‘28 Şubat Sivil Savunma Günü' öncesinde bir basın açıklaması yapan Sivil Savunma İl Müdürü Hasan Ketenalp, doğal afetler ve alınması gereken önleyici tedbirler hakkında bilgiler aktardı.
Doğal afetlerin insan hayatını etkileyen önemli faktör olduğunu aktaran Ketenalp: “20. Yüzyılda gelişen teknoloji ile birlikte, silahlanma yarışı, büyük yıkım ve ölümlere yol açan savaşlara sebep olmuş ve bunun sonucunda da cephe gerisindeki silahsız halkın cephedeki asker kadar tehlikeye maruz kaldığı görülmüş ve Özellikle 2. Dünya ve Kore savaşlarında ölen milyonlarca insanın çoğunun sivillerden olması ve bu savaşların cepheden çok cephe gerilerini tehdit etmiş olması bundan sonrada bunun böyle süreceği var sayılmış ve sivil savunma bu sonuçtan doğmuştur. Savaşların yanında deprem, sel heyelan ve yangın gibi doğal afetlerde insanların hayatını etkileyen temel faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır. Yine afetler konusunda üzerinde durulması gereken en önemli hususlardan biride uzun vadeli alınabilecek önlemler olmalıdır. Özellikle yerel yönetimler bu hususta gerekli hassasiyeti göstermelidirler. Depremler en çok kayıp verdiren doğal afet türüdür. İnsanları depremler değil, yapılar öldürmektedir. Şeklindeki slogan ülkemiz gerçeği ile birebir örtüşmektedir” dedi.
Türkiye deprem haritasına bakıldığında yurt topraklarının yüzde 92'sinin deprem kuşağı üzerinde, nüfusun yüzde 95'nin de bu topraklar üzerinde yaşadığının görüldüğüne işaret eden Ketenalp, Bingöl ve ilçelerinin tamamının birinci derece deprem kuşağında yer aldığını vurguladı.
Türkiye'nin en aktif fay hatları olan Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu Fay hatlarının Bingöl sınırlarından geçmesinin ne kadar riskli bir bölgede yaşanıldığının göstergesi olduğunu kaydeden Ketenalp, şunları kaydetti.
“Kim ne derse desin, Türkiye 17 Ağustos Marmara Depremi ile birlikte depremli bir hayat yaşamaya başladı ve bu öyle bir duruma geldi ki çoğu kişi ve ailede deprem korkusunun paniğe dönüştüğünü görüyoruz. Tabiî ki işi son derece ciddiye almamız gerekiyor. Ancak Türkiye'nin yüzde 92 sinin deprem kuşağı üzerinde olduğunu kabul edersek depremle yaşamak zorunda olduğumuzu unutmamamız gerekir. Bu demek değildir ki tedbir almayalım hem fert olarak hem de tüm kamu kurum ve kuruluşları ve sivil toplum örgütleri kendi tedbirlerini almak zorunda olduklarını unutmamaları gerekir. Öncellikle şunu da unutmamak lazımdır ki; Afetler sonuçlarına katlanılacak bir kader değil, insanın akılcı davranışları ile başa çıkılabilecek bir olgu olduğuna inanmak gerekir. Depremler günlük genel yaşamın birden bire alt üst olduğu, insanların çaresizlik ve acı içerisine sürüklendiği kurtarılmaya, barınağa, yiyeceğe, tıbbi ve sosyal bakıma ve diğer gereksinmelere ihtiyaç gösterdikleri olağanüstü bir durumdur. Bu devreyi en iyi şekilde ve en az zararla atlatmak için halkımızın, Sivil Tolum Örgütlerinin ve tüm Kamu Kurum ve Kuruluşlarının hazırlıklı olmasına bağlıdır. Bu hazırlıkların en başında iyi bir planlama, eğitilmiş ve her an göreve hazır arama ve kurtarma ekipleri, Deprem öncesi, Deprem Sırası ve Deprem Sonrasında ne yapılması gerektiğini bilmek ve bunları en iyi şekilde organize etmekle mümkün olacağını unutmamak lazımdır. Asayişin sağlanmasında önleyici kolluk görevi; hastalık vuku bulmadan koruyucu hekimlik ne kadar önemli ise kaçınılmaz olan afet meydana gelmeden ona hazırlıklı olmakta o kadar önemlidir. Artık dünyada, sadece afet sonrası kurtarma yaklaşımından, afet öncesi hazırlıkların güçlendirilmesine dönüş ön plana çıkmaktadır. Dünyadaki genel konjöktür bu şekilde tezahür ederken giderek yaygınlaşan “Afet Yönetim Merkezleri, Kent Bilgi sistemleri ve Coğrafi Enformasyon Sistemi” gibi çalışmalar afet yönetimine çok önemli katkılar sağlamıştır. Bu gerçekten hareketle, Sivil Savunma Teşkilatımız gerek eğitimli uzman personeli gerekse gelişmiş araç, gereç ve ekipmanıyla her türlü afete suratlı bir şekilde müdahale edebilecek, 24 saat görev yapan hareket kabiliyeti yüksek bir yapı kazanmıştır. Kamu yönetiminde yeniden yapılanma ve yerel yönetim reformu çerçevesinde çıkarılan İl Özel İdaresi ve Belediye Kanunu ile yerel yönetimlere, afetlere hazırlık, arama ve kurtarma, acil yardım faaliyetlerine kaynak ve personel tahsisine imkân veren yasal düzenlemeler yapılarak bundan böyle teşkilatımız yanında İl Özel İdare ve Belediyelerimiz de afetle mücadelede daha etkin çalışma yapabileceklerdir. Afetlerle mücadelede, gerek Sivil Toplum Örgütleri ile işbirliğine ve gerekse gönüllülerin Sivil Savunma Hizmetlerine katılımına büyük önem vermekteyiz. Var olan bu iş birliğinin artarak devam etmesi öncelikli hedeflerimiz arasındadır. Sözlerimi büyük Atatürk'ün şu sözlüyle bitirmek istiyorum.”Felaket başa gelmeden evvel önleyici ve koruyucu tedbirleri düşünmek lazımdır. Geldikten sonra dövünmenin faydası yoktur.” Bu duygu ve düşüncelerle 28 Şubat Sivil Savunma Gününüzü kutluyor saygılarımı sunuyorum.”
BingolOnline/Bingöl Kent Haber