KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
21 Ocak 2025 Salı
°C
Tugba özayın beraatı istendi
Tugba özayın beraatı istendi
Rulet Operasyonu davasında Yaşar Öz'ün 68.5 yıla kadar hapsi talep edildi...
24.07.2009
08:08
0
1089
0
Kifayetsiz muhterislerin yazgısında
Kifayetsiz muhterislerin yazgısında
Kabul edin ki oldukça garip bir siyaset ve hukuk anlayışı egemen bu topraklarda.
Örneğin askeri bir darbe yapıldığında ya da bir darbe için cuntalaşmalara gidildiğinde hukukçular bunların meşruiyetini kanıtlayacak yazılı hukuk metinlerini kolayca sıralıyorlar.
Bazıları "İç Hizmet" mevzuatını hatırlatıyor, bazıları da "Rejim"i kollama ve koruma görevinin askerlere ait olduğunu anayasal gerekçelerle vurguluyorlar.
Dahası var mı?
12 Eylül 1980 askeri müdahalesinde TBMM de, siyasi partiler de kapatıldı, Anayasa lağvedildi.
Bu dönemde sadece Anayasa Mahkemesi açık kaldı.
Kapatılan sendikalardan birinin merkez binası da Anayasa Mahkemesi'ne tahsis edildi.
Düşünün ki 27 Nisan e-Muhtırası'nı Genelkurmay'ın internet sitesine kimin nasıl yerleştirdiği tartışılırken, dönemin Genelkurmay Başkanı "Ne olacak yani?
Ben yazdım, ben yerleştirdim bunu internete" dedi.
Her konuda her şeyi durduran, yasaklayan, iptal yollarını gösteren sayısız yasalardan hiçbirisi bu konuda işletilemedi.
Buna karşı seçilmiş hükümetler herhangi bir icra kararı aldıklarında veya TBMM bir konuda yol gösterici yasa çıkardığında, bunları engellemek, hukuk dışı damgasını vurmak veya iptal etmek için, mutlaka bir yazılı hukuk metni bulunuyor.
1970'lerde İstanbul Belediyesi CHP'nin yönetimindeydi. Ahmet İsvan 1973 seçimlerinde yüzde 64 oy oranıyla Belediye Başkanı seçilmişti.

Yasalar izin vermiyormuş
O dönemde İstanbul'un sokakları ve caddeleri çöp dağları ile dolmaya başlamıştı.
Kısacası Belediye çöpleri toplamıyordu.
Ahmet İsvan'ı televizyon programına davet ettim ve "Neden İstanbul'un çöpleri toplanmıyor" diye sordum.
- Yasalar çöpleri toplamamıza izin vermiyor, diye cevaplamıştı sorumu...
Türkiye'deki yasalara bu açıdan bakarsanız, Boğaz'a köprü yapılmasına da, mayınlı arazilerin temizlenmesine de, özelleştirmelere de yasaların izin vermediği yorumunu seslendirmeniz mümkündür.
Lozan'la varlığını sürdüren Heybeliada Ruhban Okulu, yasa uyarınca kapatılmamış mıdır mesela?
Hatırlayın 1983 genel seçimlerine gidilirken Necdet Calp ile Turgut Özal'ın televizyondaki tartışmalarını.
Turgut Özal "Biz iktidar olursak birinci köprüyü satıp, bunun gelirleriyle ikinci köprüyü yapacağız" dediğinde kapatılmış CHP'nin yerine ikame edilmek istenen Halkçı Parti'nin lideri Necdet Calp masaya vurup, "Köprüyü sattırmam" diye tepki göstermemiş miydi?

Kararnameler ve kanunlar
Yıllarca devlet bürokrasisine hizmet veren Calp "Sattırmam" derken tabii ki yasalara güveniyordu. "İhracat hamlesi" başlatıldığında da yasalar bunu da engellemesin diye Kanun Kuvvetinde Kararname çıkartılmamış mıydı?
Daha sonra ihracatçılar mahkeme mahkeme sürünürlerken bunlardan biri "Özal bizi kararnamelerle teşvik etti ama kanunlarla mahkûm olduk" diye dert yanmıştı.
Kısacası burada hem iktidar olmak hem de hiç icraat ve reform yapmak istemiyorsanız, yasalar buna imkân tanır.
CHP de hiç iktidar olamadığı için iktidar olanların ellerini kollarını bağlamak amacıyla bu yasaları kullanarak Danıştay'a veya Anayasa Mahkemesi'ne bağımlı bir siyaset tarzı üretir.
Öylesine garip bir hukuk ve siyaset anlayışıdır ki bu, eğer darbeleri önleyici çabalara karşı yasa maddeleri ile engelleme yapmak imkânı bulunamazsa, mahkemelerde bir arada olmamaları gereken hâkimler ve savcıların, siyasette aynı platformda bir araya getirilmeleri için çaba da gösterilir.
Neticede sonuç ortadadır.
Onlar aya giderken biz ise her gece Heybeli'de mehtaba çıkmayı yeterli buluruz.
Burada icraatçı ve vizyoner sivil siyaset, atletizmdeki engelli koşudan daha fazla engellidir.


