Tevhide Giden YolÇevremizde ve evrende devamlı olup biten ve tarafımızca olağan olarak nitelenen biyolojik, kimyasal ve fizikse olay ve olgular, Allah'ın kainat kitabında gösterdiği birer harika sanat eseri ve kudret mucizesi olduğu halde; sıradan olağan şeyler şeklinde baktığımız takdirde, sırlı perdeleri aşarak, olay ve olguların ötesine geçip, büyük yaratıcının kudret eseri olan kainat kitabının ayetlerini okuma şansını yitirmiş oluruz. Kur'anın diğer kutsal kitaplardan belki de en büyük farklarından biri, Allah'ın varlığı ve birliğine ilişkin akli delil ve bürhanlar sunmasındadır. (Kur'an'la beraber insanlık bir seviye aşmış) Kur'an'ın birçok ayetinde gökyüzünden yağan yağmurun ölmüş kurumuş yer yüzünü baharda nasıl canlandırdığını, gece ve gündüzün ve mevsimlerin oluşumunu, bahar mevsimiyle birlikte sunulan meyve ve sebzelerin canlıların ihtiyacı için yaratıldığını, bir çöl tankı olan devenin yaratılmasına bakmaz mısınız? Diyerek yaratılanların harikalığını, yararlanılan hayvanların Allah'ın insana bir lütfu olduğunu, İnsan hangi şeyden yaratıldığına bakmasını, nasıl basit bir sudan düşünen, konuşan, vicdan ve akıl sahibi harika bir canlıya dönüştüğünü, Allah'ın yer yüzünde nasıl yaratmaya başladığına, göklerde ve yerde Allah'ın birçok ayetleri olduğuna bakmamızı sağlayarak kainat kitabının okunmasına dikkat çekerek; İç içe olduğumuz fakat alışkanlık ve gaflet perdesiyle çoğu zaman yeterince düşünüp sorgulamadığımız olay ve olgulara ibretle bakmamızı ve bunların Allah'ın birer mucizevi kudret eseri ayetler olduğunu hatırlatarak, bizi sürekli düşünmeye, sağlıklı bakış açılarımızı örten perdeleri kaldırarak sıradan olayların ötesine geçerek tevhide ulaşmamızı ve inanç dünyamızı yeniden kurmaya davet eder. Bu anlamda adeta bize tevhid formülleri sunuyor Kur'an: Şimdi biz bugünkü fen bilgilerimizle olaylar Kur'an'ın önerdiği biçimde bakmaya çalışalım. Düşünsenize; Kuru bir topraktan çıkan kuru üzüm çubuğunun başına bal tulumbacığı gibi salkım üzümü yerleştirmek… Hem de tad ve tasarım harikası görüntüsüyle… Toprak da üzüm ağacı da şuursuz ama sonuç çok harika… Düşünsene, basit bir nutfeden,bir damla sudan gülen, konuşan, düşünen, duyan,koşan ve akleden bir insan yaratılması….Yapay deney ortamlarında bile üretemediğimiz hücreler, şuursuz ve cansız olan elementlerin eseri olabilir mi? Cansız bir dünyadan nasıl oluyor da canlı bir dünya kuruluyor? Baksanıza bizi işitmeyen sağır tabiat adeta bizi duyar gibi işliyor, ihtiyacımız olan şeyleri(bitki, meyve, sebze, vb.gıdaları) bize sunuyor, şuursuz cansız şeyler (toprak, su ve elementler) harika ve muhteşem varlıklara (binlerce bitki ve hayvana türüne) dönüşüyor. Galileo'nu dediği gibi Matematik dilinde yazılan bu kainat, muhteşem sanat eseri niteliğindeki bu oluşumlar,(bitkiler, tüm canlılaar ve fiziksel olgular) hiç serseri tesadüfün, sağır tabiatın, kör enerjinin, cansız ve şuursuz elementlerin veya tesadüflerle çalışan şuursuz evrim mekanizmalarının işi olabilir mi? Evrimci H.Blum, bilinen en küçük proteinlerin bile rastlantısal meydana gelmesi tümüyle imkansız görülüyor der. Protein, Amino asit denilen daha küçük moleküllerin belli sayıda ve çeşitliklerde özel bir sırayla dizilimlerinden oluşan dev moleküllerdir. Harflerden oluşan çizgiler gibi 400 yakın aminoasit bir şiir gibi bir araya gelerek proteini oluşturur. 10 üzeri 300 farklı biçimde dizilme ihtimali içinde en uygun şekilde gereken sayıda oluşarak bir proteini oluşturmak, büyük bir irade ve ilmi gerektirir. Tesadüfen oluşması muhaldir. Hücreler de proteinlerden oluşur. İnsan vücudundaki hücreler tarafından 200 bin çeşit protein üretilmektedir. İnsanda 100 tirilyon hücre var. Hücrenin çekirdeğinde DNA var. DNA ise bir ansiklopedi gibi 3 milyon harfin anlamlı bir dizilişle bir araya gelmesidir. Bunların bir şifre ve kompozisyonla bir araya gelmesi evrimsel nükleer biyolojinin izah etmekte zorlandığı, ancak İlahi hikmet ve kudretle açıklanabilir bir konu olarak durmaktadır. Tüm bunlar, ya çok büyük bir planın parçası veya tesadüflerin tatlı ve sürpiz bir sonucudur. Evrendeki galaksilerin, yıldızların birbirlerinin yörüngelerinde kalmalarının nedeni çekim kanunudur. Bizler bu kuvvet sayesinde yeryüzünde yürüyebilmekteyiz. Bu kuvvetin değerlerinde bir azalma olursa yıldızlar yerinden kayar, dünya yörüngesinden kopar, bizler dünya üzerinden uzay boşluğuna dağılırız. Evrenin ve canlıların buna ihtiyacı olduğunu bilen bir yaratıcının eseridir bu yasa… Tüm olaylar şuursuz ama adeta şuurlu hareket ediyorlar, tüm kozmik olaylar insanlar ve canlıların yaşaması için en uygun vaziyeti alıyor ve bir bütünlük içinde çalışıyorlar. Adeta güneş bizim için doğuyor. Yeryüzü bizim için canlanıyor, Atmosfer içeriğinde dengeli oranda bulundurduğu gazlarla (yüzde 21 oranında Oksijen, azot,vb.) canlılara yaşam ortamı oluşturuyor, sular bizim için akıyor. Galaksiler, Güneş, dünya, dünyayı saran atmosfer tabakası, bitkiler, hayvanlar ve insanlar….bir bütünün parçaları gibi. Bir seramonin, orkestranın enstrümanları gibi işliyor herşey. Tüm bu olayların şuuru ve aklı yok ama çok şuurlu ve akıllı hareket ediyorlar ve her olay bir diğer olayı destekliyor veya tamamlıyor. Öyleyse bunlar kendi kendilerine işlemiyor, tüm bu işler nihayetsiz bir ilim, kudret ve hikmet sahibi bir yaratıcının eseri olabilir, serseri tesadüfün, sağır tabiatın veya kör kuvvet ve enerjinin, tesadüfe dayalı evrim mekanizmalarının işi olamaz. BUNA ANCAK ALLAH DENİR Genetiğinde yapısal bilgiler içeren ve Vücudumuzun yapı taşları hükmünde olan hücrelerin dokuları, dokuların organları, organların sistemleri, sistemlerin ise tüm bedeni oluşturduğunu göz önünde bulundurduğumuzda aklımıza o soru geliyor. Nasıl oluyor da trilyonlarca hücre, sistemli bir şekilde hareket ederek bütünsel bir uyum yakalayıp bu harika insan bedenin oluşmasını sağlıyorlar? Hani anoloji yaparak düşündüm... Bir sarayın taşları, pencereleri, kapıları ve benzeri malzemeleri, nasıl oluyor da, hep beraber bütünsel bir uyum içerisinde hareket ederek, muhteşem ve harika bir saray oluşturuyorlar? Ben bir mimar olmadan bir bir bina ve Yaratıcı Allah olmadan bu insan ve evren Sarayı olamaz diyorum. Siz ne dersiniz? A.Einstein, Allah zar atmaz diyor. Ama inatçı inançsızlar, kocaman bu muhteşem evrenin, nazik ve nazenin bir sanat eseri olan bu insanın, tesadüfler oyununun bir sonucu olduğunu, inatla sürdürüyorlar. H.Hogs, “Seküler Şehir” kitabında, 40 yıl sonra din Kamusal ve bireysel hayattan çıkacak demişti, aradan kırk yıl geçti, dinin daha bir güçlendiğini görünce, 40 yıl sonra yayınladığı makalede özür dilemek zorunda kaldı. A.Flew, seksen yıllık ömrünü bir ateist olarak geçirdi, hem de ateşli bir ateist, 80 yaşına geldiğinde ise “Yanılmışım Tanrı varmış” adında kitap yazarak putunu kırmıştı. Ne mutlu putlarını kıranlara. SİZ OKULLARDA OKUTULAN DERSLERİ DİNLEYİNİZ Fen ve Matematik dersleri, tüm olay ve olguların harika birer sanat eseri olduğunu göstermektedir. Her fen kendi lisanıyla mütemadiyen Allah der. Matematik ve Geometri dersi Allah'ın ölçülü ve düzenli yarattığını; Galileo, “evren matematik dilinde yazılmış bir kitaptır”der.Tıp Allah'ın şafi ismini gösterir. Biyoloji Allah'ın hay ve hakim ismini gösterir. Bunları çoğaltabilirsiniz. Önemli olan olayla bakış açımızdır. Bugün bilim canlılara sadece nasıl olmuş? Sorusuyla yaklaşıyor. Müslüman olarak bizler Nasıl sorusuyla birlikte Neden, Niçin, Ne amaçla, sorularını da sorarak yaratıcıya giden tevhid yoluna yönelmeli ve bilimi imanileştirmeliyiz. İşte biz fen bilimlerine Kur'ani bakış açısıyla yaklaştığımızda, her derste öğrenilen bilgiler, bizi aynı zamanda Allah'a ulaştıran marifete dönüşebilir… Önemli olan bakış açımız… Unutmayalım ki inançsızlık, evrendeki olay ve olgulara uzaktan, yüzeysel ve eksik bilgilerle yaklaşmanın ve aklı devreye koyarak bakmamanın sonucunda insana bulaşı ve onu yakar… Evet olay ve olgulara akıl, mantık vicdan gözüyle ibretle, birer kudret mucizeleri gözüyle bakabilmek, kainatın sırlı perdelerini aralıyarak ilahi mesajı okumak ve böylece yeryüzünün şuurlu, akıllı ve vicdanlı üstün varlığı (halifesi) olduğumuzu göstermek… Bizden beklenen ve bize yakışan da bu değil mi? Kur'an kainatı okuyor. Bu kainat arkasındaki sırlı perdeleri aralıyor. Kur'ana kulak verenlere müjdeler olsun. Bünyamin BAYRAM Maarif Müfettişi Eğitim ve Denetim Uzmanı
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 14 Aralık 2024 Suriye nereye gidiyor?06 Kasım 2024 İlahiyatçıları/din adamlarını dinlerken ölçüleriniz olmalı07 Ekim 2024 Kur'an'ın, Tevrat, İncil ve Avesta'dan farkı02 Eylül 2024 Üç kutsal din Sümer efsanelerinden mi alındı?
|