Mutlu azınlığı mutsuz edecek bir iktisat politikası mümkün mü?Değerli okuyucularım, Türkiye'nin gündemi ve meseleleri hiç değişmiyor. Meselelerimiz bir anafor gibi kendi ekseninde dönerek tekrar tekrar önümüze çıkıyor. (*) Bilinen bir hikâyedir. Baba, çocuğa bahçeye bakmasını tembihler. Çocuk bahçeye gider ve bahçede bir manda ile bir ziraat mühendisinin olduğunu görür. Geri döner ve bahçedeki durumu babasına anlatır. Baba, çocuğa ziraat mühendisinin bahçeden çıkarılmasını ve mandaya ise karışmamasını tembihler. Çocuk afallar. “Baba, neden bunu yapıyorsun?” der. Babanın cevabı manidardır: “Oğlum, manda ihtiyacı kadar yer ve gider, ama mühendis öyle davranmaz” der. Bizim hikâyemiz de buna benziyor. Ekonomiyi bozan idari ve finansal yapılara dokunulmadan istenilen hedeflere varılamayacağı ortadadır. Kovulması, kovuşturulması ve lağvedilmesi gereken enstrümanlar bellidir. “Ahaliyi sevindirecek ve mutlu azınlığı mutsuz edecek” yeni bir iktisat politikasını inşa etmeden çıkışın mümkün olmadığı apaçıktır. 12 yıl ‘Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'nda çalışmış bir uzman olarak, söyleyeceklerimi baştan söyleyeyim: İktisat, sadece iktisattan ibaret pozitif bir bilim dalı değildir. Mikro ve makro politikalarla ilgili kararlar alınırken, sadece iktisadi enstrümanlarla yol alınmaz. Ekonominin birçok bileşenleri vardır. Sosyal, kültürel, siyasal, psikolojik tutum ve davranışlardan tutun da, o toplumun hukuk sistemi, kurumsal yapıların özellikleri ve benzeri birçok faktörleri sayabiliriz. Herhangi bir meseleyle ilgili kararlar alınırken, o mesele ile ilgili bütün veriler sağlıklı bir şekilde değerlendirilmezse, istenilen sonuçlara ulaşılamayacağı ortadadır. Türkiye'de değişimi ve dönüşümü içeren düşünceler, ne yazık ki çoğu zaman lokal düzeyde kalmış ve kısmi olarak yapılan çalışma ve düzenlemeler de geleneksel statüko güçleri tarafından hep sabote edilegelmiştir. Bunun birçok nedenlerini sayabiliriz. Türkiye'de neredeyse hiçbir parti, değişimi, dönüşümü içerecek bir yapıyla iktidara talipli olmamıştır. Çünkü Türkiye'de verili kimlikler üzerinde oy avcılığı yapan zeminler var olduğu müddetçe, asıl meseleler hep flu olarak kalacaktır. Etnik, dini ve ideolojik argümanlar toplumu kuşatmış durumdadır. Ortalama bir vatandaşın asıl beklentisi; adalet, iş, güvenlik, barınma, eğitim, sağlık ve benzeri temel ihtiyaç kategorilerinin karşılanması iken, ülkemizde ne yazık ki sonradan kazanılması mümkün olmayan doğal kimlikler üzerinde siyaset yapılarak varlığını devam ettiren partililer söz konusudur. Bu siyaset üretme tipinin sağlıklı olmadığı ve ülkeyi bölmenin eşiğine götürdüğü bir türlü idrak edil(e)miyor. Kurumsal ve hukuksal yapıyı kökleştiremediğimiz için “kervan yolda düzelir” mantığıyla olgulara yaklaşıyoruz. Demokrasi serüvenimizi incelediğimizde, 2000'lı yılların başlarında sosyal, ekonomik ve siyasal yapının çökmesiyle birlikte, Ak Parti'nin doğduğunu görüyoruz. Ak Parti, sadece iktisadi hayatla ilgili ilkeleri olan bir hareket olarak doğmadı. Temel argümanı, mevcut yapıya karşı üç şeyi yapmayacağını ve “ 3 Y kuralı” (Yoksulluk, Yolsuzluk, Yasaklar ) ile ortaya çıktı. Yani ekonomi zihniyetinin neyin üzerinde olacağı (pozitif yaklaşım) değil, neyin üzerine olunmayacağını (negatif yaklaşım) deklere ederek seçmenin karşısına çıktı. Ak Parti, sosyokültürel alanda muhafazakar, iktisadi tutum ve davranışta pragmatik /neoliberal, dış politikada ise konjoktürel güç dengelerine göre davranarak politikalar geliştirdi. Kemal Derviş'in kriz döneminde üretmiş olduğu çözüm reçeteleri, Ak Parti tarafından benimsendi ve uygulandı. Krizin bitmesine rağmen, Ak Parti yeni yapısal reformları üretemedi. Var olan yapıyla yola devam etmeye çalıştı. Ekonomi kurmayları, krizlere karşı yeni reçetelere sahip değildi. Yani, yeni bir ekonominin nasıl inşa edileceği ve kalkınmanın nasıl sağlanacağına dair perspektiflerden yoksundular. Bu durum ekonomiyi hacimsel büyümeye ve orta gelir tuzağına götürdü. Ak Parti'nin ekonomi kurmayları, bu tuzağı öngöremedikleri gibi kuşatıcı reformları da üretemediler. Siyasi, idari ve iktisadi politikalar üretemeyen bir hareket, zamanla yıpranır ve varlığı sorgulanır duruma gelir. Hele iktidara talip olan Ak Parti'nin böyle bir lüksü olmamalıdır diye düşünüyorum. Bu gün yaşanan umutsuzluk ve bir şeyleri yapamamanın sancısı, iktisadi gelişmeyi sadece hacimsel büyümede ve inşaat sektöründe görmenin bir sonucu olduğu açıkça görülüyor. Ak Parti kurulduğundan bu yana, ekonomi literatürü ile ilgili dişe dokunur, yapısal değişimi içeren politikalara sahip olamadı. Yani, yeni bir iktisadi politikayı oluşturamadı ve kuramadı. İster beğenin veya isterse beğenmeyin; kalkınma, faiz ve enflasyon üçgeni içinde en tutarlı çıkışın yine Sayın Cumhurbaşkanımızdan geldiğini görüyoruz. Onun dışında yeni çözümler üreten kimseler olmadı veya biz göremedik. Ekonominin sadece “pozitif” bir bilim olmadığını söyledik. İktisat, çoğu zaman güçlülerin çıkarlarını zayıfların aleyhine geliştirdikleri bir kararlar dizisidir. Yerel, bölgesel ve küresel alanda birçok bileşenleri vardır. Şayet öyle olmasaydı, bugün Doğu ve Güneydoğu Bölgesi teşviklerle uçmuş olurdu. Demek ki sadece teşvik paketleri ile bir bölgenin kalkınmayacağı ortadadır. Onun için iktisadi hayat ile ilgili bir karar alınırken bütün birleşenlerle birlikte;
Sonuç olarak dedik ya ekonomi sadece “pozitif” bir bilim dalı değildir. Aynı zamanda salt ekonomi kurmaylarına bırakılmayacak kadar başıboş bir alan da değildir. Burada alınacak küçücük bir kararın herkesin canını yakacağı iyi bilinmelidir. Nimet ile külfet arasında adaletin adresi, siyaset kurumudur. Siyaset kurumu ise yeni bir iktisadi politika sistemini kurmaktan çekinmemeli ve tüm mali, iktisadi ve beşeri faktörleri sisteme dahi ederek sistemin inşasını yeniden gözden geçirmeli ve acilen düzenlenmeye çalışılmalıdır. _______________________ *Bu makale, 2012 Eylül ayında yazılmıştır.
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 25 Kasım 2024 ÖLÜMCÜL KİMLİKLER ve ŞAHSİYETİN ÖLÜMÜ15 Ekim 2024 Asilzade Bir Kadının Hikayesi: Godiva Efsanesi22 Aralık 2023 Konaktan Barınağa Bir Yerel Yönetim Klasiği (!)29 Ekim 2023 Demokrasi İle Taçlandırılmış Bir Cumhuriyet
|