KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
29 Mart 2024 Cuma
4 °C Kısmen güneşli
Yılmaz Ekinci
yekinci07@hotmail.com

Üniversiteler bir şehrin düşünce bahçeleridir

15 MART 2016 SALI 19:34
0
4819
0
AA aa

Yönetici ile toplum arasında farklı düşünce ve tercihlerinin olması kadar doğal bir şey yoktur. Hak ile halk arasında her zaman gerçeklilik boyutunda ilişkiler zuhur etmez. Bu iki kavram aynı anlama gelmez. Hak; mekân ve zaman boyutuna bağlı olmayan, her zaman hakikatle örtüşen bir durumdur. Halk ise geçici ve arızi bir durum olup, yanlışlık ve yanılgı üzerinde olabilir. Halkın tercihleri her zaman hakikatin tecellisi anlamına gelmez. Halk, hakikatin mutlak temsilcisi olamaz. Eğer halkın, hak ile olan irtibatı hakikat boyutunda cereyan etmiyorsa, halkı doğrudan temsilci olarak almanıza gerek yoktur. İyi bir lider hakikatin sözcüsüdür; halkı da hakikat dairesinde tutmaya çalışır ve o yönde kanalize eder. Toplumun genel geçerlerini kıstas almaz.

Peygamberler, âlimler ve büyük liderler halka uymazlar; halkı iyilik, güzellik ve doğruluk yönünde dönüştürmeye çalışırlar.

Düşünmenin, gözlemin, duymanın ve vicdanı sezilerin bir toplulukta  aynı anda  hareket etmesi genelde beklenilmez. Bu yetiler yönetici ve liderlerde mutlaka aranması gereken özelliklerdir diye düşünüyorum.

Doğu insanına baktığımızda, (burada kastedilen Doğu; Balkanlarda başlayıp Çin kıtasına uzanan  ve Batılı olmayan toplumlar anlamında) bunların yeterli sosyolojik ve psikolojik gözleme imkanına sahip olmadıklarını görüyoruz. Bu onların bir suçu değildir, çünkü bu imkanlardan mahrum bırakılmışlardır. Bu gibi toplumlarda birilerinin meydanlara çıkıp bir şeyler söylemesi, toplumu galeyana getirmesi için yeterli bir koşuldur.  Genelde toplumların bilgi edinme süreçleri, kurulu iktidar tarafından tek yanlı enforme edilecek şekilde disipline edilmiştir. Enforme edilen bilginin kulaktan kulağa yayılmış olması, onun doğru olduğu anlamına gelmez, fakat toplum tarafında kabul görmesi açısından yeterli bir nedendir.

Her ne kadar sosyoloji ilminin kurucusu İbn Haldun ise de Doğu Medreseleri'ne sosyolojinin ve psikolojinin hiç uğramadığını söyleyebilirim. Bu coğrafyada yazılan kitapların büyük bir kısmı nakli bilgiye dayalı olarak gelmiştir. Herhangi bir kitabı ele alıp incelediğinizde bunu hemen fark edersiniz. İnceleme, araştırma ve gözleme ögelerinin pek fazla kullanılmadığını görüyoruz.  

Hal böyleyken dünyada bugünkü anlamıyla ilk üniversitelerin, İslam toplumunda kökleştiğini görüyoruz. Abbasiler dönemindeki Nizamiye medreselerinin, Emeviler döneminde Kordoba, Gırnata ve Fes şehrinde kurulan medreselerin dünyada ilk üniversitelere beşiklik ettiğini söyleyebiliriz.  Batıdaki Rönesans, reform ve pozitif bilimlerdeki gelişmeler, bu medreseler sayesinde olmuştur. Batı aydınlanması İslam'a borçludur.

İslam toplumunda medreseler,  Selahattin Eyyubi döneminde altın çağını yaşamışlardır. Özellikle bu dönemde;  Kahire'de, Şam'da ve Mezopotamya'da medreselerin yaygınlaştığını görüyoruz.

Osmanlı döneminde kurulan ilk medrese, Orhangazi tarafından 1331 yılında İznik'te kurulmuştur. Zamanın tanınmış müderrislerinden olan Davut el – Kayseri ve Taceddin-i Kürdi bu medresede eğitim vermişlerdir.

“Üniversite” kelimesi, Latince kökenlidir. Latincede “Universus” kelimesi “ bir araya gelmiş, bütün, evren ve kâinat anlamında; “site” ise eski Yunanca 'da şehir anlamına gelmektedir. Yani üniversiteler, zihni melekelerinin susuzluklarını giderdikleri ve fertlerin sosyalizasyon geçirdikleri ortamlardır.

