Akif beki: başbakan yalnız bir adam
Bingöl'ün bir Zaza köyünden gelip Başbakan'ın
Sözcüsü olan Akif Beki, Başbakanlık'ta geçen 3.5 yılını ve Başbakan
Erdoğan'ı anlattı. Beki, ilginç bilgiler verdi;
05 NİSAN 2009 PAZAR 16:57 |
0 |
2011 |
0 |
|
AA |
aa |
|
AYÇA ÖRER'in röportajı Kırmızı
leğen içinde doğduğu Bingöl'ün bir Zaza köyünden gelip Başbakan'ın Sözcüsü olan
Akif Beki anlattı: Erdoğan'ın çok az arkadaşı var, kararları yalnız
alıyor
Nasıl bir ailede doğdunuz? Muhafazakâr bir aileyiz biz,
Bingöl'de doğdum, ilkokulu Kayseri'de okudum. Babam Sakarya Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi'nden emekliye ayrıldı. Babam dindar ve mazbut biri, fakat çok
hoşgörülüdür, bizde ideolojik bir aile ortamı yoktur. Siyasetle de çok içli
dışlı değildik. Siyasi İslam denilen olguya hep mesafeliydi babam. Siyasette ilk
göz ağrım, deyim yerindeyse, Turgut Özal'dır. Bizim ailede en çok beğenilen,
takdir edilen, hoşlanılan siyasetçi tipi Özal idi. Şimdi de Tayyip Erdoğan bizim
evde beğenilen bir siyasetçi. Ben izole edilmiş bir evde, bir sokakta, bir
şehirde büyümedim. İlk aklımın erdiği yer Kayseri'dir. Bizim apartmanda öyle de
böyle de olan komşular vardı ve iyiydik. Babamın bizim yetişmemizde en önemli
katkısı, zihnimizin belli bir siyasi görüşün kabında şekillenmemesi. Hatta biraz
bu anlamda, apolitik bir aile bile sayabilirsiniz.
Dini de
baskıyla değil, hayatla beraber yaşıyordunuz o halde? Din herkesten
ve her şeyden evvel kendiniz için olan bir şey. Ben öyle gördüm. Bizim gibi
yaşamayan, dindar olmayan, giyinmeyen insanlarla hep iç içe olduk. Bizi
ayrıştıran, ayrı bir yere taşıyan bir muhafazakârlık
yoktu.
Zaza'sınız değil mi? Ben aileden “etnik kör”
olarak büyüdüm. Sözünü ettiğim dindarlık ve muhafazakârlık insanı esas alan bir
dindarlık ve muhafazakârlık, etnik kimlikleri değil. Kayseri'de kendimi bilmeye
başladığım yıllarda Kayserili olmadığımı, Türkçemin bozuk olduğunu fark ettim,
anladım ki, ben Zaza'yım ve Bingöl'den geliyorum. Etnik kimlik algım ondan ve o
kadarcıktan ibarettir. Ortaokul sona kadar düzenli Bingöl'e gidip geldim,
konuştuğunda Zazaca'yı rahat anlarım, hiç Türkçe konuşamayan bir Zaza'yla
karşılaşırsam, derdimi anlatırım. Zaza olduğumu bildim ama ırkçılık çok
yabancıydı. Çok geç yaşlarda ırkçılık diye bir realitenin var olduğunu, bu
insanların bu tür saiklerle hayatlarına yön verebildiklerini çok sonradan
öğrendim. Hâlâ tuhaf gelir bana. Bilişsel olarak bilirim, hissedemem.
Siz etnik kimliğinizle ne kadar muhatap olmasanız da, Bingöl
yaşanan etnik çatışmanın merkezlerinden bir tanesi. Rojin verdiği
mülakatta, “İnsan o ya da bu etnik aidiyetle doğmayı seçmez” diyor. Burada
övünebileceğimiz ya da yerinebileceğimiz bir marifetimiz söz konusu değil. Ben
Bingöl'ün bir dağ köyünde doğdum. Doktoru bırakın ebe bile yokmuş doğumumda.
