Reis olmazsa ne yaparlar?Hafiften dökülen kar tanelerinin altında Başkentin en kalabalık caddelerinden birinde şaşkın ve biraz da yorgun gözlerle etrafı izleyip sürdürdüğüm yürüyüş, bir anda kolumu saran sevinç yumağı misali bir avuçla duruyor! Uzun zaman sonra karşılaşmış olmanın verdiği mutlulukla sarılıp bakıştıktan sonra, “Soğuk havada sıcak bir tesadüf oldu! Üzerine sıcak bir şeyler içilir” deyip yakındaki bir kafeteryaya sığınıyoruz! Masaya yanaşan garsonun nazik ses tonuyla “hoşgeldiniz efendim, ne alırdınız” sorusuna “Çay istiyorum. Ama biraz demli olsun!” sözüyle karşılık verip, koltuğuna sırt dayayıp iyiden iyiye germişti bedenini! Belli ki, sohbet de en az istediği çay kadar demli olacaktı. Hatır sorma, gündelik yaşama dair kesitleri aktarma faslıyla başlayan sohbet, “Bingöl'de ne var ne yok?” sorusuyla yeni rotasını çiziyordu! Verebileceğim en klasik cevap “Ne olsun? Bildiğiniz gibi! Değişen bir şey yok!” demek olmuştu! Bu sözümün üzerine derin bir “of” çekmesi, söyleyeceği çok fazla sözünün olduğunun işaretiydi! Nitekim öyle de oldu! “Memleketimde değişen bir şeylerin olmamasından daha kötü ne olabilir ki? Hele ki, siyasi mantalitenin değişmeyen hali..!” diye uzayıp giden sözü, memleket için duyduğu üzüntü ve endişenin tarifini oluşturuyordu! Evet, oldukça dertliydi siyasetten yana! Çünkü ona göre siyaset, memleketi tüm yönleriyle doğrudan etkileyen bir faktördü! İstihdamı, yatırımları, toplumsal huzuru, terörün varlığı ve dahası… Hepsinin, siyaset mekanizmasıyla doğru orantılı olduğunu anlatıyordu! Ve ekliyordu “Bize iyi insan değil, çalışkan siyasetçi lazım. Özünde kötü insan var mı ki? Herkesin iyiliği kendinedir! Memlekete iyiliğine bakalım” diye…! Siyaset mekanizmasının memlekete daha güçlü yatırımlar getirmesi, var olan sorunları çözmesi, halkın verdiği vekâleti hakkıyla yerine getirip memleketin yarınlarına dokunacak faydalı işler yapılması vs. isteğini aktarırken, mevcut siyasetin bu durumdan uzak kalıp, kişisel işlerin peşinden sürüklendiği görüşünden yola çıkarak eleştirilerini sıralıyordu! Bingöl'de siyasete ve siyasiye bakış açısını da eleştirmeyi ihmal etmiyordu; “Siyasiler eleştirileri hazmedemiyor! En ufak bir sözünüzde alınıyorlar, sizi birlerinin adamı olarak gösterip kendilerini aklamaya çalışıyorlar! Gelinen süreçte zaten toplumda da baskın bir ruh hali yaratılıp iktidarın korkusunu yayıyorlar! Yanlışa karşı eleştirel bir söz söyleyenleri hemen FETÖ'cü veya PKK'lı ilan etme hastalığı baş gösterdi! Oysa bu tür kimseleri en çok da kendileri koruyup kolluyor! Bugüne kadar iktidar partisinin temsilci veya seçilmişlerinden teröre karşı güçlü bir söylem duydun mu? Düne kadar FETÖ'nün eteğinin altında ısınanlar, bugün ahkâm kesiyorlar! Siyasilerimizden, bölgemizden taşıp ülkeyi saran terör ateşine karşı, ülke genelindeki saldırıları kınamanın haricinde bir ses duyanınız oldu mu? Reis'in sözlerini tekrarlamanın haricinde bir kelime de kendilerinden kattılar mı? Teröre karşı gerçekten güçlü bir ses neden çıkaramıyorlar? Ama yeri geldi mi, hepsi birer aslan kesiliyor! İcraata bakıyoruz, sıfır…!” Bu sözleri karşısında yorum yapamamıştım! Uzun zamandan sonra böylesi bir iç döküşe kulak vermek de mesleki açıdan ilham kaynağı oluyordu! O konuşuyor, ben ise sadece sıcak çayımı yudumlayıp, gözlerine bakarak dinliyordum! Değerlendirme alanı genişledikçe sözlerine kattığı hararet de giderek yoğunlaşıyordu! Araya girip “Az da olsa bir şeyler yapılıyor” dememle kızgınlığa dönüşen tavrını şu sözlerle sürdürüyordu; “Az dediğin ne ki? Yolu, binayı her yere yapıyorlar! Büyük çaplı ne yaptılar? Hiçbir şey yapmamışlar demem ama yapılmış bir iki iş üzerinden memleketi kurtardıkları algısını vermelerini de kabul edemeyiz! Bir hastane yapıldı, yüzlerine gözlerine bulaştırdılar! Tamam, müteahhitten kaynaklı bir sorun olduğunu ben de kabul ediyorum! Fakat 6 yıl sonra biten bir hastanenin açılışı için de ‘biz yaptık, açıyoruz, hayırlı olsun' diye böbürlenmemeliler! Hastane konusunda bir katkıları olmamıştır! Köprünün yapım işindeki gecikme de hastanenin akıbetine dönüştü. Yapılacak elbette. Ama vaktinde değil! Bir de SÜTAŞ meselesi var! Bu da Reis'in sayesinde olacaktır!” Tam bu esnada, çok zor bir soru yöneltti! “Sahi, Reis'e bir şey olursa, memleketin hali ne olur? Bugün Reis'e olan sevgiden nemalanan siyasiler, Reis olmadığı zaman yine bu davaya sahip çıkacaklar mı?” Açıkçası ne diyeceğimi bilemedim! Yapabildiğim tek şey soruyla karşılık vermek oldu; “Sence?” Ve döktü eteğindeki taşları! “Hiç sanmıyorum! Şuanda terör örgütlerine karşı bu kadar yumuşak yüzlü olmalarının ve ortada duran siyasetçi profillerinin temel sebebi, yarın bir gün Allah muhafaza Reis olmadığı zaman saf değiştirebilmek içindir. Nasıl ki, dün FETÖ ile kol kola girip, iyi geçinip bugün sözde karşı duruş sergiliyorlar, yarın da partileri için aynısının olmayacağının garantisi var mıdır? Ben bunları samimi görmüyorum! Etraflarına aldıkları bazı isimlerle rant oluşturup kişisel çıkarlar için koşturan siyasi bir mekanizma için söylenecek çok şey var da..! En kötüsü de, halkın tüm bunlara rıza göstermesi! Aslında halk, Reis'e güveniyor, inanıyor ve seviyor! Onlar da bunun semeresini yiyor!” Ankara'nın sert havasında bu kadar hararetli bir sohbetin içinde bulunmak ve zamanın su gibi aktığına şahit olmak, açıkçası uzun zamandır mesleki alanda yaşadığım uzaklık sonrası iyi gelmişti! Çok şey konuşamasam da, çok şey dinlemiştim. Ve bu yazım, benden ziyade bir dostumun söylemleriyle oluştu! Ama iyi oldu! Toplumun veya bireylerin fikirlerini de bu vesileyle aktarmış olduk! Onca konu arasında, sizlerin de yanıt bulmasını istediğim tek soru; “Reis olmazsa bunlar ne yaparlar?” Sağlıcakla kalın…
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 08 Kasım 2024 Algılar ve olgular!14 Eylül 2024 Bingöl'e uzay üssü ve gözlemevi yapılsın!04 Eylül 2024 Bingöl için 'ben varım' diyecek babayiğitler aranıyor!01 Ağustos 2024 İhmal edilen neslin şehri yıkımı nasıl durdurulacak?
|