TBMM Adalet Komisyonu'ndan geçen yargı reformu ile ilgili Adıyaman, Afyonkarahisar, Ağrı, Batman, Bingöl, Bitlis, Burdur, Çankırı, Çorum, Düzce, Elazığ, Erzurum, Gümüşhane, Hakkari, Iğdır, Kahramanmaraş, Kars, Kırklareli, Karaman, Kırşehir, Konya, Kütahya, Malatya, Mardin, Muş, Ordu, Osmaniye, Rize, Sakarya, Sivas, Şanlıurfa, Şırnak, Tokat, Trabzon, Van, Yozgat ve Zonguldak barolarının desteklediği açıklamayı, Konya Baro Başkanı Avukat Fevzi Kayacan yaptı.
Fevzi Kayacan açıklamasında şunları kaydetti: "Gerçekten bugün itibarıyla Yargıtay'da bekleyen dosya sayısı 1 milyon 700 bin civarındadır. Yine Sayın Yargıtay Başkanının ifadesiyle torbası açılmayan 50 bin dava dosyası bulunmaktadır. Hatta ve hatta Yargıtay'da yer yokluğundan dolayı 400 bin civarında dava dosyası Ankara PTT'lerinde Yargıtay binasına gideceği günü beklemektedir. Yargıtay'da her yıl 18 bin 500 civarında dava dosyası zaman aşımına uğramaktadır.
Görülüyor ki; yargıda gerçekten de yangın vardır. Oysa gerek Yargıtay ve gerek Danıştay'ın sayın birlik başkanımızın da ifade ettiği gibi birer içtihat mahkemesi olması gerekirken, mevcut daire yapısı ve işleyişi ile bu özelliğinden oldukça uzaktadır. Temyiz dosyalarının olağanüstü fazlalığı, daire, üye, tetkik hakimi ve personel azlığı gerek Yargıtay ve gerekse Danıştay'ı birer içtihat mahkemesi olmaktan uzaklaştırmıştır. Dava dosyaları yıllarca inceleme sırası beklemektedir. Oysa adalet zamanında ve de hakkaniyete uygun bir şekilde tahakkuk ederse anlamlıdır" dedi.
Geciken adaletin, adalet olmadığı kabul edilen bir olgudur
Vatandaşların beklentisinin davalarının makul bir sürede ve hakkaniyete uygun bir şekilde sonuçlandırılması olduğuna dikkat çeken Kayacan, "Geciken adaletin, adalet olmadığı kabul edilen bir olgudur. Sorunun zaman geçirilmeksizin çözüme kavuşturulması tartışmasızdır. İstinaf mahkemelerinin faaliyete geçmesinin yanında yıllardır bekleyen dava dosyalarının bir an önce görülmesi ve böylelikle adaletin tesis edilebilmesi için gerek Yargıtay ve gerekse de Danıştay bünyesinde yeni dava dairelerinin kurulması kaçınılmazdır. Özellikle yüksek yargı yerlerinde bekleyen dava dosyalarının akıbeti sürekli biz avukatlara sorulmaktadır. Hatta vatandaşlarca davaların sürüncemede kalmasına neden meslek mensuplarımız gösterilmektedir. Süregelen uygulama vatandaşlar ile biz avukatları karşı karşıya bırakmıştır.
Gerçek durum bu iken, siyasi söylem ve kaygılarla vatandaşımızın adalet arzusu ve beklentileri göz ardı edilemez. 12 Eylül 2010 tarihli referandum ile halkımızın hür iradesiyle ortaya koyduğu olguya ve yine yargı kademesinde görev alan hakim ve savcılarımızın özgür iradeleriyle belirledikleri Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yapısına saygı duyulmalıdır. Aksi halde yersiz ve kısır tartışmalar nedeniyle yargısal faaliyetin aksayacağı açıktır. Oysa ülkemizin dört bir yanından vatandaşlarımız, davalarına makul bir sürede ve hakkaniyete uygun bir şekilde bakılmasını beklemektedir" şeklinde konuştu.
Hakim ve savcılar kurul kararları ile değil, yargı kararları ile değerlendirilmelidir Konya Baro Başkanı Avukat Fevzi Kayacan açıklamasına şöyle devam etti: "Kurulca, oluşacak yeni dairelere atanacak hakim ve savcılarımıza kuşkuyla bakılması da anlamsızdır. Yıllarını ülkemizin değişik yerlerinde çalışarak geçiren ve temayüz eden hakim ve savcılarımız da en az hali hazırda Yargıtay ve Danıştay dairelerinde görevli üyeler kadar hak sahibidir. Hakim ve savcılarımızın kurul kararları ile değil, verecekleri yargı kararları ile değerlendirilmesi gerekir. Öte yandan, halk oylaması ile hukuk sistemimize kazandırılan, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruda bulunma hakkına da kuşkuyla bakılmaması gerekir.
Özellikle ülkemiz aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nce sıklıkla verilen ihlal kararlarının sayıca azalması, anayasa ve sözleşme ile güvence altına alınan hak ihlallerinin iç hukukta giderilmesi son derece önemlidir. Avrupa ve Güney Amerika'da da bulunan bu yöntemin Sayın Birlik Başkanımızın da 31 Ocak 2011 tarihli basın toplantısında ifade ettiği üzere, Anayasa Mahkemesi'nin; Yargıtay ve Danıştay ile diğer yüksek mahkemelerin üzerinde ve bu mahkemeler tarafından verilecek tüm kararların son inceleme mercii haline getirilmemesine özen gösterilmelidir. Ülkemizin çok ciddi ve radikal ölçekte bir yargı reformuna ihtiyaç duyduğu açıktır. Esasen bu olgu sağduyulu tüm kişi ve kurumların da kabulüdür. Yargısal reform yapılırken her türlü önyargı ve statükocu anlayıştan uzaklaşıp, toplumsal ihtiyaç ve beklentilerin karşılanarak yapılması gerekir. Halkımızın sorumlu tüm kişi ve kurumlardan beklentisi de budur."