KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
18 Ocak 2025 Cumartesi
°C
Ücretsiz halk müziği konseri
Ücretsiz halk müziği konseri
Sivas Türk Halk Müziği Korosu sanatçıları 13 Kasım'da Bingöl'de ücretsiz konser verecekler...
12.11.2009
08:12
0
1140
0
Çocuklar sürprizden de değişimden de hoşlanmazlar...
Çocuklar sürprizden de değişimden de hoşlanmazlar...
Ne yaparsanız yapın çocuklar büyüyecek, büyükler de yaşlanacaklar.
Zamanı dondurmak da değişimi durdurmak da mümkün değil.
Bebeklikten çocukluğa taşıdığınız dünyanın temel öğeleri ise hiç değişmeyen, güvenli ve istikrarlı bir çevre ve sonu hep aynı biten öykülerdir.
Televizyonlardaki çocuklara dönük yayın yapılan kanallara dikkatle bakın.
Çizgi filmlerin bilinen kahramanları sonunda mutlaka galip gelirler.
Çocuklar sürprizden hiç hoşlanmazlar.
Aynı filmi yüz kez izleyen çocuk bunun bir kez daha oynatılmasından hiç rahatsız olmaz. "Pamuk prenses evlendikten sonra huysuz ve bakımsız bir ev kadını olur mu" sorusu hiçbir çocuğun aklına takılmaz.
Bütün kadınlar ya anne ya da abladır.
Onlardan insana kötülük gelmez.
Eğer toplumsal olgunlaşmayı durdurmak mümkün olsaydı, tarihi de bugünü de çocuk masalları gibi şekillendirebilirdik zihnimizde.

Zamanı dondurabilseydik..
Siyaset iyi adamlarla kötü adamların rekabeti biçiminde algılanabilirdi.
Bütün sorunların çözümünü damarlarımızdaki asil kanda arar ve bulurduk.
Ön yargılarımızın bilimsel veriler olduklarını zanneder, saplantılarımızı da nihai doğrular olarak görürdük.
Dünyadaki bütün ülkelerin bizi bölmek ve geri bırakmak için çalıştıklarını düşünür ve "Türk'ün Türk'ten başka dostu" yok söylemi içinde dünyaya bakardık.
Hemen yakın coğrafyamızdaki iç savaşları ve kırımları, bilim kurgu romanlarını okurmuş gibi izlerdik ve bunların bizden çok uzak olduklarını sanırdık.
Osmanlı tarihindeki iniş ve çıkışları, kötü padişahlarla iyi padişahların varlıklarına bağlardık.
Dünya tarihindeki dönüm noktalarını ve çağ değişimlerini ıskalamanın sonunda bize ne tür bunalımlar ve yenilgilerle yansıdığına hiç bakmazdık.
Düşünün ki toplumumuzun belirli kesimleri ve bunları etkileyen düşünce odakları böyle çocuksu bir açıdan yurt ve dünya olaylarına yaklaşmakta hâlâ.

Tüm arayışlar ihanet mi?
Çağın gereği olan siyaset yenilemeleri ve dünya konjonktürüne uyum çabaları bu kesim tarafından "İhanet" biçiminde sunuluyor.
Geçmişten bugüne aktarılan kriz konuları üzerindeki çözüm arayışları bunlara göre, ülkeyi bölmek isteyenlerle mevcut yönetimin işbirliği içinde bulunduğunu kanıtlıyor.
Tüm oluşumlar ya laikliği ya rejimi, ya bütünlüğü ya da bağımsızlığı tehdit etmekte.
Bu düşüncenin sahipleri yakın geçmişte "PTT'nin Telgrafı özelleştirilirse Nutuk'taki telgrafçı Hamdi Bey'in ruhu muazzep olur" diyerek özelleştirmelerin bağımsızlığı tehdit ettiğini ileri sürerlerdi.
Şimdi bunlar çokuluslu sermayenin cep telefonlarını kulaklarına yapışık tutmaktalar. Email'le ve teleksle haşır neşir oldukları için telgrafı unuttular bile.
Daha dün "Yoksa sizin İsviçre bankalarında paranız mı var" diye en can alıcı suçlamayı seslendirdiklerini zannedenlerin cüzdanları kredi kartları ile dolu.
"Karda yürürken ayağı kart kurt sesi çıkartan Türk'e Kürt denilir" diyerek milliyetçi ideoloji oluşturanların bugünkü uzantıları, Kuzey Irak'taki Kürtlere ne diyeceklerini hâlâ bulamadılar.
Ama buradaki Kürt vatandaşlarımızın sosyo- politik bir gerçek olduğunu hâlâ görmezden gelebileceklerini sanıyorlar.
Yaşlanmamak tabii ki hoş bir şey.
Ama olgunlaşmamak ve beyni hâlâ çocuk masallarının ortamında tutmak pek hoş kaçmıyor.