Bana sorsalardı, “Bingöl'ün dağ köyünde kırmızı bir leğenin içine mi, İsviçre'de
bir evde mi doğmak isterdin” diye, illa Zaza olarak, Bingöl'de kırmızı leğene
doğmak isterim demezdim herhalde. Hiçbir şikayetim yok doğduğum yerden. Bingöl
dağ, taş, toprak yine de ben özlüyorum orayı. Ama etnik kimliğimi bir ideolojiye
dönüştürüp onunla hayata meydan okumadım. Hayata meydan okuduğum, kafamı duvara
çarptığım zamanlarım oldu ama bu değildi. Kalkış noktam etnik kimliğim olursa
hayat çok zor olur. O kalıp, o elbise bana çok dar gelir. Herhalde son 70-80
yıldır çok az kimse Kürt olarak doğmayı tercih ederdi, çünkü çok zor bir hayata
doğmak bu. Bu ülkede inkar siyaseti oldu, etnik kimlikleri yüzünden insanlar
baskılara maruz kaldılar. Çok zor hayatlar yaşandı, hâlâ şarkı türkü söylediği
için ömrünü sürgünde geçiren insanlar var. Bunlar kabul edilebilir şeyler değil.
Onların haklarının sonuna kadar yanındayım. Fakat ele silah alıp insanları
öldürmek başka bir şey. Bu anlayış başka mağdurlar da üretti. Öyle bakarsanız
hepimiz mağduruz, sağ da, sol da, dindar da, inançsız da, Aleviler de, Sünniler
de mağdur. Ben dindar Sünni bir aileden geliyorum, “Vay ne güzel bir hayat
yaşadık biz” diyemeyiz. En makbul kimlik nedir? Sünni Müslümanlık değil mi?
Sünni Müslüman dindarlar olarak çok mutlu bir hayat mı yaşadınız diye babama
sorun bakalım. Asla öyle olmadı. Dindarlığa çok özgürlük tanındığını kim
söyleyebilir?
Sizin döneminizdeki akreditasyon uygulaması doğru
muydu sizce? Benim işim bilgi sızmasını önlemekti, gazetecinin
görevi de bilgi sızdırmak. Gazeteciyle karşı karşıya gelmemden daha doğal bir
şey var mı? Başbakanlıktaki uygulama kurumsal değil, bireysel. Cumhuriyet
Gazetesi gibi hükümete aleni siyasi kampanya yürütmüş bir gazetenin muhabiri
Başbakanlığa akrediteydi. Elinizi kolunuzu sallayıp her yere giremezsiniz.
Gazeteci olmak sizin Başbakanlığın mutfağına destursuz girme hakkı vermez.
Akreditasyon kartı almadığınız zamanda gazetecilik yapamaz, başbakanla ilgili
yazıp çizemez demek değildir.
Haberci kaynak ilişkisi güven
üzerine oturmaz mı? Oturur tabii. Ama akreditasyonun kişilere
yapılması, Başbakanın sevdiği ve sevmediği gazeteciler ayrımı
yarattı... İkisi ayrı şeyler. Deniyor ki, “Başbakan niye ona mülakat verdi de
buna vermedi?”Herkese mülakat verme mecburiyeti yok. O kadarcık da olacak. Basın
toplantısını herkese açarsınız, bir kurumu dışarıda bıraksanız, orada itirazı
anlarım.
Niye ayrıldınız Başbakanlıktan? İstifalara çok alışkın
değiliz sonuçta... Başka memleketlerde bunlar oluyor mu? Bizde de
olsun alışalım. Bu tür görevler iki üç yıllık sürelerle yapılır. Bir mahkumiyet
mecburiyet ilişkisi içinde değilim. Onun için bende siyasetçi kumaşı yok.
İnsanların bunu nasıl algılayacağını ben o kadar önemsemiyorum. Varsın öyle
düşünsünler.
Sizin Ömer Çelik'le çok anlaşmadığınız
aşikâr... Bu konuşmalardan sıkıldığımı itiraf edeyim. Her şey
dışarıdan göründüğü gibi değil, çok mahalle dedikodusu var işin içinde. Ben o
dedikoduları sürdürmek için doğru adam değilim. Herkesin aslında durduğu yer
belli. Herkes başka bir yer tutuyor. Bunların birbirlerine değen, kesişen
tarafları var ama herkes başka bir iş yapıyor.
“Tekrar
gazeteciliğe dönersem, Başbakanlık sözcülüğüm sırasında kızdırdıklarımın
tekmelerine maruz kalırım” diye düşünmediniz mi? O konuda
Bingöllülükten mi, Zazalıktan mı, bir gözü karalığım var. Hiç umurumda olmadı.
