ÖZGÜRLÜK VE GÜVENLİK ARASINDA DEMOKRASİMİZİN AŞİL TOPUĞUBir toplumun sosyal olgularla ilişkisinin sağlıklı olup olmadığının en önemli göstergelerinde birisi, o toplumun sosyal olgularla kurmuş olduğu ilişkinin sahiciliģidir. Sahiciliğin en önemli göstergesi ise kendimiz, yeteneklerimiz ve imkânlarımızın gerçekçilik ile olan ilişkisidir. Tarihsel olarak devlet ile toplumsal ilişkilerimizin mahiyeti hep korku ve koruma üzerinde dizayn edildiği için, hep bir özgüven meselemiz söz konusu olmuştur. Hukuksuzluğa meyletme, sosyal olgulara ideolojik gözle bakma, başkalarının haklarını ve özgürlüklerini kısıtlama bir nevi özgüven meselesi olduğunu nedense hep unutuyoruz. Siyasi tarihimiz ise ne hazindir ki, bu tür hikâyelerle doludur. Siyasî partilerimizin sosyal olguları doğru okuyamamaları ve daha sonra başka mecralara savrulmalarının nedeni budur. Bu bir tür aşil tentonu hastalığıdır. Muhalefette iken başka iktidarda iken başka söylemlere sahiplenmeleri iktidara hazırlıksız talip oluşlarının bir sonucudur. Özgürlükçü bir kimlikten gelip güvenlikçi bir kulpa tutunmalarının sonucudur. Başka bir tabirle, mlleti dışlayan, devleti kutsayan; devletçi, güvenlikçi tutum ve politikalara teslim oluşları onların bitişlerinin başlangıç noktasını göstermektedir. Demokrasimizin kanayan aşil topuğu burasıdır. Bu sistematik bir yapıya sahip olmama veya bireysel anlamda bir özgüven eksikliğidir. Özgüven eksikliği; ya aşırı boyun eğmeyi ya da aşırı derecede sosyal olguları ve gerçekçiliği görememe hastalığıdır. Özgürlük, hayatın temelidir; yani fıtratımızın olmazsa olmazıdır. Güvenlik ise özgürlükten sadır olur, kendi başına varolmaz. Bunun böyle idrak edilmesi gerekirken, nedense hep tersi söz konusu olur. Özgürlükleri kısıtlayarak güvenliğe ulaşılacağını zannedilir ve sonuç hep hüsran olur. Merkez sağ partilerin gelip yanıldıkları nokta burasıdır. Özgürlük, varlık âleminde sorumluluğumuzu perçinleyen temel bir ilkedir. Özgür olmayan bir varlık, emaneti yükleyemez, adaleti sağlayamaz, ehliyet ve liyakat ilkesinin varlık nedenine inemez. Özgür olmayan bir varlık, güvenliği de sağlayamaz. Çünkü güvenlik öğesini yeryüzünde sulh içinde tarafsız bir şekilde sağlayan ilke özgürlüktür. Özgür olmayan bir varlık, iyi ile kötü arasında hür bir irade sergileyemediğini için aynı zamanda hakkın tecelli olmasını da engeller. Onun için kamu düzenini de sağlayamaz. Düzen, özgürlükten neşet eder. Güvenlik özne olarak varolmuş değildir. Özgürlük, varolduğu için can, mal, onur ve kisisel hâk/ hukuk sözkonudur. Toplumsal yaşamın temeli olan adalet öğesi de özgürlükten peyda olur. Özgür olmayan bir varlık, adaleti sağlayamaz. Özgür olmayan bir varlık, adaleti sağlanamadığı gibi güvenliği de sağlayamaz. Hakları ve hukuku kısıtlayarak güvenliğe varacağına inanan bir akıl, bilmeden güvenliğin tecelli olmasını da engeller. Özgür olmayan bir varlık "taraf" olmanın neye tahakkuk edeceğini de idrak edemez. Bir kere varlık âleminde özne olmayan bir hükm-i şahsiyetin " taraf" olma ihtimali de yoktur. Özgür bir iradeye sahip olmayan kişi, hak ile çıkar arasında, çıkarlardan yana kolaylıkla dümen kırabilir. Nesneden özne zuhur etmez. Özne olmayan bir varlık, adil olamaz, doğru dürüst bir karar alamaz. Nihai anlamda başarılı da olamaz. Bu ülkede, güvenlik ile özgürlük arasında hep yanlış bir kurgu ilişkisi varola gelmiştir: Özgürlük ile güvenlik olguları sanki birbirlerin karşıtları imiş gibi bir algı ve tutum sözkonusudur. Bu algı olduğu müddetçe; özgül, özerk yapılar kurulamaz, oluşamaz ve gelişemezler... Bunun doğal sonucunda ise özgür idareciler, iş adamları ve entellektüeller beşeri hayatta hâsıl olamazlar. Olanlar da munferittirler veya rahmetli Cemil Meriç'in değişi ile toplum tarafında hep "kuduz köpek" muamelesini görürler. Onun için ne yerel ne de küresel düzeyde doğru dürüst bir stratejiyi üretememizin hazin hikâyesini buradan aramak gerekir diye düşünüyorum. Özgür birey olmadan şahsiyetin görünürlüğü mümkün değildir. "Taraf olmak" için şahsiyetin görünürlüğü ve öznenin özgül ağırlığının toplum tarafında hissedilmesi gerekir. Bu olmadığı müddetçe ne refah, ne güvenlik ve nede hayatın doğal akışı söz konusu olur. YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 25 Kasım 2024 ÖLÜMCÜL KİMLİKLER ve ŞAHSİYETİN ÖLÜMÜ15 Ekim 2024 Asilzade Bir Kadının Hikayesi: Godiva Efsanesi22 Aralık 2023 Konaktan Barınağa Bir Yerel Yönetim Klasiği (!)29 Ekim 2023 Demokrasi İle Taçlandırılmış Bir Cumhuriyet
|