11.11.2009
16:20
0
1064
0
Sadede gelelim lütfen
Sadede gelelim lütfen
Türkiye böyle bir ülke, siyasetçilerimiz de bize özgü siyasetçiler; işin esası üzerinde iyice yoğunlaşılması gereken hassas bir ortamda bile, hiçbir önemi bulunmayan ayrıntılara saatler ayrılabiliyor. Meclis'in dün yaptığı hükümetin 'demokratik açılım' projesi üzerindeki görüşme, ülkenin son 25 yılını boşuna harcamaya, 30 binin üzerinde insanımızın canını almaya, nice büyük eserler için kullanılabilecek yüz milyarlarca doları heba etmeye yol açan bir sorunu tartışmaktan çok “10 Kasım'da Meclis'te bu konu konuşulur mu?” sorusuna cevap aranarak geçti.
Bazen olur ya, iktidarlar özü-esası tartıştırmak istemeyince muhalefeti ayrıntılarla uğraştırırlar; eğer görüşme için 10 Kasım tarihinin seçimi istikamet şaşırtma amaçlı bir saptırma ise, hükümet bu yönteminde başarılı olmuş sayılabilir. Kürsüye her çıkan muhalefet sözcüsü, konuşmasının en geniş bölümünü, “10 Kasım tarihini Atatürk'ün hatırasına saygısız olduğunuz için seçtiniz” tezinin savunmasına harcadı.

Hükümetin şaşırtma amaçlı bir saptırma niyeti olmadığını, konuyu pek çok başka zeminde de görüşme arzusunu defalarca dile getirdiği için biliyoruz; 10 Kasım tarihini esası konuşmamak için kullanma ihtiyacı duyan muhalefet… Onların uyguladığı konuyu esastan uzaklaştırma taktiği yüzünden, kamuoyu, CHP, MHP ve DSP'nin işin özüne yönelik gerçek görüşlerini yine öğrenemedi.

10 Kasım tarihinin Meclis'in normal çalışmasını engelleyecek bir yönü yok aslında. Türkiye tarihinin en önemli simalarından Mustafa Kemal Atatürk'ün ölüm yıldönümünde mutat törenler bu yıl da yapıldı. Meclis de ilk başkanının hatırası anılarak açıldı her yıl olduğu gibi. 'Yas' olmaktan çıkarıldığı dönemden bugüne, Meclis, her 10 Kasım'da gündeminde ne varsa onu konuşur; bu yıl da 'demokratik açılımı' konuşmasında yadırganacak bir nokta yok…

Hem unutmayalım, TBMM, ulusumuzun en karanlık günlerinde, Milli Mücadele devam ederken bile toplantılarını aksatmamış olan Meclis'tir. Görevini bu yıl da aksatmaksızın sürdürmesi Cumhuriyet'in kurucu kadrosunun başlattığı geleneğe de uygundur.

Acaba günün tarihini görüşme açısından sorunlu görenler, “10 Kasımlarda her şey konuşulur, ama 'demokratik açılım' konuşulamaz” mı demek istiyorlar? Neden konuşulamasın? Yoksa Atatürk'ün ülke için uygun gördüğü yönetim tarzının, birkaç kez kendisinin de yeni partilere destek çıkarak göstermeye çalıştığı üzere, 'demokrasi' olduğundan kuşkuları mı var?

'Demokratik açılım' hükümetin tercih ettiği isim, kamuoyu yapılmak istenenin 'Kürt sorununu çözmek' olduğunu biliyor. Belki de, muhalefet, 10 Kasım ve Atatürk ile 'Kürt' sözcükleri arasında bir irtibatsızlık görüyor olabilir. Öyle mi acaba? İtiraz bu sözcüklerin yan yana gelmesine mi?

