Siyasette iziniz yoksa tozunuz kalır!“Eskiden tayyare yoktu. 302 otobüsler taşırdı bizi umutlarımıza. Yollar tek şerit ve bugünün stabilize tabirine uygun düzeyindeydi. Arabesk şarkıların kulak pasını sildiği, göz yakan tütün dumanda savrulan hayallerin cam kenarından izlenen manzarayla ahenk bulduğu, 16-18 saat süren uzun yolculuklardı. Memleketten gönderilen tereyağı çökelek bile ancak havanın serin olduğu günlerde gelirdi otobüsle, kokmasın diye. O yıllarda başka bir ilde yaşamak ‘gurbet' idi. Ve biz gurbetteydik. Çoğunlukla kimsesiz ve çaresiz… Malum, Ankara'da öğrenciyiz ve bir öğrencinin olabileceği kadar yoksul, bir hemşehriyle karşılaşmanın yaşattığı heyecanı her defasında aynı tonda iliklerimize kadar hissedecek yoğunlukta özlem doluyduk” diye başlamıştı konuşmasına… Bir yandan maziyi anmanın verdiği hüzün, bir yandan da “iyi ki de o günleri yaşadım” diyebilmenin gururu vardı göz bebeklerinde. Dostluğun, vefanın, hoşgörü ve memleket bağının kıymetli olduğu o yılları anlatırken yutkunmuş ve derin bir nefesin ardından devam etmişti; “Her ne kadar Ankara gurbet olsa da, zaman zaman gidebileceğimiz bir kapının varlığı bizlere güç veriyordu. Başımız sıkıştığında çalabileceğimiz, darda kaldığımızda tokmağını vurabileceğimiz, hemşehri kavramının en fazla değer gördüğü bir kapı… Öyle bir kapıydı ki; yaşının önemi olmaksızın baş üstünde karşılanıyor, gönül doygunluğunu hissederek uğurlanıyorduk. Bu kapı, hiç şüphesiz Meclis'teydi. Ve levhanın üzerinde yazardı ‘Bingöl Milletvekili Haydar Baylaz' diye. Her yönüyle atfedilen babacanlığının yanı sıra sıcak ve keyifli sohbeti ve tecrübe paylaşımıyla da gönüllerde yer edinen, kavgaları sonlandıran ve küskünleri barıştıran bir toplum önderiydi. Memlekete bir hizmet kazandırmanın telaşıyla çabalarken, hemen her bölgeden insanların devlet kapısında bir ekmek sahibi olması için de çırpınıyordu. Bir sonraki seçimde kendisine rakip olacağını bildiği hemşehrisini üst düzey bürokrat olarak atanmasını sağlayacak kadar da cesur ve bir o kadar naifti. O yüzden de iki dönem üst üste bu şehirde milletvekili seçilebilmişti” Bir masal tadındaki anlatım devam ederken ben de dalgın bir halde her anlatımı gözümde canlandırıyor ve bire bir o anları yaşıyorum adeta. Bir an sessizlik hakim oluyor, bir kaç saniyenin ardından derin bir iç çekişin sesiyle irkiliyor ve söze atılıyorum; “Hayat şartlarının zor ama biriken anıların çok kıymetli ve ahenkli olduğu yıllarmış hocam. Bingöl, bir kıymetini kaybetti 1998 yılı 23 Ağustos'unda. Aradan 24 yıl geçmesine rağmen halen hayırla yad edilmek her siyasetçiye nasip olmuyor. İnsanlar makam sahibi olabilir bu hayatta. Vekil olur, belediye başkanı olur, bir siyasi partiye il başkanı olur, üst düzey bir bürokrat olur. Kimisi görevi bitince unutulur, Haydar Baylaz gibi değerler ise yıllar geçse de hafızalardaki ve gönüllerdeki yerini korur. Aslında mesele bir makama gelmek değil, olmamalıdır da! Gücünüzü makamdan alıyorsanız, hiç şüphesiz makam süreci bitince gücünüz biter ve insanlar sizi çok kısa sürede unutur. Şayet halkın gönlüne hitap etmiş ve hizmet için bir çırpınışınız olmuşsa, hiç şüphesiz şehir tarihinin unutulmazlar sayfasında her daim adınız yer alır ve hayırla yad edilirsiniz. Bingöl'ün gandisi Cemal Elçi gibi, Hacı Abdullah Bazencir gibi, Haydar Baylaz gibi, Selahattin Kaya gibi… Siyaset sadece ‘yol, su, elektrik vs' hizmetler değildir. Bazen gönüllere dokunmak, her daim halkın halinden anlamaktır. Ansızın bir seçmeni arayıp ‘nasılsın?' diyebilmek, ihtiyaç sahiplerinin yanında olabilmek, hiç beklenmedik bir anda vatandaşın kapısını çalıp ‘ben geldim' diyebilmektir. Unutulmamalıdır ki yaptığınız hizmetler kadar, duruşunuz, babacanlığınız ve adaletinizle de hatırlanırsınız. Makamın cazibesine kapılıp kendini düşünenler değil, şehrin geleceğine dokunan, hizmet üretirken insanların yüreğine hitap edenlerdir unutulmayanlar, iz bırakanlar.” Taburesini çevirip doğrularak ara girdi; “Merhum Haydar Baylaz'ın bir sohbetindeki şu sözünü unutamıyorum ‘Ben hizmet etsinler diye bürokrat olarak atıyorum, adam ertesi yıl karşıma aday olarak çıkıyor.' Eğer böyleyse, bizim kısır bir dünyamız var demektir. Şayet böyle düşünemeseydik, saygıyı ve haddimizi bilseydik, siyasetin farklı bir zemin olduğunu, bürokrat olarak, sanatçı, sivil toplumcu, yazar, gazeteci olarak da çok güzel değerler üretebileceğimizi düşünseydik siyasiler de çekinmez ve insanımızın önünü açardı. Bu şehre faydalı olmanın veya hizmet etmenin tek yolu siyaset değildir, olmamalıdır da! Hiç şüphesiz iyi siyasetçiler kadar iyi bürokratlara da ihtiyaç var bu şehirde. Her bürokrat siyaset yapma mecburiyetinde hissetmemeli kendini. Ama siyaset yapmak için de bürokrat olmak engel değildir muhakkak. Bu dengeyi koruyabilmektir asıl maharet. İyi siyasetçi, başarılı bürokratları daha üst makamlara taşıyabilmeli, her üst makama gelen bürokrat da siyaset yapma hevesine kapılmamalı ama siyaset kabiliyeti varsa da, bundan da geri durmamalı, zamanını beklemeli.” Sözü bana bırakmıştı. Üzerine çokça tartışılacak bir konuydu aslında. Siyasetin; herkesin kendini doğuştan lider hissettiği bu şehrin en büyük eğlencesi, hatta yer yer geçim kapısı olduğu gerçeği var önümüzde. Ve biliriz ki, bu şehirde her şey ama her şey siyasete göre dizayn edilir. Dost sohbetleri bile… Hatta o sohbetler siyaset içermiyorsa keyif vermiyordur. Başkalarının neler yaptığının, kimin kazancını nasıl elde ettiğinin ya da bu kazancın nasıl kendi safına çekileceğinin konuşulmadığı sohbetler tatsız ve tuzsuzdur. Herkes her konuda mahir, her konuda fikir sahibidir. Vekilden iyi vekillik, belediye başkanından daha iyi başkanlık yapılır kahvehane sohbetlerinde. Kürsüde oturup adalet dağıtılır ama imkân kendisine verildiğinde haksızlığın heykelini dikecek kadar fütursuz olduğu da bilinir. Her bürokrattan siyasetçi olamayacağı gibi her ‘siyasetçiyim' diyen de siyasetçi olmuyor. Sizin kendinizi nasıl konumlandırdığınız değil, halkın sizi nerede görmek istediğidir önemli olan. Ezcümle, kim hangi makama gelirse gelsin önceliği bu memlekete hizmet etmek ve yarınlarda hayırla yad edilebilmek olmalıdır. Kesesi vicdanından ağır olanları değil, halkın gönlünde taht kurmayı başarabilenleri, toz bırakanları değil, iz bırakanları hatırlar bu şehrin insanları… Ebediyete göçmüş tüm siyasi büyüklerimizi rahmetle anıyor, şehrin gelecek umutlarının bu kudrete sahip siyasiler, bürokratlar ve hakkı gözetmekten kaçınmayan toplumun elinde yeşermesini diliyorum.
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 08 Kasım 2024 Algılar ve olgular!14 Eylül 2024 Bingöl'e uzay üssü ve gözlemevi yapılsın!04 Eylül 2024 Bingöl için 'ben varım' diyecek babayiğitler aranıyor!01 Ağustos 2024 İhmal edilen neslin şehri yıkımı nasıl durdurulacak?
|