Sabah
24.07.2009
01:59
0
926
0
Boşuna gayret
Boşuna gayret
Ergenekon davasının savcıları görevden alınsa ve yerlerine “Ergenekon da neymiş?” kuşkusu taşıyanlar savcı olarak atansa herhalde ciddi bir zemin kayması yaşanır; Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) yıllık toplantısından böyle bir sonuç çıkmasını bekleyenler var. Denilene göre, bazı üyeler kilitlenmiş, yalnızca Ergenekon davası savcılarının değil, askerle ilgili bütün davaların savcılarının yerlerini başkalarına bırakmasını zorluyormuş... Savcılarla da yetinmeyip aynı davaların yargıçlarından bazılarını da görevden almak niyetinde imişler...
Kulağa nâhoş geliyor, insan inanmak istemiyor, ama burası Türkiye, en inanılmayacak duyumlar bile bir biçimde gerçeklerle ilintili olabiliyor...

Neden böyle bir değişiklik isteniyor? Herhalde Ergenekon davası başta olmak üzere sürdürülen yargılamalardan duyulan rahatsızlık ortadan kalksın diye... Asker yıpranmasın, yanlış işlere bulaşanların neler yaptıkları anlaşılmasın diye... Türkiye'de mevcut yapı bozulmasın, devam etsin diye...

Oysa, savcılar ve yargıçları değiştirerek bu sonuçlara varmak mümkün olmaz: Kamuoyu “Bu işin içinde başka bir iş var” kuşkusu duyar ve Ergenekon örgütüyle ilgili zayıflayan kanaati yeniden pekişir, askerlerin yanlışlarının üzerinin örtülmek istendiğini düşünür, mevcut yapıya dönük eleştiriler dayanılmaz bir biçim alır...

Askere verilebilecek en büyük zarar, Ergenekon örgütüyle ilgili yargılama sürecini baltalamak, bu amaçla savcılar ve yargıçları kullanmaktır. Şu günlerde dillendirilen iddialar gerçekse ve yargıya atamalar yoluyla müdahale söz konusuysa, bunun doğrudan sonucu, asker-yargı işbirliğinin zihinlere çakılması ve her iki kurumun da bu süreçten yara alması olacaktır.

Hiç kimseye, hiçbir kuruma böyle bir işe soyunmayı tavsiye etmem...

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile yargı kurumunun Türkiye'nin bölgesel bir güç haline dönüşmesi ve sıkıntılarını demokrasi içinde çözmeyi öğrenmesi sürecinde eleştirilerden uzak kalmalarında yarar var. Bu dönüşümden her kurum etkilenecektir; TSK ve yargının da 'yeni Türkiye' içerisinde daha güçlü bir biçimde yer alabilmek için çaba göstermesi gerekiyor.

İnsanlık tarihinde dönüm noktaları vardır; onları yakalayabilenler ihya olur, ıskalayanları ise her türlü tehlike bekler. İçinden geçtiğimiz tarihî an öyle bir dönüm noktası teşkil ediyor ve bundan en fazla yararlanabilecek ülkelerin başında Türkiye geliyor. Anı yakaladık yakaladık, yakalayamazsak kaçırdığımız balık hayli büyük olacak.

Benzer bir durum imparatorlukların tasfiye edildiği, yerlerini ulus-devletlere bıraktığı dönemde yaşandı; Türkiye askeri ve siviliyle o dönemde fırsatı iyi değerlendirebildi: Kendimizi küçük bir toprak parçasına hapsettik belki, ama kendi bayrağımız altında bekamızı sürdürebildik. “Fırsatı fark etmemiş ve değerlendirmemiş olsaydık başımıza ne gelirdi?” sorusu bugün bile üzerinde düşünülmeyi hak ediyor.

