŞLARIN ÖTESİNE GEÇEBİLMEKCanlılarda, dünya üzerinde, çevremizde ve evrende devamlı olup biten ve tarafımızca olağan olarak nitelenen olay ve olgular birer harika olaylar ve kudret mucizesi olduğu halde; sıradan olağan şeyler şeklinde baktığımız için, tüm bu harika olay ve olguların ötesine geçip, yüce yaratıcının ilim, irade ve birer kudret eseri olan kainat kitabınının arka planında yatan mesajı görememekteyiz çoğu defa… İşte Kur'an, iç içe olduğumuz fakat alışkanlık (ülfet) perdesiyle çoğu zaman yeterince düşünemediğimiz ve bakış açımızı örten perdeleri kaldırarak¸çevremizdeki bu harika olay ve olguların, Allah'ın birer mucizevi kudret eseri olan ayetler(delil ve kanıtlar) olduğunu söyleyerek bizi düşünmeye, bakış açımızı yeniden kurmaya davet eder. Böylece Kur'an, Kainat kitabının sayfalarına ibretle bakmaya ve okumaya yöneltir bizi… Kur'an'ın diğer kutsal kitaplardan (Tevrat, Zebur, İncil, Avesta, Veda ilahileri,vb.) farklı olarak, İnsanın nazarını yer yüzü ve gökyüzüne yönelterek tefekküre ve akletmeye yöneltir. Bu Kur'an'ın diğer kitaplardan ayırıcı özelliklerinden biridir.Diğer kutsal kitaplar daha çok mitolojik ve metafor bir dil kullanır, emir ve yasaklara uyulması emredilir, genelde kabule dayanan anlatım ve buyruklardan oluşmasına karşın; Kur'an'ın yüzlerce yerde akla ve düşünmeye daveti, olayların hikmetine göndermeler yapmasının nedenlerinden biri deKur'an'ın son kitap olması, insanlığın gelişim evresinde ciddi bir mesafe katetmesi, toplumlarda aklın ve ilmin egemen değerler olacağının da bir işareti olarak görülmelidir. Bugün toplumlar akla, ilme ve vicdana dayanmayan inançlardan uzuk durmaktadırlar. Kur'an'ın akla, vicdana hitap ederek inanç değerlerinin kabul edilmesini önermesi, onun mucizevi boyutunu da oluşturmaktadır. Kur'an yüzlerce yerde “düşünmez misiniz, akletmez misiniz? Ya atalarınız yanlış yolda idiyse? Gibi aklı devreye koyarak düşünmeyi önermektedir. Kur'an insanın etrafı, olay ve olguları inceleyerek, aklederek ve işin melekuti dediğimiz derin ve anlam boyutuna geçerek, Allah'ın varlığına ve birliğine işaret ve delillere nasıl ulaşacağını, Hz.İbrahim peygamberin örnek nitelikteki sorgulayıcı arayışıyla bir çok ayette ortaya koyarak, göklerin ve yerin mülkünü ve melekutunu (mesajı ve derin anlamı)gösterir. (Enam suresi, 74 – 111) (gece-gündüz, Güneş-Ay, Yıldızlar, yer yüzündeki her türlü nimetleri vb) sıralar ve aklı olanın bu delilleri görebileceğini söyler. Nitekim Hz.İbrahim de Sümer ve Babil egemen pagan kültürü ve inancını bu sorgulamalarla aşarak nasıl bir özgürlüğe kavuştuğunu, hakkı bulduğunubize önderlik konumunda sunar ve önerir.Ali İmran, 14-15, 189-195 vb) Bir çok ayet bu kapsamdadır. Allah (c.c), Hz. İbrahim yoluyla toplumun inançsızlık ve ahlaksızlık kültürünü cesaretle aşabilmeyi, yoz kültüre baş kaldırmayı öğretir adeta… “Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ardı ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlamak için akıp giden gemilerde (suyun kaldırma gücüne dikkat çeker), Allah'ın gökten bir su indirip de onunla ölü toprağı diriltip orada her türlü canlıyı/hayvanı yaymasında, rüzgarları evirip çevirmesinde (rüzgarlar bitkilerin tozlaşmasını sağlar) ve gökle yer arasında emre hazır bekleyen bulutta,akıllarını kullanan toplumlar/insanlar için deliller/kanıtlar vardır.” Bakara,2/164. Hemen hemen tüm delilleri içeren işaretler sunulmaktadır. “İnsan hangi şeyden yaratıldığına baksın….” Tarık Suresi, 86/5. Daha başka bir yerde de hakir ve basit bir sudan yaratıldığı vurgulanır. Gerçekten bir damla su anne rahminde bakan, duyan, düşünen, konuşan, vicdan ve akıl sahibi mucizevi bir canlıya dönüşmektedir. Bunu İlahi kudretin dışında izah etmek mümkün mü? “Onlar Devenin nasıl yaratıldığına, semanın nasıl yükseltildiğine, yerin nasıl bir satıh yapılıp döşendiğine, dağların nasıl dikildiklerine bakmıyorlar mı?” Gaşiye, 88/17. Arap insanın hayatında önemli yer tutan Deve'ye dikkat çekiyor. Bütünüyle çöl şartlarına uygun yaratıan o “Canlı Çöl Tanklarının” tesadüf eseri olamıyacağını, orada yaşayan insanların ihtiyacını bilen birinin eseri olduğuna dikkat çekip düşündürüyor. “Onlar üzerlerindeki semaya bakmadılar mı? Onu nasıl bina edip süslemişiz..'” Kaf, 50/6 Hele gökyüzünün yıldızlarla süslü hali, gözümüzün optik görücü yapısıyla öyle uyumlu ki sınırsız gökyüzünü bir süslü tavan gibi görmekteyiz. Demek ki gözümüzü kim yaratmışsa gökyüzünü de o yaratmıştır. Çünkü etrafımzdaki cisimlerle görme yapımız arasında büyük bir uyumluluk var. Hayvanlar farklı renkleri görememekteler, maymunlar da dahil hiçbir hayvan gök yüzüne bakamamakta, çünkü gözlerinin optik yapısı buna uygun değil, hayvanlarihtiyaç duyduğu kadar, yani yiyip içeceği ve gezeceği kadar bir görme alanına sahipler. Ancak insan manevi büyüklüğüyle orantılı bir görme kapasitesine sahip, göremediklerini de labaratuvarda mikroskoplarla veya kozmik alemde teleskoplarla görebilmektedir. İnsanın bu bu özelliği, yeryüzünün seçkin bir varlığı ve Allah'ıanlama ve tanıma muhataplığına ulaşan bir halifesi olmasında yatmaktadır. Kur'anın benzer ayetlerinde, Gökyüzünden yağan yağmurun ölmüş kurumuş yer yüzünü baharda nasıl canlandırdığını, rüzgar ve bulutların hikmetini, gece ve gündüzün ve mevsimlerin oluşunu, her şeyin nasıl çift yaratıldığını ve birbirini tamamladığını, yeryüzünde canlılar için yaratılan meyve ve sebzelerin bulunmasını ve hayvanların Allah'ın insana bir lütfu olduğunu belirterek insanı sürekli düşünmeye, sıradan olayların ötesine yöneltir. Bu anlamda adeta bize tevhid formülleri sunuyor Kur'an: Düşünsenize; Kuru bir topraktan çıkan kuru üzüm çubuğunun başına bal tulumbacığı gibi salkım üzümü yerleştirmek… Hem de tad ve tasarım harikası görüntüsüyle… Düşünsene, basit bir nutfeden, gülen, konuşan, düşünen, duyan, gülen ve koşan bir insan yaratılması…. Baksanıza bizi işitmeyen sağır tabiat adeta bizi duyar gibi işliyor, ihtiyacımız olan şeyleri bize sunuyor ve şuursuz cansız varlıklar harika varlıklara dönüşüyor, serseri tesadüfün, sağır tabiatın, kör enerjinin, cansız ve şuursuz gezegenlerin işi olabilir mi? Evrendeki galaksilerin, yıldızların birbirlerinin yörüngelerinde kalmalarının nedeni çekim kanunudur. Dünyanın ve diğer gezegenlerin Güneş'in etrafında belirli bir yörüngede kalabilmelerinin nedeni de yine yerçekimi kuvvetidir. Bizler bu kuvvet sayesinde yeryüzünde yürüyebilmekteyiz. Bu kuvvetin değerlerinde bir azalma olursa yıldızlar yerinden kayar, dünya yörüngesinden kopar, bizler dünya üzerinden uzay boşluğuna dağılırız. Evrenin ve canlıların bu kanuna ihtiyacı olduğunu bilen bir yaratıcının eseridir bu yasa… Tüm olaylar şuursuz ama adeta şuurlu hareket ediyorlar, tüm kozmik olaylar insanlar ve canlıların yaşaması için en uygun vaziyeti alıyor ve bir bütünlük içinde çalışıyorlar. Adeta güneş bizim için doğuyor. Yeryüzü bizim için canlanıyor, Atmosfer bizi koruyor, sular bizim için akıyor. Galaksiler, Güneş, dünya, dünyayı saran atmosfer tabakası, bitkiler, hayvanlar ve insanlar….bir bütünün parçaları gibi. Bir seramonin, orkestranın enstrümanları gibi işliyor herşey. Tüm bu olayların şuuru ve aklı yok ama çok şuurlu ve akıllı hareket ediyorlar ve her olay bir diğer olayı destekliyor veya tamamlıyor. Okullarda okutulan çoğrafya ve fen dersleri Kainatın harika birer sanat eseri olduğunu ortaya koymaktadır. Okunan bu derslere Kur'ani bakış açısıyla yaklaştığımızda her derste okunan bilgiler bizi aynı zamanda Allah'a ulaştıran bilgilere dönüşür. Önemli olan bakış açımız… Evet olay ve olgulara ibretle, birer kudret mucizeleri gözüye bakabilmek, böylece kainatın sırlı perdelerini aralıyabilmek, yeryüzünün şuurlu, akıllı ve vicdanlı üstün varlığı olduğumuzu göstermek… Selam ve sevgilerimle… YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 14 Aralık 2024 Suriye nereye gidiyor?06 Kasım 2024 İlahiyatçıları/din adamlarını dinlerken ölçüleriniz olmalı07 Ekim 2024 Kur'an'ın, Tevrat, İncil ve Avesta'dan farkı02 Eylül 2024 Üç kutsal din Sümer efsanelerinden mi alındı?
|