Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yeni yasama yılının açılışında konuştu. Türkiye'nin 17 yıl öncesi göre depremlere daha hazırlıklı olduğuna değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bingöl ve diğer illerde yaşanan depremleri büyük acılar olarak hatırladıklarını söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan; “İstanbul'da yaşanan 5,8 büyüklüğündeki deprem, bize karşı karşıya bulunduğumuz tehlikeyi bir kez daha hatırlatmıştır. Anadolu coğrafyası, binlerce yıldır çok ciddi depremlerle sarsılan, yıkımlar ve acılar yaşayan bir yerdir. Ülkemizin yüzde 70'inin birinci veya ikinci derece deprem bölgesi olduğu ifade ediliyor. Nüfusumuzun ve sanayi tesislerimizin dörtte üçü, birinci ve ikinci derece deprem bölgelerinde yer alıyor. Yakın dönemde, 1999 yılında yaşanan İstanbul, Kocaeli, Yalova, Sakarya, Düzce ve Bolu illerimizde çok ciddi yıkımlara, can kayıplarına yol açan depremlerin görüntüleri hafızalarımızda tüm canlılığıyla duruyor. Sadece 17 Ağustos 1999 Gölcük ve 12 Kasım 1999 Düzce depremlerinde, 2010 yılındaki Meclis Araştırma Komisyonu rakamlarına göre 18 bin 373 canımızı kaybettik. Aynı şekilde; 2011 yılında Van'da, 2003 yılında Bingöl'de, 1998 yılında Adana'da, 1992 yılında Erzincan'da, 1983 yılında Erzurum'da, 1976 yılında Çaldıran'da, 1975 yılında Lice'de, 1971 yılında yine Bingöl'de, 1970 yılında Gediz'de yaşanan depremleri de, son 50 yılın büyük acıları olarak hatırlıyoruz. Bu depremlerde de on binlerce insanımız hayatını kaybetmiş, yüz binlercesi yaralanmıştır. ‘Deprem değil bina öldürür' gerçeği, her depremde bir kez daha yüzümüze adeta şamar gibi inmiştir. Türkiye'de inşaat faaliyetleri, çok uzun yıllar boyunca, maalesef, sadece estetik ve diğer unsurlar değil, tabii afet faktörü de gözetilmeden özensiz bir şekilde yürütülmüştür. Biz, hükümete geldikten sonra, bu konuyu önceliklerimiz arasına aldık. TOKİ'nin öncülüğünde başlattığımız projelerle, ülkemizde ilk defa, sistematik ve yaygın bir depreme dayanaklı yapı stoku oluşturmaya başladık. Şu ana kadar TOKİ vasıtasıyla, 4 milyona yakın vatandaşımızın yaşadığı 850 bin güvenli konutu tamamlayıp sahiplerine teslim ettik. Bununla kalmadık, belediyelerimizle birlikte, ülke genelinde 6,7 milyon yapının çeşitli derecelerde dönüşümünü hedefleyen bir sürece girdik. Bugüne kadar 1 milyon 112 bin yapının dönüşümünü başlattık, önemli bir kısmını da bitirdik. Ayrıca, projeden malzemeye ve yapı denetimine kadar, inşaat sürecine ilişkin tüm alanlarda standartları, depreme göre yeniledik, geliştirdik. Böylece, özel sektörün yaptıklarıyla birlikte, 35 milyon vatandaşımızın güvenli evlerde yaşayabilmesini sağlayan bir dönüşümü gerçekleştirmiş olduk. Şimdi önümüzde yaklaşık 1,5 milyon acil dönüşüm bekleyen yapı var. Her yıl 300 bin konutu devlet ve özel sektör olarak inşa ederek, 5 yılda bu acil dönüştürülmesi gereken yapıları yenilemeyi planlıyoruz. Kentsel dönüşüm projelerini hızlı, yerinde ve gönüllülük esasına göre yürütüyoruz. Diğer taraftan, pek çok farklı kurum tarafından yürütülen ve maalesef koordinasyon eksikliği sebebiyle imkanların boşa harcanmasına sebep olan afet yönetimi sistemini baştan sona değiştirdik. Ülkemizde bugün, depremden sele, yangından heyelana kadar tüm afet çalışmaları, 2009 yılında kurduğumuz Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı AFAD tarafından sevk ve idare edilmektedir. Ayrıca, sığınmacılara geçici barınma hizmeti verilmesi ile sınırlarımız dışındaki afetlere müdahale çalışmaları da bu kurumumuzun sorumluluğundadır. Hem kriz, hem de risk yönetimini birlikte yürüten bir sistemle, 81 ilimizin tamamında afetlere karşı hazırlık yapıyor, müdahalede bulunuyoruz. Kızılay başta olmak üzere, sivil toplum kuruluşu mahiyetindeki yardım ve müdahale birimleri de, bu kurumumuz tarafından koordine ediliyor. Bir yandan afet risklerinden arındırılmış yerleşim yerleri inşa etme, diğer yandan afet öncesi bilinçlendirme ve afet sonrası yardım çalışmalarıyla ilgili güçlü bir kurumsal alt yapı oluşturduk. Henüz istediğimiz seviyeye ulaşamadığımız bir gerçek olmakla birlikte, bugün Türkiye'nin 17 yıl öncesine göre afetlere daha hazırlıklı olduğu bir gerçektir. Geçtiğimiz hafta yaşanan deprem bize, bu yöndeki çalışmalarımızı hızlandırmamız ve yaygınlaştırmamız gerektiğini göstermiştir. Biz, bu doğrultuda üzerimize düşenleri kararlılıkla yapmaya devam edeceğiz. Deprem gibi hayati meselelerin siyaset üstü olduğuna ve bu şekilde konuşulması, tartışılması, çalışılması gerektiğine inanıyoruz. Aksi yöndeki her tavır ve beyan, hiç kimseye, ülkemize zarar vermekten başka fayda sağlamayacaktır. Rabbim ülkemizi her türlü tabii afetten muhafaza etsin diyorum” şeklinde konuştu.