Ergenekon istiklal mahkemeleri zihniyetinin devamıdırBingöllü Tarihçi Yazar Mahmut Akyürekli, Ergenekonun İstiklal Mahkemeleri zihniyetinin devamı olduğunu söyledi. Akyürekli, Kürtlerin PKKyı desteklemeye mecbur bırakıldığına da dikkat çekti.![]() Bir gazeteye röportaj veren Bingöllü Yazar Akyürekli, İstiklal Mahkemelerinin M. Kemal Atatürk'e bağlı olduğunu ve Ergenekon'un ise İstiklal Mahkemeleri zihniyetinin devamı olduğunu iddia etti. “Şark İstiklâl Mahkemeleri” kitabı Bingöllü Yazar Akyürekli, bir gazeteye Şark İstiklâl Mahkemeleri ile ilgili röportaj verdi. Akyürekli, Ergenekon zihniyetinin İstiklâl Mahkemeleri zihniyetinin devamı olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Bizler yargılarken adil olmak zorundayız.” İşte o röportajdan bazı cümleler: M. KEMAL, KÜRTLERLE TÜRKLER ARASINDAKİ BAĞI KESTİ Şark İstiklâl Mahkemelerinde batıda yaşayan insanların ve gazetecilerin getirilmesi ne anlama geliyor? Ülkenin Batısındaki rejim muhalifleri aslında Ankara İstiklâl Mahkemesince terbiye ediliyorlardı. Bu mahkeme meşhur “Üç Aliler divanı” adıyla maruf. İstanbul basını yani gazeteciler olayı istisna. Hilâfet kaldırılırken çoğunlukla Hintli Müslümanlardan oluşan Hilâfet Komitesi gazetelere ilân vererek uygulamaya karşı kamu oyu baskısı oluşturmak istiyordu. Hakları da yok değildi. Hint Müslümanları yüzüklerine varıncaya kadar bizim millî mücadelemize destek için fedakârlık ettiler. Onların inancı Hilâfet ayakta kalırsa kendileri de özgür olacaktı. Aslında Şeyh Said de Piran'da ki vaazında “Kürtler ve Türkleri bağlayan bağ Hilâfettir. M. Kemal bu bağı kesti“ diyerek hilâfetin kaldırılışına tepki gösterenlerden biriydi. Hilâfetin kaldırılması ülkedekiler kadar dünya Müslümanlarını da sükut-u hayale uğrattı. İstanbul basını bu ilânları yayınlamaktan tereddüt etmedi. Bu davranış cumhuriyet ve M. Kemal karşıtlığı olarak görüldü. Hesaba çekmek için bir gerekçe aranıyordu. Şeyh Said'in duruşmada “Sabilüreşat gazetesinden etkilendim” sözü bu fırsatı vermiş oldu. Mahkeme üyesi Ali Saip (Ursavaş) tarafından ustaca iş dallandırıldı, İstanbul basınından “Şark İsyanıyla alâkaları tespit edildiğinden” denilerek gazete sahibi ve muharrirlerden oluşan altı gazeteci tutuklanarak önce Diyarbakır, oradan da Elazığ'a götürülüp yargılandılar. Sonuçta istenen alındı, basın mensupları Ali Saip ve Avni Doğan'ın yönlendirmesiyle pişmanlıklarını ve af dileklerini M. Kemal'e bir telgrafla ilettiler. Biat alınıp hizaya getirildikten sonra zaten bir komedya olan davaları düşürüldü. ERGENEKON İSTİKLÂL MAHKEMELERİ ZİHNİYETİNİN DEVAMIDIR Şark İstiklâl Mahkemeleri'yle Dersim arasında bir zihniyet bağlantısı kurmak mümkün mü? Mümkün, bulgular bize böyle söylüyor. Ulus devletin korkusu din ve etnik mesele ikisi de Dersim'de var. Dersim dolayısıyla Ulus-devlet için çıban başı, hem Kürt hem Alevî o zaman dağıtılması lâzım, tüm raporlar yıllarca bunu işledi. Ulus devlet de kendi ideolojisinin gereğini yaptı. Kendi oluşturduğu din ve millet kalıbına sığmayanlar amansız düşman olarak görülüyorlardı. Nitekim birinci dönem Dersim mebusu ve ikinci gurubun önemli isimlerinde Hasan Hayri Bey ve amcazadesi Mehmet Celal Efendi Elazığ'da asılanlar arasında. Ya Ergenekoncular? Bu günün Ergenekoncuları geçmişin İstiklâl Mahkemeleri zihniyetinin devamıdır. Bu bir tecellidir. Şimdi o zihniyet yargılanıyor. Şark İstiklâl Mahkemesinde verilen 430 idamı düşündüğüm zaman bu cezalar bana çok ağır gelmiyor. Ayrıca onlar Silivri de lüks otel standardında ki ceza evlerinde tutuklu olup yargılanırken, zavallı Kürtler dokuz yüz kişi, bin kişilik guruplar halinde balık istifi, Elazığ'da metruk bir kilisede aylarca yıkanacak su bulamadan yıllarca yataksız yorgansız sefalet ve perişanlık içinde yargılanarak rencide edildiler. Ben 12 Mart, 12 Eylül'ü yaşadım. 