KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
30 Nisan 2025 Çarşamba
°C
Serinlemek isteyenler murat`a koşuyor
Serinlemek isteyenler murat'a koşuyor
Sıcaklıklar artıyor, köy gençleri soluğu Murat Nehri'nde alıyor. Yaptıkları akrobik hareketlerle dikkat çeken köy gençleri: “Büyük kentlerdeki insanlar denizde, bizler de Murat'ta serinliyoruz.”
18.07.2009
12:42
0
1265
0
Ya görevden alınsın, yâda tayin edilsin
Ya görevden alınsın, yâda tayin edilsin
Yedisu İl Genel Meclis Üyesi Hüseyin Negüzel, İlçe Kaymakamı Vefa Kaya'nın ilçedeki çalışmalara duyarsız kaldığını, sorunların çözümüne katkı sağlamadığını iddia etti ve ekledi: “Artık üzülmek istemiyoruz. Yedisu'ya çalışan kaymakam istiyoruz”
18.07.2009
12:41
0
1485
0
Yokuş`tan kaçar`a taziye ziyareti
Yokuş'tan kaçar'a taziye ziyareti
Türkiye Kamu-Sen Teşkilatlandırma Genel Sekreteri Türk Büro-Sen Genel Başkanı Fahrettin Yokuş ve beraberindekiler, Türkiye Büro-Sen İl Başkanı İlhan Kaçar'a taziye ziyaretinde bulundular.
18.07.2009
12:40
0
1227
0
Kemal tartar, dsi bölge müdürü yardımcısı oldu
Kemal tartar, dsi bölge müdürü yardımcısı oldu
Devlet Su İşleri (DSİ) 94. Şube Müdürü Kemal Tartar, DSİ Eskişehir Bölge Müdür Yardımcısı oldu.
18.07.2009
12:39
0
2222
0
Futbol ateşi alevleniyor
Futbol ateşi alevleniyor
Herkes İçin Futbol (HİF) 1. Bingöl Belediyesi Aşağıçarşı Futbol Turnuvası tüm heyecanıyla devam ediyor.
18.07.2009
12:37
0
1308
0
Askerler de sivilleri anlamaya çalışmalıdır
Askerler de sivilleri anlamaya çalışmalıdır
Hasan Cemal Milliyet'te dünkü yazısında "Asker sorunu aslında sivil sorunudur" diyerek CHP örneğini irdelemişti.
Tabii ki bugünkü CHP'nin politik çizgisindeki tutarsızlıklar derinine ele alınmalı.
Bu da galiba fazlasıyla yapılıyor.
Ama genel olarak Türk toplumunda "Askerler" ile "Siviller"in ilişkisi de farklı boyutları ile mutlaka değerlendirilmelidir.
Türk Silahlı Kuvvetleri benim için bağımsızlığın güvencesi, iç ve dış tehditlere karşı en caydırıcı güç ve disiplinli, iyi yetişmiş komuta kadrolarına sahip güvenilir bir kurumdur.
Ama toplumun diğer kurumlarından çok farklı değildir.
Askeri personel içinde çok iyiler, çok yetenekliler de vardır çok yeteneksizler ve iyi eğitim almamışlar da vardır.
Ben Antalya Topçu Alayı'nda askerliğimi yaparken özellikle bu çok iyi yetişmiş subaylar dikkatimi çekmişti.
Onlarla konuştuğunuzda hem meslekleri hem de dünya sorunları üzerinde en değerli bilgileri alabiliyordunuz. İnsanları eğitip bir hedefe yönlendirmek ve disiplinli kitleler haline dönüştürmek konusunda gerçekten çok yetenekliydiler.

İyi ve kötü yan yana
Ama bunun yanında sade askerliğe değil hiçbir mesleğe katkıları olmayacak subaylar da vardı Antalya'da.
Sonra izledim.
Benim beğendiğim, başarılı bulduğum subaylar terfi ettiler, kurmay okulunu derecelerle bitirdiler.
Haklarında olumsuz notlar verdiğim subayların çoğunun çeşitli dönemlerde emekli edildiklerini de gördüm.
Şunu söylemek istiyorum.
Bazı askerler nasıl sivilleri izliyor ve hatta andıçlıyorlarsa, askerlik görevini yapan her sivil de askerleri izlemektedir.
Silah altına alınan ve farklı mesleklerden, inançlardan, ideolojilerden erkeklerin üzerlerine üniformaları giyip saçlarını kısa kestirince birbirlerine benzemeleri, onların geçici komutanlarını yanıltmamalıdır.
Ayrıca bu medyatik ortamda genelkurmay başkanları bile sivil toplum tarafından sürekli sınanmakta ve her sözü ile her tutumuna not verilmektedir.
"Asker millet" benzeri sloganların zorlanması ve bu tür yaklaşımlarla askeri darbelerin Türk halkı tarafından doğal karşılandığı benzeri düşüncelerin üretilmesi doğru değildir.

Sürekli askerlik mi?
Vatan görevi olarak belirli süre askerliklerini yapanların bütün yaşamlarını kışlaya dönmüş bir ülkede geçirmeleri istenmemelidir.
Bu arada askeri müdahalelerde yasaklanan siyasal görüşlerin en kısa sürede iktidar olmaları da dikkate alınması gereken bir noktadır.
Bülent Ecevit 12 Mart 1971 darbesine karşı çıktığı için CHP'nin oyu ilk kez yüzde 40'ları geçmiş ve Süleyman Demirel'in Adalet Partisi'ni geride bırakmıştı.
Şimdi Deniz Baykal yönetimindeki CHP'nin tutarsızlıklarını bu gerçeklerin ışığında acıyarak izlemek durumundayız.
Hasan Cemal'in de seslendirdiği şu gözlem, bilinmelidir ki geniş kitleler tarafından da paylaşılmakta:
- Askerle bu kadar sıkı fıkı olabilen, muhtıralara selam durabilen, parti kapatmalarına yeşil ışık yakabilen, askere disiplin suçları dışında sivil yargı yolunu açan bir yasal düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi'ne götürebilen bir partinin değil sosyal demokratlığı, demokratlığı da çok su götürür

SABAH
17.07.2009
23:20
0
1069
0
Eğitim sitemimiz çöktü mü, can mı çekişiyor?
Eğitim sitemimiz çöktü mü, can mı çekişiyor?
Türkiye'de eğitimde 'sorun' yaşandığını her yıl bu zaman üniversite sınav sonuçları açıklanıp çok sayıda öğrencinin tek bir soruya bile doğru cevap veremediği ortaya çıktığında anlıyoruz. Bu yıl da sınava giren öğrencilerden 30 bini 'sıfır' çekti ve her yerden “Eğitim sistemimiz çöktü” yakınması yükseliyor.
Ürkütücü olsa da “Eğitim sistemimiz çöktü” teşhisi gerçekten çok uzak sayılmaz; yanlış olan teşhis değil, çöküşün şimdi -yani günümüzde- yaşandığı algısıdır. Eğitim sistemimiz çok uzun yıllardan beri kötüdür ve ıslah olması da o kadar kolay görünmüyor.

Ak Parti bu alanda farklılık meydana getirebilirdi; o da gerçek sorunları gözlerden gizlemeye yarayan ayrıntılarla meşgul edildiği ve yeni okul açıp öğretmen atama parantezine kendisini kıstırdığı için beklenen atılımı gerçekleştiremedi. Umudumuz, yeni bakan Nimet Çubukçu'nun uygulayacağı politikalarla, farklılık getirmesi...

Sorun, kimleri ne için eğiteceğimiz konusunda doğru tespitlerde bulunmamamızdan kaynaklanıyor. Herkesi eğitirken okulları sıradan ve pek bir işe yaramayan insanlar üreten birer fabrikaya dönüştürdüğümüzün farkına varamıyor, bilim ve teknolojinin kuantum sıçramasıyla ilerlediği bir çağda çocuklara sürekli bilgi yüklemeye çalışmanın peşinde koşarken genel eğilimleri ıskaladığımızı göremiyoruz.

Bilgi ve teknoloji, çocukları ve gençleri eğitmeyi kolaylaştırıyor, içlerindeki pırıltıları ortaya çıkarmaya, herbirindeki cevheri gerektiği gibi işleyip yararlanmaya imkân sağlıyor; biz bu gelişmeye gözümüzü kapattığımız için fazla bir işe yaramadığı belli bir çarkın içine hapsettiğimiz gençlerimizin başarısızlığına ağıt yakıyoruz.

Yanlışlıklar fark edilip gerekli tedbirler hemen alınmazsa, bir süre sonra daha vahim sonuçlarla karşılaşabiliriz.

Herkesi temel eğitimden yararlandırmaya ve mümkün olduğu kadar erken yaşta eğilimleri belirleyip gençleri o istikamette yoğurmaya devam ederken, aynı önemi 'farklı' özelliklere sahip olduğu yine erken yaşlarda anlaşılan gençlerin önünü açmaya da vermeliyiz. Bunun anlamı şu: Sanayide, iş hayatında ve turizm sektöründe ihtiyaç duyulan bilgi ve beceriye sahip gençler yetiştirmenin ve onları yarının teknolojisine de kolayca uyum sağlayacak biçimde eğitmenin yolunu bulmalıyız; bunu yaparken bilim ve teknolojide çığır açabilecek, hemen her alanda liderlik yapabilecek özelliklere sahip gençleri de teşvik etmeliyiz.

Bugünün eğitim sistemi ikisini de gerçekleştirmiyor: Turizm sektöründe çalışacak çocuklarımıza yabancı dil öğretemediğimiz gibi sanayi için ara-eleman teşkil edecek gençlerimizi meslek okullarına uygulanan adaletsizlik sebebiyle daha baştan caydırıyor, üniversite önünde yığılma meydana geldiği için de yüksek öğretimde nitelik kaygısını aklımızdan geçirmiyoruz.

Sınava bu kadar fazla sayıda gencin girmesini gerektirmeyecek akılcı bir yönlendirmenin erken yaşta başlayacağı bir eğitim sistemi oluşturmak çok mu zordur? Daha okuldan diploma almadan çeşitli işletme ve fabrikaların kendisini beklediğini bilen meslek eğitimi almış kendi becerilerinin hangi alanda olduğunu bilen bir genç neden üniversite hülyası kursun?

Genel kabulün tersine, bir ülkenin gerçek anlamda kalkınmasının reçetesi nitelikli üniversitelere sahip olmaktan geçiyor; bir üniversiteye nitelik kazandıracak iki unsur ise öğretim üyeleriyle öğrencilerdir... Çağın gerektirdiği bilgilerle mücehhez bir bilimsel kadro, hangi alanlara ilgisi ve kabiliyeti olduğu erken yaşta belirlenmiş gençlerden herhalde bugünkünden daha farklı bir sonuç elde edebilir.

Saplantılarımızı bir kenara bırakır, eksiklerimizi ve yanlışlarımızı açıkça kabullenirsek, debelendiğimiz çukurdan nasıl çıkabileceğimizi de daha kolay keşfedebiliriz. Aksi halde, bu yıl 30 bin gencimiz gelecek yıl daha fazlası sınavda 'sıfır' çeker, bizler de “Eğitim sistemimiz çöktü” türü ucuz tespitleri tekrarlar dururuz.



Yenişafak

17.07.2009
23:18
0
1113
0
Nasıl bir yargı bu?
Nasıl bir yargı bu?
Gün geçtikçe daha iyi anlaşılıyor ki Türkiye'de “yüksek yargı”, devletin işlediği suçların arkasına saklanacağı bir “demir perde” rolü üstleniyor.

Devletin işlediği her suç, o “demir perdenin” ardına konup bir dokunulmazlığa kavuşturuluyor.

Bu durumun en korkunç, en utanç verici örneği biliyorsunuz Şemdinli davasında yaşandı.

Şemdinli olayını soruşturan, oradaki suikastların ve sabotajların Ankara'ya ulaştığını söyleyen bir iddianame yazan Van savcısı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından meslekten atıldı.

Savcının söylediklerinin tümünün doğru olduğu bugün daha da açık bir şekilde görülüyor.

Doğruları söyleyen, gerekli soruşturmayı yapan savcıyı cezalandıran bir adalet sistemine güvenilebilir mi?

Güvenilmez.

O savcıyı meslekten atan “yüksek yargıçlardan” hangisi bugün televizyona çıkıp bu halka, o savcıyı niye attıklarını anlatabilir?

Hangisinin cesareti yetebilir buna?

Hiçbirinin.

Bu toplumun güvenliğini kendilerine teslim ettiğimiz o kurul, suçun ve suçlunun ortaya çıkması için değil, suçlunun ve suçun korunması için attı o savcıyı.

Bana sorarsanız o kurulun üyelerinin, o karardan dolayı soruşturulmaları ve yargılanmaları gerekir.

Çok ciddi bir soruşturmanın önünü kestiler çünkü.

Adaletin gerçekleşmesini engellediler.

“Ankara'daki suçluları” adaletin elinden kurtarıp, onları sakladılar.

Bence yaptıkları çok açık bir “suç ortaklığıdır.”

Bir gün, o suçlulara “iyi çocuklar” diyen zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı yargı önüne çıkarsa, savcıyı meslekten atarak o generali koruyan yüksek yargıçlar da yargının önüne çıkacaklar.

Yüksek yargıçların “dokunulmazlıklarına” güvendiklerini biliyorum.

Ama hiçbir yargıcı “suç işlemesi” halinde koruyacak bir dokunulmazlık yoktur.

O kararı verenlerin yargılandıklarını da göreceksiniz.

Yargıçların dokunulmazlıkları, onların özgürce ve adilce karar verebilmelerini güvence altına almak içindir.

Adalet, “hata” yapabilir.

Ama adalet “bile isteye” suçluyu koruyup, suçu ortaya çıkaranı engelleyemez.

Bunu yaparsa suç işler.

Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulu o suçu işledi.

Çünkü adaleti değil, “devletin içindeki suçluları” savunmayı seçtiler.

Bugün aynı kurulda kıyametler kopuyor.

Şimdi de Ergenekon'u ve Güneydoğu'daki JİTEM cinayetlerini soruşturan savcıların önünü kesmeye çalışıyorlar.

Anlayabildiğimiz kadarıyla, Şemdinli savcısını feda ederek siyasi geçmişinin en büyük günahını işleyen AKP iktidarı bu kez kararlı ve sağlam duruyor.

Şemdinli savcısını harcayarak korudukları generalin, burunlarına dayadığı “muhtıra” onlara “dürüstlüğün” önemini öğretti sanırım.

Savcıları korumak için mücadele veriyorlar şimdi.

Ergenekon Savcısı Öz'ün “yüksek yargıçların” hışmından kurtarıldığı söyleniyor.

Ama bugün bizim sürmanşetimizde okuyacağınız o korkunç cinayetleri işleyen albayı “dokuz kere müebbet” istemiyle mahkemeye sevk eden savcıyı, “suçu ortaya çıkardığı” için cezalandırmaya uğraşıyorlar.

Bir yandan da onun soruşturmasını derinleştirerek, “Fırat'ın öte yakasındaki Ergenekon'u bütün boyutlarıyla” deşifre etmesinden çekiniyorlar.

Çünkü korkunç gerçekler çıkacak oradan.

Daha şimdiden nice alçakça cinayetin izleri bulundu.

Devam edildiğinde, “o albaya” kimin emir verdiği, resmî “karakol şemalarında” varlıkları görülmeyen “paralı katillerin” maaşlarının nerelerden karşılandığı, o paraların ödenmesi için kimlerin talimatıyla harekete geçildiği de ortaya çıkacak.

Bir büyük suç zinciri yakalanacak.

Yüksek yargıçlar, bunu yapacak savcıyı neden engellemeye çalışıyorlar?

O savcı işini iyi mi yapmadı, suçluları mı ortaya çıkarmadı, gerçekleri mi sakladı?

Böyle bir suçu ya da kabahati mi var savcının?

Yoksa “yüksek yargıçların” çabası, gerçek suçluların ortaya çıkmasını engellemek mi?

Bu yargıçlar adaletten mi yoksa Ergenekon'dan mı yana?

Türkiye “yüksek yargıçların” hepsini yakından izlemek, geçmişlerinde yaptıklarını ortaya çıkarmak, ilişkilerini aydınlığa kavuşturmak zorunda.

Suçluları bulup adaleti uygulama yolunda karşılaştığımız en büyük engel “adaletin cüppesini” giymiş birileri çünkü.

O cüppeyi çekip, altında ne var hep birlikte bakmalıyız.

Göreceğimiz gerçek, bizi dehşetten ürpertecek bile olsa...

Taraf
17.07.2009
23:16
0
1023
0
Meclis başkanlığı`nda taktik yarışları
Meclis başkanlığı'nda taktik yarışları
Önümüz, Meclis Başkanlığı seçimleri...
Epeydir, alttan alta kazanlar kaynıyor.
Adı konmamış bir yarış, çoktan başladı.
Aslında her milletvekilinin gönlünde yatan koltuklardan biridir, Meclis Başkanlığı.
Talibi çok olur, ama çoklar içinden yalnızca biri oraya seçilir.
O1 numaraları kırmızı plaka, bu kez kime çıkacak?
***
Adayları biliyorsunuz, son günlerde muhtemel isimlerin hepsi aleniyet kazandı.
Elimde, mevcutlara ilave edecek yeni bir isim yok.
Fakat size, bu yarışta hangi taktiklerin kullanıldığını anlatabilirim.
Adayları, izledikleri taktiklere göre, iki gruba ayrılmış görüyorum.
Bilesiniz ki, ‘entrika' tabirini kullanmaktan özellikle kaçınıyorum.
Yine de birinci grup, ‘tipik Ankara oyunları'nı benimseyenlerden oluşuyor.
Ben onlara, ‘vurup geçmeyi deneyenler', diyorum.
İşitiyorum ki Salih Kapusuz, bu yola erken çıkanlardan...
CHP ile MHP grupları üzerinden gelerek kendi partisinin desteğini sağlamaya çalışıyor.
Merkezi, çevreden kuşatma taktiğidir, bu.
Ve arkasında CHP ile MHP'nin desteğini bulursa, parti iradesini dinlemeyip, aradan sıyrılmaya çalışacak, demektir. 
Diğer grupta ise, Köksal Toptan, Cemil Çiçek, Hüseyin Çelik ve Burhan Kuzu yer alıyor.
Bu gruba giren adaylar, ‘yol verilirse' taktiğine sıkı sıkıya bağlı...
Yani, açıktan talip değiller, milletvekilleri üzerinde tek tek kampanya yürütmüyorlar.
Şayet kendi gruplarının iradesiyle aday gösterilirlerse, ortaya çıkmayı düşünüyorlar.
Ancak ondan sonra, merkezden çevreye açılıp, diğerlerinin desteğini arayacaklar...
***
Bence, sanıldığı gibi bu yarışta ‘eş durumu', belirleyici bir faktör de değil.
Köksal Toptan tekrar aday olmazsa, Cemil Çiçek ve Hüseyin Çelik'in şanslarını yüksek görüyorum.
Tabii eğer, henüz görünür olmayan sürpriz bir isim karşımıza çıkmazsa... Ki, zayıf ihtimal değildir.
Artık son viraja giriyoruz.
4 Ağustos'ta TBMM, başkanını seçmek için toplanacak.
Bakalım, hangi taktik kazanacak!

Bolu beyi fenomeni
Bolu Valisi Halil İbrahim Akpınar, çıkış üstüne çıkış yapıyor.
Son vukuatı şu;
Kişisel web sitesinde, kişisel görüşlerini serdetmiş.
Dünkü Vatan Gazetesi'nde birinci sayfa haberiydi.
Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçiminden, sivil-asker ilişkilerine kadar bütün netameli konulara destursuz girip...
MGK'nın kaldırılmasını, darbe anayasasının değişmesini, cümle darbecilerin yargılanmasını talep ediyor.
İrad ettiği nutuklar, keskin ve pervasız...
‘Jakoben bürokrasinin paşa gönlünden koptuğu kadar değil, sonuna kadar demokrasi' sloganını şiar edinmiş.
Hatırlarsanız, Abant Platformu toplantısındaki konuşmasıyla dikkatleri üzerine çekmişti.
“Demokratik hayatımıza tecavüz eden darbecileri yargılayamadık, hesap soramadık” diye dert yanmıştı.
Obama'nın seçim sloganı ‘Yes we can'le, salona coşku vermişti.
O gün, bugündür kâh mülakâtlarla, kâh internetten ses vererek ricit çıkışlarını sürdürdü.
Daha şimdiden bir fenomen haline geldi.
***
Heyecanlı bir demokrasi âşığı olduğu kesin!...
Ama gerisinden emin değilim.
Sıradışı bir vali mi olmak istiyor?
Yoksa, yeni bir ‘Bolu beyi' efsanesi mi?
Açık söylüyorum; görüşlerinin birçoğuna katılabilirim...
Ama bir valinin, her konuda ‘siyasetçi ağzıyla' ahkâm kesmesini doğru bulmuyorum.
Bu elbise, bize birkaç beden bol gelir.
Demokrasi için ödeyelim, tamam...
Ama, yeni bir ‘demokrasi kahramanı' için de bedel ödememiz şart mı?

Radikal

17.07.2009
23:11
0
1151
0
Sigara nerelerde yasak?
Sigara nerelerde yasak?
Dumansız Hava Sahası' 19 Temmuz'da resmen başlıyor. Kahvehane, pastane, lokanta ve daha birçok yerde sigara içmek yasak. Peki ya parklar? İşte bu sorunun yanıtını Kent Haber açıklıyor...
17.07.2009
13:05
0
2013
0
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın