KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
30 Aralık 2024 Pazartesi
°C
Hakim Bayraktar
bingolonline@hotmail.com

Yanlış kantar ve eğri cetvelle ülke düzelir mi?

25 ŞUBAT 2022 CUMA 13:50
31
4330
2
AA aa

Ülkenin içinde bulunduğu duruma dair hemen herkesin kendince bir tahlili olduğu gibi tarafı olduğu ya da sempati duyduğu siyasi partinin güncel politikalarına dair yorumunu da işitiyoruz.

Yaşamında kalitesizliğin dibini görenlerin her gün cilalanıp ekranlarda boy göstererek doğru analizden ziyade tarafgirliği ilke edinmişçesine iktidar ya da muhalefet adına savunma geliştirirken, sarf ettiği cümlelerle kalibresini ölçmeye kalktığımız birçok seçilmişin aslında liyakatle değil, tepe ilişkileri ve taahhüt edilen biat sayesinde o makamlara geldiğini de tüm çıplaklığıyla görebiliyoruz.

Toplumun dilindeki ana cümle ise hiç şüphesiz “liyakat”.

Ama neye göre, kime göre?

Mikrofonun uzatıldığı kendi halinde, sarf ettiği cümleler “içindeki enerji ne kadar yüksek” dedirtse de, hayatın zorlu virajlarında oldukça fazla efor sarf etmiş ve sakalına düşen akla yorgunluğunu gizleyemeyen gerçek bir Anadolu insanı olan 65 yaşındaki bir amca, ülkenin fotoğrafını çekiyor ve oluşturulan tabloyu yorumluyordu.

Eleştirideki nezaketi örnek teşkil ettiği gibi, “okumuşluk” kavramıyla kendine anlam yüklemeye çalışan nice cahilleri de deyim yerindeyse cebinden çıkaracak tecrübeye sahipti.

Ülkenin içinde bulunduğu duruma dair yorumlarını paylaşırken, Merhum Necmettin Erbakan'ın “Bozuk kantar uzmanın elinde doğru tartmaz, cetveli eğri olan doğru çizgi çizemez” sözünü hatırlatıp sistemin değişmesi gerektiğini vurguluyordu.

Sistemden kastı laiklik, şeriat ya da farklı bir yapı değildi, hak, hukuk, adalet ve gelişimden yoksunluğumuzdu.

Kimsenin kılık kıyafetine müdahale edilmemesi gerektiğini söylerken, insanların hür irade ve idrakiyle tercihte bulunması gerektiğinin de altını çiziyordu.

Gençlerin ümitsizliğine üzülürken, umutsuz olunmaması gerektiğini de vurguluyordu.

Kısacası, toplumun iliklerine kadar hissettiği umutsuzluğa rağmen yine de yarınlara umutla bakılmasını öneriyordu.

Sistem; kişiye göre hukuk, partiye göre adalet, mensup olunan topluluğa göre liyakat belirlediği sürece adil olabilir mi?

Her şehre üniversite açmak mı maharet? Yoksa kaliteli içeriklere sahip üniversiteler kurup gerçekten bilin insanı yetiştirmek mi?

Hatayı yapan kim olursa olsun adalet karşısında eşit olması mıdır doğru olan? Yoksa sahip olduğu siyasi görüşe kayrılacağı gibi hapsi boylayabileceği mi?

Kamuya alımlarda partiye yakınlık mı esas olmalı? Yoksa sahip olunan mesleki tecrübe mi?

Kamuya ya da kamuoyuna yararlı projeler mi desteklenmeli? Yoksa Bakana, Bakanlığa ya da iktidara yakınlığı bulunanların yaptığı bireysel menfaati önceleyen projeler mi?

Bu maddeleri yazdıkça yazabiliriz. Çünkü o kadar problem var ki, hangi birini yazacağını bilemiyor insan!

Toplum, savaş halinde her türlü açlığa, sefalete göğüs gerebilir. Ama yönetim kademesi ‘itibardan tasarruf olmaz' diyerek israfın zirvesinde dolanırken toplum açlıkça mücadele ediyorsa, burada adaletten bahsedemeyiz!

Siyasette de, devlet yönetiminde de en gerekli olan ahlaktır. Ahlaki bir çöküş varsa, burada haktan, adaletten ve liyakatten söz edilebilir mi? Zaten bu değerlere sahip yöneticilerle ülke daha ileri gider, toplumsal refah, huzur ve güven de yüksek seviyelerde olur.

Sistemin adının bir önemi yok!

İdeolojik saplantılara dayalı, kendinden olmayana yaşam hakkı tanımayan, özgürlüklerini kendi ideolojilerine göre belirleyen ve tek tip düşünceye sahip toplum yaratma amacına dayalı bir sitem olmamalı!

İşte tam da bu noktada Merhum Erbakan'ın sözü Türkiye'nin en net özetidir.

Bugünün Türkiye'sinde AK Partililerin “Erdoğan olmazsa ülke batar, ülke Batı'nın hegemonyasına mahkûm kalır, inanç özgürlüğümüz ortadan kalkar, yine fişlemeler başlar” savunmasını geliştirdiğini görüyoruz.

Muhalefete güven ise zayıf.

Kişisel hesabımdan yaptığım mini ankette mevcut sorunlara rağmen Hükümetin aldığı desteğin sebebini sordum. Birinci şıkta “Hükümete olan güven”, ikinci şıkta da “Alternatif görülememesi” vardı. Çoğunluk, alternatif görülememesini işaretlemişti. Kamuoyu yoklamalarında da aynı sonuçlar çıkıyor.

İktidara yönelik eleştiriler fazla olup ve güven kaybı yaşansa da toplum, alternatif göremiyor. Daha açık bir ifadeyle, muhalefete güvenmiyor!

Neden?

Çünkü CHP ile Kemalizm'in yeniden hortlayıp inanç özgürlüklerinin tırpanlanacağını, camisine, namazına, kısacası ibadetlerine müdahale edileceğini, baskıların artacağını, fişlemelerin başlayacağını düşünüyor insanlar!

Muhalefet, Recep Tayyip Erdoğan üzerinden siyaset devşirdikçe Erdoğan güçleniyor! Oysa toplum Erdoğan üzerinden eleştiriye dayalı bir siyaseti değil, ülkenin şu anki ana gündem maddesi olan ekonomi alanındaki sorunlara hangi somut projelerle çözüm üretileceğini görmek ve bilmek istiyor.

Hayat pahalı, benzin pahalı, doğalgaz pahalı demek kolay. Ama toplum diyor ki, “Kardeşim bana lafla siyaset yapma. Sen gelirsen doğalgazı ne kadara düşüreceksin, benzin kaç para olacak? Tarım ve hayvancılık politikan nedir? Sanayide hangi atılımı nasıl yapacaksın? Ülkeyi ayağa kaldırmak için hangi somut projen var? Parayı nereden bulacaksın?”

İşte bu noktada muhalefet cılız kalıyor, iktidar partisi de muhalefetin bu yönünü iyi değerlendiriyor!

Oysa ülkenin partiler ve liderler üzerinden geliştirilmiş politikalara değil, altyapısı sağlam, özgürlükçü, hak ve adaleti önceleyen, ülke insanının refah ve geleceğini güvence altına alan bir sistemi tartışması ve partilerin de buna odaklanması gerekiyor.

Bugün Amerika'da hiç şans vermeyeceğiniz insanlar devlet başkanı oluyor!

Size deseler ki, “Donald Trumpı devlet başkanı yapalım”, “haydi oradan..!” dersiniz. Ama adam dünyaya hükmeden Amerika'nın devlet başkanı oldu. Ne değişti? Hiçbir şey. Çünkü devletin köklü sistemi, yasaları ve kanunları var. Denetleme mekanizmaları güçlü. Haliyle kimin başkan olduğunun bir önemi yok. Başkan olsa da denetlenebiliyor, her istediğini yapma lüksüne sahip değil.

Türkiye'de durum ne?

Devlet Başkanı olduğunuzda kanunu da, yasaları da, sistemi de kendinize uyarlayabiliyor, ülkeyi dilediğiniz gibi yönetebiliyorsunuz.

İşte asıl sorunumuz bu! Önce sistemin değişmesi lazım. Devlet; iktidarlara ya da başkanlara değil, onlar devlete hizmet etmeli!

Tam da bu yüzden, Merhum Erbakan'ın “Bozuk kantar uzmanın elinde doğru tartmaz, cetveli eğri olan doğru çizgi çizemez” sözüne kulak verilmelidir.

Sonuç olarak; sistem bozuk olduğu sürece kim gelirse gelsin ülke doğrulmaz, hak ve adalet tesis edilmez. Seçilecek lider dosdoğru olsa da, kantar yanlışsa tartış sonucu hatalı çıkacaktır. Lider düzgün olsa da cetvel eğriyse düzgün sonuç çıkmayacaktır!

Unutmayalım ki; kantarın doğru, cetvelin düzgün olduğu bir Türkiye bizlerin elinde.

Doğru sistemle güzel yarınlar dileğiyle, hoş ve esen kalın…

 

YORUM YAZIN
Profiliniz ziyaretci statüsünde görünüyor. Yorumlarınız aşağıdaki isimle yayınlanacaktır
Değiştir
Dilerseniz web sitemize üye olarak daha özgün bir profil oluşturabilir ve yorumlarınızı hesabınızdan takip edebilirsiniz
Kodu Girin
Yapacağınız yorumların şiddet ve hakaret içermemesine lütfen dikkat edin. Aksi taktirde yorumlarınız onaylanmayacaktır. Gönder
Misafir Kullanıcı (@Misafir_89836)
01 Mart 2022 Salı 19:41
Kantar bozuk, cetvel yamuk, ustada kor ve sakattir.
Misafir Kullanıcı (@Misafir_89671)
25 Şubat 2022 Cuma 15:32
Şahıslarda kurtuluş reçetesi aramak nafile. Toplum nasılsa, o şekilde yönetilir. Bizim toplumumuz ne yazık ki henüz taş devrinde... Değişime toplumun her bir bireyi kendinden başlamalı ki yaşanabilir bir ülkeyi hep birlikte yaratalım
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın