Bingöl FM'de yayınlanan ‘Gündem Özel Programı'nın bu haftaki canlı yayın konuğu, Hür Dava Partisi'nin desteklediği Bingöl Bağımsız Milletvekili Adayı Said Şahin oldu. Moderatörlüğünü Ömer Aşkın'ın yaptığı programda gündeme dair birçok soruyu yanıtlayan Şahin, Bingöl'den aday olmasının sebeplerinden, önümüzdeki genel seçimlerin önemi ile seçme ve seçilme hakkına kadar pek çok konuda görüşlerini açıkladı.
‘neden Bingöl'den aday gösterildiği' sorusunu yanıtlayan Şahin: “Bingöl'den aday olmamın bir değil birden çok sebebi var. Bunlardan birincisi ben aslen Bingöllüyüm, Gençliyim. Diğer bir sebepte şu; Bingöl'de parti teşkilatımızca yapılan istişarelerde parti üyesi kardeşlerimizin böyle bir talebi oldu. Genel merkezimizde gelen bu talebi dikkate alarak tercih etti. Diğer bir sebep ise Bingöl'ün bende ayrı bir yeri var. Kendimi Bingöl'den uzak görmüyorum. Bu yüzden de buradan aday olduk. Bingöl'de güzel hatıralarımız var elhamdülillah. Bundan sonrada güzel hatıralarımız olsun istiyoruz. Bingöl'de en güzel şekilde temsil edecek mahiyette hatıralarımız olsun istiyoruz. Geçmişin hatıraları ile geleceğin hatıralarını birleştirmek istiyoruz” dedi.
“BÖLGE HALKI MECLİSTE YETERİNCE TEMSİL EDİLMİYOR”
Bölge genelinde yaşayan halkların mecliste yeterince temsil edilmediğini belirten, Şahin: “Bingöl halkı dindar kimliği çok güçlü olan bir halktır. Dindarlığı önde gelen bir halktır. Hele hele geçmişte İslami kimliğinden dolayı zulme uğramış, mağdur olmuş birileri var ise siyasette Bingöl'ün önüne kendini koyan, Bingöl halkı hep sistemin zulmüne uğramış bu insanların mağduriyetinden dolayı hep bu insanları tercih etmiştir. Birde bu insanlar muhafazakâr kesimden gelmişse geçmişten gelenekten geliyorsa kimlikten geliyorsa Bingöl halkı tercihini hep bu yönde kullanmıştır. Tüm bunlar Bingöl halkı için bir iftihar tablosudur. Hep İslam'dan yana Müslümanlardan yana veya uzak yakın böyle bir geçmişi olan İslam'la ilgili Müslümanlığından dolayı mağdur olmuşlardan yana tercihini kullanmıştır ve de kullanıyor. Bizde aslında İslami geçmişimizden dolayı İslami kimliğimizden dolayı sistemin mağduru olmuş ve sistemin zulmüne uğramış insanlarız. Bingöl'ün bu yönünü de bildiğimiz için Bingöl'ün İslam'dan dolayı Müslümanlıktan dolayı sistemin zulmüne uğramış olanları tercih edeceğini bildiğimiz için birazda tercih ettik Bingöl'ü. Hür dava partisi olarak geçmişte genel seçimler gibi bir geçmişimiz olmadı. Yerel seçimler döneminde bir tecrübemiz oldu. Fakat genel seçimlerde mevcutlar içerisinde Bingöl bu kimlikli insanları tercih edip kendisini temsil etsin diye meclise göndermiş. Bingöl yeterince temsil edilmiş midir? Maalesef, gördüğümüz gibi yeterince temsil edilememiştir. Sadece Bingöl ile ilgili bir sorun mudur bu? Aslında bu çoğunlukla doğu ve güney doğu illerinin çoğunluğuyla alakalı ya da diğer illerin çoğunluğuyla alakalıdır. Yani böyle etkin olan hakikaten söz sahibi olan iradesini temsiliyetini gittiği mecliste ortaya koyan milletvekili profili çok az. Diğer bir ifadeyle lider kültüre bağlı, çoğunlukla liderin üzerinden özellikle oy devşirdiği sonrasında da çok ciddi manada etkin pozisyon vermediği bir siyaset anlayışı var. Bunun yıkılması lazım. Her ilin milletvekilinin mecliste sadece kendi ilini değil bütün Türkiye'yle ilgili çok etkin roller üstlenmesi lazımdır. Çok etkin pozisyonlar alması lazımdır. Ama gördüğümüz kadarıyla bırakın mecliste bunun temsiliyetinin sağlanması veya Bingöl'ün sorunlarıyla ilgilenilmesi Bingöl'ün içinde Bingöl'ün sorunlarıyla ilgilenmek noktasında çok ciddi sorun ve sıkıntılar oluyor. Örneğin kendimin de bir dönem başkanlığını yürüttüğüm Elazığ İhya-Der dosyası var. Bu dosyada yer alan insanlar, düzenledikleri kutlu doğum, en ötürü kurulan kumpaslarla çok ağır cezalar veriliyor. Bu yüzden kimi insanlar yurt dışına hicret etmek zorunda bırakıldı, sitem tarafından mağdur edildi. Bu bahsettiğim olaylar 90'lı yıllar değil, 2000'li yıllar da değil 2010 yılında yaşanmıştır. Sonrasında tahşiyeye yönelik ortaya atılan ve hükümetin sahiplendiği Fethullah Gülen'in bir konuşmasına dayanarak tahşiyeye yönelik operasyon gündeme düşünce 2010 yılında yaşanan İhya-Der mağduriyeti de gündeme geldi. Konun kendilerine aktarıldığı Elazığ Milletvekilleri, aradan geçen 4 yıldan sonra yani insanlar cezalarını çekip çıktıktan ve yurtlarından olduktan sonra halen durumdan haberimiz yok diyor. Maalesef bir milletvekili kendi bulunduğu bir şehirde destek aldığı Müslümanlardan, çektiği zulümlerden, mağduriyetten, sıkıntılardan haberi yoksa varın gerisini siz düşünün. Bu örneği biz teşmil edebiliriz. Hemen her yerde bu söz konusudur. Bu Diyarbakır'da da, batmanda da ve maalesef Bingöl'de de söz konusudur. Adaylar, seçimde halktan destek alıp Ankara'ya gittikten sonra bu halk ne yaşıyor, ne oluyor, ne bitiyor yaşadıkları sorunlar ne, devlet tarafından nasıl bir sıkıntıya uğramışlar, bölgede bulunan mevcut güçler tarafından nasıl bir sıkıntıya uğruyorlar işte bunların hiç biriyle ilgilenmiyor. Bunun ötesinde şehrin yapılanmasıyla da ilgilenmiyorlar. Mesela yerel seçim döneminde geldik Bingöl'de ki çalışmalarda yer aldık. Bingöl'ün hali hakikaten içler acısıydı. Hakeza Diyarbakır'ında öyle. Yani hizmet görülmemiş, getirilmemiştir. Çok sorun var konuşulacak ve yapılacak ta çok şey var. Hem belediye üzerinden yapılması gereken çok ciddi hizmetler var hem de iktidarda olmak ve mecliste olmanın verdiği imkânlarla yapılacak çok ciddi hizmetler var. Bu halk sizi seçmiş ve kendilerini temsiliyet hakkı vermişse iktidarda olmasanız da sorunları meclise taşırsınız medyada kamuoyunda gündem oluşturursunuz hiçbir şey yapamasanız da gelirsiniz bu halka şikâyet edersiniz sorunun müsebbiplerini” şeklinde konuştu.
“TÜRKİYE'DE SİYASET KİRLETİLMİŞ BİR ALANDIR”
Seçme ve seçilme hürriyetinin ahlak temeline oturtulması gerektiğini kaydeden Şahin, konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “Seçme ve seçilme hakkı hangi değerler üzerine oturtulmalıdır denilirse; maalesef bugünün siyasetini konuşursak çok kirli bir alan çıkıyor karşımıza. Yani Türkiye'de siyaset maalesef kirletilmiş bir alandır. Ahlaktan uzaklaştırılmış, aldatmaya dayalı her türlü gayrı meşru yolların kullanıldığı ve sadece insanların oylarını almak düşüncesiyle hareket edilen bir alana dönüşmüş. Bunun değiştirilerek siyasetin ahlak temeline oturtulması lazım. Seçme ve seçilme şeklindeki tercihler, seçen bir insan seçme hürriyetini kullanırken hakikaten de bilinçli bir tercihte bulunması lazım. Ben bir insanı seçiyorum. Bu insan sıradan, basit bir insan değil beni idare edecek bir insandır. Bizim üzerimize kanunlar çıkaracaklar, idarede, icraatta bulunacaklar. Bu bizim inancımızı etkileyecek. Bu bizim ahlakımızı etkileyecek ve bu bizim neslimizi etkileyecek. Her yönüyle geleceğimizi ve yarınımızı etkileyecek bir tercihtir. Dolayısıyla bireylerin seçecekleri adayların kişilik özelliklerine dikkat etmesi lazımdır. Seçmenler kendilerine verilen bu hürriyetlerini bilinçli bir şekilde bu değerler üzerine kullanmalıdır. Seçilme hürriyeti olanlara da şunu diyoruz; ‘Allaha inan herkes Allahtan korkmalı. Allaha inanmayan herkes kuldan utanmalı. Herkes kendince bir hesaplar yapıyor olabilir ama bu makamlar basit makamlar değil. Bu makamlar sorumlulukları ağır olan makamlardır. Ciddi manada vebali olan makamlardır. Sizi temsilci seçipte meclise gönderen halkın sorunlarına kulak tıkamak hakikaten de çok ciddi bir vebaldir. Dolayısıyla dürüst ahlaklı adil olunmalı. Ama her şeyden önce de Allahtan korkulmalı.'”
Seçmene kaybedilecek bir 4 yıllarının daha olmadığını hatırlatan Şahin, son olarak şu ifadeleri kullandı: “Bizim genel seçimlere girerken belirlediğimiz ana temalardan bir tanesidir bu söz. Ama yalnız bu da değildir. Şimdi tam zamanı diyoruz. Hakikaten çok gecikildi bazı konularda. Yani şimdi tam zamanı. Türkiye'nin kaybedeceği bir 4 yılı daha yok.”