Sosyal Olaylara Şahitlik Ve Yerelde Esen Mhp RüzgarıHakikati görebilmek ve hakikate şahitlik etmek insan olmanın en büyük sınavıdır. Şair İsmet Özel'in “ Zor Zamanda Konuşmak” dediği bir zaman şerhinde yaşayıp da gerçeği tahlil etmek ve ona şahitlik etmek her ferdin harcı değildir. Bu söze paralel olarak divan edebiyatımızın ünlü şairi Fuzuli'nin bir sözü düşüyor zihnime: “Konuşsam tesiri yok, sussam gönül razı değil !” Bu sözü günümüz koşullarına uyarlayarak söylersem; konuşmanın tehlikeli ve susmanın günah olduğu bir asırda, “Ben de çağımdan sorumluyum.” diyen Filozof Jean Paul Sartre gibi ben de kendimi sorumlu hissediyorum. Yalan ile gerçeğin, güzel ile çirkinin, doğru ile yanlışın, haklı ile haksızın mücadelesi tarih boyunca hep süregelmiştir. İnsan olmanın sınandığı nokta da burasıdır. Çünkü insanın fıtratı hakikatin mayası ile yoğrulup yaratıldığı için hakikate olan tanıklığı fıtridir. Onun içindir ki insanoğlu hakikat için herşeyi göze alır ve koşarak ölüme gider. Yalanın sanal iktidarının anlayamadığı nokta burasıdır. Ebu Hanife onun için zindana atıldı, Hallacı Mansur onun için derisi yüzüldü, Galileo onun için aforoz edildi, İskenderiyeli Hypatia onun için öldürüldü, Venedikli Giordano Bruno onun için yakıldı… Hakikatler, insan olmamızın yetkinliğini belirleyen değerlerdir. Hakikat arayışı olmasaydı gelişme, ilerleme ve dayanışma da olmazdı. Eğer hakikat boyutu olmasaydı insanın mutlak ideal peşinde gitme azmi de olmazdı. İyi insanların Mutlak Güzel'e olan bu arayışları aşkın sultanlığına yönelik bir yolculuk iken, kötülerin yolculuğu ise maddi nesnelere (otorite, statü, mal vb.) ve sahiplenmelere yöneliktir. İyiliğin varlığı öz olarak vardır ve somut olarak yaşama ilişkindir. Kötülüğün doğası ise yoktur, sahiplenme dürtüsü üzerinde var olmaya çalışır. Onun için gerçeğin görülmesi önemlidir. Kötülük ise tarih boyunca hep sureti haktan gözükmeye çalışmıştır. Başka bir deyişle, kötülük, her zaman iyiliğin elbiselerine giyinerek ortaya çıkmaya çalışmıştır. Kötülüğün görünürlüğünü görebilmek bireyler için zahmetlidir ve her daim ayık olmayı gerektirir. Fakat gerçeği görmek istiyorsak, mutlaka olay ve olgular karşısında insanları test etmemiz gerekiyor. Yalanın nasıl ortaya çıktığını ve topluma nasıl sirayet ettiğini verilen karar ve tercihlerde tespit edebiliriz İyilik ve kötülük arasında bir tercihte bulunmayan ve herkese ayni davranan insanın adaletli olduğuna inanmıyorum. İyi insan adaletten, hakikatten, ehliyetten yana tavır koyandır. Mevcut yapıya ve statükoya göre tavır geliştiren değildir. Kötülüğün kendisi varlık aleminde cevher (öz) olarak yoktur. O iyiliğin yokluğunda peyda olur. Onun için iyilerin her zaman sahnede olmaları ve olaylara tavır koymaları gerekir. Çünkü kötülük doğası gereği organize olmak zorundadır; İyiliğin böyle bir şeye ihtiyacı yoktur. Bütün peygamberler, alimler ve iyilik yolunda gidenler, kendini saklamış, gizli elbiselere bürünmüş yalanı teşhir etmekle mesul kılınmışlardır. Onun için bedeli ne olursa olsun asla korkmamalıdır. Çünkü tarih her zaman iyileri yazar, kötüleri değil. Kötülük, kazanabilir ama varlığa bir şey katmaz. Yanlış olan bir söz vardır: “Her doğru, her yerde söylenmez.” Bu yalanın görünürlüğünü saklayan bir sözdür. Yalanı teşhis etmek, aydın olmanın olmazsa olmazıdır. Kim hakikati ifşa etmiyorsa, “O, dilsiz şeytandır.” Hakikati ifşa etmekten korkmamak gerekiyor. İnsanoğlu olaylara olan şahitliğinden dolayı hesaba çekilecektir, başka bir şeyden değil. Gerçek ile yalan arasında rivayet edilen çok güzel bir öykü vardır. Bu hikayeye göre bir gün Gerçek ile Yalan bir yerde buluşurlar. Yalan, “ bugün hava çok güzel” der. Gerçek, Yalan'a bakar ve gözlerini gökyüzüne kaldırır. Sahiden o gün hava çok güzeldir. Gerçek, Yalan'ın doğru söylemesine şaşırmıştır. Gerçek ile Yalan bir kuyunun başına gelirler. Yol boyunca Yalan hep doğru şeyleri söylemektedir. Kuyunun başına vardıklarında Yalan; “ Baksana su çok güzeldir, birlikte bir banyo yapalım.” der. Gerçek, her zaman olduğu gibi şüpheyle suya dokunur. Su, gerçekten çok güzeldir. Yalan'a inanır soyunur ve yüzmeye başlar. Gerçek suya atlar, Yalan ise dışarıda oyalanır. Yalan fırsattan istifade ederek Gerçek'in kıyafetlerini giyer ve kayıplara karışır. Gerçek, kuyudan çıkar ve kıyafetlerini bulmak için aramaya koyular ama bir türlü bulamaz. Gerçek'i çıplak halde görenler, onu horlayarak, aşağılayarak adeta onu toplumdan izole ederler, dışlarlar. Zavallı Gerçek, bu durum karşısında kuyuya geri döner ve köşesine çekilir. Hikayeye göre Gerçek, çıplak olduğu için sonsuza kadar kendini gizlemeye çalışır. Yalan ise kendisini Gerçek'in elbisesiyle kamufle ettiği için kimse artık Gerçek'i Yalan'dan ayırt edememektedir. Ancak araştıranlar, düşünenler ve ayık bir zekaya sahip olanlar, Gerçek'i fark edebilmektedir. Efsaneye göre o günden beri Yalan, dünyanın her yerinde Gerçek'in elbisesi içinde gizlenerek toplumun içinde varlığını devam ettirmeye çalışmaktadır. Ta ki bir gün birisi çıkıp da “Kral çıplaktır” diyene kadar. Onun için derler ki, “Gerçek çıplaktır ve ancak arif olanlar onu tanır ve bilir.” Gerçek'in başka bir şekilde görünmesine ve ifade edilmesine ihtiyacı yoktur. Hakikat her zaman çıplaktır. Başka bir form ile ortaya çıkmaz, varlığı kendisindendir. Yalan ise kendi başına ortaya çıkmaz. Gerçeğin argümanlarına ihtiyaç duyar. Sureti haktan görünmeye çalışır. Yalanın ise varlığı yoktur ve kendisine bağlı değildir. Yalan, bir başka varlıkta kendini tanımlamak zorundadır. Gerçek ile yalan arasında bir insanı tanımak istiyorsanız, o kişinin olaylara şahitliğine ve kararlarına bakınız. Başka bir delil aramaya da çalışmayınız . Allah varlık aleminde bizim hakikate kurduğumuz ilişkimize, şahitliğimize bakar ve bizi bundan dolayı hesaba çeker. Önemli olan insanın gerçek ile olan sınavıdır. Gerçek nefsimize ağır da gelse, aleyhimize delil bile teşkil etse ondan asla ayrılmamalıyız. “Ey inanlar, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için gerçeklere şahitlik ediniz ve adaleti ayakta tutunuz. İster zengin olsun, ister fakir olsun; Allah için adalete şahitlik edenler Allah'a daha yakındırlar. Adaletten dönüp heva ( yalanlara)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da adalet ve doğruluğa şahitlikten yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” Bingöl'de Yerel Seçim ve Esen MHP Rüzgarı. Bu yerel seçimi, Bingöl yerelinde diğer illere göre farklılaştıran bir çok faktörü sayabilirim. Bingöl yerelinde MHP Teşkilatı, toplumu ayrıştırmadan, demogojik sloganlara sarılmadan, siyasetine bütün katmanları dahil ederek ve kucaklayarak bir çalışma programı yürüttü. Bu çalışmanın sonucunu ciddi bir oy artışıyla sandığa yansıyacağını göreceğiz. Birincisi, Bingöl ilindeki seçim kesinlikle Cumhur İttifakı'ndaki adaylar arasında geçiyor. Belediye Başkan adayı Sayın M.Ziya Buyankara ile Sayın Erdal Arıkan arasında cereyan ediyor. İkincisi, Sayın Cumhurbaşkanımız Bingöl ilinde çok seviliyor. Bu seçim mevcut Cumhur ittifaki açısında özellikle Ak Parti ile MHP açısında bir nevi sınav teşkil ediyor. Üçüncüsü, 40 yıllık bir aradan sonra Bingöl'de esen MHP rüzgarının gücü test ediliyor. Ki bu defa gördüğüm kadarıyla Bingöl'de MHP, Belediye Başkanlığını en güçlü bir şekilde almaya hazır. Dördüncüsü, Bingöl'de varlığı devam eden - eski siyaset tarzı ve siyasetçiler için bir nevi plesibit özellik taşıyor . Yani Bingöl'de siyaset bu defa çok farklı ve onun için rüzgar çok farklı esiyor. Beşincisi, seçimi kazanmaya en yakın parti olarak MHP ve adayı M.Ziya Buyankara önde görünüyor. Altıncısı, dönüşümü, değişimi okuyan ve halka dokunmasını bilen, fiili olarak 12.000 ev ziyaretinde bulunan MHP adayı Sayın M.Ziya Buyankara olmuştur. Yedincisi, ayrıca hakkını teslim etmemiz gereken ve Bingöl'de çok sevilen MHP İstanbul Vekili Sayın Arzu ERDEM'İN özel gayret ve çalışmasıdır. Sekizincisi, Ak Parti teşkilatının metal yorgunluk türbalansına girdiği ve buradan bir türlü çıkamadığı görülüyor. Çünkü Ak Parti kendi varoluşsal gerekçelerine uygun politik bir dil ve politikalar üretemediği için kendisiyle çelişen politik bir dil ile varolmaya çalışıyor. Bu yeni durum, yerel seçimlerde test edilecektir. Bu yeni durumu yerel seçimlerden sonra daha geniş bir şekilde analiz edeceğim. Dokuzuncu, seçmenin geneli “ eski halin” devamından yana olan politikalar istemiyor. Bu durum direkt olarak MHP'ye yarıyor. Çünkü MHP değişimi vaad ediyor. Halkın neden MHP adayı M. Ziya Buyankara'ya bu kadar teveccüh ettiğinin de bir çok sebebini sayabiliriz. *Birincisi, ehliyet ve liyakat, *İkincisi, adalet ve hukuk, *Üçüncüsü, kabiliyet ve başarı, *Dördüncüsü, tarafsızlık ve kucaklayıcılık, *Beşincisi, yeni tecrübe ve deneyim, *Altıncısı, yeni projeler ve hizmet, *Yedincisi, denenmemiş olmak ve siyasette yeni yüz olmak *Sekizincisi, yerel, bölgesel ve ulusal düzeyde MHP adayının kazanması durumunda, Devlet'in Bingöl'ün kalkınmasına daha pozitif bir katkı koyacağına dair halkın beslediği inançtır. Sessiz çoğunluk bu defa tercihini Bingöl'de MHP'den yana kılmış gibi görünüyor. Bingöl'de siyaset değişiyor. Yepyeni bir dönemece giriyoruz. Bazı siyasetçiler, siyaseti deneme tahtası yaparak kendilerini ateşe atmışlardır. Bunun sonucunu sandıklar açıldığında göreceğiz. Görebildiğim kadarıyla bu değişimin, dönüşümün Türkiye genelinde kazananı MHP olacaktır ve yerelde ise seçimi etkileyecek ve kazanacak olan yine MHP adayı M. Ziya Buyankara olacağıdır. Ben seçimin ülkemize, şehrimize ve insanlığa hayırlara vesile olmasını diliyor ve şimdiden tüm Belediye Başkan adaylarına başarılar diliyorum. YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 25 Kasım 2024 ÖLÜMCÜL KİMLİKLER ve ŞAHSİYETİN ÖLÜMÜ15 Ekim 2024 Asilzade Bir Kadının Hikayesi: Godiva Efsanesi22 Aralık 2023 Konaktan Barınağa Bir Yerel Yönetim Klasiği (!)29 Ekim 2023 Demokrasi İle Taçlandırılmış Bir Cumhuriyet
|