Aynı soruyu bugün için de sorabiliriz: “Önümüze çıkan fırsatı değerlendiremezsek halimiz ne olur?” Kendi kendisiyle didişen, sorunlarını çözememiş, sürekli kan kaybeden, fakir ve yere bakan bir ülke olur Türkiye...

Herhalde hiçbirimiz böyle bir ülkede yaşamak istemeyiz.

Şu anda tanık olunan çekişmeler, bugünkü bozuk ve yanlış düzenden çıkarı bulunan ve böylesine hayati bir dönüm noktasında ülkeyi yanlış istikametlere sevk etmeye çalışanların eseri... Ne yaparlarsa yapsınlar başarılı olacaklarını sanmıyorum.

NOT: Tatil zamanı ve ben de bir süreliğine izne çıkıyorum. Yeniden buluşmak üzere...
F.K.

Yeni Şafak

24.07.2009
01:52
0
1036
0
Tarafsızlık mı?
Tarafsızlık mı?
Bugünkü çarpılmış, fersudeleşmiş sistemden yana olmayı anlarım.

Bu sistemden çıkarın vardır, sistemi desteklersin.

Korkuyu da anlarım.

Sistemi değiştirmek için kavgaya girmekten korkarsın, baskı altındasındır, işin tehlikededir, başına birşey geleceğinden çekiniyorsundur, kenarda durursun.

Bunlar anlaşılır.

Ama çıkarcılığı ya da korkaklığı bir “tarafsızlık” kisvesinin altına saklayıp, bir de bu tarafsızlığın “ideolojisini” yapmayı anlamam.

Bu, bana kurnazca bir sahtekârlık gibi görünür.

Bir ormanda silahlı bir adamla silahsız bir adam arasında mesele çıktığında nasıl “tarafsız” kalabilirsin?

Tarafsızlık, ancak iki “eşit” güç arasında olabilir.

Bir güçlüyle bir güçsüz çatıştığında “tarafsız” kalmak, güçlü olanı, silahlı olanı desteklemek anlamına gelir.

Böyle bir durumda “tarafsızlığın propagandasını” yapmak ise güçlüye yandaş devşirmek için piyasaya sürülmüş sahtekârca bir kurnazlıktır.

“Siz karışmayın arkadaşlar, ikisi dövüşsünler.”

İyi de, bunlardan birinde silah var.

“Rahatça dövüşsünler” dediğinizde “bırakın silahlı, öbürünü öldürsün” demiş olursunuz.

Şimdi bakın, hiçbir şekilde “tarafsız” kalınamayacak bir kavga yaşanıyor bu ülkede.

Üstüne “devlet resmi çizilmiş” perde düştü, arkasından korkunç bir görüntü çıktı.

Güneydoğu'da cinayetler işlenmiş.

Generaller darbe planları hazırlamış.

Dindar kesimi hedef göstermek ve büyük bir karışıklık çıkartmak için Danıştay baskını düzenlenip bir yargıç katledilmiş.

Subaylar, toprağa cephanelikler gömmüş.

Andıçlar yazılmış.

Planlar yapılmış.

Devletin ve toplumun içine nüfuz etmiş, yayılmış, her kesime sızmış bir çete kurulmuş.

Başbakanı vurmak için suikast hazırlığına girişilmiş.

Ordudan iki orgenerali hedef alan başka bir suikast planı daha ortaya çıkmış.

Bu dehşet veren işlerin bir kısmının şüphelileri hâlâ ordunun içinde.

Bu korkunç hazırlığın karşısında ise halk oyuyla işbaşına gelmiş siyasi bir parti var.

Siz, şimdi bu ikisi arasında tarafsız mısınız?

Niye tarafsızsınız?

Eşit mi güçleri?

Suçun, silahın, suikast planının, cephaneliklerin bir yanında bulunduğu bir denklemde “tarafsız” olduğunuzda, bütün bu eylemleri “suç görmediğiniz” ortaya çıkmaz mı?

Bunları suç görmüyor musunuz?

Subaylar suikastlar mı düzenlesin?

Tarafsız olup buna karışmayalım mı?

Cuntalar mı kursunlar?

Buna ses çıkarmayalım mı?

Darbe hazırlamak serbest mi olsun?

İnsanları enselerinden vurup toprağa gömmek, “doğal” mı karşılansın?

İnsanları öldürmekten söz ediyoruz.

Katliamlardan söz ediyoruz.

Suikastlardan söz ediyoruz.

Tarafsız mısınız bunlara karşı?

Hep birlikte “tarafsız” olup kenara çekildiğimizde, bu suç hazırlıklarının önünü açmış olmuyor muyuz, “buyurun öldürün” demiş olmuyor muyuz?

Aslında söylemek istediğiniz bu mu?

“Bırakınız öldürsünler” diyemediğiniz için mi “tarafsızız” diyorsunuz?

Bu ülke, suçtan arınmaya, devletini bir suç örgütü olmaktan çıkarmaya, hukuka uyan bir yapı kurmaya, halk iradesine saygı gösteren bir anlayışı yerleştirmeye, insanların can güvenliğini sağlamaya, cinayetleri bitirmeye uğraşıyor.

Eski düzen ise bütün bunların sürdürülmesi için çabalıyor.

Bu ikisinin arasında hangisini tercih ediyorsunuz?

AKP'nin dindarlık vurgusunu, muhafazakâr bir yaşam biçimini benimsemesini, “irtica geliyor” diye sunup, darbenin, kaosun, çetenin yolunu açmaya uğraşmak mı tarafsızlık?

AKP bir siyasi parti, bir seçimde oyu artıyorsa, hata yaptığında öbür seçimde azalıyor.

Biraz daha hata yaparsa, iktidardan düşer.

Olduğu yere silahla gelmedi, halkın iradesiyle geldi.

Bugün tartışılan AKP değil, halk iradesiyle, silahlı iktidar arasındaki çekişme.

Halk iradesiyle, silah arasında mı tarafsızsınız?

Biz tarafız arkadaşlar, demokrasiden, eşitlikten, özgürlükten, demokrasiden, halktan yana tarafız.

“Tarafsızlığını” ilan eden beyler hanımlar, siz de tarafsınız.

Ama “taraftarı” olmaktan sizin bile utandığınız bir rezilliğin tarafındasınız.

Onun için bu sahtekârlıklara, kurnazlıklara başvuruyorsunuz.

Taraf
24.07.2009
01:47
0
1098
0
Meclis`e `duruş` aranıyor
Meclis'e 'duruş' aranıyor
Kim, Meclis Başkanı seçilecek?
AK Parti grubunda, bu soru etrafında dönen ‘kapalı devre' tartışmayı izliyorum.
Anahtar sözcük, ‘duruş'.
Hemen herkes, şahıslara indirgemeden ‘duruş' tarifleriyle konuşuyor.
‘Meclis'in şerefini, haysiyetini, itibarını kim daha iyi koruyacaksa, o seçilsin', diyor.
Tarif edilen ayakkabı, kimin ayağına uyacak?
İkinci aşamada şahıslara geçilip, o ayakkabı, adaylar üzerinde tek tek deneniyor tabii.
‘İyi olan kazansın' deseler de, herkesin gönlünde yatan bir ‘iyi' var.
İlkesel tariflerin her birinde gizli olan ‘özne'dir o.
Herkes, kendi ‘iyi'sine yakıştırarak söylüyor.
Ama daha da önemlisi, aynı cümlelerin ‘tahtında müstetir' bir de ‘nesne' bulunması.
Mefhumu muhalifinden denmiş oluyor ki, ‘filan aday'ın duruşu yok.
‘O, seçilmesin!'
***
Yönünü tayin edemeyen siyasetçiler, iz bırakmıyor.
Genel kuraldır;
Pusulasını bir kere kaybeden, bir daha kendinden başka ‘kıble' tanımaz.
Aynada kendi yüzüne dönerek ‘duruş'a geçmeye başlar.
Benim ‘iyi' siyasi kişilik kriterim şudur;
Eleştirilmekten, tepki çekmekten, alaya alınmaktan, ağızlara laf koymaktan, karikatürünü çizdirmekten, dile düşmekten,
açık vermekten korkmayan siyasetçi...
Oysa bizde ‘yüksek siyaset' görüntüsü altında ‘steril' kalmayı marifet sayan çoktur.
Herkese beğendirmek, herkesin sevgisini kazanmak, herkesi idare etmeye çalışmak büyük bir zaafa dönüşüyor.
Yönü belirleyip, doğru bildiği yolda yalnız başına da kalsa yürüyen siyasetçi tipinin az yetişmesi bundan.
Bakıyorum da, mesela Köksal Toptan'a getirilen eleştirilerin tümden haksız olduğunu söyleyemiyorum.
‘Kuvvetler ayrılığı' ilkesi çiğnendiğinde, Meclis'in yetkileri ‘gasp' edildiğinde, hükümranlık sınırlarına girildiğinde ne yaptı?
Meclis'in yasama tekeline ne kadar sahip çıktı?
Nasıl bir duruş sergiledi?
Kolay zamanda herkes dümeni tutar, asıl dalgalar hırçınlaştığında sevk ve idare kabiliyeti belli olur.
Köksal Toptan, bu yönüyle tartışılmaya devam edecek.
Sağ siyaset, idare-i maslahatçı bir  gelenekten geliyor.
Oysa bu dönemin ruhu, reformist.
Sadece Kürt meselesinde bile, çetin bir dönem bekliyor bizi.
Korkmadan, dengelere kurban vermeden ‘reform iradesi' koyacak bir ‘duruş' lazım.
Bugün AK Parti grubu, ‘duruş' tercihini gösterecek.
Bakalım, hangi ‘duruş' kazanacak?

TSK'ya, HSYK'ya nasıl sahip çıkılmaz?
‘Siyaset, mahkemeye karışıyorsa...
Yargıyı rahat bırakmıyorsa...'
Demek ki, ‘'Hukuka, yargıya tasallut var''.
Deniz Baykal dün, uzun uzun siyaset-yargı ilişkisini anlattı.
Bense şunu düşündüm;
HSYK'da, tayin kararnamesi üzerindeki bilek güreşi devam ederken, neden şimdi konuşuyor?
Girişte söylediklerim, Baykal'dan alıntıydı.
Ben de, o sözlerden başka cevap bulamadım.
Yoksa, Baykal'ın da yargıya tasallutu mu mevzu bahis?
Yoksa, kendinden başkasının tasallutuna mı razı olmuyor?
***
Yargı, yargıya rahat vermiyorsa...
Hâkim hâkime, savcı savcıya müdahale ediyorsa ne yapacağız?
Anayasa Mahkemesi'nde
görülen bir dava hakkında yüksek yargıçların dışarıdan kanaat beyanına ne demeli?
Kimler, hariçten gazel okuyabilir, mesela?
Deniz Baykal'ı anladık.
Bir de, Baykal gibi düşünmek kaydıyla geri kalan herkes mi?
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, CHP ile aynı çizgide konuştuğunda, yargıya müdahale caiz midir?
***
Diyor ki; “Hâkime, savcıya bağlı dava olmaz.''
Yani, Ergenekon denilen davanın hakimi, savcısı değişse kıyamet mi kopar?
Peki, sayın Baykal;
Sizin yasak saydığınız elmaya uzanan her hâkimi, savcıyı cezalandırırsak, ortada dava mı kalır, hukuk mu kalır?
Anlıyorum ki söyledikleri, HSYK'ya verilmiş bir ‘direnişe devam' selamından başka mana taşımıyor.
Yargıyı, yargıya bırakmalı mıyız, artık siz düşünün

Radikal
24.07.2009
01:43
0
1138
0
Silindirin altında kalan işçi öldü
Silindirin altında kalan işçi öldü
Bingöl-Solhan arasında yapımı devam eden duble yol çalışmalarında görevli bir işçi, silindirin altında kalarak feci şekilde hayatını kaybetti.

23.07.2009
12:45
0
1653
0
12 milyon dolarlık yatırım
12 milyon dolarlık yatırım
Bingöl'de kurulacak olan hidroelektrik santrali sayesinde yılda 4,5 milyon TL'lik elektrik üretimi yapılacak. 12 milyon dolarlık proje, 70 kişiye de iş kapısı açacak...
23.07.2009
11:40
0
2637
0
Murat nehri`nde boğulan gencin cesedi bulundu
Murat nehri'nde boğulan gencin cesedi bulundu
Bingöl'ün Genç İlçesi'nde balık avlamak için Murat Nehri'ne girerek boğulan gencin cesedi, Diyarbakır'dan gelen dalgıçlar tarafından bulundu...
23.07.2009
11:38
0
1858
0
Bakan yılmaz bingöl`de
Bakan yılmaz bingöl'de
Bakan Yılmaz, saat 09.30'da Bingöl Valiliği Toplantı Salonu'nda kurum amirleri ve muhtarların hazır bulunacağı toplantıya katılacak...
23.07.2009
11:37
0
1526
0
Alibir köyü yolu yapılıyor
Alibir köyü yolu yapılıyor
7 kilometrelik yolun 4,5 kilometrelik bölümünün ikinci kat asfaltla yenilendiğini belirten Caf, hava muhalefeti olmaması durumunda kalan bölümün de bugün tamamlanacağını söyledi...
23.07.2009
11:36
0
1155
0
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın