SİYASETTEN RİYASETESiyaset, politika geliştirme sanatıdır, riyaset ise politikayı yürütme gücüdür. Her siyasetçi, riyaset sahibi olamaz fakat her riyaset sahibi kişi aynı zamanda iyi bir siyasetçi olmak zorundadır. Politika oluşturma bir bilgi birikimine ihtiyaç duyar, riyaset için bu gerekli bir koşul değildir. Onun için başkanlık sisteminde siyaset, riyaset sanatı hiç değildir. Bir fikre sahip olmak yeterli değildir; o fikrin tutarlı ve sistematik bir yapı üzerinde vücud bulması hayatidir. Nazari bilgi ile ameli bilginin kesiştiği yerde siyaset vücud bulur. Siyaset, icrai bir faaliyetten ziyade bir fikre sahip olmayı (politik düşünce), o fikri bir görüş haline getirmeyi (norm) inanç ve sabırla hareket etmeyi gerektirir. Aksi takdirde o fikir gün yüzüne çıkmadan ölür. Zaman ve mekan kavramları bir fikrin oluşumunda hayati öneme sahiptir. Zamanı gelmiş bir fikrin önünde hiçbir güç duramaz!.. Hiçbir cemaate, cemiyete, partiye, sisteme ve lidere sonsuz biat edilmez. Ancak mutlak doğru olan şeylere itaat edilir. Zamana ve mekana bağlı olmayan, değişmeyen ve insan fıtratıyla mümtemiç olan evrensel değerlere itaat edilir ve onlar için mücadele edilir. Bunlar “mutlak hakikatlar”dır. Ahalinin onları siyasetçilerden ve riyasetçilerden istemeleri doğal haklarıdır. Bunlar eşitlik, özgürlük, adalet, doğruluk, iyilik, cömertlik, fırsat eşitliği, ayrımcılık yapılmaması vb. şeylerdir. Bazı şeyler ise kişiye, zamana ve mekana göre değişir. Bunlar “koşula bağlı hakikatler”dir. Mesele yöneticilik, zenginlik, otorite vb. gibi olgular. Bu gibi şeyler erdemli kişilerde bulunursa o toplum ileriye gider, kötü kişilerde bulunursa o toplum bozulur. Örneğin adalet yöneticiye, zenginlik cömert adama, güç cesur adama yakışır; aksi halde zenginliğin cimri kişide olması, adaletin yöneticide bulunmaması ve gücün korkakta olması halinde toplum çürür. Başka bir tabir ile mutlak hakikatler herkesin üzerinde ittifak ettikleri evrensel değerlerdir. Şarta bağlı hakikatlar ise belli bazı varlıklara ve koşullara bağlı olan insanlarda bulunması gereken değerlerdir. Meşruiyetin kökeninde mutlak değerler yatar. Yöneticilerin bu değerlere karşı olan tutumları itaatın meşruluğunu tayin eder. Hz. Ebubekir Halife olunca ahalide biat ister ve biat isteyince şöyle der; “ Ey insanlar! En iyiniz olmadığım halde başınıza yönetici tayin edildim. İyi işler yaparsam bana yardımcı olunuz, kötü işler yaparsam beni ikaz ediniz. Aranızdaki en zayıf kişi hakkını alıp, kendisine verilinceye kadar benim katımda en güçlü kişidir. Aranızdaki en güçlü kişi, başkasının hakkını verinceye kadar benim nazarımda en zayıf olandır. Allah'a ve Rasulü'ne itaat ettiğim müddetçe siz de bana itaat ediniz. Allah'a ve Rasulü'ne itaat etmediğim sürece sizde bana itaat etmeyiniz.” Bilindiği gibi İtaat koşula bağlıdır. Günümüzde iyi yönetici olmak yetmez ve iyi işleyen bir sistemin olması elzemdir. Onun için yasama, yürütme, denetim ve iletişim aygıtlarının birbirlerinde ayrışmış olması sosyal hayatta önemlidir. Tarihsel geçmişimizde padişah, ulema ve ümera ilişkisi buna örnektir. Ulema sınıfı genelde yasama/politika oluşturucu güç, ümera idare / yürütme ile sorumlu bir güçtü. Padişah ise ulemanın fikrini dinler ve ümerayı denetler ve kontrol ederdi. Bu yapının günümüzde karşılığı bir nevi Başkanlık sistemi anlamına geliyordu. Bu yapı zamanla kurumsal ve sistematik bir yapıya kavuşturulmadığı için bozuldu ve sistem çöktü. Ulemanın riyasete, ümeranında siyasete bulaşması ve belli bir norma sahip olmayışı Max Weber'in tabiri ile kurumsal olmayan sistemi daha da bozdu. Bu gün Doğu'da özellikle İslam aleminde yöneticileri dizgeleyen sistematik bir yapının olmayışı, keyfi yönetimlerin zuhur etmesine sebep olmaktadır Tarihsel arka planda Emevi kültürü yatmaktadır. Emevi kültürü ve düşüncesi nakilci bir düşüncedir, yeni bir medeniyetin oluşması önünde engeldir. İslam dünyasında denge, denetleme ve hesaba çekilme tümüyle liderlerin, emirlerin, sultanların lafzına terk edilmiş durumdadır. Oysa Batı'da bu durum Montesquieu'dan itibaren kurumsallaşmış durumdadır. Batı'da siyaset belli bir yaşta ve belli bir birikimden sonra kişilerin topluma verebilecek bilgi ve tecrübelerin toplamı iken, bizde daha psikolojik evresini tamamlayamamış kişilere verilen vekillik, bürokratlık vb, statülerden dolayı bir zanaata dönüşmüş haldedir. Siyaseti böyle dizayn ettiğiniz takdirde başarıyı, performansı, toplumsal refahı geliştiremezsiniz. Siyaset, politikacıların geçimlerini sağladıkları ve tedarik ettikleri bir meslek değildir, tam aksine başkalarının geçimleriyle ilgili yükümlü oldukları bir sanattır. İyi bir sistem ancak böyle bu durumda var olur ve toplumu refaha kavuşturur. Hangi seçeneğinin ülke ve insanlık için hayırlı olacağını dair fikir sahibi olmak, seçenekler arasında en uygun kararları almak politikacıların işidir. Siyasetçi iyi bir birikime sahip ise siyaset bir maslahat sanatı haline gelir, aksi halde bir mefsedet zanaatına dönüşür. Siyaset, ehil kişilerin sanatıdır ve ehil olmayan kişilerin elinde korkunç bir silaha dönüşür. Toplumu ayrıştırır ve çürümeye sevk eder. Eski kadim kültürlerde yöneticilerden önemli bazı vasıflar aranırdı. Bir ülkeyi veya şehri yönetecek kişiden belli bazı meziyetler istenilirdi. Bunlar fiziksel ve psikolojik bütünlük (sağlık, sıhhat), ikincisi, yeterlilik (ehliyet-liyakat), üçüncüsü ise yöneticiye olan bağlılık (sadakat/emanet) ilişkisi idi. Günümüzde bu ilkeler geçerliliğini korumaktadır, ancak sadece sadakat ilkesi kişiye bağlı olmaktan çıkmış ve yasaya tabı olma haline dönüşmüştür. Başkaları tarafından yönetilen bir kişi, başkalarına yönetici olamaz. Hele bir topluluğu hiç yönetemez. Eskiler, bir şehri yönetecek kişiden eminlik duydukları için Belediye Başkanına “şehr'i emin” derlerdi. Günümüz politikacıları ne hikmetse yönetici bizden olsun, “nasıl yönetiyorsa yönetsin!” anlayışına evrilmiş durumdalar. Asil mesele bu! Siyasetin ve risaletin çöktüğü nokta bu! Onun için feryatlar her yerde yükseliyor. Sağduyu sahibi olanlar ve akledenlere soruyorum. Siz, sizi yönetecek kişilerden hiçbir birikim ve meziyet istenilmeden yönetilmek ister mısınız?.. Siz kendini yönetmekten aciz bir insana bir şeyler emanet eder mısınız?.. Birileri size bunu yaptığında sizin vicdanız buna hiç sızlanmaz mı?.. Milletin sahipsiz tarla olmadığını herkesin istediği gibi gidip orayı süremeyeceğini sizler de biliyorsunuz. Mimarlıktan, finanstan, beşeri ilişkilerden anlamayan birisine “al bu ülkeyi, bu şehri istediğin gibi yönet” hakkını nereden alıyorsunuz? “Anketler böyle diyor!” deyip kestirip atamazsınız. Anketlerle bir toplumun yönetilemeyeceğini pek ala sizlerde biliyorsunuz. Hele sanal kirliliğin ve çıkarların zirve yaptığı bir devirde anketler hakikatin kendisi olamaz. Bu toplumun aklıyla dalga geçmektir. Size, 1000 yıl önce yaşamış bir İslam düşünürün bu konu ile ilgili güzel bir sözünü nakletmek istiyorum. Bu düşünür Ebu'l Hasan El Amiri'dır. Aklımda kalan sözü şöyledir; “Eğer bir kişi inandığı şeyin doğruluğuyla ve istediği şeyin güzelliğiyle sevinç duymayarak bir şeyler yapıyorsa daha insani kişiliğini tamamlayamamış ve beşeri kişiliğin bir alt basamağı olan hayvani bir mertebededir” der. Size bu kadar yazılı literatür, peygamber, alim, filozof geldiği halde halde; soruyorum hala bu tutumunuzda mı ısrar ediyorsunuz?!... “Siz hiç akletmez misiniz?” Biz, yine Sayın Cumhurbaşkanımızın önsözünü yazdığı bu İslam alimin kitabında onun sözleriyle sözlerimizi bitirelim “Erdemli bir toplum veya yönetim ancak dört şartın bir arada olduğu durumlarda mümkündür. Birincisi, güvenlik ve özgürlük ilkesinin iyi konumlanması, ikincisi, adalet ve eşitlik ilkesinin uygulanması, üçüncüsü, denetim ve kontrolün sağlanması (sorgulama ve hesaba çekme) dördüncüsü ise müeyyide ve yaptırımların uygulanmasıyla (mükafat ve cezalandırma) ancak erdemli topluma ulaşılır” diyoruz. Kişiler önemli değildir, sistem önemlidir. Çünkü kişiler kalıcı değildir ve kişiler her zaman yanlış yapabilirler ve onlar denetleyecek bir sisteme ihtiyacımız vardır. Onun için belli standartlara ve sisteme sahip olmak beşeri hayatta önemlidir ve ancak iyi bir sisteme sahip olan toplumlar diğer toplumlara meydan okuyabilirler. YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 25 Kasım 2024 ÖLÜMCÜL KİMLİKLER ve ŞAHSİYETİN ÖLÜMÜ15 Ekim 2024 Asilzade Bir Kadının Hikayesi: Godiva Efsanesi22 Aralık 2023 Konaktan Barınağa Bir Yerel Yönetim Klasiği (!)29 Ekim 2023 Demokrasi İle Taçlandırılmış Bir Cumhuriyet
|