Çubukçu, Bakanlığınca, Grand Cevahir Otel'de düzenlenen ''Değerler Eğitimi Uluslararası Konferansı''nın açılışında yaptığı konuşmada, konferansta eğitim sisteminde yeni bir felsefenin tartışılacağını belirterek, sürdürülebilir kalkınmanın egemen olduğu ve insanlığın geleceğine dair iyimserliğin büyük ölçüde yıprandığı bir süreçten geçildiğini söyledi.

Bu süreçte manevi gelişimin, maddi gelişimin çok gerisinde kalmasının dünya düzeninde ciddi kaygı verici bir gelişme olarak görüldüğünü anlatan Çubukçu, bu nedenle değerler üzerine yapılan araştırmalara kamuoyunun ilgisinin giderek arttığını kaydetti.

Bundan sonra da insanlığın geleceğinin adalet, barış, eşitlik, hukukun üstünlüğü, ahlaki değerlere bağlılık, çalışkanlık ve iyilik gibi değerlerin üzerinde yükseleceğini vurgulayan Çubukçu, insanlığın geleceğini şekillendirecek ortak değerlerin gelecek nesillere aktarılmasında en etkili aracın eğitim olduğunu belirtti.

Eğitim sistemi içinde değerleri kazandırmanın ve değer eğitiminin önemli bir yer tuttuğunu, Türkiye'de de yenilenen eğitim programında değerler konusunun, gündemin ilk sıralarında yer aldığını ifade eden Çubukçu, şöyle konuştu:

''Çocuklarımızın insani ve ahlaki değerler kazanma süreci öncelikle ailede başlıyor. Çocukların ilk kez geniş manada sosyalleşme fırsatı buldukları ilk yer okul. Okul ve aile ortamının değer gelişiminde en önemli fırsatları birlikte sunduklarını söyleyebiliriz. Okul ve aile başta olmak üzere çocuğun etkileşim içinde olduğu bütün gruplar çevre, iletişim, bilişim araçları gibi etmenlerin de öğrenciler üzerinde etkileri azımsanmayacak ölçüde. Değerlere çok geniş bir perspektiften bakmak ve değerleri içselleştirilip bir davranışa dönüşmesini sağlayacak tüm araçlar üzerinde düşünmek zorundayız. Konferansın bütün boyutlarıyla bu işi düşünmeye fırsat oluşturacağını düşünüyorum. Eğitim sistemimizin başarısından söz etmek için sistemin, bireylere bilginin yanı sıra değer de kazandırmasıdır. Bu kapsamda ülkemizde iyi insan ve iyi vatandaş yetiştirme amacına yönelik önemli çalışmalardan biri de 'Vizyon 2023' çalışmasıdır. Bu çalışmanın gerçekleşebilmesi için eğitim sisteminde sadece bilgi verme anlayışı terk edilerek bunun yanı sıra beceri, tutum ve davranış özelliklerinin kazandırılması ve bunun öneminin farkında olan bir eğitim sistemini kast ediyoruz.''

-''DERS KİTAPLARINDA YER ALMASI YETERLİ DEĞİL''-

Nimet Çubukçu, Bakanlığınca yürütülen program geliştirme çalışmalarına da değinerek, bu çerçevede okul öncesi eğitim programlarından başlayarak, her şeyden önce saygı, öz güven gibi değerlere ilköğretimin birçok kitabında yer verdiklerini anlattı.

Ders kitaplarında bunların yanı sıra, adil olma, aile birliğine önem verme, bağımsızlık ve özgür düşünebilme, barış, iyimserlik, duyarlı olma, dürüstlük, estetik duyguların geliştirilmesi, hoşgörü, misafirperverlik, saygı, sevgi, sorumluluk, temizlik, vatanseverlik gibi birçok değeri bulundurduklarını ifade eden Çubukçu, bu değerlerin etkili bir şekilde uygulanabilmesinde kitaplarda yer almasının yeterli olmadığını bildiklerini söyledi.

-ÇUBUKÇU, HAYATINDAN ÖRNEK VERDİ-

Öğretmenlerin de bu konuda duyarlı olması gerektiğini dile getiren Çubukçu, şöyle devam etti:

''Öğretmenin söylediği başka, yaptığı başkaysa önce inandırıcılığını kaybediyor. Hepimiz çocuklarımıza rol model olmaya çalışmalıyız. Benim hayatımda özellikle ilkokul öğretmenlerimin çok rolü olmuştur. Ben, okul öncesi aile hayatımda çok sessiz, içine kapanık bir çocuktum. Rahmetli babam beni okula kaydettirirken öğretmenime 'Her şeyden önce bunu açmanı istiyorum, şöyle toplum içinde konuşsun' diye tavsiyelerde bulunmuş. Ne zaman bir şiir okunacak, bir konu anlatılacak olsa, bana görev veriliyor. Birinci dönemin sonunda bir konuda evde babama karşı gelmiştim. Babam da gitmiş öğretmene esprili bir şekilde 'Biraz fazla açmışsın, kapat' demişti. Bir öğretmenim de bir bakkaldan gazoz çalarken yakalanan öğrencisine, yarıyıl tatilinde bir saat hediye etmiş, gazozun parasını verip, konuyu kapatmıştı. Şimdi o arkadaşımız, ABD'de de çok iyi bir üniversitede profesör. Eğer o gün onun ayıbı üzerinden, onu rencide ederek, toplumsal bir suçlu haline dönüştürseydi, bugün o noktada olamayacaktı. Bütün yetiştirdiği sınıf itibarıyla kendisine minnetimi sunuyorum. Bazen hala görüşüyoruz. Ülkenin değişik yerlerine gittiğimde bu azim, inançla çalışan öğretmenleri görünce çok ümitvarım. Onun için hiç pes etmeyin, hangi şartlarda olursa olsun, Türkiye kendi şartları içinde en iyisini yapmaya çalışıyor. Sizler de bu şartlarda, bütün bu zorluklara rağmen ülkenin gençlerini en iyi şekilde yetiştirmeye çalışıyorsunuz.''

Nimet Çubukçu, öğretmenlerin değer kazandırmada önemli işlevi bulunduğunu, öğrencilerine rol model olacağını ifade ederek, demokratik vatandaşlık bilincinin geliştirilmesine ve insan hakları eğitimine de çok büyük önem verdiklerini söyledi.

-''ÖĞRETMEN EŞİT, ADİL VE OBJEKTİF OLMALI''

Bakan Çubukçu, çocukların olumsuz davranışlarını değiştirebilecekleri tek yerin de okul olduğunu vurgulayarak, ''Çocuklarımız kendisinden bedensel olarak biraz daha farklı olan, farklı dilde konuşan, farklı etnik kökenden gelen veya farklı bir dini inanca sahip çocukla aynı bahçede hiçbir ön yargı olmadan okuyabiliyor ama biraz daha büyüdükleri, belli bir bilince geldikleri zaman yavaş yavaş başta cinsiyet ayrımcılığı olmak üzere her türlü ayrımcı tutumları görüyoruz'' dedi.

Öğretmenlerin sınıflarında farklılıkları olan çocuklara eşit, adil, objektif davranışları geliştirmelerinin önemine işaret eden Çubukçu, ortak değerlerin yeni nesillere kazandırılmasının sadece bir dersin ya da bir öğretmenin işi olmadığını, eğitimin tüm paydaşlarının özellikle de ailenin ''aile eğitimi'' yoluyla desteklenmesi gerektiğini söyledi.

Çubukçu, ''Burada bir öz eleştiri yapmak gerekirse bu umut veren gelişmelerin arzu edilen sonuçlar doğurabilmesi için çocukların sınav baskısından kurtulup, değerler baskısıyla karşılaşması gerekiyor'' diyerek, sistemin de bu açıdan yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini söyledi.

Devlet Bakanlığı sırasında Aile Araştırma Kurumunun yaptığı bir araştırmada, gençlerin çoğunluğunun, ''Ailenizin sizinle kurduğu iletişimde en çok ne sorusu ile karşılaşıyorsunuz?'' sorusuna ''dersler'' yanıtını verdiğini anlatan Çubukçu, sözlerini şöyle sürdürdü:

''İkinci sırada sağlık geliyordu. Özellikle ergen çağındaki çocuklarımızın elbette dersleriyle ilgilenelim, elbette bunları soralım ama mukayese ederek, onları bir başkasıyla karşılaştırarak, farklı bir birey, değer olduklarını unutmayalım. Bir anne ve baba olarak bir zihinsel engelli çocuğa da sahip olabiliriz. Hangi koşulda olursa olsun, çocuklarımızı koşulsuz ve karşılıksız sevmeliyiz. Çocuklara, onları başarabildikleriyle değil, başaramadıklarıyla da bu toplumun bir bireyi olduklarını hissettirmeliyiz. Onlara birer madde gibi yaklaşmak, 'Sınav sonucundan kaç aldın?' sorusuna verilen yanıt sonucunda iyi veya kötü muamelede bulunmak, sadece ders notlarına bağlı olmak doğru bir yaklaşım değil. Bir keresinde, karne dağıtım töreninde karne verdiğim çocukların hepsi takdir almıştı. 'Bir sonraki törende, karnesinde zayıf olanların karnesini de vereceğim' dedim. Ben sadece başarılı çocukların değil, başarısız çocukların da bakanıyım. Onlara da ümit vermeliyiz. Çocuklara sadece ders başarılarıyla değil, hayatlarındaki başarıyla ölçeceğimize dair umut vermeliyiz. Gençlerimiz için en önemli şey ümitsizliktir. Bunu onların duygu dünyasından çıkarmalıyız.''

AA

0