KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
20 Ocak 2025 Pazartesi
°C
Süreç bitti mi, biter mi, bitmeli mi?
Süreç bitti mi, biter mi, bitmeli mi?
Dünyanın herhangi bir demokratik ülkesinde, bizdeki son girişime benzer bir açılım için, halktan aldığı oyla ülkeyi yönetme yetkisine sahip olmuş iktidar partisinin risk üstlenmesi yeterdi. İngiltere'de İşçi Partisi lideri Blair, İspanya'da Sosyalist Gonzales terör belâsını sona erdirme sürecini böyle başlattılar... Bizde ise askerin süreçle ilgili ne düşündüğü de merak edildi.
Muhalefet partileri askeri konuyla ilgili açıklamaya zorladı.

Askerlerin konuya ilişkin 'kırmızı çizgileri' olduğunu CHP ve MHP'nin zorlaması sayesinde biliyoruz. Demokrasilerin vazgeçilmezi birer 'siyasi parti' olarak kurulmuş olsalar bile, CHP ile MHP'nin demokrasiyi içlerine sindirememiş kadrolar tarafından yönetildiğini bu vesileyle öğrenmiş olduk. Bu iki partinin tavır alabilmesi için iktidar olmak yeterli değilmiş, kışladan ses yükselmesi de gerekiyormuş...

Org. İlker Başbuğ'un 'Zafer Bayramı' vesilesiyle yaptığı açıklamayı işittiler; artık bundan sonra sınırlarını askerin çizdiği bir sürece gönüllü yazılabilirler.

İyi de, Org. Başbuğ'un sorunun çözümü için çizdiği sınırlar, ilk selefi olan Org. Yaşar Büyükanıt'tan başlayıp son 25 yıl boyunca aynı görevde bulunmuş komutanların süreleri içerisinde konuya dair yaptıkları açıklamalardaki sınırlardan çok farklı. Türkiye çeyrek asırda nereden nereye geldi ve bu süre içerisinde askerin konulara yaklaşımı da elbette değişti.

'Üniter devlet' ve 'anayasanın değiştirilemez maddeleri' dışında yapılacak düzenlemelere itiraz etmiyor bugün asker...

Etse ne olur? Siyasi iktidar “Asker böyle diyor” diye doğru bildiği yoldan sapmak zorunda mı? Zorunda olmalı mı? CHP ve MHP'nin bu demokrasi sorusuna ne cevap verdiği artık biliniyor.

Ak Parti'nin işini zorlaştırmak, süreci yokuşa sürmek amacıyla yürüttükleri yıpratma politikası, henüz kendileri tarafından fark edilmese bile, CHP ile MHP'yi demokrasi ile yönetilen ve bu yolda hayli mesafe almış ülkemizde farklı bir kulvara itecektir.

Ülke sorunlarıyla ilgili hayati kararları kendi başına alamayan bir kadronun 'siyasi parti' fiyakasıyla ortalıkta dolaşması bugünün dünyasında o kadar kolay değil. Hayati konuların ince ayarını asker çekecekse, sivil görüntülü tiplerin politika alanında çalım satmasına ne hacet? Bırakırız, sınırlarını çizdiği politikayı asker kendisi uygular...

Davulun sivillerin boynunda olduğu, askerin tokmağı elinde tuttuğu sistemin adı değildir demokrasi... Demokrasilerde davulla tokmak tek bir eldedir; halktan yeterli oyu almış sivillerin elinde...

Sürecin bundan sonra alacağı biçimden çok daha önemli olan, iki muhalefet partisinin demokrasiyle bağdaşmayan tavırlarıdır.

İktidar partisinin bugün ortaya çıkan tabloyla işi zorlaşmış görünüyor. Hükümet 27 Nisan (2007) e-muhtırasına karşı takındığı sağlıklı tavrı bu defa benimsemekte bayağı gecikti. Süreç için önceden kurduğu oyun planında Org. Başbuğ tarafından dile getirilen hassasiyetler dışına esasen çıkmama niyeti var idiyse bile, yayınlanan mesajdan sonra iplerin kendi elinde olduğunu hissettirecek bir politika izlemek zorunda Ak Parti...

