Asilzade Bir Kadının Hikayesi: Godiva EfsanesiTarihe ve sanata meraklı olanlar mutlaka bu hikâyeyi bir yerde okumuşlardır. Anlatacağım hikâye; at üstünde çıplak bir halde, şehri bir uçtan diğer uca, uzun sarı saçlarıyla geçmeye çalışan utangaç bir kadının hikayesidir. Hikâyeye konu olan bu güzel kadının adı Lady GODİVA'dir. Godiva hikayesi insanlık tarihi açısından anlamlı bir olaydır. İngiltere'de yaşanmış olan bu hadiseyi okuduğunuzda, “kadının asaletine mi yoksa halkın yüce soyluluğuna mı şapka çıkartmak gerekiyor” arasında insan arafta kalıyor. Ama ben ikisinin de önünde saygı ile eğilerek şapkamı çıkartıyorum. Godiva hikayesi, soyluluğun, başkaldırının ve insan olmanın doğasının neye tekabül etmesi gerektiğini ve her türlü maddi imkana sahip olan kadınların eşlerinin haksız uygulamalarına karşı ses çıkarmayanlara karşı ibretlik bir öyküdür. Bildiğim kadarıyla tarihte eşinin zulmüne, haksız tutumuna ve yaptığı uygulamalara karşı gelen, dünyanın nimetlerini elinin tersiyle iten ilk Mısır Kraliçesi ve firavun eşi olan Asenty/Asiye'dir. O, keyfi idarenin, hukuksuzluğun ve her türlü despotik tutuma karşı eşine başkaldıran ve kanun ve nizamın temsilcisi olan Musa'nın tebliğini kabul eden kadındır. Tarihte iktidar/ yönetici pozisyonunda eşi olup ta onu uyaran, başkaldıran çok az kadın vardır. Aşağıda hikayesini okuyacağınız Godiva hadisesi bunlardan birisidir. Bu hadise İngiltere'de yaşanmış hem soyluluğun hem de bir halka duyulan şefkatin ve başkaldırının hikayesi olması açısından önem arzetmektedir. Lady Godiva güzeldir, alımlıdır ve soylu bir kadındır. İnançlıdır, utangaçtır ve asi karakterli bir yaratılışa sahiptir. Eşi ise lordtur, güçlüdür ve şehrin hakimidir. 11. yüzyıl'da İngiltere uygulanan ağır vergilerden dolayı ahali isyan halindedir. Vergileri artıran Lady Godiva'nın eşi Lord Leofric'tir. Lady Godiva, eşinin vergi artışlarına karşı gelir ve halktan yana tutumunu alır. Vergileri indirmesi yönünde eşini ikna etmeye çalışır. Lady'nin ısrarından rahatsız olan Lord Leofric, eşinin asla kabul edemeyeceğini düşündüğü bir teklifi yapar. Güzel ve çok utangaç olan Lady Godiva'nın at sırtında, çıplak bir şekilde, Coventry sokaklarını boydan boya geçmesi koşuluyla halkın vergi yükünü azaltacağını söyler. Utangaç ve güzel eşinin bunu asla yapamayacağını düşünür. Lady Godiva için tarihi bir karar aşamasıdır. Utanır. Fakat kocasının despotluğuna meydan okur. Atını hazırlar. Vakur ve hicap içinde, kendinden emin bir şekilde, geçişi yapacağını duyurur. Bu durumu öğrenen halk dükkanları kapatır, sokaklardan çekilir ve evlerine kapanır. Lady Godiva'nin bu asil onuru ve cesareti karşısında ahali sokağa çıkmaz, pencereleri aralamaz ve geçiş esnasında gözlerini kapatarak derin bir saygıda bulunur. O gün sokakta sadece birisinin gözlerini açtığını ve Godiva'yı gördüğü söylenir. Kadının bu asaleti karşısında Tanrı'da onu kör eder. Herkes adama artık “Kör Tom” diye seslenir ve toplumdan tecrit edilir. Lord Leofric eşine verdiği sözü tutar ve vergileri indirir. Bu olaydan sonra Lady Godiva'nın cesareti, kararlılığı, saflığı, tutkusu ve güzelliği pek çok sanatçıya ilham kaynağı olur. Adına şiirler, hikayeler, resimler yapılır. Hikayesi kuşaktan kuşağa aktarılır. Ölümsüzler kervanına katılır. Haksızlık yapan, başkalarının haklarını gasp eden, kendi yakınlarını kayıran yöneticilere karşı artık “sana kadınlık yapmayacağım” diyen kadınların öyküsüdür bu öykü! Godiva hikayesi bize insanın sadece çıkarlarının peşinde koşan bir varlık olmadığını gösterir. Tam aksine bireysel çıkarlara karşı meydan okuyan insani bir destanı simgeler. İnsanın doğasını salt hedonist çıkarlara indirgeyerek okumaya çalışanların insani “homo economus” kategorisine indirgediklerini unutuyorlar. Kapitalist zihniyetin insan anlayışı ve inşası bellidir ve tüketim üzerinedir. İnsanı soylu değerlerden izole ederek ve sadece menfaat içlemine hapsetmeye çalışmaları bilinçli bir harekettir. Yoksa kapitalist sistem işlemez. Salt çıkarlara indirgenmiş bir yaşam hep kaos ve savaş üretir. İnsan sadece tutkuların ve çıkarların skalasından ibaret bir varlık değildir. Ölü nesnelerin sahipliğiyle ve çıkarların soğuk nefesiyle uzun süre insan yaşayamaz. Yaşamın coşkusu dayanışma, bölüşme ve birlikte var olma sevincinde geçtiğini insanlık tarihine baktığımızda bunu görüyoruz. “İnsan, insanın kurdudur”, “Başkaları bizim cehennemimizdir” argümanları insanın antropolojik ve psikolojik taraflarını yanlı okumalarının bir versiyonudur. Baz şahsiyetler, çıkar şebekeleri ve sistemler insanın doğasını edilgen kılabilmek için her türlü güç gösterisi içerisinde bilinçli olarak bulunurlar. Ama insan su misalidir; susmaya ve kontrole belki gelir, gemlemeye ve dizginlenmeye asla! Çünkü o iki ayağının üzerinde duran, çırpınan ve başkaldıran bir ruha sahiptir Tarih, idealist insanların kahramanlık hikayeleriyle doludur. Öyle olmasaydı insanlık da bu aşamaya gelmezdi. İnsan kötülüğe meyilli olarak yaratılmış değildir. Suç ve suçluyu oluşturan her zaman var olan koşullar/sistemlerdir. İnsan da “insan” oluşundan dolayı kötü sisteme karşı meydan okuyan yegâne varlıktır.
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 22 Aralık 2023 Konaktan Barınağa Bir Yerel Yönetim Klasiği (!)29 Ekim 2023 Demokrasi İle Taçlandırılmış Bir Cumhuriyet29 Eylül 2023 Siyasetin Sahası: Özel ve Kamusal Alanın İnşası20 Haziran 2023 Doğu ve Batı Toplumlarında Yönetim
|