Dün birden fazla gazete, izlenimi Milli
Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısına katılanlardan aldığını belli ederek,
“Gül hakem olsun” manşetiyle çıktı. Anayasa'nın (m. 104)
cumhurbaşkanına verdiği 'devlet organlarının düzenli ve uyumlu
çalışmasını sağlamak' görevi bir yönüyle 'hakemlik' demek zaten.
Abdullah Gül de Çankaya'ya çıktığından buyana 'hakem' konumunu korumak
için özel bir gayret gösteriyor. MGK'dan çıkan bu arzuya uygun
davranacağına kuşkum yok...
“Gül hakem olsun” arzusunu acaba kim dile getirdi: MGK'nın sivil üyeleri mi, yoksa askerler mi?
Siviller eski arkadaşları olduğu ve kendi
aleyhine gelişecek olsa bile doğrulardan şaşmayacağını yakından
bildikleri için “Gül hakem olsun” demekte fazla zorlanmamışlardır; aynı
arzu MGK'nın asker üyelerinden geldiyse, işte bu çok önemli bir
gelişmedir.
Önemi şurada: Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)
adına açıklanmış konuyla ilgili kurumsal görüş 27 Nisan (2007)
'e-muhtırası' idi; Genelkurmay Başkanlığı internet sitesine geceyarısı
konan metin, adını vermeden, Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı adaylığına
karşı çıkmaktaydı.
TSK kendisinden önceki cumhurbaşkanlarından
farklı davranışını seçimden sonra sürdürdü Abdullah Gül'le olan
ilişkilerinde; sözgelimi, ne kadar önemli olursa olsun Çankaya'da
verilen 'eşli davetlere' hâlâ katılmıyor komutanlar... Cumhuriyet
Bayramı gibi 'birleştirici' olması beklenen bir vesilenin Çankaya
Köşkü'ndeki kutlamaları, askerleri zor durumda bırakmak istemeyen
Cumhurbaşkanı Gül'ün nezaketiyle, komutanların katılabilmesi için
gündüz eşsiz yapılıyor; gece yapılan eşli büyük davete ise komutanlar
gelmiyor.
Türkiye'nin 'first lady'si Hayrünnisa Gül ile komutan eşlerinin tanıştıklarını bile sanmıyorum.
Cumhurbaşkanının devlet adına çıktığı
gezilerde, Ankara Garnizon Komutanının da uğurlama ve karşılama heyeti
içerisinde yer alması mutattan olduğu için, gezi eşliyse, apronda köşe
kapmaca oynama tuhaflığı yaşandığı oluyor.
Bütün bunların tek bir sebebi var:
Cumhurbaşkanı Gül'ün eşinin başının örtülü oluşu... Eşi başörtülü
olduğu için kendisi de belli bir 'kategoriye' yerleştiriliyor ve ne
yaparsa yapsın kendisine hep önyargıyla yaklaşılıyor.
Süreç içerisinde en keskin önyargıları bile
yıkmaya yarayacak onlarca kritik olay birlikte yaşandığı halde... Bütün
o olaylarda Cumhurbaşkanı Gül'ün ne kadar sağduyulu davrandığını,
anayasayla biçilmiş görev anlayışından milim sapmadığını, daha da
önemlisi sözüyle özünün bir olduğunu yakından gördükleri halde...
Gazetelerin manşetlerine yerleştirdikleri “Gül
hakem olsun” dileği, hele bir de askerî cenahın da dileği ise, bu
sebepten önemli işte...
Bazı çevrelerin askerler ile sivillerin
arasını açmak ve birini diğerine kırdırmak için özel çaba gösterdiği
bir dönemden geçiyoruz; kritik dönem Türkiye'nin dünyadaki değerinin
artışıyla paralellik arzediyor. Önümüze çıkan, yüzlerce yılda bir
karşılaşılabilecek değerde bir büyük fırsat ve asker-sivil çekişmesi bu
fırsatın elimizden kaçmasına yol açabilir.
Asker-sivil uyuşması ise risklerin dahi fırsata çevrilmesini sağlayabilir.
Uyuşma yolunda atılacak ilk adım önyargıları
yeniden gözden geçirmektir. 'Eşi başörtülü olanı' otomatik 'karşı
cepheye' yerleştirme, ya da 'başörtüsü' ile 'çağdışılık' arasında
doğrudan ilişki kurma önyargısı varsa, o yargıyı sınama imkânı bugün...
Abdullah Gül ile Hayrunnisa Gül'e biraz daha yakından bakılınca
insanları belli bir 'kalıba' yerleştirme kolaycılığı iflâs edecektir.
Abdullah Gül ilkokul sonrası askeri okula
gitseydi pekâlâ bugünkü komuta kademesinden biri olabilirdi; komuta
kademesinden olanlar da onun yetişme tarzı ve çevresine sahip olsalardı
Abdullah Gül'le yer değiştirebilirlerdi. Benzer sınıfsal kök ve aile
yapısından geliyorlar çünkü...
Hiç değilse bu görülse ya!
Şimdilik 'hakem cumhurbaşkanı' ile yetineceğiz. Bu da önemli bir adım...
Yeni Şafak