Bunu yapmak için askerle sürtüşmesi gerekmiyor elbette; demokrasiyle idare edilen bir ülkede halkın oyuyla iktidar olmuş bir siyasi partinin vesayet kabul etmeyeceğini ifadenin binbir yolu bulunmalı.

Toplumda bu denli heyecanla karşılanmış bir projeyi sıfırlamanın maliyeti çok ağırdır; iktidarın tutacağı yol o maliyeti muhalefetin sırtına yüklerken, sürecin devamını ve sonuç almasını getirecek türden olmalı.

Siyaset bunu sağlamanın sanatı değil midir zaten?

Yeni Şafak

27.08.2009
04:06
0
1031
0
Toz duman
Toz duman
Genelkurmay başkanı bir devlet memurudur.

Gerekirse, başbakan, çağırıp askerî konularda kendisinden bilgi alır.

Önerilerini de sorar.

Sonra hükümet karar verir.

Genelkurmay başkanı da hükümetin talimatlarını yerine getirir.

Onun dışında genelkurmay başkanı, siyasi konularda fikirlerini kamuoyuna açıklayamaz.

Parlamentoyu ya da hükümeti açıkça eleştiremez.

Eğer böyle bir şey yapmak istiyorsa önce istifasını yazması gerekir.

Dünyanın tüm gelişmiş ülkelerinde sistem böyle işler.

Birinci Irak savaşında Amerikan kuvvetlerinin başında “çöl ayısı” denilen çok başarılı bir general vardı.

Savaşı kazanıp Bağdat yolunu açtı.

Gidip Bağdat'ı alabilirdi ve almak istiyordu.

Ona göre askerî açıdan bu gerekliydi.

Amerikan hükümeti ise Ortadoğu dengelerine bakarak Bağdat'ın alınmamasına karar verdi.

Bağdat'ın alınmasının İran'ın bölgedeki gücünü arttıracağını tahmin etmişlerdi.

Meseleye sadece askerî açıdan bakan general, hükümetin hangi nedenlerle böyle bir karar aldığının tam kavrayamadı ve kendi hükümetini eleştiren bir açıklama yaptı basına.

Hemen görevden aldılar.

Doğrusu da budur.

Savaş askerî bir akıl gerektirir ama siyaset için sivil akıl lazımdır.

Biliyorum, gelişmiş dünyanın ölçüleri bizde yadırganıyor.

Türkiye'nin “gelişmemiş” bir ülke olduğunu kabul ediyorlar ve “gelişmesini” de istemiyorlar.

İstiyorlar ki “generaller” konuşsunlar ve siviller onların aklına uysunlar.

CHP ile MHP, Genelkurmay Başkanı'nı “konuşması” ve “kırmızı çizgileri” belirlemesi için çok zorladılar.

Genelkurmay Başkanı da konuştu.

Kürt sorununun nasıl çözüleceği, eğitimin hangi dilde yapılacağı Genelkurmay Başkanı'nın üstüne vazife değil.

O savaşmaktan sorumlu.

Savaş derler, savaşır.

Barış derler, barışır.

Savaşa ve barışa generaller karar veremez.

Savaşa girmeden önce “ordunun hazır olup olmadığını, askerî şartları” hükümete anlatır.

O kadar.

Bizim genelkurmay başkanları maşallah her konuda konuşuyor.

Kendi işleriyle uğraşacaklarına siyasetle uğraşıyorlar.

Kürt meselesini askerin aklıyla mı çözeceğiz?

Bu meselenin çözülebilmesi için yepyeni yöntemler, bugüne dek rastlamadığımız üsluplar ve yaklaşımlar gerekli.