28 Şubatlar vesaire daha dünkü hadiseler bu aslında. Şark İstiklâl Mahkemesi zihniyetinin tasfiyesidir. Fakat şunu unutmamak lâzım, zulmü tenkit ederken zalime benzeme hatasına düşülmemeli. Zalime karşı da adil olmak lâzım. Bu, suçluya ceza verilmesin demek değildir. “Kim iyilik getirirse on katı kötülükte dengiyle cezalandırılır, onlar haksızlığa uğratılmazlar” (Enam, 16). Bu İlâhî ikazları unutmamak lâzım. KÜRTLER, PKK'YI DESTEKLEMEYE MECBUR BIRAKILDI PKK'nın Marksist bir örgüt olduğunu biliyoruz. Kürtlerin büyük çoğunluğu ise dindar. Sizce PKK Kürtlerin hak ve özgürlük mücadelesinde nerede duruyor? PKK, Marksist olduğunu hiç saklamadı, hatta bazen unutulduğunu düşünerek hatırlatma ihtiyacı da duyuyor. Ahmet Türk, Aysel Tuğluk ve diğer bir çokları konuşmalarında Marksist köklerine işaret ederek referans olarak ta kullandılar. Öcalan, Sırrı Süreyya'yla E. Kürkçü'ye selâm yollarken “Halen Dev-Solcuyum” demeyi ihmal etmediğini gördük. Belki sorunuz daha açıkça şu olmalıdır: ”Dindar bir halk olan Kürtler niye PKK'yı destekliyor?” Diğer fikir hareketleri ve siyasî unsurlar Kürtlerin hiçbir hakkına ve hukukuna sahip çıkmadılar. İslâmcı gelenekten gelenleri de bunlara dahil etmek lâzım. Hatta Türk İslâmcıları, Kürtleri senelerce inkâr edenlerin bir çoğu gibi biraz da etnik Milliyetçidirler. Bir başka örnek vereyim: Süleymaniye Kütüphanesinde 388 eser müellifinin künyeleri “Kürdî” olduğu için yıllarca rafların altına itildi. Taceddin el Kürdî, Molla Gorani'nin künyeleri tahrif edilerek aktarıldı. “Gorani” “Gürani” olarak değiştirildi. Bunlar kasıtlı olarak yapılan şeylerdir. Tarihimizdeki ortak değerler birliğimizin harcıydı bu harçlar tahrif edildi, yok edildi. Hilâfet bunun en önemli örneğidir. Kürtler bu kadar sahipsiz ve ezgin kalınca sonuçta kendi haklarını savunanın kimliğine, ideolojisine takılmadı. PKK, MARKSİZM DEĞİL KÜRTLERİN HAKLARI ÜZERİNDEN BÜYÜDÜ Yani sahipsiz kalış Kürtleri PKK'yı desteklemeye zorladı… İşte bütün bu olup bitenler Kürtleri istemese de Marksistlerin siyasetine destek vermeye zorladı. Marksistlerde şunu çok iyi bilirler; PKK, Marksizm'in vaat ettiği bir dünya üzerine değil, Kürtlerin hakları üstünde büyüdü ve hayat buldu. Diğer Marksist fraksiyonların durumu ortada. Hiçbirisi 10 bin taraftara sahip değildir, marjinalleştiler. Marksizm dünyada iflâs edip kurumuşken burada nasıl yeniden hayat buldu? Bu bir sosyolojik vakadır, cevabı açık ve net ortada. Kürt mazlûmiyetini birinci meseleleri olarak gördüler ve bütün siyasetlerini bunun üstüne inşa ettiler. Dindar kesim ve diğer anti sol guruplar bu konuda fikir üretmeden resmî ideolojinin söylemlerine sığınınca, Kürtlerin bir kısmı eksen değiştirdi. Bundan BDP'ye oy veren Kürtler Komünisttir anlamı çıkmamalı. Hayır, kahir ekserisi anti komünisttir. Yukarıda anlattığımız meselelerden dolayı bu ittifakın içinde oldular. PKK veya BDP Marksizm'i öncelediği an, Kürtlerden destek bulamazlar, onlar da yol ayrımına geldiler, bir tercih yapmak zorundalar. PKK Marksist çizgide ısrar ederse sonuçta beklentilerini revize etmek durumunda kalır. Kürtler belki faşist dahi olabilirler, fakat komünist zor olurlar. YORUM YAZIN ![]()
|
|