Oysa Cumhuriyet'i kurmayla sonuçlanan süreçte Kürtler de kendi paylarına düşeni yerine getirmişlerdi. Nereden mi biliyorum? Bizzat Atatürk'ün o sıralarda verdiği demeçler ve yaptığı konuşmalardan… “Atatürk'ün hatırasına saygısızlık” bahanesi arkasına sığınarak esas konuyu konuşmaktan kaçınan muhalefet, bu tavrıyla, kendisi büyük bir saygısızlık sergilemiş oluyor.

İyi de, dün 10 Kasım diye esasa yönelik görüşlerini kamuoyuyla paylamaktan kaçınanlar yarın (12 Kasım Perşembe) ne yapacaklar? Bu defa da, umarım, iki gün öncenin saygısızlığıyla idare-i kelâm etmeye kalkışmazlar…

Hepimiz 'Kürt sorunu ve çözümü' konusunda muhalefetin ne düşündüğünü merak ediyoruz. Lütfen sadede gelelim.

11.11.2009
16:19
0
1254
0
Atatürkçülük bu mu
Atatürkçülük bu mu
Başkası anlatsa inanmakta zorlanırdım ama kendim izledim.

CHP Grup Başkanvekili şöyle diyordu dünkü Meclis oturumunda.

“Sabah tıraş olurken TRT 3'ü dinliyordum, spiker yayına keyifli bir sabah dileyerek başladı... Böyle bir günde keyifli sabah olur mu?”

“Böyle bir gün” dediği Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünün yetmiş birinci ölüm yıldönümü olan 10 Kasım günüydü.

Bu milletvekili “sol” bir geçmişi olan, araştırmalar yapmış, kitaplar yazmış biri.

Bir klasik müzik kanalının spikerinin dinleyicilerine “keyifli” bir sabah dilemesini kınıyor çünkü 10 Kasımlarda hep birlikte acı çekmesi gerekiyor bu ülkenin.

Her 10 Kasım gününü donduracağız hayatımızda, o gün gülmeyeceğiz, eğlenmeyeceğiz, sevişmeyeceğiz, fıkra anlatmayacağız, şaka yapmayacağız, bir müzik parçasını “keyifle” dinlemeyeceğiz.

Muhalefet partisinin halkına önerdiği bu.

Bunun, hayatta bir karşılığı var mı?

İnsanlar gerçekten bir ölümün 71. yıldönümünde, o ölümün ilk günündeki acıyı aynen duyarak yaşayabilirler mi?

Yeryüzünde, “tarihî” bir liderinin ölümünün 71. yıldönümünde “yas” tutan bir ülke biliyor musunuz?

Ben böyle bir ülke bilmiyorum, bilen varsa bana söylesin.

Böyle bir şey sadece Türkiye'de yaşanıyorsa, bunun bir nedeni olmalı.

İngilizleri ülkesinden savaşarak çıkaran ve Amerika Birleşik Devletleri'nin ilk başkanı olan General Washington'ın Amerikan tarihindeki önemi Atatürk'ün Türkiye tarihindeki öneminden az mıdır?

Azsa, niye az?

Az değilse, niye Amerikalılar ölüm yıldönümlerinde “yas” tutmuyorlar da bize “keyifli” müzik dinlemek bile yasak oluyor?

Amerikalılar çok mu nankör?

Sanırım fark, bu liderlerin tarihteki önemlerinin farklılığından kaynaklanmıyor.

Fark, bu liderlerin “geçmişteki” değil “bugünkü” öneminden doğuyor.

Amerika'da hiç kimse Washington'ı “bugünkü” siyasi tartışmalarda “kendi görüşünü” savunmak için kullanmaz ama Türkiye'de bir kısım insan “kendi görüşlerini” Atatürk'ün arkasına saklanarak savunmak ister.

Atatürk'ü “tarihî bir lider” kimliğinden çıkarır, onu günlük bir politikanın bir parçası haline getirir.

Ama bunu yaparken bir şeyi unutur.

Siyaset, tartışmak demektir, Atatürk'ü “günlük siyasetin” parçası haline getirdiğinizde onu da günlük tartışmaların bir parçası yaparsınız.

Ya da hem Atatürk'ü siyasete sokar hem de onun “tartışılmasını” yasaklamaya çalışırsınız.

O zaman, Atatürk'ü “tabulaştırmak”, “insanüstü” bir varlık haline getirmek, ona neredeyse “kutsal biri” muamelesi yapmak zorunda kalırsınız.

Atatürk, “kutsal” biri mi?

“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyen birini beğeniyorsanız, seviyorsanız, onun çok önemli olduğuna inanıyorsanız, onun düşüncelerini kendinize “mihmandar” seçiyorsanız, “ilimin en hakiki yol gösterici” olduğuna da inanmak zorundasınız.

İlimde, “kutsallığın” yeri var mı?

Atatürk'ü “kutsallaştırmaya” çalışanlar ya onun ne dediğini bilmiyorlar ya da ciddi bir çarpıtmayla onu kendilerine siyasi bir kalkan yapmaya uğraşıyorlar.

Ben, ikincisinin daha muhtemel olduğunu düşünüyorum.

Asla Atatürk'e “ilimin” ışığında bakmıyorlar.

Çünkü Atatürk, kendi “fikirlerinin” yetmediği noktada onlara “destek” olacak, onları eleştirilerden koruyacak “kutsal” bir muska onlar için.

Parlamento'da, Kürt açılımının ya da demokratik açılımın Atatürk'ün ölüm yıldönümünde konuşulamayacağını söyledi muhalefet partileri.

Neyi Atatürk'e saygısızlık olarak gördüler?

Yirmi beş yıllık savaşı bitirecek olan “Kürt açılımı” acaba “yurtta sulh” ilkesine hangi noktada aykırı?

Ben Atatürkçü değilim, onun zamanında yaşamış olsaydım herhalde onu ve arkadaşlarını değil, “demokrasi” isteyen grubun fikirlerini kendime yakın bulurdum.

Ama Atatürk'ün “tarihî bir lider” olarak gereken saygıyı görmesini, tarihî gerçekler ışığında değerlendirilmesini, hatalarının belli bir saygı çerçevesinde tartışılmasını isterim.

Türkiye'yi acı çekmekten kurtaracak çok önemli bir “barış açılımını” Atatürk'ün adıyla engellemeye çalışmak bana pek “saygılı” bir davranış gibi gözükmüyor.

Eğer “barış” konusunda fikirleriniz varsa söyleyin hep birlikte dinleyelim ama kendi fikirsizliğinize onu alet etmeyin bence.

Siz onun adını böyle kullandığınızda Atatürk'ü, hiçbir fikri olmayan, her değişime karşı çıkan, saçma sapan demagojilerle vakit geçiren bir insan grubuyla “özdeşleştirmeye” kalkıyorsunuz.

Unutmayın ki adının arkasına saklanmaya çalıştığınız insanın pek çok hatası vardı ama hiçbir zaman sizinki gibi çaresiz bir ucuzluğun adamı olmadı, fikirlerini söylerken kimsenin arkasına saklanmadı.

Kendi fikrini kendisi gibi söyledi.