Hâlâ da değil. Bana öyle diyeceklermiş, böyle diyeceklermiş. Bunu umursadığımı
söyleyemem. Başlarken üç buçuk yıl yaptığım işi bir gün bırakacağımı bilerek
başladım. Bürokrasiden bir beklentim yok. Siyaseti düşünmedim, düşünmüyorum.
Bunu bile bile niye böyle yaptınız diye sorarsan, öbür türlüsü ihanet olurdu
yaptığım işe. Güçlük yaşatmaya çalışan var mı? Var, ama ben güçlük yaşadığımı
söyleyemem. Netice itibariyle memleketin Başbakanına baş danışman kadrosunda
danışmanlık yaptım, Başbakanlık Sözcülüğü gibi bir unvan verildi, onun icabını
yerine getirmeye çalıştım. Bunu sanki ayıp sayanlar var, defoymuş gibi. Benim
için iftihar vesikasıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı'na üç buçuk yıl
danışmanlık yaptım. Onurlu bir görevdi, çok meşakkatliydi, çok zorluklar çektim,
sadece şerefi için yaptım ve değdi. Bunu ayıp sayanlar dönüp kendilerine baksın.
Niye ayıp sayıldığını da biliyorum, Başbakan'ın siyasi partisine bakarak bunu
öyle sayıyorlar. Milletten bu ölçekte temsil yetkisi almış bir başbakana yapınca
olmuyor da, başka bir başbakana yapınca mı oluyor? Memlekette başbakan olmak da
mı ayıp?
İktidara yakın olmak kimileri için her zaman bir
eleştiri nedeni... Şunu söyleyeyim, ben iktidara yakın olmak
istemeyen görmedim. Masanın öbür tarafında da bulundum, kimse bana onu
anlattırmasın. Tek kelime söylüyorum, fazla da konuşturmasın kimse. İktidara
yakın olmak istemeyeni görmedim, herkes gitsin işine baksın. Ben söyledim
söyleyeceğimi. Bunun da birinci elden tanığıyım, herhalde şahitliğim mahkemede
geçer.
Gazeteci kendini hem siyasete, hem askere, hem halka
beğendirmek zorunda mı? Sadece Taraf gazetesinin varlığı bile bunun
böyle olmadığı göstermeye yeter. Beğenmediyseniz, Radikal'i kanıt olarak
göstereyim. Örnekleri çoğaltmaya gerek yok, istisnalar olur. Fakat dönüp
baktığımızda kendi duruşu olan, yeri geldiğinde o kurumla da, bu kurumla da,
toplumun genel kabulleriyle ters düşen gazeteler var.
"Başbakan
çok yalnız bir adam"
Başbakanla aynı apartmanda oturuyorsunuz, üç buçuk
yıl sürekli birlikteydiniz, “Arkadaşım Başbakan” durumu oluştu mu?
Yok hayır. Başbakan kendi duruşu ile o ayarlamayı yapıyor. Ne kadar yakın
olursanız olun, sonuçta belli bir mesafeyi koruyorsunuz. Nihayetinde memleketin
Başbakanı'ndan söz ediyoruz. Mesafesiz bir ilişkimiz olmadı. İnsan olarak
Başbakan da benim özel hayatımda yeri olan bir büyüğüm. Öyle düşünün. O başka
bir şey ama. Herkesin hayatında sevdiği saydığı insanlar vardır. Başbakan benle
ilgili insani kanaati nedir, yaklaşımı nedir, o başka bir şey, öteki başka bir
şey. Ne iç içe geçmişlik, ne karışıklık yaşamadım.
En üstte ve en
yalnız yani... Kendi başına almak zorunda olduğu kararlar var, bunun
da getirdiği ciddi bir yalnızlık var. Sadece eşten dosttan ayrı düşmek değil o
yalnızlığın sebebi. Bir noktadan sonra gerisini yalnız yürümek zorundasınız.
Böyle bir mesuliyetin maddi bir karşılığı yok. Komşuluğa gelince, ben kendi
evimde oturuyorum Ankara'da. Başbakan Başbakan olmadan, oraya taşınmadan evvel
taşınmıştım ben oraya. Bu evi bir takım seçenekler arasından seçti. Apartman
Başbakan'a göre dizayn edilmiş bir apartman değil. Oradakilerin çoğu ev sahibi.
Ak Parti seçimi kazanmamışken, Başbakan'ın seçim yasağı kalkmamışken olup bitmiş
işler bunlar.
Apartman sakinleri için Başbakan'la komşu olmak
ilginç olmuştur ama... Sadece apartman sakini diye düşünmeyin,
mahalleli için de. Hâlâ Başbakan'ı uğurlayan mahalle sakinleri var. Bir gün gece
geç saatte geldik, yüzünü Başbakan'a tanıtmayı başaran çocuklardan biri durdurdu
arabayı, “Evde mantı var” dedi, bizi eve davet etti. Biz de kalktık o saatten
sonra, kendimizi mahallede bir evde mantı yerken bulduk. Çok oldu bunlar. Bundan
inanılmaz keyif aldı Başbakan ama bir de mahalleliyi
düşünün.
Oradaki ilişkiyi merak ediyor insan... Sıradan insanlar
için Başbakan'ın gündelik hayatına ilişkin bir hayat kurgusu yapmak mümkün
değil. Keyifli bir insandır, herkes gibidir. Günden güne, mevzudan
mevzuya ruh hali değişir. Büyük mesuliyet var omuzlarında. Memlekette bir sorun
varsa o gün doğal olarak keyfine yansır o. Sonuçta özel hayat sayılabilecek bir
hayatı yok Başbakanın. Ailesine de zaten yeterince zaman ayırdığını kimse
söyleyemez. Bu açıdan bakarsanız, kendi özel hayatından, hayatı yaşamaktan
feragat etmesi çok büyük bir fedakârlık. Başbakan hayatı o anlamda yaşamıyor.
Kendisi için yaşadığı bir hayat yok, ailesine ayırdığı bir hayat yok.
Çocuklarına, aileye düşkün bir baba düşünün. Çok da düşkündür çocuklarına, çok
da bilirim nasıl özlediğini. Telefonla falan giderir hasretini. Öyle bir tarafı
var fakat çok yoğun gündemlerde bile onu ihmal etmez, çocuklarıyla konuşur, hal
hatır sorar, takip eder. Onlar da düşkündürler babalarına. Arkadaşı var ama çok
sınırlı. Zamanı yok. Mesaisi görülüyor zaten.
"Hanımefendiler
barışık"
Emine Erdoğan ile Hayrünnisa Gül'ün arasının bozuk olduğu
söylenir... Delil olarak da Çankaya resepsiyonlarına Emine Erdoğan'ın
katılmaması gösteriliyor... Ben hiçbir soruna tanık olmadım. Bir
defa ikisini de tanırım, o tabiatta değillerdir. Sonuçta ‘kadın tabiatı
birbirlerine karşı kışkırtmak daha kolay olur' diye bir düşünce oldu ama
ikisinde de tecrübe var. Özellikle Emine Hanım'da hayat tecrübesi, siyaset
tecrübesi daha fazla. Benim tanıdığım kadarıyla Emine Erdoğan öyle bir tahrike
gelmez. Çankaya'daki bir takım davetlere Emine Hanım gitmedi. Bunun Hayrünnisa
Hanım'la bir ilgisi yok. Ona yönelik bir tavır değil, başka bir şey. Memlekette
bir sürü sorun var. Kamusal alandı, siyasetti, algılamaydı, oralara kadar
genişletmek lazım mevzuyu. Bir duruş gösteriyor bütün o tartışmalar karşısında.
O kadar basite indirgenecek bir durum değil o. İkisi de kalender insanlar benim
gördüğüm kadarıyla. Ben Emine Erdoğan'da da, Hayrünnisa Gül'de de öyle bir
ihtiras görmedim, kimseyle paylaşamayacağı bir şey yoktur.
"Doğan
batarsa ben de batarım"
“Başbakan Erdoğan'ın Türkiye'de çok insanın saygı
duyduğu, “delikanlı” bir tavrı var... Dediğiniz gibi, delikanlı
duruş var. O imaja talip olan insanlar var. Onun müşterisi var. İçten gelerek
“Helal olsun” çeken insanlar bulunur.
