Son Akşam Yemeği...‘Son Akşam Yemeği' resim tablosu, sanat tarihinin şüphesiz en ünlü resimlerinden biridir… Hristiyan toplumunun kültüründe oldukça önemli bir yer tutan “Son Akşam Yemeği” resmi, Da Vinci'nin dünyaca tanınan bir eseridir. Hz. İsa'nın 12 havarisiyle bir araya geldiği bir akşam yemeğinde; Yahuda İskariot, İsa'yı öldürmek isteyen baş rahiplere, otuz gümüş karşılığında kendisini ele vererek ihanet edecek olan havarisi Yehuda'dan haberdar olduğunu söylediği anı resmetmektedir. Ben bu yazımda, ‘Son Akşam Yemeği' tablosunun sanat değeri üzerinde durmayacağım elbette. O harika tabloyu sanatseverlerin anlatımına bırakıyorum ama ben, Da Vinci'inin bu tabloyu yaparken yaşadığı ‘hikâyenin' peşindeyim ve o ibret dolu hikâyeyi sizinle paylaşmak istiyorum. Kilise otoriteleri, Hz. İsa'nın 12 havarisi ile yediği bu son akşam yemeğinin resimleştirilmesini ünlü Ressam Leonardo da Vinci'den isterler. Ressam önceleri bunu yapmaktan kaçınır. Çünkü o yemekte iyinin timsali olan Hz.İsa ve ihanet etmiş biri olarak kötünün örneği Yahuda vardır. Da Vinci bunları resim olarak aktaramayacağını söyler fakat ressam, Kilisenin ısrarından kaçamaz. İyiliği temsil eden İsa ile kötülüğü temsil eden Yahuda'yı tasvir edebilmesi için model arayışı içine girer. Rivayetlerden hareketle bütün Havarilerin resimlerini yapar ve sıra Hz. İsa ile Yahuda'ya gelmiştir. Bir gün, kilise korosunun ilahisini dinlerken, koroda şarkı söyleyen çok güzel olan gence gözü takılır. Aradığı modeli bulduğuna inanarak genci, İsa'yı betimlemesi için kendi atölyesine davet eder. O güzel gence bakarak, tabloda İsa için ayrılan yere İsa'nın resmini çizerek tamamlar. Sıra Yahuda'ya gelmiştir. En kötü adamı çizmekte bayağı zorlanır ve Yahuda modelini bulma arayışına girer, rivayetlerde bu arayışın üç yıla yakın bir zaman sürdüğü belirtilir. Leonardo Da Vinci, sonunda yol kenarında, çöplükler arasına yığılmış vaziyette, üstü başı tırtık, saçı-başı karışmış, pejmürde, olduğundan daha yaşlı görünen birini görür, Yahuda'yı çizmeye uygun bir model bulduğuna inanarak, adamı atölyesine götürür. Yardımcısıyla birlikte adamı toparlar, karnını doyurur ve karşısına alır. Yaptığı resim tablosunu çıkarır ve Yahuda için boş bırakılan kareye onun resmini yapacağını söyler ve resmi yapmaya başlar. Leonardo Da Vinci, adamın yüzünde beliren inançsızlığı, günahı ve ihaneti resmetmeye başlar. Sarhoşluğun etkisinden yavaş yavaş kurtulmaya başlayan adam, tabloya bir bakar “ben bu tabloyu biliyorum” der. Şaşkınlık içinde kalan Leonardo, “Nereden biliyorsun?” diye sorar. Genç adam, “Bundan üç yıl önce, elimdekini ve avucumdakini kaybetmeden, çok kötü yollara düşmeden önceydi, güzel ve mutlu günlerimdeydim, kilisenin korosunda ben şarkı söylerken yanıma gelip, İsa'nın yüzüne modellik yapmamı istemiştin, işte o benim, bakın birkaç yılda ne hallere düştüm” deyince; Da Vinci, hayatın bilmecesi ile karşı karşıya olduğunu anlamıştı... Da Vinci, Yahuda'yı çizdiği adamın yüzünde, İsa'yı çizdiği adamın yüzünü görmüş ve böylece iyiyle kötünün yüzü aynı olmuştu. Yani anlayacağınız, aynı adam Da Vinci'nin meşhur ‘Son Akşam Yemeğinde' hem en iyi, hem de en kötü biri olarak yer almıştı… İşte ben; iyi veya kötü biri olma ikilemini potansiyelinde barındıran insanın, yarın ne olacağı belirsiz olan insanın, yani bizi anlatan bu hikâyenin peşindeyim… Neden iyiyiz veya neden kötüyüz? Kötü adam olmaktan nasıl kurtulup daha iyi olabiliriz? Yarınımız, akıbetimiz nasıl olacak? Sorular bitmez ki… Her halde insan yeryüzünün hem en acımasızı hem de en şefkatlisidir; gaddar, zalim, çıkarcı olmasının yanı sıra, şefkatli, nazik, vicdanlı ve yardımseverdir de… Ahmedi Xani'nin dediği gibi, “hem ışık hem karanlıktır bizzat insan. Hem yakın hem de sana uzaktır insan.” Birbiriyle çelişen bu özellikler; bizi en kritik tercihle karşı karşıya bırakan zorlu bir sınavın adıdır aynı zamanda… Plato'dan Aristoteles'e, Jean-Jacques Rousseau'dan Thomas Hobbes'a kadar çok sayıda filozof, insanlardaki iyilik ve kötülük potansiyelinin doğasını anlamaya çalışmışlar ancak bir çıkış bulamamışlar… Koşullar uygun olduğunda ve özendirme mekanizması işletilmiş olursa, herkes doğru olanı yapabileceğini söyleyenler olmuş. Arılar ve karıncalar gibi koloni halinde yaşayan böcekler, özverili davranış örnekleri sergiledikleri halde insan neden bunu başaramaz… İçimizde yatan bencil dürtüleri kontrol altında tutan yalnızca cezalandırılma korkusu değildir elbette; bazen de insanlar yalnızca kendilerini daha iyi hissettikleri için de erdemli olmayı seçebilirler. İçinde yaşadığımız kültürün karmaşık sosyal kurallarını öğreniriz ve bunlar, onur ve gurur, cennet ve cehennem, sevap, hayır, şer, ceza, utanç ve suçluluk gibi duygular üzerinden zihnimizde yer alır. Çoğu defa ahlaki kararlarımızı, öğrendiğimiz bu terazi yardımıyla değerlendiririz. Kötülükler olumsuz, erdem ise olumlu duyguları geliştirir. Dürtülerimiz bize kötülük yapmaya kışkırtabilir, ancak biz erdeme yönelerek olumsuz duygulardan kurtulabiliriz. Çünkü erdem, ruhumuzu olumlu duygularla yeşertir. İyi veya kötü biri olmada, dinlerin cennet ve cehennem anaforu; hayır ve şer ikilemi şüphesiz en etkileyici olanıdır. Hani Kur'an, “kötü arzularından temizlenen kurtuldu, iyi ve güzel davranışlar göstererek cennete koşun, hem de tüm dost ve sevdiklerinizle birlikte koşun; sakın sakın haksızlık ve zulme düşmeyin, çünkü cehennem kötüleri ve zalimleri bekliyor, cehennemden kurtulup cennete gidenlere müjdeler olsun” der ya… Hangi zalim, hangi kötü adam mutlu bir sona ulaştı ki… Akıbet mutlaka doğru, güzel ve iyi olanlara gülecektir. Hayat bize bunun böyle olduğunu öğretmiştir. Güzelliklerin sizinle olması dileğimle… YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 14 Aralık 2024 Suriye nereye gidiyor?06 Kasım 2024 İlahiyatçıları/din adamlarını dinlerken ölçüleriniz olmalı07 Ekim 2024 Kur'an'ın, Tevrat, İncil ve Avesta'dan farkı02 Eylül 2024 Üç kutsal din Sümer efsanelerinden mi alındı?
|