Zihni ve kalbi aydınlatmasını sadece kampüs alanına indirgeyip inşa etmeye kalkışan bir toplum, aynı zamanda medenileşmesini ve gelişmesini kendi eliyle engellemektedir. Üniversiteler, ışığın doğduğu ve yayıldığı alanlardır; buraların herkese açık olmaları gerekir.  Üniversitelere girme kriteri, sınavla olmamalı; toplumun tüm kesimlerinin kendi alanlarıyla ilgili derslere girip çıktıkları ve icazet aldığı yerler olmalıdır.

Üniversiteler, yaşam boyu eğitimin yuvaları olmalıdırlar.

Üniversiteler, hiçbir ideolojinin, siyasal yapının ve dini unsurun baskın olmadığı ve rasyonel düşüncenin hâkim olduğu yerlerdir.

Üniversiteler, bireyin, düşünsel, bedensel ve ruhsal melekelerinin hakikat yolunda çıktıkları yolculuğun mekânlarıdır. Üniversite ortamı ise bu yolculukta her türlü düşünce ve fikrin özgürce kanat çırptığı sonsuz mavi bir gökyüzüdür. Bu anlamıyla üniversitelerin hiçbir kutsalı yoktur, ama her düşünceye açık olmaları onların varlık gerekçelerini teşkil etmektedir.

İnsan beyni üzerinde kurulan ipoteğin varlık bulmaması, ancak üniversitelerin ilmi ve idari muhtariyet sahibi olmaları ile mümkündür.

Üniversiteler, eğitim, öğretim ve araştırma merkezi olmaları gerekirken, bugün bir çok  fonksiyonları ülkemizde tartışma konusudur. Bu bab'ta, Bingöl Üniversite'sinin her türlü düşünceye açık, her türlü  araştırmaya önyargısız yaklaşan bir yapıya sahip olması önemli ve önceliklidir. Bingöl Üniversitesi, fiziki anlamda Türkiye'de en hızlı gelişen üniversitelerden birisi olmasına rağmen estetik özellik arz etmeyen mimari yapısı ve niteliksel anlamda yeterli öğretim kadrosuna sahip olmaması bir eksikliktir. Umuyorum,  yeni atanan Rektör'ün göreve başlamasıyla birlikte Bingöl Üniversitesi bölgesinde istenilen çekim merkezine kavuşacaktır.

Üniversite ortamının özgürlüğü, fırsat ve araştırmaların farklı frekanslardan gelmesini sağlar. Başka bir değişle, fırsatlar ve tehditler hiçbir zaman aynı frekanstan doğmazlar farklı frekanslarda doğarlar.

Düşüncenin; siyasi, içtimai ve iktidar alanından gelen tehditlere karşı bağımsız olması hayatidir. Medeni toplumlara baktığımızda, aklın sınırlayıcı öğelere  karşı korunduğu fakat ifade etme hürriyetinin ise her türlü hareketlere karşı azade kılındığı görülmektedir. Ünlü filozof Voltaire'nın meşhur bilinen bir değişi vardır: “fikirlerinize katılmıyorum fakat fikirlerinizi ifade edebilmeniz  için canımı feda etmeye hazırım “ tespiti önemlidir.

Bir düşüncenin  “mutlak doğru” olarak kabul edilmesinin bir toplum için “akıl tutulması” anlamına geldiği unutulmamalıdır.

Üniversiteler, eski Türkiye'nin ideolojik, politik, cemaatçi kültürünün uzantıları olmamalıdır. Her türlü fikrin, düşüncenin tartışma konusu edildiği yerler olmalıdırlar; savunmacı, reaksiyoner  yapı ve oluşumlardan uzak durmalıdırlar.

Üniversiteler bir şehrin düşünce bahçeleridir. Orada yetişen, filizlenen düşüncelerin güzel olması, o şehri bayındır ve medeni kılar.

Halas, ancak  zihnen ve fikren arınmış halis insanlarla mümkündür.

YORUM YAZIN
Profiliniz ziyaretci statüsünde görünüyor. Yorumlarınız aşağıdaki isimle yayınlanacaktır
Değiştir
Dilerseniz web sitemize üye olarak daha özgün bir profil oluşturabilir ve yorumlarınızı hesabınızdan takip edebilirsiniz
Kodu Girin
Yapacağınız yorumların şiddet ve hakaret içermemesine lütfen dikkat edin. Aksi taktirde yorumlarınız onaylanmayacaktır. Gönder
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın