Insan ve mekan arasında türkiye'de şehirleşmeŞehirler bir toplumun kültürel gelişmişliğini gösteren yerlerdir. Bir ülkenin insana ve kâinata bakışı mekânsal alana bakıldığında anlaşılır. İnsan, mekân ve medeniyet arasında her zaman doğrudan bir ilişki vardır. Şehirleri cazip kılan şey, sessizliğin, özgürlüğün, emniyetin ve kâinatla olan uyumluluğun mahiyetidir. Bugünkü şehirler bizi denetleyen, yönlendiren ve tüketim fetişizmini kutsayan, içinde arabaların dans ettiği, toprağın ve yeşilliğin kovulduğu yerler haline gelmiştir. Maalesef bir zamanlar herkesin sığınmak istediği bugün ise kaçmak istedikleri yerlere dönüşmüşler... Türkiye'de devlet şehirleşmede sınıfta kalmıştır. Kalkınmayı sadece üretimle endeksleyen bir anlayışın sonucu olarak bugün şehirlerimiz can çekişmektedir. Sadece betondan, asfalttan ve metalden ibaret bir kalkınma ve şehirleşme anlayışının gelişmişliğin ifadesi olmayacağı ortadadır. Bu yaklaşımın doğal bir sonucu olarak insanın kendi fıtratına yabancılaşmasına neden olacağı unutulmamalıdır. Cumhuriyetten beri Türkiye'de şehirleşme olgusu, “güvenlik ve düzen” kavramı üzerinde bina edilmiştir. Hâlbuki demokrasi ile birlikte “Adalet ve refah” esaslı bir idari sisteme geçilmesi gerekirken bunun gereği yapılmadığı görülmektedir. Yerleşim yerlerini kâinatla uyumlu kuramayan toplumların “güvenlik ve düzen” iddiaları da tartışma konusudur. Çünkü mekânsal yapılaşma insanın sosyo-psikolojik durumunu doğrudan etkileme gücüne sahiptir. Bugün güvenlik ve düzen kavramı, Türkiye de sadece bir bölge ile sınırlı değildir. Türkiye'nin bütün şehirleri alarm vermektedir. Doğal eşik değerin üzerinde mekânsal alanlara sıkışan nüfus, araç sayısı, bina stoğu insan yaşamını ve doğal dengeyi olumsuz etkilemektedir. Türkiye'nin yeni kamu yönetim anlayışında, demografik yapı, ulaşım ağları, doğal kaynaklar, sosyo-kültürel yapı, coğrafi konum, jeopolitik ve jeostratejik doneleri de esas alınarak, bölgesel idari yapılanmayı da içeren yeni bir yerel yönetim sistemine ihtiyaç vardır. Büyükşehir, belediye, il özel idaresi yasası mutlaka değiştirilmelidir. 81 il sayısı 50 ‘ye, 919 ilçe sayısı 500' e, 35.000 köy sayısı 20.000 ‘e indirilecek şekilde bir yapılandırılmaya gidilmelidir. Büyükşehirlerin nüfusu azaltacak şekilde vergilendirme ve kalkınma politikaları geliştirilmelidir. Türkiye periferisinde “büyük devlet” olma iddiasına sahip olmak istiyorsa, şehirleşme açısında reform değil radikal değişim kaçınılmazdır. Kaymakamlık müessesesi, il özel idaresi ve belediye sınırları içinde olan mahalle muhtarlıkları kaldırılmalıdır. Böylece daha çok kaynak tasarrufu ve hizmetlerin etkinliği sağlanmış olacaktır. Bugün Türkiye'de idari yapılanmanın ne coğrafi, ne iktisadi, ne beşeri ve ne de hizmet esaslarına dayanmadığını kolaylıkla ifade edebiliriz. Oysa küreselleşme, yerelleşme ve özelleşme ile birlikte il, ilçe ve köy sayısının azalması gerekirken, mülki idarenin kendisine yeni görevler ihdas ettiği görülmektedir. Ülke düzeyinde stratejilerin belirlenmesi, standartların oluşturulması ve denetimin sağlanması merkezi düzeyde; uygulama ise yerel düzeyde sağlanmalıdır. Her kurum ve kuruluşun görevleri ve yetkileri açık ve net olarak belirlenmelidir. Yeni kalkınma anlayışımızı, şehirleşme politikalarımızı ve medeniyet tasavvurumuzu çağın şartlarına göre yeniden harmanlayarak inşa ve ihya etmek zorundayız. Şehirleşme bazında yapılması gerekenler işlere baktığımızda; -Sosyal konutların olduğu yerde “her bina altına bir dükkân” mantığı derhal terkedilmelidir. İşyeri ile ikametgâh edilecek meskenler aynı yerde konumlanmasına fırsat verilmemelidir. İyi bir şehir planlamacılığının temeline bakıldığında, ticari ve ikamet bölgelerinin kesin bir biçimde birbirlerinden ayrıldığı görülecektir. Günümüzde her caminin altı ticarethaneye ve her evin altı da bakkala dönüşmüş haldedir. Bu gayri bir durum olup, ne insanıdır ne de İslamidir. -Türkiye'de “yeşil” denildiğinde genelde belediyelerin orta refüjlere has yaptıkları düzenlemeler akla gelmektedir. Hâlbuki yapılması gereken, her evin önünde mutlaka yeşil donatıların olması kanuni bir müeyyideye bağlanmalıdır. Konuta girişte bahçe, bahçeden sonra yaya yolu, ardında bisiklet ve ondan sonra binek araçların geçişi sağlanacak şekilde yerleşim yerleri planlanmalıdır. Yeşilliğin parklara ve orta refüjlere hapsedilmesi, insanın kendi fıtratıyla olan ilişkisinin kesilmesi anlamına geldiği unutulmamalıdır. - Eski kadim şehirlerin tarihi envanteri ivedi olarak çıkarılmalı ve her şehrin dokusuna uygun yeni bir imar sürecine geçilmelidir. - Artık “parsel” bazlı değil “ada” bazlı imara geçilmelidir. Restorasyon, kentsel dönüşüm ve yeni imar anlayışı parsel ve bina bazında değil ada ve mahalle bazında yapılması sağlanmalıdır. -Eski yapıların olduğu yerlerde, yeni yapılara izin verilmemelidir. Eski yapıya sadık kalarak restorasyona onay verilmelidir. - Kat sayısı ve yüksekliği; fiziksel, jeolojik ve ekolojik yapıyla doğru orantılı olmalıdır. - Kat mülkiyet anlayışı, aileyi esas alacak şekilde değiştirilmelidir. - İmara açılan yerlerde topoğrafik, fiziksel ve meteorolojik kriterler esas alınmalıdır. Bir şahsın evi bir başkasının manzarasını, havasını ve güneşini olumsuz etkilemeyecek şekilde planlanmalı ve ona göre yapılması sağlanmalıdır. - Araç endeksli değil, insan endeksli sokaklar, yollar planlanmalıdır. Daha az yol, daha fazla kaldırım, daha az konut daha fazla yeşillik esas alınmalıdır. - Kadim eski şehirlerde metruk, tarihi niteliği olmayan, sosyal fonksiyondan yoksun, sonradan eklenen yapılar yıkılmalıdır. Bunların yerine asla yeni binalar yapılmamalıdır -Tarihi yerleşim yerlerinde el sanatları, yöresel ürünler, butik oteller, otantik alışveriş merkezleri, yöresel yemekler, gezme ve dinlenme vb. alanlar özendirilmelidir. Bu gibi alanlar, kültürel mirasın yaşatıldığı mekânlar olarak konumlandırılmalıdır. -Türkiye'de restorasyon alanında tarihi mimariye uygun ustalaşmış firmalara öncelik tanınmalı ve yeterlilik şartlarına haiz olmayan firmaların konut işine girişleri sıkı şartlara bağlanmalıdır. -Yeni mesken yapımında, yapım malzemesi ve mimari plan yöresel mimariye uygun olmalıdır. -Kat yüksekliği, emsal artışlar mutlaka sınırlanmalı ve bölgesel düzeyde bütün konutlar için standartlar getirilmelidir. Çatı katına ve bodrum katlarına ikametgâh amaçlı yapıya ve kullanıma izin verilmemelidir. Çünkü buraların sağlık açısından uygun olmadığı bilinen gerçektir. - Özellik arz etmeyen fakat fertlerin kendi imkanlarıyla yapmak istedikleri konutların projeleri kamu kurum ve kuruluşları tarafında bedelsiz yapılmalıdır. -Bürokrasi azaltılmalıdır. İmar, ruhsat ve denetimle ilgili birimlerin koordinasyonu tek elden oluşturulmalıdır. -İmarı olmayan ve alt yapısı oluşturulmayan yerlere su, elektrik, yol, doğalgaz ve kamu hizmetleri götürülmemelidir. -Devlet, suç işleyen hiçbir suçluyu imar değişikliğiyle ne suçu ne de suçluyu ödüllendirmemelidir. Topraktaki rant olgusunu devlet direkt vergilendirmelidir. -Devlet, sanayi bölgelerinde özel mülkiyete izin vermemeli ve “kullanım hakkı” sağlamalıdır. Üç yıl içinde faaliyete geçmeyen yerlerin kullanım hakkı başkalarına verilecek şekilde hukuki bir alt yapı oluşturulmalıdır. -Sanayi bölgelerinde istihdam edilen kişi sayısı kadar, sanayi bölgesine yakın yerlerde sosyal konut projeleri üretilmelidir. Böylece trafik sorunu minimize edilmiş olacaktır. - Dağınık yapılaşmaya ve birbirinden uzak yapılaşmaya izin verilmemelidir. Bu gibi durumların yerleşim yerlerinin toplumsal maliyetlerin artışa sebep olacağı öngörülmeli ve önlem alınmalıdır. - Mekânsal bir mimari projede; sağlamlık, fonksiyonellik ve estetik insan psikolojisi ile birlikte harmanlanmalıdır. - Şehrin alt yapısı ile ilgili bütün birimler bir çatı altında oluşturulmalıdır. Su, yol, elektrik, doğalgaz, iletişim ve benzeri hizmetler vilayet düzeyinde her ilde “Alt Yapı Genel Müdürlüğü” kurulmalı ve hizmetler bu birim tarafından sağlanmalıdır. -Yeni bir yerleşim yeri imara açılmadan önce beşeri, coğrafi, sosyo-ekonomik, lojistik ve benzeri unsurlar mutlaka göz önüne alınmalıdır. Bütüncül unsurlardan yoksun planlamalara izin verilmemelidir. YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 25 Kasım 2024 ÖLÜMCÜL KİMLİKLER ve ŞAHSİYETİN ÖLÜMÜ15 Ekim 2024 Asilzade Bir Kadının Hikayesi: Godiva Efsanesi22 Aralık 2023 Konaktan Barınağa Bir Yerel Yönetim Klasiği (!)29 Ekim 2023 Demokrasi İle Taçlandırılmış Bir Cumhuriyet
|