KALİTELİ OKULLARIN ÖZELLİKLERİÖN SÖZ Öncelikle, 9 Eylül Pazartesi günü başlayacak yeni eğitim-öğretim yılının ülkemiz ve ilimiz Bingöl'e, tüm eğitimci arkadaşlarımız ile anne ve babalara başarı ve huzur dolu günler getirmesini dileyerek başlamak istiyorum. En kıymetli varlığımız olan biricik çocuklarımızı, iyi bir eğitim almaları amacıyla okullara ve öğretmenlere emanet ediyoruz. Şüphesiz eğitimli bireyler kaliteli eğitim veren okullarda yetişirler. Gönlümüz, tüm çocuklarımızın kaliteli (nitelikli) okullarda eğitim görme imkanlarına kavuşması yönündedir. Ancak, hepimiz biliyoruz ki istenilen niteliklerde eğitim fırsatı sunan okullarımızın sayısının yeterli olmadığıdır. Bu anlamda eğitimde fırsat eşitliğini bütünüyle yakalayabilmiş değiliz. Hepimizin amacı, kaliteli eğitim veren özelliklere sahip okulların çoğalması, geleceğimizin güvencesi olan tüm çocuklarımızın iyi okullarda iyi bir eğitim alarak yetişmeleridir. Bakanlığımız, kaliteli ve nitelikli okulların artırılması ve tüm çocuklarımızın iyi bir eğitim almaları yönünde büyük çabalar içerisinde olduğu bir gerçek, özellikle sayın Bakanımız Z. Selçuk beyin de eğitimin geleceği adına, reform niteliği taşıyan açıklamaları da oldu. Temennimiz bu açıklamalar doğrultusunda eğitim sistemimizin dönüşümü başarmasıdır. Bakanlık bu anlayışında ısrarlı olup bütün bir eğitim düzeneğimizi bu doğrultuda değiştirmelidir. Bu makalemde, öncelikle önümüzdeki öğretim yılında okullarımızın kalitesinin artırılması adına, anne-baba, öğretmen ve eğitim yöneticilerinin anlayış ve vizyonlarının oluşturulmasında katkı sağlayacağı düşüncesiyle, kaliteli okullarda bulunması gereken özelliklerin (ölçütler) bir kısmına dikkatleri çekmek istiyorum. KALİTELİ (NİTELİKLİ) OKULLARIN ÖZELLİKLERİ Okulların kaliteli bir eğitime sahip olması, eğitim ve öğretim adına ortaya konan çabaların başarıyla sonuçlanması anlamına gelmektedir. Toplum adına siyasal erk (Meclis) varılması gereken hedefleri ve toplum bireylerinin kazanması gereken bilgi, beceri, tutum ve alışkanlıklar gibi davranışları belirler, bu özeliklerin bireylere kazandırılması için de eğitim ve öğretimden sorumlu en üst birim konumunda olan Milli Eğitim Bakanlığına yetki verir ve harcamaları için gerekli kaynakları aktarır. Bakanlık da bu kaynakların el verdiği ölçüde okullar inşa eder, donatır, buralara öğrenci alır ve öğretmen göndererek, temel amaçlar doğrultusunda (bu amaçların bir kısmı Anayasa'da bir kısmı kanun ve yönetmeliklerde, bir kısmı da ders programlarında açıklanmıştır) öğrencilerin eğitim ve öğretim görmelerini sağlar. Aileler çocuklarına istenilen düzeyde eğitim verebilme olanağına sahip olmadıkları, eğitimin planlı ve programlı bir çaba gerektirdiği gerçeği okul denen olguyu doğurmuştur. Öğrencilerin kazanması gereken bilgi, beceri, tutum ve alışkanlıklar öğrencilerimize okullarda kazandırılır. Yani bütün çabalar sonuçta eğitimin en önemli unsuru ve en alt düzeydeki birimi olan Okullarda düğümlenir. Okulların başarısızlığı, bütün çabaların boşa harcandığı anlamına gelir. Bir ülkede toplum geleceğini, okullar aracılığıyla genç kuşaklar yetiştirerek inşa eder. Bu nedenledir ki, eğitim olgusu ele alındığında ilk iş okullar ve kaliteleri olmaktadır. Bir ilin eğitim başarısını da okullar belirlemektedir. Ayrıca illerin eğitim yöneticilerinin başarısı da okulların kalitelerinden geçmektedir. Toplumun okul ve öğrenci başarısına ilişkin maalesef doğru olmayan yerleşik bir anlayışı var. Anne ve babalar, hatta yetkililer okulların ve çocukların başarılarını, sınavları aşıp Anadolu ve Fen Liselerine veya Üniversiteye girme derecesi ile ilişkilendirmektedirler. Elbette bu önemli, ancak unutmayalım, bu başarıyı ve kaliteyi belirleyen ölçülerden sadece bir kısmını oluşturmaktadır. Sınav başarısına endeksli bir anlayıştan kurtulmadığımız sürece bütünsel bir başarıya ve kaliteye ulaşmak, her yönüyle eğitilmiş bireyler kazanmak çok zor olacaktır. Okulların bütünsel başarıları, yani tüm öğrencileri kapsayan, onların ilgi ve yetenekleri doğrultusunda eğitim fırsatları sunması, belli kalite kriterlerini gerektirmektedir. Okulların kalitesini belirleyen kriterlerinden bazılarını açıklayıp değerlendirelim: 1.Rol model olarak öğretmen: Eğitimde hiçbir yöntem, araç ve gereç ve fiziki ortam öğretmen kalitesinin yerini tutamaz. Eğitim ortamında en etkili öge şüphesiz öğretmendir. Öğrenciler iyi öğretmeni rol model olarak görürler. Biz buna eğitimde sosyal öğrenme deriz. Çocuk görerek öğrenir. Çünkü çocuk duyduğunu değil gördüğünü yapar. Öğretmenin giyimi,kuşamı, konuşması, duruşu, davranışı, anlayışı, babacan ve şefkatli oluşu, dikkati ve özeni gibi tüm özellikler eğitimde öğrenci üzerinde en önemli etkiye sahiptir. Gazali ne güzel söylemiş, “öğretmen ağaç gibidir, öğrenci ise gölge; ağaç eğri olursa gölge doğru çıkar mı? Tüm öğretmen ve yönetici arkadaşlarımızın işi zor ama kutsal görevleri var, ne mutlu topluma iyi çocuklar yetiştiren öğretmenlere… 2.Demokratik yönetim: Eğitim Lideri olarak okul yöneticisi, okulu tek başına değil, tüm diğer eğitim paydaşlarıyla birlikte, katılımcı ve işbirlikçi bir anlayışla yönetmelidir. Yönetmeliklerde böyle öngörür. Özellikle öğretmenlerin görüşlerinin alındığı öğretmen ve zümre kurulları çok iyi değerlendirilmeli, okul aile birlikleriyle çok iyi işbirliğine gidilmeli, eğitimin veli boyutu eğitime katkı sağlayacak nitelikte ele alınmalıdır. 3.Okul İklimi (havası): Okulda sevgi, saygıya ve hoş görüye dayanan anlayışın egemen olması, milli ve manevi değerlerin önemsenmesi, yerel değerlerin okulda hayat bulması, otoriter, dayatıcı, ötekileştirici, ayrımcı benzeri davranışlara asla yer verilmemesi iyi bir iklimin oluşmasında önemli etmenlerdir. Her okulun kendine özgü bir iklimi bir havası vardır. Okul ikliminin oluşmasında başta yönetici olmak üzere tüm öğretmenlere görev düşmektedir. Örneğin, taziyesi olan öğretmen ve velilerin ziyaretlerinin yapılması gibi, doğum günlerinin hatırlanması, tüm çalışanların sevinç ve üzüntülerinin paylaşılması, ihtiyacı olanlara yardım edilmesi, okuma zevk ve alışkanlığının yerleşmesi, belli günlerde birlikte eğitsel etkinlik ve eğlencelerin düzenlenmesi vb. uygulamalar okul iklimine büyük katkı sağlayacaktır. Okul iklimi güzel olan okullarda insanlar mutlu olacak ve kaliteli eğitim sunma başarısı artacaktır. 4.Öğrenme-öğretme yöntemleri: Eğitim ve öğretim etkinliklerinin başarısı, derslerde kullanılan yöntem ve teknikle de ilişkilidir. Eğitim bilimlerinin ortaya koyduğu en ideal yöntem ve teknikler başarılı bir şekilde kullanılmadığı takdirde öğretmen çabalarının büyük kısmı boşa harcanacak, öğretmen yorulacak, öğrenciler sıkılacak ama istenilen sonuç alınamayacaktır. İndirgemeci bir yaklaşımla şablonize edilirse, geleneksel klasik yöntemlerde öğretmen eğitim ve öğretimin merkezindedir. Öğretmen etken örgenci ise edilgen bir konumdadır. Yani ders ortamında yaşanan öğrenme ve öğretme etkinliklerinin (konuşma, anlatım, yazım, soru cevaplama, tartışma, canlandırma, drama vb) büyük kısmını öğretmen yaşamaktadır. Öğretmen bilginin ve doğru olan bilgilerin kaynağıdır. Öğretmen dolu bir kap, öğrenci ise boş bir bardak olarak görülür. Bilge öğretmen de bu kabı doldurma gibi bir çaba ve anlayış içerisinde olmuştur. Öğretmenin anlattıkları ve söyledikleri öğrenci tarafından iyice benimsenip tekrarlanması istenir. Öğrenciler öğretilenleri hatırlayıp söyledikleri an başarılı bir eğitimden söz etmek mümkün olacaktır. Kırk dakikalık bir ders saati diliminin büyük kısmında öğrenci yerine öğretmen aktiftir olmaktadır. Dersler; kitap, kara tahta ve öğretmen-öğrenci üçleminde işlenir. Eğitim anlayışındaki köklü değişiklikler derslerin işleniş yöntemlerini de değiştirmiştir. Öyle sanıldığı gibi öğrenci boş bir kap değildir. Öğrenci işlenmesi gereken bir madendir. Öğrenci bir arka plan ile bir hikayesi ile okula gelmektedir. Öğrenme ancak öğrencinin aktif olması ile gerçekleşen bir olgu olarak karşımıza çıkar. Modern ve çağdaş yöntemlerde öğretmene bedel öğrenci ve aktif öğrenme ön plana çıkar; öğrenci okuyarak, araştırarak, inceleyip soruşturarak ve tartışarak bilgiye ulaşır. Öğretmen öğrenciye rehberlik yapıp öğrenme yolları göstererek rolünü yerine getirir. Ayrıca derslerde görsel öğelerden, araç ve gereçlerden yeterince yararlanarak tüm duyu organlarını öğrenme ortamına katarak da öğrenmeyi en ideal ve kalıcı hale getirmek önemli bir yaklaşımdır. Uygulanmakta olan yeni program da bu anlayışa dayanır. Programın iyi incelenerek uygulanması sağlanmalıdır. 5.Öğrencilerin Öğrenme Becerileri Kazanmaları: Öğretmen öğrencinin öğrenmeyi öğrenmesine, öğrenme becerileri (kaynaklardan yararlanma, araştırma, sorgulama, raporlama, grup ile çalışma, okuma zevk ve alışkanlığı vb)kazanmasına yardımcı olarak, onun bir hayat boyu başarısının arka planında yatan temel beceriler kazanmasına yardımcı olmalıdır. Çünkü öğrenciler öğrendiği bilgilerin birçoğunu bizler gibi zaman içerisinde unutacaklardır. Ancak öğrencinin kazandığı öğrenme becerileri, hayatı boyunca onun bilgilerini yenilemesinde, kendini güncellemesinde ve yeni öğrenmelere yönelmesinde hep yanında olacaktır. Eğitim Raporlarıyla ünlü UNESCO, Geçmiş yıllarda sunduğu bir eğitim raporunda, eğitimli öğrencinin sahip olması gereken öğrenme becerilerini sıralanmış ve okullar bu becerilere sahip öğrenciler yetiştirdikleri oranda okuldaki başarıdan söz edebilirler diye de dikkat çekmiştir. Unesco Raporundaki Kaliteli Eğitim veren Okullarda Öğrenme Becerileri: A-Öğrenmeyi Öğrenmek (learning to know):Öğrencinin bilgiye ulaşma, aradığı bilgiyi alabilme ve istenilen biçimde sunma becerisini kazanmasını ifade eder. B-Birlikte Öğrenmek (learning to togather): Birlikte çalışmak, ekiple veya arkadaşıyla birlikte bir iş yapmak, grup çalışması yapabilme becerisidir. Zaten birlikte çalışma becerisi ve uyumu gösteremeyen bireyin ne kadar bilgili olursa olsun başarılı olması veya tercih edilmesi çok güçtür. C-Yaparak Yaşayarak Öğrenme (learnin to do): Bireyin teorik olarak öğrendiğini uygulayarak kalıcı hale getirmesini ifade eder. Problem çözme, öğrendiklerini yeni duruma transfer etme, gösterme, vb. uygulamalardır. D-Bireyin kendi olması: Olmak veya olmamak (to be or nat to be) derler ya. Her birey özel ve özneldir. Kendine özgü bir kişiliği, ilgi ve yeteneği vardır. Bireyin kendisi olmasını, kendi kişilik ve becerilerini ortaya koymasına fırsat verilmelidir. Anne-baba veya öğretmenin dayatmasıyla karşı karşıya kalmamalıdır. Anne ve babalar ile sorumlular bu konuyu önemsemeli ve bu özelliklere göre de takipçi olmalıdırlar. 6.Öğrenci ve Veli Memnuniyeti: Kaliteli hizmet sunma anlayışında müşteri memnuniyeti önemli bir esastır. Hizmet veya mal sunan bir ticari firma, müşterilerinin isteklerine ve ihtiyaçlarına uygun davrandığı oranda piyasada varlığını sürdürme başarısını gösterecektir. Ticarethanelerimizin birçoğu “müşteri velinimetimizdir” yazılarını işletmelerinde en görünür yerlere asmışlardır. Okullardan amaçlarına uygun kaliteli bir eğitim ve öğretim bekleyen veliler ve öğrenciler de okulların müşterileri sayılmaktadırlar. Okullar bu önemli müşterilerini memnun etme yollarını bulma ve uygulama durumundadırlar. Ayırca, Okullarımız bu konuda anket düzenleme cesareti göstererek veli ve öğrenci memnuniyetini öğrenmeleri ve kendilerini bu anlamda sorgulamaları, öğrenci ve velilerden oluşan gerçek müşterilerini memnun etmelerinin yollarını bulmalıdırlar. 7.Dilek, öneri ve şikayetlerin dikkate alınması: Ticari işletmeler ürettikleri malları ve hizmetleri tüketenlerin görüş ve önerilerine başvurarak, daha iyi bir üretime ve hizmet vermeye ulaşmayı hedeflerler. Bir hizmetten yararlananlar veya bir malı tüketenler eksikleri ve hataları daha iyi görebilirler. Onların görüşüne başvurulduğu oranda hizmet sunanların kendilerini düzeltme şansları artacaktır. Yönetim sürecinde “geri besleme (feed-back)” dediğimiz anlayış bu işlevi yerine getirmektedir. Okullar da kabul edilebilir olmak koşuluyla eğitim ve öğretim hizmetinden yararlanan veli ve öğrencilerin dilek, şikayet ve önerilerine kulak vermeleri ve bu doğrultuda gerekli düzeltici çalışmalar içerisine girmeleri gerekmektedir. Bu durum müşteri memnuniyetini ve eğitimin kalitesini artıracak, okulların daha az hata ve eksiklerle yollarına devam etmelerini sağlayacaktır. Okul aile birliği toplantıları, öğretmen kurulları ve diğer ortamlarda demokratik süreçler işletilmeli, öğretmen, öğrenci ve velilerin görüş ve önerileri alınabilmelidir. Bir okulda öğrenci ve velilerden gelen şikayet ve serzenişlerin sayı ve niteliği okulların eğitim ve öğretim kalitesinin bir göstergesi sayılmalıdır. 8.Sosyal, kültürel, sportif ve sanatsal faaliyetler: İnsanın beyni iki yarım küreden oluşmaktadır. Sol taraf sayısal-mantıksal ve matematiksel konularla gelişirken, beynin sağ yarım küresi ise sosyal, kültürel, sanatsal ve sportif faaliyetlerle kendini bulur gelişir ve böylece öğrenci bütünsel bir gelişim sağlar. Daha doğrusu düşünce ve ruh dünyamızı bir bütün olarak yönlendirdiğimiz zaman bütünsel bir eğitim ve başarıdan söz edilebilir. Bakanlığımız ayrıca yayınladığı bir genelge ile okullarda şiddet ve uyuşturucunun önünün alınması için sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlere ağırlık verilmesini bütün okullara önermiştir. Sosyal, sanatsal ve sportif faaliyetlere katılan çocuklarda kötü alışkanlıklara çok rastlanılmadığı bir gerçektir. Maalesef biz veliler ve öğretmen ile yöneticiler genellikle öğrencilerin ders başarıları ve özellikle sözel ve sayısal başarıları ile ilgilenip, sosyal, kültürel ve sportif başarıları ile ilgilenmemekteyiz. Hatta bunları sınava hazırlanan çocuklar için gereksiz bile görmekteyiz. Ne acıdır ki bizim gibi yeni gelişmekte olan ülkelerde ve bizde, eğitim sistemi (düzeneği) ve müfredatı A.Binnet'ın IQ (zeka) anlayışı daha baskın olmaktadır. Bu anlayışa dayalı eğitim sistemlerinde sayısal ve sözel zekaya sahip olan öğrenciler ayrıcalıklı bireyler olarak eğitim örgütlerinin seçkin kurumlarda eğitilmekte (Fen ve Anadolu Liseleri) ve devletin en üst kademelerine getirilmektedirler. Diğer öğrenciler ikinci sınıf bireyler olarak görülmekte, mesleki ve teknik eğitim veren kurumlara gitmeleri istenmektedir. Endüstri toplumlarında matematik ve fen bilimlerinin üstünlüğü, daha çok mühendislik mesleklerine duyulan gereksinimden doğmuştur, matematik ve fen bilimleri birinci sınıf zekaları ve uğraşları temsil etmiş; sosyal bilimlere dayalı zekalar ise ikinci sınıf zekalar olarak sayılmış, sanatla ilgili meslekler ise hobi olarak görülmüş, hatta bunlara ilgi duyanlara "avare çocuklar" bile denilebilmiştir. Sayısal derslerde başarı gösterenler ödüllendirilirken, farklı zekalara sahip öğrenciler zaman içerisinde eğitim sisteminin dışına itilerek adeta cezalandırılmışlardır. H.Gardner'ın çoklu zeka yaklaşımında; bireylerin sayısal ve sözel zeka yanında, potansiyel olarak bir çok zekaya (görsel zeka, müzik zeka. sosyal zeka, doğa zeka. dilsel zeka. matematik zeka, bedensel zeka, kendine dönük zeka) sahip oldukları, hiçbir zekanın diğer bir zekadan daha az önemli olmadığı, her bireyde baskın olarak bu zekalardan bir veya bir kaçının bulunabileceği, bu zekaların insanlar arasında çok dengeli dağıldığı, eğitim örgütlerine düşen görevin ise, bireylerde bulunan bu farklı ve zengin zekalara uygun öğretme-öğrenme ortam fırsat ve düzenekleri sunarak bireyleri zeka, ilgi ve yetenekleri doğrultusunda geliştirmek olduğu anlayışı egemen olmuştur. Sevindirici olan bu yaklaşımın da bizim eğitim sistemimizde de yer almaya başlamış olmasıdır. Bu anlayış, Eğitim Politikalarının belirlendiği milli eğitim şuralarında dile getirildiği gibi, yeni programda ve yöneltme yönergesinde de yer alarak işlerlik kazanmıştır. Yeni müfredatımız bu anlayışa göre hazırlanmış, ancak mantalite, eleyici sınav ve süreç probleminden dolayı tam olarak uygulanamamıştır. Genel Liseler ile Mesleki Liselerin dokuzuncu sınıfları ortak dersler görmektedirler. Dokuzuncu sınıflarda “Tanıtım ve Yönlendirme” kapsamında öğrencilere çeşitli meslekler tanıtılmakta, öğrencilerin ilgi ve yetenekleri ortaya konarak, onuncu sınıfta nerelere gitmesi gerekeceği yönünde “Tavsiye Formu” niteliğinde belge verilmektedir. Bu form da ileride bağlayıcı bir nitelik kazandığında bir anlamı olacaktır. Çoklu Zeka Yaklaşımı eğitim felsefemizin oluşturulmasında önemli bir ilke olarak yer etmelidir. Eğer bir öğretmen ve okul sadece sayısal zekaya endeksli bir eğitim ve öğretim faaliyetinde bulunuyor, Anadolu ve Fen Liselerine gönderdiği öğrenci grubu ile övünüyor, diğer zeka türlerine sahip öğrencileri ikinci plana itiyorsa, o okul ve öğretmen öğrenci grubunun en iyi ihtimalle yüzde yirmisi ile ilgileniyor, diğer öğrencileri gereksiz kalabalıklar olarak görüyor demektir. Böyle bir durum öncelikle etik değildir, adalet duygusuyla bağdaştırılamaz, adaleti sadece yargıda aramamak gerekir, bu konuda en duyarlı olması gereken kesim eğitimciler olmalıdır. Örneğin bütün çocuklara söz hakkı vermek, sevgiyi esirgememek, belli çocukları kayırmamak, resim, müzik, tiyatro ve spor alanlarında başarılı öğrenciler grubundan oluşan sınıf ve okullar oluşturmak gibi. İkinci olarak böyle bir durum başlı başına bir insan kaynağı israfıdır. Bizim bütün bireyleri kendi ilgi ve yetenekleri doğrultusunda eğitmeniz, kendine ve lopluma faydalı bireyler olarak yetiştirmemiz gerekmektedir. Okul sürecinden geçen her birey bir biçimde belli beceriler kazanmış ve üretken olarak hayata atılmalıdır. Herhangi bir öğrenci şunu diyebilmelidir. Ben her ne kadar matematik dersinde çok iyi olmasam da, tyatro ve temsil çalışmalarında çok başarılı oldum, öğretmen ve öğrenciler beni her zaman anacaklardır." Başarısızlık duygusu yaşattığımız bireyin eğitim dışında başka yol ve yöntemler arayacağı unutulmamalıdır. Örneğin. 