Çok tepki çeken “Ananı al
git”i de, çok beğenilen “One minute” ü söyleyen de aynı insan
ama... Aynı tavır, tabiat aslında. Tayyip Erdoğan niye eleştirildi
onu işte ben söyleyeyim, o an için siyasetçi olduğunu unuttu. Nasıl unutursun,
sen ki bir memleketin Başbakanısın, sen ki bir siyasetçisin, o ki bir vatandaş
diye eleştirildi. Ben de olsam, insan olarak ve gazeteci olarak o tepkiyi
veririm.
Başbakan'ın boykot çağrısından sonra Doğan Medya Grubu
batarsa ne hissedeceksiniz? Batacağını zannetmiyorum. Öyle bir şey
olursa, ben de batarım. Artık başka bir yerden çıkabilirsem çıkarım. Ben bir
gazetede yazıyorum, bu yazdığım gazete bir grubun üyesi, o grubun diyelim ki bir
gerilimi var hükümetle. Herkes ne ölçüde ne kadar etkileniyorsa ben de o ölçüde
etkileniyorum. Medya ilişkileri tabiatı gereği çelişkili, gerilimlidir zaten. O
gerilim müzminleşti. Kemikleşme eğilimi göstermeye başladı. İki tarafında gözden
geçirmesi gerekenler var.
Hemen her yazısından hem sizi hem
Başbakan'ı eleştiren Milliyet'in Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin'le
karşılaştınız mı? Henüz karşılaşmadık. Karşılaşsak tanışık iki insan
gibi oturur muhabbet ederiz. Bayağı da laflarız. Başka bir tavır da beklenmesin,
ne benden ne Sedat Ergin'den çıkmaz.
Seçimlerden sonra
Başbakan'a götürülen anketlerin bir iki puan yükseltildiği
konuşuldu. Beni en çok şaşırtan şey ne biliyor musunuz? Ak Parti'nin
sekiz puan kaybetmesi çok kişiyi üzmüş görünüyor. Yüzde 39'u az bulduklarını
düşünüyorum. Ak Parti'nin bununla yetinmemesini anlarım da, herkesin bunu
tartışmasını anlayamıyorum. Herkes çok üzülmüş görünüyor, “Keşke daha fazla oy
alsaydı” der gibi halleri var. Herhalde Başbakan seviniyordur. Ak Parti'nin
yanıltılması bir sorun, ama anketlerin yanlış çıkması ilk değil.
Taraf
|
29.01.2025 14:51
|
Bingöl'de yangın söndürme eğitimleri başladı |
Kamu kurumlarına yönelik yangın söndürme eğitimlerinin ilki, Bingöl Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü personellerine yönelik gerçekleştirildi. |
|
29.01.2025 14:03
|
Zazaca Tiyatro 'Payiz-2' İstanbul'da sahnelenecek |
Şehr-i Bingöl Tiyatro Ekibi, BİNFED organizasyonuyla 01 Şubat 2025 günü İstanbul Fatih'te sahne alacak. Federasyon Başkanı Atar, tüm Zazaları bu özel gösteriye davet etti. |
|
29.01.2025 13:34
|
Bingöl'de 4 adet av tüfeği ele geçirildi |
Bingöl'de jandarma ekipleri tarafından yapılan çalışmada, takozsuz olarak kullanıldığı tespit edilen 4 adet av tüfeği ele geçirildi. |
|
29.01.2025 13:29
|
Bingöl'de umre yolcuları uğurlandı |
Bingöl İl Müftülüğü tarafından 151 umre yolcusu kutsal topraklara uğurlandı. |
|
28.01.2025 14:42
|
Kamu Hastanelerine Kapsamlı Teftiş |
Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu'nun talimatıyla kamu hastanelerine kapsamlı teftiş başlatıldı. Teftişler acil sağlık hizmetleri, poliklinik hizmetleri, hasta hakları, ameliyathane, yoğun bakım ve merkezi sterilizasyon hizmetleri gibi kritik ve yüksek risk taşıyan alanlarda yoğunlaşacak. |
|
28.01.2025 14:25
|
Bingöl'de bir hastaya, 7 saatlik plastik estetik cerrahi operasyonu |
Bingöl'de ilk kez bir hastaya, 7 saatlik plastik estetik cerrahi operasyonu gerçekleştirildi. Başhekim Haydaroğlu: 'Ameliyathanemiz sahip olduğu imkanlarla hekimlerimizin ve vatandaşlarımızın taleplerini karşılamaya çalışıyor.' |
|
|