PEYGAMBERİN DOĞUMU VE YEPYENİ BİR TOPLUMUN İNŞASIİnsanlığın yeryüzünde varoluşuyla başlayan tarih sahnesindeki yürüyüşü, bugüne değin binlerce olay ve olguların, acı ve heyecanların yaşandığı bir gösteri olmuştur. Şüphesiz bu sahnede en büyüleyici ve etkileyici yüksek ses Hz.Peygamberin ağzından dökülen İlahi esintilerdir. Neden mi? Çünkü onun getirdiği İman hakikatleri ve hikmetler, insanlığın kendine ve kainata yani kozmik aleme bakış açısını değiştirerek köklü bir dönüşümü de beraberinde getirmiştir. İşte böyle her şeyin rengini değiştiren, son peygamber Hatem-ül Enbiyanın doğumunu, bizim gibi yer ve gökler de büyük bir heyecanla karşıladılar. Bu doğum M.Akif'in diliyle ne güzel anlatılmış: On dört asır evvel, yine bir böyle geceydi, Kumdan, ayın on dördü; bir öksüz çıkıverdi! Lakin o ne hüsrandı ki: hissetmedi gözler; Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi! Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz, Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi! Bir nefhada insanlığı kurtardı o masum, Bir hamlede kayserleri, kisraları serdi! Peygamberimiz (a.s.v.) 571 yılında, Fil olayından yaklaşık 55 gün sonra Rebiülevvel ayının 12'inci günü olan Pazartesi gecesi (Miladi 20 Nisan) Dünyayı şereflendirdi. Peygamberimizin doğumu anında büyük bir nurun evin etrafı kaplaması; doğduğu gün Kisra (İran) sarayının 14 şerefesinin yıkılması, bin yıldır yanan ve sönmeyen Mecusilerin kutsal kabul ettikleri ateşinin o gece sönmesi, kutsanan Sava Gölünün o gece yere batması, Kabe etrafındaki bir çok sanemin o gece baş aşağı düşmesi gibi mucizevi olaylar, kainatın rengini değiştirecek Zatın doğumunu karşılayan kozmik alemin dili olmuştu. İşte biz de kozmik aleme ve insanlığa eşlik etme adına maddi ve manevi müjdeler getiren bu doğumu Mevlidi Nebeviyi anıyor ve yeniden yaşıyoruz. Peygamberimizin doğduğu coğrafyada insanlık aleminin durumunu Akif şiirinde: Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta; Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi! Diyerek karanlık bir döneme dikkat çekmiştir. İşte böyle bir coğrafyada Hz.Peygamber, kızlarını acımadan diri olarak toprağa gömebilen; zayıf ve kimsesizlerin haklarının rahatlıkla çiğnendiği, bir çok vahşi ve sapık gelenek ve adetleri olan, eğitim görmemiş ümmi ve bedevi bir kavmi; (Mekke'de okuma yazma bilen yaklaşık 10-15 kişi) ticaret veya çobanlık yaparak geçimlerini sağlayan Arap yarımadasındaki o insanları; yirmi üç yıl gibi kısa bir zaman diliminde, nebevi eğitim ve terbiyeden geçirerek, diğer milletlere örnek model olacak bir düzeye, yani Sahabi bir seviyesine çıkarmıştır. Mekkeye ticari amaçla gelen birinin mallarına ve kız çocuklarına Ebu Cehil el koymuştu. Adam kime gittiyse karşılık bulamadı, bazıları alaycı bir edayla “Muhammed'e git o senin hakkını alır dediler.” Adam peygamberimizin kapısına geldi. Durumunu anlattı. Peygamberimiz mızrağını ve kılıncını alarak Ebu Cehilin kapısına dayandı ve büyük bir şiddetle kapısını çaldı. Büyük bir korkuyla kapıyı açan Ebu Cehil'e “bu adamın malını ve kızlarını getir dedi.” Yüreği bu nebevi cesaret karşısında titreyen zalim adamın kızlarını ve malının parasını getirip peygambere teslim etti, ki o dönem Mekke'de Müslümanların zayıf dönemiydi. Daha sonra Ebu Cehil çevresine, öyle bir korku içime girdi ki, Muhammed'e karşı koyamadım diyerek durumu anlatmıştı. Peygamberimize öncelikle zayıf ve ezilen insanlar ile kölelerin iman edişleri, özellikle de hayata anlam verme arayışı içinde olan, babalarının ve atalarının dinini ve yolunu beğenmeyen Hz.Musab, gibilerin iman etmeleri de dikkate değerdir. Kızını diri olarak gömen Hz.Ömer bir deve çobanıydı, haşin ve sert yapısıyla belki ne zulümlere vesile olmuştu. İman nuruyla yeniden doğmuş, Peygamberin şefkatli kanatlarıyla adalet tepelerinde uçmaya başlamıştı. Nitekim Halifelik döneminde ortaya koyduğu adaletiyle; dünyaya örnek olmuştu. “Kenar-ı Dicle'de bir kurt aşırsa koyunu, gelir de Adl-i İlahi sorar Ömer'den Onu” Akif Safahat adlı şiir kitabındaki “Koca karı ile Ömer” şiirindeki bu mısralarda onun adalet konusundaki hassasiyetini dile getirmiştir. (bu şiirde, kılık değiştirerek milletin halini anlamak için akşamları gezen Ömer'in aç çocuklarını doyuramayan bir kadınla olan konuşmaları anlatılır) Okuma yazma bilmeyen, çok vahşi adetlere sahip bir toplum, Peygamberi eğitimle çok kısa zamanda, Allah'a kul olan, takva sahibi, gönül ve fikir adamı, alim, yönetici ve liderlerden oluşan bir topluma dönüşmüş, diğer milletlere üstat ve muallim olmuşlar. İşte böyle Ömerler, Osmanlar, Aliler, Musablar, ve nicelerinden oluşan bir sahabi toplumu, o kutlu insan eliyle yeniden doğmuştur. O günün Sasani ve Bizans gibi büyük devletlerinin yanında adları bile anılmayan, hatta muhatap olarak görülmeyen bir toplumdan, getirdiği nur ile aydınlanmış yepyeni bir medeniyet ve devlet kurmuş, tüm Arap yarım adası ve insanların beşte biri Müslüman olmuştur. Düşünsenize ümmi bir peygamber 23 yıl gibi kısa bir zamanda, bedevi bir toplumdan medeni bir toplum inşaa etmesi…. Biz bu zamanın insanları tüm filozof ve bilginleri o zamana gitsek, elli yıl çalışsak aca Muhammed a.s. yaptığının onda birini yapabilir miyiz? Kendi toplumlarını yetiştirmekten aciz, gençliği şaşırmış bir toplumun bilgeleri o vahşi dönemde ne yapabilir ki!. İşte böyle sahabeler (peygamber arkadaşları) topluluğunun, ortaya çıkmasını sağlayan hakikatlere ve terbiyeye sahip; samimi, masum, kul olmaktan şeref duyan, ibadet ve takva üzerine kurulu bir hayat yaşayan, mütevazi, ümmetini seven bir peygamberin, doğru, samimi, bir peygamber olduğundan şüphe edilir mi? “Tarihteki 100 büyük insan” kitabıyla yankılar uyandıran Amerikalı bilim adamı Prof.M.Hart, araştırmasında dünyada gelmiş geçmiş en büyük 100 insanların en başına Peygamberimizi koymuştu. Ona itiraz edenlere çarpıcı şu cevabı vermiştir. Düşünsenize tek başına bir insan tüm akraba ve kavmi Ona düşman, ortaya çıkıyor Lailahe İllallah diyor, önce hanımı, sonra dostu Ebubekir ve evinde evlat gibi büyüttüğü Ali Müslüman oluyor. Kısa sürede tüm Arap yarımadası Müslüman oluyor ve bugüne kadar milyonlarca insan onun takipçisi, dünyanın en büyük dininin sahibi. Böyle bir adam bu kadar insanı kandırabilir mi? Veya bu kadar insan Ona kanıp aldanır mı? Bir müsteşrikin insaflı yaklaşımı…. Onun müjdeci ve kurtarıcı sesine kulak verilmez mi? Onun ümmeti olmanın gereği yapılmaz mı? Dünya neye malikse O'nun vergisi hep Medyun O'na cemiyeti medyun O'na ferdi Medyundur O masuma bütün bir beşeriyet Ya Rab mahşerde bizi bu ikrar ile haşret Ne mutlu bize ki o masum nebinin ümmetindeniz . Ümmetin Mevlit Kandilini en içten duygularla kutlarım. Mevlit Kandili, sevgili Peygamberimizi, o şefkatli ve masum nebiyi tanıma ve anlama için bir fırsat olarak değerlendirme dileğiyle, Sevgiler saygılar.
Bünyamin BAYRAM Maarif Müfettişi Eğitim ve Denetim Uzmanı YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 14 Aralık 2024 Suriye nereye gidiyor?06 Kasım 2024 İlahiyatçıları/din adamlarını dinlerken ölçüleriniz olmalı07 Ekim 2024 Kur'an'ın, Tevrat, İncil ve Avesta'dan farkı02 Eylül 2024 Üç kutsal din Sümer efsanelerinden mi alındı?
|