500 öğrencinin bulunduğu bir okulda her öğrencinin başarılı ve aktif olduğu etkinlikler söz konusu olmalıdır. Yani, okulda hiç bir öğrenci pasif kalmamalıdır. Bütün öğrenciler bir biçimde ilgi ve yeteneklerine göre eğitsel nitelikteki etkinliklere (sosyal, kültürel,sportif,bilimsel,sanatsal, vb.) aktif olarak katılmışlarsa o okulda kapsayıcı bir eğitimden söz edilebilir. Eğitimin üst yöneticileri ve Müfettiş arkadaşlarım denetimde en çok dikkat etmeleri gereken hususlardan birinin bu olduğunu söyleyebilirim. 9.Ders başarıları ve bir üst okula yerleştirilen öğrenci sayıları: Sınavla (LGS, YKS, vb.) öğrenci alan üst okullara öğrenci gönderme oranları okulun ders başarıları için önemli bir kriterdir. Normal koşullarda öğrencilerin yaklaşık % 25-30'u sayısal ve sözel başarı göstererek Anadolu ve Fen Liselerine veya bu alandaki Yüksek öğrenime yerleşmeleri gerekir. Bu oranların belirgin bir şekilde altında kalan okullar durumlarını gözden geçirmelidirler. Diğer mesleki ve teknik okullara giden öğrencilerin dengeli ilgi ve yeteneklere göre dağılımı ve yönlendirilmesi de önemli bir kriterdir. Bu konuda okuldaki mesleki yönlendirme ve kişisel öğrenci rehberlik hizmetlerinin etkin ve kalitesi de ön plana çıkmaktadır. Bir okulda öğrencilerin önemli bir kısmı derslerden başarısız oluyor ve Şube Öğretmenler Kurulu Kararıyla ancak bir üst sınıfa geçirilebiliyorsa veya sınıf tekrarına bırakılıyorsa eğitim ve öğretim açısından ciddi bir sorun olarak görülmelidir. İlköğretimde sınıf tekrarının fazla bir yararı yoktur. Ancak, öğrencilerin bir üst sınıfa başarısız derslerine rağmen mi geçtikleri, yoksa direk olarak ve başarılı puanlarla mı geçtikleri önemli bir ölçüt olarak ele alınmalıdır. Ayrıca, ders başarılarının dağılımı, düşük ders başarısı olan öğrenci sayılarının oranları da önemli bir kriter olarak görülmelidir. Öğrencilerin doğrudan hiçbir ders başarısızlığı göstermeden bir üst sınıfa geçmesi okuldaki başarının önemli bir göstergesidir. Bilindiği gibi özellikle ilköğretimde öğrenciler birçok dersten başarısız olduğu halde şube öğretmenler kurulu kararıyla bir üst sınıfa geçebilmektedir. Önemli olan doğrudan sınıf geçmedir. 10.Okulda üretilen projeler, kütüphaneden yararlanma, bilimsel çalışmalar, çeşitli yarışmalardan alınan sonuçlar: Okullar sadece derslerdeki başarılarla yetinerek eğitim-öğretim çalışmalarını tamamlamış sayılmazlar. Okullar eğitsel ve toplumsal katkı sağlayacak projeler üretmeli ve geliştirmelidirler. Öğrencilerde keşfetme duygularını geliştirecek bilimsel çalışmalara fırsat veren eğitsel ortamları oluşturmaları gerekir. Okullar, geliştirdikleri proje ve bilimsel çalışmaları okula ve çevrelerine katkıya dönüştürmenin yollarını aramalı, bu alanda elde edecekleri ödüllerle övünebilmelidirler. Bilindiği gibi ilköğretimde Türkçe derslerinde bir saat okuma etkinliklerine ayrılmaktadır. Bakanlığın önerdiği 100 Temel olmak üzere Türk ve Dünya klasikleri okullarda önemle ele alınmalı ve okullarda bir okuma kültür ortamı oluşturulmalıdır. Öğrenci kitap okumanın en az matematik ve fen dersi kadar önemli olduğunu anlamalı ve benimsemelidir. Özellikle yöneticilerin görsel ve işitsel araçları, atölye ve işlikleri, laboratuarları ve kütüphaneyi, okulun bir bölümünü müzik, jimnastik, projeksiyon ve müsamere salonu olarak öğretmenlerin ve öğrencilerin hizmetine sunmaları, ayrıca akvaryum, teraryum, koleksiyon, modeller, bahçede çiçek ve çeşitli bitkiler, dinlenme sıraları, kum havuzu, bayrak sereni, kuş konakları, hava gözlem kulübesi ve köşesi (yağmur ölçme aracı barometre, termometre, rüzgar fırıldağı.) kümes hayvanlarının bulunduğu yerleri (okula getirilen hayat) oluşturarak proje ve bilimsel çalışmalara etkinlik kazandırabilir. 11.Öğretmen eğitimi-Öğrenen okular: İnsan ve insana dönük beşeri ve eğitsel bilimler sürekli gelişmektedir. Bu bilimler insanı temele alan okulların ve öğretmenlerin eğitsel bakış açılarını ve yaklaşımlarını da derinden etkilemektedir. Bu nedenledir ki okullar ve öğretmenler bu gelişmeleri yakından takip etmeli, kendilerini sürekli yenileyerek geliştirmeleri, öğrenen okul olarak öğretmenlerinin mesleki gelişimleri ve yetkinliklerini artırmalıdır. Bu kapsamda okullar, sene başında yapılan seminer çalışmalarına ilaveten, öğretmenleri için yıllık bir hizmet içi eğitimi de planlamalı (en az 6-10 saat) ve öğretmenlerini bir biçimde bu eğitimden yararlandırmalıdırlar. Bu konuda İl-İlçe Milli Eğitim Müdürlükleriyle ve Üniversiteyle iş birliği yapılarak, ildeki değerli eğitimciler işe koşulabilir. 12.Okulun diğer okullarla ve çevre ile olan ilişkileri: Çevreyi, çevrenin sivil toplum güçlerini yanına alamayan ve onların desteğinden yararlanamayan okul, başarıda önemli faktörler olarak görülen öğretmen, öğrenci ve veliden oluşan üçlü saç ayağından birini eksik bırakmış sayılır. Ana-baba eğitimine yönelik planlı ve peryodik eğitim çalışmaları yapan okullar çevrenin eğitimine katkı sağlamış ve çevrenin bir kültür merkezi olmuş sayılır. Ayrıca okullar diğer okullarla çeşitli ilişkiler geliştirerek bilgi ve kültür alışverişinde bulunmalıdır. Paylaşmayı, işbirliği ve dostluğu geliştirebilmelidir. Özellikle Bingöl'deki okullarımızın, yeni kurulan Üniversiteler arasında en iyi konumda olan Bingöl Üniversitesiyle işbirliği sağlayan projeler geliştirmeleri, ilimizin eğitim ve öğretim kalitesini çok ciddi anlamda katkı sağlayacaktır. Sayılan bu kriterlere bir çoğunu eklemek mümkün ama bu başlıklar bizler için bir ölçü olabilir. Ülkemizde bu kriterlere sahip okulların çoğalması dileğiyle; 9 Eylül Pazartesi başlayacak eğitim ve öğretim döneminin ülkemiz ve Bingöl ilimiz için başarılar getirmesini diliyor, tüm eğitimcileri, anne ve babaların yeni eğitim ve öğretim dönemini kutluyor sevgi ve saygılar sunuyorum.
Bünyamin Bayram Eğitim ve Denetim Uzmanı YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 15 Ocak 2024 Bol Odalı Boş Masalı Sağlık Müdürlüğü26 Kasım 2023 2023 Seçimlerinin Kazananları ve 2024 Seçimlerine Kısa Bir Bakış21 Kasım 2023 Bingöl'den Almanya'nın en iyi üniversitelerinden birine….21 Kasım 2023 Belediye Başkanı ve Meclisi….
|