11.11.2009
16:17
0
1245
0
Demirel takviminde beyaz sayfa
Demirel takviminde beyaz sayfa
‘Dünkü güneşte, bugünkü çamaşır kurutulmaz.'
Tam da Demirel'in ağzına yakışacak bir deyim.
“Darbe tehdidi olsa, ben şapkamı alıp gitmem” dediği için, Başbakan Erdoğan'a nazire yapıyor.
Demirel'in, üstüne alınmakta haklı olup olmadığı ayrı bahis.
Tarih, hükmünü çoktan vermiş zaten, üzerinde fazladan kelam etmek zaid kalır.
Postal sesleri yaklaştığında şapkasını alıp gitti mi?... Evet gitti!...
O halde kapanmış bir tartışmayı yeniden açmak, faydadan halidir.
Ama, o kallavi deyimi iyice not edelim bir kenara.
Zira, Demirel cumhuriyetinin kişiye özel takvim ve lügatinin şifreleri, orada gizli.
***
Demirel, şunu demeye getiriyor;
“Ordu, o günkü ordu değil...
Şartlar, o günkü şartlara benzemiyor.
Güneş, o dünkü güneşten çok başka...”
Laf orda kalıyor, sonrası 3 nokta...
Devamı gelmiyor bir türlü, bir adım öteye geçemiyor.
‘Bugün olsaydı, ben de gitmezdim şapkamı alıp' diyemiyor mesela.
Nokta koyamıyor bir türlü; önü açık lafın, nereye çeksen oraya gidiyor...
‘Boşlukları, herkes meşrebince doldursun' istiyordur belki.
Sorun da, tam olarak bu zaten.
Ömrü hayatında bir kez olsun köşeli konuşsa, lafın tamamını söylese, anlamı muğlak ve müphem bırakmasa, yuvarlayıp sündürmese ne olurdu?
Olmadı, olamadı işte!
Klasik sağcı siyasetin en bariz hastalığıdır.
Ne kadar flu, ne kadar belirsiz, ne kadar ortada bırakırsan işi, o kadar iyidir.
Sağcı itikatta, belli, iyi değildir çünkü.
Dışarıdan bakınca okkalı görünen laflar, içine girdiğinizde kof çıkar...
Demirel lügatinin cafcaflı maskesi, her defasında çok çabuk dökülür bu yüzden.
***
Demirel, her duruma uygun cevabı olan bir ‘neme lazımcı'dır.
Onun için de sabitlemez hiçbir şeyi, kendini asla bağlamaz.
Bilerek, boşluğa bırakır anlamı; her şeyin havada uçuşmasına göz yumar.
Ki, lazım olduğunda istediğini çekip çıkarsın ordan...
Onu bulacağınız yegane şaşmaz adres şudur;
‘Dün dündür, bugün bugün'...
Çünkü Demirel için tarih, her sabah yeniden başlar.
Her gün, yeni bir milattır.
Şahsına münhasır bir takvime göre yaşar.
Hayatının bütün sayfalarını ‘beyaz' sanması, ondan...
O takvimin ne maziden kalma yaprakları, ne kayda geçmiş hafızası bulunur, ne de sıralı geleceği.
Yeni bir sayfa açamazsınız onunla, eskisi yoktur çünkü.
***
Ortak tarihimizi nereden başlatacağız?
Demirel için ‘milat', bir sorun değildir asla.
Tarih, hiç başlamasa da olur.
‘Böyle neyimiz eksik ki?'...
İyi de, nereden öncesini silip, nereden sonrasını sayacağız?
Yoksa saymak, gerçekten gereksiz midir?
Herkes kendi özerk cumhuriyetinde, kişisel takvimine, özel lügatine bağlı yaşasa, daha mı iyi?
Buna benden de, sizden de evvel yine o Demirel, karşı çıkar...
Ve bağımsızlığını ilana yeltenenlerin karşısına dikilip, aynen şöyle haykırır;
‘Demokrasi, anarşi demek değildir'.

11.11.2009
16:16
0
1254
0
Cizre`de okullara 3 gün ara verildi
Cizre'de okullara 3 gün ara verildi
Şırnak'ın Cizre ilçesi ve bazı köylerinde çok sayıda öğrencinin soğuk algınlığı yüzünden okula gelmemesi nedeniyle ilçe merkezi ve bağlı köylerdeki okullarda eğitim öğretime 3 gün ara verildi.
11.11.2009
08:28
0
1100
0
Denizli`yi satan futbolcu kim?
Denizli'yi satan futbolcu kim?
Son Kale programında şok bir iddia ortaya atıldı. Reha Muhtar, Beşiktaş'ın uluslararası bir oyuncusunun idmanlarda duran top ve gol çalışması yaptırılmadığını ve nasıl gol atacaklarını bilmediklerini söylediğini açıkladı. Çakar da olayın sızmasının skandal olduğunu söyledi.
11.11.2009
08:25
0
1357
0
‘Genetiği değişmiş’ şüphesi sigara ve tütüne de sıçradı
‘Genetiği değişmiş’ şüphesi sigara ve tütüne de sıçradı
Sigara ve Sağlık Ulusal Komitesi (SSUK), sigaralarda kullanılan tütün ve katkı maddelerinin de genetiğinin değiştirilmiş olabileceğini belirterek, yiyecek maddelerine uygulanacak GDO kurallarının sigaralar için de geçerli olmasını istedi. Komiteden yapılan açıklamada, sigaralarda kullanılan tütün ve katkı maddelerinin de genetiğinin değiştirilmiş olabileceğine dikkat çekildi.
11.11.2009
08:23
0
1147
0
Il sağlık müdürü`nden domuz gribi açıklaması
Il sağlık müdürü'nden domuz gribi açıklaması
"Önümüzdeki günlerde daha yoğun gribal enfeksiyonlar görülecek"
11.11.2009
08:22
0
1018
0
Hamile kalmak için çağla şikel`i bekliyor
Hamile kalmak için çağla şikel'i bekliyor
Özlem Yıldız ikinci kez anne olmak istiyor ama..
11.11.2009
08:21
0
1483
0
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın