MEDENİYETLER MUKAYESESİDünyada ve özellikle İslam ülkelerinde yaşanan savaş ve çatışmaların, ülke işgallerinin, sömürünün ve ötekileştirmenin arka planında öncelikle batı kaynaklı çok ciddi fikirsel temeller ve değerler bulunmaktadır. Batının temel değerlerinin tarafımızdan fikirsel ilmi platformlarda sorgulanması ve analize tabi tutulması; batıya bakış açımızı, kirlerinden korunma ve batıyla kuracağımız diyalogun sağlıklı oluşturulmasında en önemli düşünsel beşeri unsur etkenini oluşturacaktır. Modern dünyanın dünü bilinmeden bugününü doğru değerlendirmenin imkanı yoktur. Bu gün kendisi dışındaki dünyanın geri, kendisini ise ileri, olarak niteleyen bu kendini beğenmiş, küstah uygarlığın, bu refahı elde etmek için dünyanın gözü yaşlı insanlarına ödettiği bedeli hepimizin bilmesi insanlık adına bir borçtur. Batı medeniyeti ele alınırken bir bütün olarak değil; bir tarafıyla kendi toplumları ve ırkdaşlarına yönelik hakkı, hukuku, eşitliği ve barışı esas alan değerleri; diğer taraftan da kendi dışındaki toplumlar yönelik çıkarı, çarpışma ve sömürüyü hedefleyen iki yüzlü batının çirkin yüzünü hedef almaktayız. Bu nedenle dünya üzerinde yaşanan zalimane olayların arka planını, İslam ve Batı medeniyetlerin temel esaslarını analiz ederek bir medeniyetler mukayesesi yapmamız gerekmektedir. Böylece belki zihnimizi, batının kirli değerlerine ilişkin tortulardan kurtarabilir ve kendi medeniyetimizin dayandığı temel esaslarının farkına vararak sağlıklı bir medeniyetler mukayesesi ve algısına ulaşabiliriz. Necip Fazıl Sakarya şiirinde: “Herşey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir; Oluklar çift; birinden nur akar, birinden kir.” Şeklinde seslenerek insanlık aleminde medeniyetler vasıtasıyla akan iki olguya (kire ve nura) dikkat çekerek bir anlamda insanlığı ve bizi de uyarmıştır. Ben bu yazımda İslam Medeniyetinin temel değerleri ve örnekleri ile Batı Medeniyetinin dayandığı temel değersel problemlere, insanlık alemine bulaştırdığı kirlere dikkat çekerek konuların analizine fırsat sunmak istiyorum. Öncelikle, A.Comte ile başlayan bir kopuş var sanki batıda. Artık batıda Russel, Sartres, Baudrilla, Feyarabant'lar yetişmiyor. Erich Fromm'un batı insanın değerleri konusundaki haykırışı ise çok düşündürücüdür. Erich Fromm, batı uygarlığının insanı, öncelikle kendine, ötekine ve her şeye yabancılaştırdığından söz eder. Aydınlanmayla birlikte batı dünyasının içine düştüğü bohemler üzerinde durur. Batının tapınmak için (mutlu olmak) ortaya koyduğu aygıtların, araçların aslında "insanı" köleleştirdiğinden bahseder. Özgürlüğü, temelde her şeyden uzaklaşmak, sonuçta kendine hapsolmak olarak yorumlar. Sonuçta sağlıklı toplum oluşturmada nelerin yapılacağını vurgulayarak batılı toplumların kendilerini sorgulamalarına bir kapı aralamıştır. Tanrı'dan kopuş düşüncesi ile birlikte benliğin kusursuzlaştırılacağı fikrini ölümden sonraki dünya vaadiyle ilişkilendiremeyen insan, kendini “şeyleşmeye” yönelik bir endişe içinde bulmaz mı? Endişe, şeyleşme ve ruh ile biçim arasında uyumsuzluk süreci. Günümüz insanın taşıdığı kaygılar, şeyleşme karşısında duyulan endişe egemen kültür haline gelmiştir. Batının moral değerlerinin aşındığı, Aydınlanma'nın hala yüceltmekten başka çare bulamadığı birey projesinin çökmekte olduğunu söyleyen düşünürler, “Batı'nın beşeriyete armağan ettiği üç büyük ideolojik sistemin faşizm ve komünizm tarihin en acımasız rejimlerine imza attılar, liberal ideoloji “ahmak ıslatan yağmur” gibi bünyeyi içten içe çürütüyor ve uygulanmakta olan politikalar dünyayı Roma'da gladyatörlerin vahşi arenasına çevirdi. Dünya materyalist bir bolluk içinde ama elleri bomboş” sözleriyle de Batının düştüğü durumu ortaya koymaktadır. Modern anlatı tükeniyor. Bilim ve Teknoloji tek başına insanın iç dünyasına anlamlı bir bütünlük sunmada yetersiz kalıyor. Modernliğin zirvesinde olan ABD de bile sektörler acizliklerini ve kusurlarını itiraf edercesine Otomotiv Sektöründe yaşanan tıkanmayı aşmak için kiliseye sığınarak ayin yapma ihtiyacı duyuyorlar. ABD de yaşayıp dünyaya yayılan Finansman Krizi batının tabulaştırdığı değerleri altüst ediyor. İnsanlığın sonluluğu problemini çözmede yetersiz kalan modern anlatılar ve bilimsel gelişmelerin; düşünce dünyalarında Tanrı'ya yer bırakmayan toplumlarda ortaya çıkan manevi boşlukları doldurmada yetersiz kaldığını anlamakta artık zorlanmıyoruz. Batının İşgal ve sömürgelerinin arka planı: Ne acıdır ki batı, kendi dışındaki toplumların sömürülmesini, işgallerle kontrol altına alınması, toplumsal ve kültürel dönüşüme yöneltilerek adam edilmesi yaklaşımı ve stratejilerini; yine kendi bünyesinde yetişen politikacı, düşünür-aydın ve bilim adamlarının fikir ve argümanlarına geliştirip uygulamıştır. Özellikle Ç. Darwin, A.Comte, Spencer, Fukuyama, Huntington ve benzeri düşünür ve bilim adamlarının düşünceleri, batının dünya üzerindeki müdahale, işgal ve sömürgeleştirme politikaların meşrulaştırmasında arka plan referanslarını oluşturduğunu yeni yeni anlamış bulunuyoruz. Darwin, canlılar dünyasındaki doğal seleksiyon-ayıklanma yaklaşımı, zayıf ve güçsüz toplumların yok olacağı düşüncesini; Huntington da medeniyetler çatışmasının kaçınılmazlığını vurgulayarak çatışmaları körüklediği; Fukuyama, tarihin sonu geldiğini, batı medeniyetinin bu savaşta zaferle çıktığını, çünkü üstün medeniyet olduğunu, diğer medeniyetlere yönelik emperyal uygulamaların kaçınılmaz olduğunu; Spencer, evrim teorisinden hareketle, insanlık tarihinin de evrim geçirdiğini, az gelişmiş ve yetersiz olan uygarlıkların güçlü ve zengin sosyal yapı karşısında sosyal seleksiyona (ayıklanma) uğradığını, mücadele sonucunda da yok olduklarını veya silik konumda, köle olarak kaldıklarını vurgulayarak evrim teorisindeki temel kavramları (mücadele, çatışma, ayıklama-doğal seçilim, mutasyon ve değişim) toplumsal tarihi açıklamaya çalışmışlardır. Not: Bir önceki yazımda bu konu detaylı olarak ele alındığı için kısa geçtim. Medeniyetler arasında bir muhakeme yapmak adına örnekler vermek istiyorum. ÖRNEK-1 ABD nin örnek askerleri! 11 Haziran 2008 de ABD'li askerlerin pişmanlık itirafı izleyicileri şoke etti. Dört askerle basın önünde görüntü ve fotoğraflarla günah çıkardılar. Eğlence için adam ördüklerini, intikam için Camileri yıktıklarını, aile reislerini elleriyle boğduğunu, her ölü Irak'lı için komutanın ödül verdiğini büyük bir pişmanlıkla dile getiriyordu. Irak'ta cezaevlerinde ahlaksız görüntüler halen hafızalarımızda. Amerikalılar imajlarını bu derece kirlettiklerinin farkındalar mı acaba? Yoksa gerekçeyi kendi dışlarında bir nedene mi bağlıyorlar? Bizim tarihimizde bunun örneği gösterilebilir mi? Gösterebilenlerin bana Mail atmalarını bekliyorum. Madeni zenginlikler ve toprak uğruna Kızılderililer kültürleriyle birlikte tarih sahnesinden silinmişlerdir. Kızılderililer Avrupa'da köle pazarında kullanılmıştır. Zencilerin son yıllara kadar ikinci sınıf vatandaş olarak görüldükleri bir gerçek. Hepimizin yakından şahit olduğu Irak işgali sonucunda bir milyon insan hayatını kaybetti, kan ve göz yaşına boğulan bir bölge oldu ve hala Suriye'de devam etmektedir. Bu ve benzeri olaylar batı medeniyetinin insanlık dışı ve çıkarı esas alan temellere dayandığını göstermektedir. Batıyı yeterince anlayamayan ve batı hayranlığı uğruna temel insani ve manevi değerlerimizi yok sayanların bir daha yeniden düşünmeleri gerekmektedir. Üstün bir medeniyet ve ırk oldukları zehabına kapılmış, ekonomik refahla şımarmış, bencil ve materyalist/kapitalist ülkelerine yeter artık Malraux gibi başka medeniyetlerin zenginliklerine inana barışçı düşünürlere kulak verin. Batının ötekileştirici, müdaheleci, işgalci, emperyal ve sömürgeci bu anlayışa dayanan Medeniyeti, dünyada yaşanan çatışma ve huzursuzluğun da temel nedenlerini oluşturduğu artık sır olmaktan çıkmıştır. Bizim medeniyet ve irfan havzamızda olaylar farklı ele alınır. Sanıldığı gibi canlılar aleminde çatışma değil, teavun (yardımlaşma) esastır. Bitkiler hayvanlara, hayvanlar da insanların yaşamına yardım ederek kozmik dengeyi sürdürmektedirler. Birkaç canlının parçalanmasının arkasında büyük bir denge olduğu anlaşılmıştır. Canlılar alemindeki birbirini tamamlayıcı nitelikteki değişimler (gece-gündüz, mevsimler, dünya-gezegen-güneş ilişkisi ve galaksiler bağlantısı vb.) çatışmanın değil bütünleşmenin ve yardımlaşmanın görüntüleridir. Öyleyse insanlar olarak bizler de yardımlaşarak kozmik çevreye uymalı, düzeni bozmamalıyız! Bu nedenlerdir ki “Işık doğudan doğar” denilmiştir. Doğulu gönül adamı Şirazlı Sadi : “Ben-i Adem azay-ı yek digerant; ki der a-fer-i neş zi yek gevharant” der. Yani, Adem oğlu (insanoğlu) bir bedenin azaları gibidir. Bir aza rahatsız olduğunda diğer bütün azalar rahatsız olur. Diyerek, insanları yardımlaşmaya ve birlikte hareket etmeye davet ederek İslam Medeniyetini ruhundan bir nefes demet sunmuştur. Öyle ise, evrenin parçası ve kardeşi olan insanın, evrendeki düzene eşlik etmesi, yani mücadele ve çatışma yerine tamamlama ve yardımlaşmaya yönelmesiyle barış ve huzura erişebilmenin yoluna koyulmalıdır. İnsanlığa zenginlik sunan İslam Medeniyetinde kuvvet yerine hak esas alınmıştır. Yani kuvvetli olanın değil haklı olanın üstün olmasıdır. Kişiler, kurumlar, devletler güçlerine değil hukukun üstünlüğüne dayanmalıdır. Birey güçlü olduğu için yargı önünde haklı olma fırsatı bulmamalı ve bireyler bencil, kişisel çıkarları esas almayıp, erdemi ve fazileti esas almalıdırlar. Ülkeler güçlerine güvenerek diğer ülkeleri işgal etmemelidir. Menfaat yerine Fazilet esas olmalıdır. Yani, “insanların en hayırlısı insanlara en çok faydalı olandır” hadisi şerifinin esasını içselleştiren bir anlayış bireylerde ve topluluklarda esas olmalıdır. İnsanlar arasında çarpışma değil, yardımlaşma esas olmalıdır. Böyle bir medeniyette bireyler bencil, kişisel çıkarları esas almayıp, erdemi ve fazileti esas almalıdırlar. Hukuk ve adaletin, bilimin ve çalışmanın esas olduğu medeniyetler insanlara büyük ikramlarda bulunmuşlardır. Özetle, çalışarak üretmenin ve kazanmanın, bilimin, hoşgörünün, çok kültürlülüğün, barışın, özgürlük ve demokrasinin, hukukun üstünlüğünün egemen değer olduğu bir medeniyet kurmak idealimiz olmalıdır. Bildiğiniz gibi İsrail her bir bahaneyle Gazze üzerine ölçüsüz bir şekilde saldırarak bombalayarak çoğu çocuk ve bebek olmak üzere yüzlerce insan öldürebiliyor, İsrail'in Gazze'de sürdürdüğü abluka kapalı ceza evine dönmüştür. Ama Kudüs fatihi Hz.Ömer ve Selahaddin Eyyübi oraya barış, hoş görü ve kardeşliği getirmişti. Onlara dokunmamış özgür bırakmıştı. Dante ilahi komedyasında Müslümanları aforoz ederek diline dolar. Dante ile aynı dönemde yaşayan Mevlana ise insanlar ve dinler arasında hiçbir ayrım yapmadan herkese seslenerek: “Kim olursan ol yine de gel” diyerek medeniyet ve irfan farkımızı ortaya koymuştur. Biz Mevlana'nın soluklarıyla beslenen bir tarihin ve toplumun çocukları olduğumuzun şuuruna varmalıyız. Dirilişimizin bu gerçeklerde saklı olduğunu bilelim. Bizim tarihimizin özünde, manevi uygarlık mirasımızın özünde bu soluklar vardır. Tarih içinde oluşturulan ve ait olduğumuz coğrafyada ortaya konan İbrahimi gelenekten beslenen, Peygamberimiz Hz.Muhammed'in yaşantısıyla ve İslam diniyle gelişip yeşeren ve İslam İrfanın takipçileri olan ecdadımızın tarih içerisinde oluşturdukları İrfan ve Hikmet medeniyet havzamızdan biz bunları öğrendik. YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 14 Aralık 2024 Suriye nereye gidiyor?06 Kasım 2024 İlahiyatçıları/din adamlarını dinlerken ölçüleriniz olmalı07 Ekim 2024 Kur'an'ın, Tevrat, İncil ve Avesta'dan farkı02 Eylül 2024 Üç kutsal din Sümer efsanelerinden mi alındı?
|