Anlaşılıyor ki barış konusunda Türkiye epey zorlanacak.

Genelkurmay Başkanı konuştuktan sonra iktidar partisinin sözcüsü de “paşaya” hak veren bir açıklama yaptı.

“Siz karışmayın paşam” diyeceklerine, “çok haklısınız paşam” dediler.

AKP, generale ayak uydurmaya çalışırken DTP de öbür uca doğru sertleşti.

PKK zaten bir gün önce esip gürlemişti.

Türkiye'nin siyasi sahnesindeki bütün aktörler, silahlılar da dahil olmak üzere aslında bir “mucize” peşindeler.

Hem barış olsun yeni bir hayat başlasın istiyorlar hem de eski konumlarını sürdürmek istiyorlar.

Bu mümkün değil.

Kürt meselesinin çözümlenmesiyle birlikte her şey değişecek, AKP dünyaya daha hızlı açılmak zorunda kalacak, CHP ve MHP “milliyetçilik ve hamaset” üzerinden oy alamayacak, DTP “tek yönlü politikaları” terk edip halkın refahına yönelik projeler yaratmak zorunda kalacak, ordu kışlasına çekilecek, PKK silahlarını bırakıp dağdan inecek.

Bu aktörler bu gelişmelerden hoşlanmayabilir.

Ama başka çareleri yok.

Bu ülke savaşla gidebileceği yere kadar gitti, bundan sonra ancak barışla ilerleyebilir ya da Avrupa'nın kenarında kör bir apandisit gibi iltihaplı bir fakirliğe teslim olur.

Yeni bir dönem başlıyor.

Yeni laflar gerekli.

Yirmi beş yıldır biz bu ezberlenmiş lafları dinledik, binlerce çocuğumuz öldü.

Bize çocukların ölmeyeceği bir sistem lazım.

Susmayı bilen generaller ve konuşmayı bilen siyasetçiler lazım.

İnsanları öldürmek kolay, bunu herkesin yapabileceğini gördük.

İnsanları yaşatmak zor, bunu becerebileni henüz görmedik.

Ama görmek istiyoruz.

Bunu bütün toplum istiyor.

Bize barışı, huzuru, mutluluğu verecek bir yol görmek istiyor toplum.

Bu eski yollar kan dolu çünkü.

Ve, biz kandan bıktık usandık.

Taraf
27.08.2009
04:04
0
1041
0
Vatan yahut ankara
Vatan yahut ankara
Salı günü Ankara'daydım.
9 yıl önce, şöyle bir uğrayıp geçmek için konakladığım Ankara...
Birkaç hafta aradan sonra, nasıl görünecekti?
Bir kere, hiç yabancılık çekmedim.
Ankara, bildiğimiz Ankara.
Her ne kadar İstanbul'a versek de bütün parlak unvanları...
‘Dersaadetimiz, pay-i tahtımız' desek de...
Ankara'ya çok yakışan başka şeyler var.
Biri, o lirik türküdür; ki, gelip yapıştı dilime.
“Ankara'nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Biz düşmanı esir ettik
Şu feleğin işine bak
Pek şanlıyız”...
Ankara'lı arkadaşıma sordum; ‘neden taşa bakıp, efkârlanıyoruz?' diye.
Önce, marş temposunda okumaya başladı türküyü...
“Efkâr değil telaş” dedi, telaş...
Ankara'nın telaşına bak sen asıl!
‘Ya, önümüze kattığımız zalim düşman geri dönerse?'...
***
Ankara, İstiklâl Harbi'nin bilinçaltıdır.
Milli Mücadele'nin gizli hafızası, mahrem evrakı burada tutulur.
O arşiv, kaybettiğimiz toprakların hatıratıyla dolu...
Kaç kez bölündüğümüzün, kaç parçaya ayrıldığımızın kayıtları orada.
86 yıl da geçmiş olsa aradan, artık mazide de kalsa yaşananlar...
Bütün vesikalarıyla hâlâ canlı bir hafızadır, Ankara...
Tetikleyici bir tartışma, her şeyi baştan yaşatabiliyor.
Bölünme, parçalanma korkumuz, yeniden depreşiyor.
Bilinçaltımız, her gece aynı kabusları gördürüyor bize.
Belki ayrılıyorum, ama Ankara'yı da artık yakinen tanımış bulunuyorum.
***
Nasıl başlarsa, öyle gidiyor.
Ankara; başşehrimiz, korkularımız, kaygılarımız, telaşlarımız...
Cümle vehimlerimizin zorunlu iskâna tabi tutulduğu şehir...
Sendromlarımızın kurulduğu pay-i taht...
Şark meselesi, garp meselesiyle burada kesişiyor.
Zaferlerimizin, hezimetlerimizle birleştiği yer de burası...
Onun için;
‘Ankara'nın taştır yolu
Her tarafı asker dolu...'
***
22 milyon kilometrekarelik bir cihan imparatorluğundan elimizde arta kalanların kaderi, bu şehre bağlı.
Lozan'da İstanbul'u bile verebilirdik, yeter ki Ankara bize kalsın.
Ankara, hâlâ Ankara'yı koruma güdüsüyle hareket ediyor.
Ayrılırken, Namık Kemal'in bakışları gelip, oturdu gözlerime.
‘Vatan Yahut Silistre' diyordu, ilklerin aşk piyesinde...
Vatanperverlik, Kırım için savaşmak, Silistre Müdafaası'nda çarpışmaktır.
Cephede, ateş hattında kahramanca aşk yaşamaktır.
‘Silistre düşerse, vatan düşer'...
‘Arş yiğitler, vatan imdadına' diyebilmektir.
Böyle anlatınca iyi...
Bir de şöyle deneyin;
‘Vatan yahut Ankara'.

Radikal
27.08.2009
04:00
0
1218
0
Türkiye kupası`nda kuralar çekildi
Türkiye kupası'nda kuralar çekildi
Futbolda Türkiye Kupası 2009-2010 sezonu 1. kademe maçlarının kura çekimi yapıldı. Türkiye Kupası 1. kademe maçlarında gruplardaki eşleşmeler şöyle oluştu
26.08.2009
08:44
0
1141
0
Büyük taaruz gecesinde marş kavgası
Büyük taaruz gecesinde marş kavgası
Büyük Taarruz'un 87. yıl dönümü Zafer Haftası kutlamaları, Atatürk'ün taarruz emrini verdiği 1874 rakımlı Kocatepe'de sabahın ilk ışıklarına kadar devam etti
26.08.2009
08:41
0
1136
0
Ziraat bankası kpss`siz eleman alacak
Ziraat bankası kpss'siz eleman alacak
Artan rekabet ortamında özel bankalar gibi transferlere başlayan kamu bankaları KPSS'ye bağlı kalmadan personel alacak
26.08.2009
08:39
0
1340
0
Öğrencilere müjde
Öğrencilere müjde
YURT VE BURS BAŞVURU SÜRESİ UZATILDI
26.08.2009
08:38
0
1208
0
Bilim dünyasına bomba gibi düşen araştırma!
Bilim dünyasına bomba gibi düşen araştırma!
Antioksidanlar sanılanın aksine kanserin önlenmesine değil yayılmasına yardımcı oluyor!
26.08.2009
08:37
0
725
0
Tatlıses adliyeden oynayarak çıktı
Tatlıses adliyeden oynayarak çıktı
''Anafor'' operasyonu davasında yargılanan İbrahim Tatlıses, ifade verdi 
26.08.2009
08:35
0
1106
0
Afganistan`da şiddetli patlama
Afganistan'da şiddetli patlama
Saldırı sonucu 41 kişi öldü
26.08.2009
08:34
0
1035
0
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın