Takdir-i İlahi deyip sıyrılamayız..!Son günlerde artan ‘hayata son verme' olaylarına dair okurlarımızdan gelen birçok mesajda genel yaklaşım şuydu; “Onca insan yaşamına son verirken bu olayları basın olarak neden gündeme getirmiyor sunuz?” Haber alma noktasında haklılar. Ama olayın sadece bir haber alma özgürlüğünden ibaret olmadığının bilincinde olmamız gerektiğini hatırlatmakta yarar görüyorum. Yapılan her haberin, bir başka psikolojik sorunlu kişiye ‘sen de yapabilirsin!' yönünde gizli bir mesaj verdiğini kabul ederek, intihar vakalarının haberleştirilmesinden sakındığımızı belirtmek isterim. Elbette her okurun temel yaklaşımı haber alma özgürlüğüyle ilgili değil. Sorunun üzerine gidilerek çözüm odaklı bir harekâtın başlaması gerektiği beklentisi de bulunuyor. Olaya bu şekilde yaklaşmamız ve sorunlar kadar çözüm önerileri üzerinde de durmamız daha isabetli olacaktır. Psikolojik sorun ‘delilik' değildir! Batılı ülkelerde psikolojik her sorun karşısında insanları psikolog desteği alırken, ülkemizde, hele ki bölgemizde psikolog desteği alanlara karşı ortaya konan ‘delirmiş' yaklaşımı, maalesef insanları kendi dünyasında sorunlarıyla baş başa bırakmaya yetiyor. Oysa bir insanın kalbi, böbreği, ciğeri, kolu, bacağı ağrıdığında ilgili branştaki uzman hekime görünüp tedavi olabiliyorken, psikoloji de bir rahatsızlık olarak kabul görmeli ve psikolog desteği yadırganmamalı. Bu da bir tür hastalıktır. Psikolog desteği almaktan çekinilmemeli. Burada toplumsal bilinç eksikliğimiz öne çıkıyor maalesef. Çünkü insanlar, ‘acaba bana deli mi diyecekler?' türünden ilgisiz bir yanılgıya kapılıp psikolog desteğinden vazgeçebiliyor. Şayet toplum olarak psikolojik rahatsızlıkların da bir hastalık olduğunu kabul eder ve sorunlarımız karşısında psikolog desteği almayı başarabilirsek, birçok sıkıntıyı atlatabileceğimize inanıyorum. Bingöl'de hastanelerin yanı sıra diğer bazı kurumlarda da psikologlar görev yapmaktadır. Bu hekimlerimizden istifade edebilmeliyiz. ‘İnsanlar ne der?' veya ‘aileme nasıl izah ederim?' diye düşünmeyelim. Her insanın aşamadığı bir sorunu olabilir. Psikologlar da boşuna yetişmiyor. Psikologlar, psikolojik sorunları aşmamızda yardımcı olmak için vardır. O halde, psikolojik sorunların da bir hastalık olduğunu kabul etmemiz, etrafımızda veya ailemizde varsa sorunu sıkıntısı olanı, bizzat hekime götürüp tedavisinde yardımcı olmalıyız. Silahlı vakalar öne çıkıyor…! Son günlerde yaşanan intihar vakalarında öne çıkan en önemli husus, vakaların ateşli silahlar kullanılarak yaşanmasıdır. Bu silahlar nasıl bu kadar rahat elden ele dolaşabiliyor? Silah bulunduran veya taşıyan kimseler, bunları nasıl bu kadar basit ve ulaşılabilir yerlerde bulundurabiliyor, akıl kârı değil..! Emniyet Müdürlüğü bu alanda bir denetim yapmalı, kullanım veya bulundurma koşullarını gözden geçirerek bu alanda bir bilinçlendirmeyle beraber doğru bir kültürün gelişmesini sağlamalı. ‘Takdir-i İlahi' deyip sıyrılamayız..! Bir sağlık yöneticisinin sosyal medya hesabından paylaştığı şu söz iyi bir örnektir aslında; “Bingöl'de halk arasında tedavi şekli; Bi git elini yüzünü yıka hiçbir şeyin kalmaz” Hastalandığımızda doktora gitmek yerine kendimizce iyileşme yöntemleri aramak gibi bir alışkanlığımız var. Hayata son verme gibi acı olaylar karşısında da tek tesellimiz “Takdir-i İlahi. Demek ki, artık tamam olmuş” şeklinde bir söz sarf etmek. Bu sözü sarf ederek ölümleri geçiştiremeyiz. Bir insanın hayatını kaybetmesi söz konusu iken, bu olumsuz sonuca giden sebepleri araştırmak, yeniden tekrarlanmaması için tedbir almak veya uyarısı olmak gibi bir eğilimi ortaya koyamıyoruz maalesef. Teselli aramak yerine çözüm aramak daha faydalı sonuçlar verecektir. Bizler buna odaklanalım. Kamusal duyarlılık gizli yürütülmemeli İntihar vakaları incelendiğinde kişilerin yaşadığı temel sorunlar ‘sevda', ‘işsizlik', ‘şizofrenlik', ‘toplumsal veya ailesel baskılar' olarak öne çıkıyor. Çevredeki insanlardan bu sorunları fark edenler oluyor ancak çözüm noktasında bir yol gösterilemiyor. Örneğin; yakınındaki psikolojik sorunları bulunan bir kimseyi kime, nasıl yönlendireceğimize dair bir bilinç yok. Bu noktada kamunun harekete geçmesi elzemdir. Psikolojik vakalara karşı ortak bir birim oluşturulmalı ve sorunlar bu merkezden takip edilmeli, yönlendirmeler buradan yapılmalı. Sorunun türüne göre bu merkez gerekli yönlendirmeleri yapmalı ve gidilecek kurumda buna bir öncelik tanınmalı. Aileyle irtibat kurulmalı, takipler sıkı yapılmalı ve çözüm odaklı çalışmalar yoğunlaştırılmalıdır. Çünkü bu sorun sadece kişilerin psikolojik sorunları olmaktan çıkıp sosyolojik bir travma haline dönüşmüştür. Aksi halde, taziyeleri dolaşıp resim çektirip sosyal medyada ‘filancanın taziyesindeyiz' sözüne başsağlığı mesajı ekleyerek Fatiha okumaktan öteye geçemeyiz. Kime sorsanız ‘çalışmalarımız var ama paylaşamayız' diyecektir. Ki, deniyor da… Vakaları, Bingöl yöresel tabiriyle ‘eşkare' etmeyelim ama toplumsal bir bilinç ve kültür oluşturmak için genele yayılan bir çalışma yürütelim artık. Kamu kurumları, siyasi erk, sivil toplum örgütleri ve toplumun her bireyi bu alanda bir kültür sahibi olmalı. Dini bilgi yoksunluğumuz etkili maalesef Bu alanda en büyük eksikliğin dini bilgi yoksunluğu olduğu kanaatindeyim. Bu hayatta herkesin ‘yeter artık' dediği anlar olmuştur, olacaktır da. Ama kendimizi nasıl frenliyoruz? Çocukluğumuzdan beri ‘cehennem' korkusu aşılanmış bir nesil olarak intiharın Allah katındaki yerini düşündükçe bu tür olumsuz davranışlardan kaçınıyoruz. Bu kapsamda, özellikle İl Müftülüğü'nün konuya temas edici vaazları arttırmasını, hutbelerde bu konuya yer verilmesini önemli buluyorum. ‘İntihar' cümlesini sık kullanmadan, daha farklı bir terim geliştirilerek toplumsal bir bilinç oluşmasına katkıda bulunulmalıdır. Okullarda rehber öğretmenler sorunlu veya içine kapanık öğrencilerini tespit edip kontrol etmeli, köy veya mahalle muhtarları benzer sorunlu kimseleri ilgili kurumlara bildirerek çözüme katkıda bulunmalıdır. Ben, bir psikolog değilim ama bu toplumun bir bireyi olarak, elden kayıp giden hayatlara üzülen ve bu sosyolojik sorunun çözümüne katkıda bulunmak isteyen bir birey olarak görüş ve hissiyatlarımı paylaşıyorum. Ama testi kırılmadan tedbir alalım, hayatlar bir bir kayıp gittikten sonra ‘Takdir-i İlahi' diyerek teselli aramayalım diyorum. Ve tüm siyasileri, kamu kurumlarını, sivil toplum örgütlerini bu alanda sessizliğimizi bozmaya, yeni hayatların kaymaması ve toplumsal bir bilincin oluşması için harekete geçmeye, kâğıt üzerinde değil, reelde hissedilen çalışmalara odaklanmaya davet ediyorum. Şunu unutmayalım; her bir son, yeni bir başlangıcın arifesidir. Bu yüzden kaybettiklerimize üzülmeyelim. Belki de bizim için hayırlı olan budur. Her ne olursa olsun, Rabbimize sığınalım ve güçlü olup mücadele edelim… Bir Bingöl atasözü der ki; “İnsan bilmiyor insanın önünde ne var” İyilikler olacağına inanarak hayatı sürdürmek umuduyla… Sağlıcakla kalın…
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 08 Kasım 2024 Algılar ve olgular!14 Eylül 2024 Bingöl'e uzay üssü ve gözlemevi yapılsın!04 Eylül 2024 Bingöl için 'ben varım' diyecek babayiğitler aranıyor!01 Ağustos 2024 İhmal edilen neslin şehri yıkımı nasıl durdurulacak?
|