Bakanlık yüzünü artık eğitimcilere dönmelidirEğitim Bir Sen Genel Başkan Yardımcısı Ali Yalçın, Bakanlık eğitimde verimi artırma adına değişiklikler yaptığı bir dönemde eğitimin en önemli unsuru olan öğretmenlerin moral ve motivasyonunu bozacak söylemlerden uzak durmalı ve eğitim çalışanları ile ilgili iletişimin dilini yakalamalıdır. Yüzünü de artık eğitimcilere dönmelidir dedi.Eğitimciler Birliği Sendikası (Eğitim Bir Sen) İl Divan Toplantısı Öğretmenevi'nde yapıldı. Toplantıya Eğitim Bir Sen Genel Başkan Yardımcısı Ali Yalçın katıldı. Toplantıda konuşan Yalçın, “Sendikacılığı kavga zemininde rekabetten, rekabet zemininde akademik hizmet sendikacılığına dönüştüren, Mehmet Akif İnan, sorunlardan beslenen değil, çözümleriyle güçlenen bir sendikacılık idealiyle yaşadı ve idealini kurumsallaştırmanın mücadelesini verdi. Kurumsallaşarak ve her geçen gün güçlenerek yoluna devam eden Eğitim-Bir-Sen, eğitim-öğretim ve bilim hizmet kolunda genel yetkili sendika olmakla kalmamış aynı zamanda eğitimin çözüm ortağı haline gelmiştir. Disiplin affı, promosyonların tamamının çalışanlara dağıtılması, sendikaların yönetsel süreçlerde paydaş olarak kabul edilmesi ve il disiplin kurulu, yüksek disiplin kurulu, ilk-orta ve yönetici atama komisyonları, danışma kurulları gibi yönetsel mekanizmalara katılması, sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçirilmesi gibi birçok konuda sendikamızın imzası ve teri vardır. 2001'de çıkan sendika yasasına, ‘Kamu Sen'in ucube yasasına' yıllarca muhalefet ettik ve ‘grev ve sözleşme hakkı' içeren bir sendika talebimizi her zaman dillendirdik, talebimizde ısrarcı olduk. 12 Eylül 2010'da yapılan Anayasa Değişikliği Referandumu'nda ‘Toplu Sözleşmeye de Toplumsal Sözleşmeye de Evet' diyerek elimizi taşın altına koyduk. KESK ve Kamu-Sen; CHP, MHP, BDP, DİSK, YARSAV, Ergenekon gibi kesimlerle birlikte ‘Hayır' kampanyası yürütürken, Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen olarak ‘Evet' demekle kalmadık, yüzde 58'e en anlamlı katkıyı sunduk. Toplu sözleşme hakkımızı aldık. Sendika olarak toplu sözleşme hakkımızı aldığımız gibi, grev ve siyaset hakkımızı da almak için mücadelemiz devam edecektir” diye konuştu. "Toplu Sözleşme Yasası Bir An Önce Çıkmalıdır" Toplu sözleşme yasasını biran önce çıkarılması gerektiğini söyleyen Yalçın, “Eylül 2010'daki referandumla elde ettiğimiz toplu sözleşme yasamız 17 aydır çıkmayı beklemektedir. Kamu çalışanlarıyla 2011 yılı toplu sözleşmesi yapılamamıştır. Aylardır Meclis Plan ve Bütçe Alt Komisyonu'nda bekleyen yasa tasarısı, içinde bulunduğumuz hafta itibariyle olgunlaşarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na yeni sevk edilmiştir. Yasa tasarısı komisyonlarda daha fazla bekletilmemeli, bir an önce Meclis Genel Kurulu'na gönderilerek yasalaşmalıdır. Hükümet ise toplu sözleşme yasasını toplu görüşme yasasına benzetme girişimlerini acilen bir kenara bırakmalı ve memurun, kamu çalışanın sesini duymalıdır. Meclis'ten bir gecede ‘şike yasasını', ‘MİT yasasını', milletvekillerinin emekliliklerini ve Meclis çalışanlarını ilgilendiren yasayı çıkaran hükümet, söz konusu Toplu Sözleşme Yasası olduğunda, adeta ipe un sermiştir. 2,5 milyon memur, milyonlarca emekli yasayı ve masayı beklemektedir. Süreci uzatmakla, gerilen sinirlerimizin budanmış bir yasaya razı olacağını düşünenler yanlış yapmaktadır. Kamu çalışanlarının sabırları bitmiş, sinirleri gerilmiştir. Ama asla ‘Toplu Görüşme Görünümlü Toplu Sözleşme Yasası'na razı olmayız. Hükümet yetkililerinin, ‘maaşlar 15 Mart'a yetişecek, 15 Nisan'a yetişecek, olmadı 15 Mayıs'a yetişecek' şeklinde her geçen gün öteleyerek kamu çalışanlarının direncini kırmaya yönelik yaptığı psikolojik harekâtta, tutarsızlıklar da bir an önce bitmeli ve Toplu Sözleşme Masası hemen kurulmalıdır. Bu yasayla ilgili kamuoyunda Memur Sen yasası diye kasıtlı bir propaganda yürütülüyor. Kamu çalışanlarının yetkiyi vermediği sendika ve konfederasyonlar masada yetki istiyorlar. Yetkiyi hükümet değil çalışanlar verir. Bu yasa da Memur-Sen yasası değil 2.5 milyon memurun yasasıdır” dedi. "4+4+4'le Geçmişin Prangalarından Kurtulacağız" Hükümetin eğitim sisteminin 4+4+4 olarak değiştirilmesini benimsediklerini belirten Yalçın, “28 Şubat sürecinde MGK kararlarıyla dayatılan 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim ile eğitim üzerinden toplum mühendisliği gerçekleştirilmiştir. 18. Milli Eğitim Şurası'nda dünya gerçeklerini ve pedagojik yaklaşımları dikkate alarak 1+4+4+4 şeklinde getirdiğimiz kesintili eğitim önerimiz Şura Genel Kurulu'nda tartışılmış ve oy çokluğu ile karar haline gelmiştir. Sendika olarak ilk dört yılda çocukların psikomotor gelişimi, beceri eğitimini esas alan bir eğitimin kurgulanmasını, Japon sisteminde olduğu gibi ‘yeşil eğitimi', ortaokulda akademik yaş olduğu için seçmeli dersler havuzunun fazla olduğu, meslek liseleri ile program bütünlüğü olan ortaokul kurgulamasının yapıldığı, dışarıdan bitirmeye fırsat veren müstakil okulları; lisede ise zorunluluktan ziyade teşviki esas alan, açıktan bitirme dâhil çeşitli alternatiflere müsait bir yapıyı öneriyoruz. Meclis Milli Eğitim Komisyonu'nda kabul edilen “İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”ni yerinde bulmakla birlikte, ortaöğretim kurumlarında (lise) örgün eğitimin yanında yaygın eğitime imkân sağlanmış olması ne kadar yerinde ise aynı imkânın ortaokul kademesinde de yer almasını istiyoruz. Ortaöğretimin dört yıl süreyle zorunlu tutulması kaynak israfına neden olacak, liselerin toplam performansını düşürecek, bu okulları, okula ve eğitime devam etmek istemeyen bir yığın isteksiz öğrenci ile baş başa bırakarak asıl fonksiyonlarını icra edemez hale getirecektir. Lisenin zorunlu olmasında ısrar edilmemelidir. Ayrıca sistem, liseyi dört yıldan daha kısa sürede bitirmeye fırsat verecek şekilde tasarlanmalıdır. Eğitim-Bir-Sen olarak şurada önerge verdiğimizde, o gün salonda olduğu halde varlığı ile yokluğu belli olmayan malum sendika, aradan iki yıl geçtikten sonra eğitim sistemi ile ilgili öneride bulunmakta ve sistem 4+4+4 şeklinde olursa, sınıf öğretmenleri norm fazlası olur diye felaket tellallığında bulunmaktadır. Sınıf öğretmenlerini tehdit ettiğini düşündükleri yeni düzenlemenin kısa zaman içerisinde sınıf mevcutlarının aşağı çekilmesi için bir fırsat oluşturacağını bildikleri halde kasıtlı olarak eğitimcileri huzursuz etmeye çalışıyorlar. Bu konuda felaket tellallığı yapanlara dün Milli Eğitim Bakanı'nın Kanal 24'teki mülakatta, “sınıf öğretmenleri ortaokulun birinci sınıfında yani 5. Sınıfları okutmaya devam edecekler” sözünü hatırlatmak isteriz. Unutmasınlar ki, Eğitim-Bir-Sen, kendilerine oyun alanı bırakmayacak ve eğitim çalışanlarının güvencesi olarak oluşabilecek her türlü mağduriyetin ve haksızlığın karşısında olacaktır. Sınıf öğretmenlerinin de güvencesi Eğitim-Bir-Sen'dir” ifadelerini kullandı. "Milli Eğitim Bakanlığı Yüzünü Artık Eğitimcilere Dönmelidir" Milli Eğitim Bakanı'nı eleştiren Yalçın, “Sivil bir eğitim sistemi; düşünen, araştıran, soran, sorgulayan özgür bireylerin yetiştirilmesi için eğitim alanında pek çok adımın atılması gerekmektedir. Andımız dahil, eğitimdeki vesayetin bütün izleri silinmeli, düşüncelerine paralel bir şekilde öğrencilerin kılık kıyafetleri de sivilleşmeli, üniformalı eğitime son verilmeli, demokratik eğitim hakkının önündeki karma dayatması sona erdirilmeli, sorunlara kalıcı çözüm bulmak için paydaşların önerileri dikkate alınmalıdır. Milli Eğitim Bakanlığı'nın, geçmişten günümüze eğitimin paydaşlarının görüşlerine başvurmadan yaptığı bütün düzenlemeler en fazla tartışılan ve mağduriyet üreten düzenlemeler olmuştur. Bütün paydaşların mevcut hafızalarının sürece dahil edildiği çözümlerin kapsayıcılığı ve kalıcılığı herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Bakanlığın, demokratik yönetim anlayışının gereği olarak eğitimin paydaşlarının görüşüne başvurarak ortak aklı bulması en çok kendi işini kolaylaştıracaktır. Son zamanlarda eğitimcileri sorunlardan daha çok yetkililerin eğitimcilerle ilgili söylemleri yıpratmış ve motivasyonlarını bozmuştur. Kamuda neredeyse en düşük ücreti alan konumuna düşürülen öğretmenler, sorunlarına çözüm beklerken, mevcut sorunlarını çözmek yerine yeni sorunların üretilmesi, öğretmenleri üzmektedir. Bakanlık eğitimde verimi artırma adına değişiklikler yaptığı bir dönemde eğitimin en önemli unsuru olan öğretmenlerin moral ve motivasyonunu bozacak söylemlerden uzak durmalı ve eğitim çalışanları ile ilgili iletişimin dilini yakalamalıdır. Yüzünü de artık eğitimcilere dönmelidir” ifadelerine yer verdi. "Üniversiteler Demokratik Kültürü İçselleştirmelidir" “Üniversitelerdeki bürokratik hantallık sona erdirilmeli; öğretim elemanlarının ve idari personelin özlük, sosyal ve mali haklarındaki yetersizlikler giderilmelidir” diyen Yalçın, şunları kaydetti: “Ekonomik sıkıntı yaşayan bilim camiasından bilimsel verimlilik beklenemez. Sorunları ortaya koymakla kalmamalı, onlara çözüm de üretmeliyiz. Sadece sorunları ortaya koyan ufukla bu ülkenin geleceğini dizayn edemeyiz. Artık küresel sorunlar karşısında küresel sorunları paylaşıyor olmayı düşünüyor, kararlaştırıyor, projelerini hazırlıyor ve bu doğrultuda koşuyor olmamız gerekiyor. Sorunların küreselleştiği bir çağda çözümlerin de küreselleşmesi lazım. Türkiye'de üniversitelerin geçmişin tortularını bir an önce üzerinden atması, siyasetin de sivil toplumun da önünde gidecek bir zihniyet devrimi yaşaması gerekiyor. Bunun dışında hareket etmeye hakkımız yok. YÖK'ün anayasal kimliğine son verilmelidir. Üniversitelerde seçim, demokratik ve çoğulcu bir anlayışla tüm personelin katılımına imkan sağlayacak şekilde yapılmalıdır. Üniversite Disiplin Kurulları, Senato ve bütün karar süreçlerinde sendika temsilcileri bulunmalıdır. Üniversiteler paydaş kuruluşlarla birlikte çalışmayı özümsemeli ve demokratik kültürü içselleştirmelidir.”
YORUM YAZIN
|
|