Rüşvet çarkı ve derenin suyu...Döviz endeksli ulusal kriz, masanın yegâne konusuydu. Herkes kendince nasıl etkilendiğini dile getirirken, fırsatçıların yarattığı derin çukurdan da dem vuruluyordu. Haliyle makro ekonomiden uluslararası ekonomiye, siyasetten kamu yatırımlarına kadar birçok söylemin geliştiği masada herkesin üzerinde hemfikir olduğu konu, tabi ki yerli ve milli üretimden yoksunluğumuzun açtığı derin yaraydı. Kamu yatırımlarının konuşulduğu anda masanın diğer ucundaki bir arkadaşın söylemi, şaşırtıcıydı ve sohbetin seyrini değiştirecek nitelikteydi. Söylemin özeti, kamudaki rüşvet çarkıydı. Aslında bilindik bir konuydu ama verilen örneklerin türleri, rüşvet çarkının büyüyen dişlilerinin arasında ezilenlerin sancılarıyla doluydu. Kamu ihalelerini kazanıp işini yapan yüklenici firmaların hak edişlere karşılık ertelenen imzaların biran evvel atılması için alınan son model cep telefonları, ödenen telefon faturaları ve kredi kartı borçları, taksitler, takım elbiseler ve dahası… Bunlar basit, devede kulak örneklerdi tabi ki... Basit alımlardan bile nemalanmaya çalışanlara rastlamanın mümkün olduğu şehirde, büyük ihalelerden pay kapma yarışında bulunanların varlığını inkâr etmek bile gülünç olur. Bu konuda “filan kurumda filan şahsa şu miktarda para ödedim” diyenlerin sayısı inanıyorum ki bir hayli fazladır. Ki, vakti zamanında belgeli bir rüşvetin üzerinin yine kamu yöneticileri ve kısmen siyasiler tarafından örtüldüğü şehirde bu çarkın dişlilerini kırmak elbette kolay olmayacak. Orta Asya'daki bir ziyaretimde “Burada rüşvetsiz iş olmaz. En küçük bir işinizi bile rüşvetle çok basit bir şekilde halledebilirsiniz. Çünkü sistem buna müsait” denmişti. “Bu kadar da olmaz herhalde” desem de, aradan geçen zamana kıyasla Türkiye'nin de benzer bir tabloya büründüğünü üzülerek belirtmekteyim. Sohbetin rüşvet konulu kısmında “Alan kadar veren de suçludur. Rüşvet veriyorsa o da masum değildir” dediğimde arkadaşımın refleksi şöyle olmuştu; “Mecbur bırakıyorlar. Adam işini yapmış, hak edişini alıp ödemelerini yapması lazım ama ilgili personel binbir bahaneyle ödeme sürecini öteliyor. Adamı mecbur bırakıyorlar. Adam da ödemesini biran evvel alabilmek için denileni yapıyor…” Şimdi merak ediyorum, rüşvet alarak lüks arabalara binen, ev/ler alan, çoluk çocuğunu özel okullarda okutan, fiyakalı giyinip bir müteahhitten daha fazla harcama yapabilen 3-4 bin TL maaşlı bir kamu görevlisine sorulamıyor mu “Bu derenin suyu nerden akıyor?” diye… “Rüşvet isteyeni en üst makamlara şikâyet edip gerektiğinde suçüstü yapılıp bu rezillik ifşa edilmeli, gereği yapılmıyorsa belgeleriyle basın önünde gereken yapılmalı” dediğimde ise aldığım yanıt şuydu; “Şikâyet etsen başın ağrıyacak. Birileri araya girecek, bu işin üzeri kapatılacak ama çark yine işleyecek, olan senin gelecekteki işlerine olacak” Yani insanlardaki mali kayıp korkusu, her türlü rezilliği görmezden gelinmesi için en yeterli sebep olarak önümüzde duruyor. Bu yüzden birileri rüşveti isterken ‘helal-haram' dairesini önemsemediği gibi birilerini de vermek mecburiyetinde bırakıp kendisiyle birlikte ateşine ortak edebiliyor. En kritik nokta ise insanların “namazlı niyazlı adamdır” diyerek birilerine bunu yakıştıramamış olmamaları. Birkaç yıl önce taahhüt işleri yapan bir işadamı arkadaşım “filanca kurumdaki filanca kişiye ödeme yaptım. Yapmasam işim yürümüyordu” demişti. Aradan birkaç ay geçmişti ki, bahse konu kişiyle bir araya geldiğimizde kamudaki bu durumu ima edici bir sohbette bulunmuştum. Şahsın takındığı o adalet ve dürüstlük tavırları, abdest, namaz, niyaz, Allah, Kur'an… Ben kendimden şüphe etmeye başlamıştım. Allah, Kur'an, iman diye her türlü yemini sarf edip tefeciliğin alasını yapanları, ocakları söndürenleri, milletin malına konanları da görüyoruz, rüşvet çarkının bir dişlisi olanları da… Ama en iyi temizlenme yöntemi nedir? “Dinin istismar edilmesi” Hz. Ali'den nakledildiği rivayet edilir ki, “Bir kimsenin güvenilirliği için secdesine değil, emanete ihanet edip etmediğine bakınız” Devletin parası kamu görevlisine emanettir. Onu doğru ve hak ettiği şekilde kullanmak o kişilerin görevidir. Bu çerçevede, namaz kılması o kişinin güvenilir olduğu, haram yemeyeceği, rüşvet almayacağı manasını taşımaz. Ruhunu dünyaya adayanların helal dairesinden uzak, mal hırsıyla her türlü çirkinliğe bulaşması, ahiretini yok ettiğinin göstergesidir. Rabbim ıslah etsin diyelim. Her kim ki, çoluk çocuğunun boğazından haram lokma geçirmekten korkmuyor, yaptığı fenalıkları çeşitli bahanelerle örtbas ediyorsa, vay ki vay haline. Az olsun ama helal olsun. Rabbim cümlemizi aza kanaat edenlerden, rüşvet verenden ve alanlardan uzak eylesin. Amin.
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 08 Kasım 2024 Algılar ve olgular!14 Eylül 2024 Bingöl'e uzay üssü ve gözlemevi yapılsın!04 Eylül 2024 Bingöl için 'ben varım' diyecek babayiğitler aranıyor!01 Ağustos 2024 İhmal edilen neslin şehri yıkımı nasıl durdurulacak?
|