Sevim koş, anket var!Ankara semalarını kaplayan bulutların arasından süzen güneşin ısıttığı bir Ramazan arifesiydi. Gözlerini kısmış, kirpiklerinin sessiz dokunuşları eşliğinde anlatıyordu geçmiş yıllarda yaşadığı bir anısını;
Neredeyse 30 yılı aşkın bir süre öncesinde, bir dağ köyünde yaşayan tertemiz yürekli, gerçek bir Anadolu insanı olan yaşlı amca, o yıllardaki tercih ve telkinini bu sözlerle özetlemiş. Üniversite okumamış, master yapmamış, gazete okumamış, sosyal medya yok, televizyon yok. Buna rağmen “liyakat ve icraat” diyebilmiş. Günümüzde tüm bu olanaklara sahip binlerce insandan duyamayacağımız bir söz bu..! Çünkü bir dağ köyüne kadar giden bir vekil adayının işiteceği talepler yüksek çoğunlukla böyle olacaktır; “Köyünüzün yolunu asfaltlayın, suyumuz aksın, varsa bir kadro çocuklarımıza iş verilsin” Tabi mümkünse masa başı bir iş olsun :) Üzerine koyulabilecek bir kaç talep daha vardır muhtemelen. Onu da siz ekleyiniz. Liyakati aramayan sadece vatandaş değil. Siyasi partiler de, o partilerin tercihleriyle seçilenler ve seçilenlerin direktifiyle atanan bürokratlarda da bu bulgulara rastlamak nadirdir. Siyasi partiler liyakati öne sürse de en fazla biat edeni tercih ettikleri gibi, siyasiler de en fazla söz dinleyenleri bürokrat olarak atıyor. Bu döngü yıllardır sürüyor, bizim söylemimizle de devranı değiştireceklerini sanmıyorum. Öyle olmasa; daha adını yazamayacak kimseler il genel meclis üyesi, fikir üretemeyenler belediye meclis üyesi, aidiyetlerinden başka hiçbir hüneri olmayanlar siyasi partilerde, sivil toplum örgütlerinde ya da kamu kuruluşlarında temsilci olabilir miydi? Yakın geçmişte çeşitli örgütlenmelerde bile bölgecilik üzerine yürütülen çalışmalarla başkanlık yarışlarının rotası değiştirilmedi mi bu şehirde? Anlıyoruz ki, çıkarlarımız uğruna sarıldığımız bölgecilik, kavmiyetçilik ve benzeri hususlardan vazgeçemeyeceğiz. Hal böyle iken, bu çarkın hangi dişlisinin liyakat olduğunu savunabiliriz ki? Bir dağ köyünün tek ışıklı hanesindeki yaşlı amcanın 30 yıl önceki yaklaşımı, günümüzün çıkar savaşlarında savrulan, her türlü imkân ve olanağa sahip insanlarımızı utandırır mı? Sanmıyorum! Sohbet koyulaşıp anıların yenileri eklenirken bir biri ardına, telefonuma gelen bir mesaja kaymıştı gözüm. Siyaset kazanının ısıtılmaya çalışıldığı bugünlerde sosyal medyada başlatılan ne idüğü belirsiz anket çalışmalarına dair bir serzeniş sıralanıyor ve 250 adet oy satın alınmasına dair belgeli bir bilgi de iliştirilerek, ortaya çıkan manzaraya dair üzüntü paylaşılıyordu. Müsaade isteyip yaptığım çok kısa bir incelemede gördüm ki; siparişle yazılan isimler, hedef alınmak maksadıyla açılan konular, alakasız oranlar ve bu çamur deryasında debelenen sözüm ona kendine siyasi kimlik biçenler…! Siyasi kalitemiz o kadar yerlerde ki, kim tarafından dahi yapıldığı belli olmayan ve bir plan dahilinde kendince strateji geliştiren biri ya da birileri tarafından sürdürüldüğü açıkça görülen anket çalışmalarında adı geçenler, acayip kaptırmışlar kendilerini! Liyakati tartışmaya açık, duruşu sorgulanan ve üzerindeki çamuru temizleyememiş insanlar, düştükleri gülünç durumu müşahede dahi edemeyecek durumda iken kalkıp bir şekilde isimlerini siyaset arenasında duyurmaya, hatta kabullendirmeye çalışıyorlar. Tek amaçları “adım duyulsun”dan öte geçmeyen bu insanlar, şehri yönetmeye, hizmet etmeye talip olduklarını iddia ediyorlar. Anketi yapan kim? Bilinmiyor? Amaç ne? Bilinmiyor? Bu işin icracılarında hata aramıyorum. Bu kadar aciz ve popülist heveslisi, adının geçtiği bir mecraya köle olurcasına kendini kaptıran insan sürüsünü etrafında toparlamanın en klasik yönetimidir bu. Bunu da gayet iyi başarıyorlar. Hatta bu tabloya bakınca gözümde, Bizimkiler dizisinin Cemil'i canlanıyor. Derdi ya; “Sevim koş, kavga var” Bizim siyasi çevrelerin de tutumu bu; “Sevim koş anket var” Bir etiket sahibi olmak bu kadar mı önemli? Karakteriyle, duruşuyla, ilmiyle, bilimiyle var olmak yerine böylesi absürt olaylar zincirinin halkası olmaktan nasıl bir haz alıyorlar, aklım ermiyor! Başarının takdirini halkın nazarında değil, sosyal mecralarda arayanların bu şehre üreteceği hizmetler de hayal ürünü olmaktan öteye geçmeyecektir. Biliriz ki, reelde mahareti olamayanların sanalda meziyet arayışıdır bu. İşte bu yüzden; herkesin her şey olduğu, her şeyi bildiği, liyakatini görmezden gelip cahil cesaretiyle her göreve talip olduğu bu şehirde, memleketin geleceğine dair kaygılarım var. Kendi hüneriyle var olmak yerine rakibinin kabahati üzerinden kendine alan açma çabasını sürdüren, geçmişiyle yüzleşmekten korktuğu için eleştirilere boyun eğen, adaletinden sual edilen, kısacası liyakatsiz siyaset anlayışı ve icracıları var olduğu sürece bu şehir gelişmeyecektir. Geçmişiniz temizse, adaletinize güveniyorsanız, tek sevdanız memleket ise, eleştirilerden korkmayın! İbrahim Özdemir hocam paylaşmıştı; “Eleştirilerden ve dedikodulardan nasibini almayan bir insan henüz dünyaya gelmiş değildir. Yapılan eleştiriler ve dedikodular insana atılan taşlara benzer. İnsan bu taşları sırtına alıp taşırsa beli kırılır. Ayakları altına alıp onlardan bir köprü yaparsa, amacına ulaşır” Ahlaksızlığı cesaret, çirkefliği maharet, nezaketsizliği yetenek sananlara pabuç bırakılmayacağı, eleştirilerin hakarete dönüşmediği, nezaketin elden bırakılmadığı, hoşgörü ve en önemlisi liyakat esaslı tercihlerle güzel yarınları inşa edeceğimiz günler dileğiyle… Sağlıcakla kalın..!
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 08 Kasım 2024 Algılar ve olgular!14 Eylül 2024 Bingöl'e uzay üssü ve gözlemevi yapılsın!04 Eylül 2024 Bingöl için 'ben varım' diyecek babayiğitler aranıyor!01 Ağustos 2024 İhmal edilen neslin şehri yıkımı nasıl durdurulacak?
|